Kayıtlar

Şubat, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bodrum'dan Bosna’ya 50. yaşgünüm

Resim
Bodrum’daki hayatımı ve buradaki hayatı yazdığım bu blogda Bosna ne arıyor derseniz, açıklaması şu; hem anne hem baba tarafımdaki dedelerim büyük Balkan göçü zamanında Bosna’dan gelip İstanbul’a yerleşmişler. Köklerim oradan geliyor. Ara sıra hayatımda önemli yer tutan bazı notları buraya almak istiyorum. Bu da onlardan biri. Annemin teyzesi Maksume daha sonraları İstanbul’a üniversite okumak için gelen Hamid Hadzibegiç’e aşık olup tekrar Bosna’ya, Sarajevo’ya dönüyor. O zaman oraları Avusturya Macaristan İmparatorluğu idaresinde ve birinci dünya savaşının çıkması an meselesi. Malum, Sırp militan Avusturya veliahtı arşidük Ferdinand’ı Sarajevo’da vuruyor filan... Bosna ile ilişkilerimiz Yugoslavya zamanında annemin teyzesinin ve kuzenlerinin İstanbul’a geliş gidişleri ile sürdü. Sonra tetka (teyze) Maksume vefat etti. Ardından anneannem. Ardından Hamid dayco (dayı).  Anneannem Vasfiye Narin ve kızkardeşi Maksume Hadzibegic Maksume Hadzibegic, Hamid Efendi (Hadzi

Gözüme takılanlar

Resim
Yolda yürürken, sahilde otururken, bahçede dolanırken, bir yerde yemek yerken gözüme takılanları elden geldiğince kaydetmeye çalışıyorum. Dört yıl önce ilk kez yarı zamanlı olarak Yalıkavak’a taşındığım günden beri bunu yapıyorum. Sonraları tamamen Bodrum’a taşınınca da bu alışkanlığımı sürdürdüm. Zaman zaman gittiğim Datça, Selimiye, Faralya gibi yerleri de kaydediyorum. Onları da bir ara paylaşayım. Ara ara çektiğim karelere bakıyorum, bazılarını çektiğim anı hatırlıyorum. Bazen acaba bunu niye kaydetmişim diye düşünüyorum. Burası İstanbul gibi büyük bir şehir değil, bir bakıyorum iki yıl önce çektiğim bir kareyi yeniden çekmişim. Aradaki farkı bulmaya çalışıyorum. İki gündür yağan yağmur durdu ve güneş çıktı. Dünkü dolu yağışı ve ardından süren şiddetli yağmur nedeniyle evden adım atamamıştım. Şimdi yürüyüşe çıkılabilir.  Bu arada sözünü ettiğim, gözüme takılan karelerden bazılarını buraya alıyorum. Bodrum'da liman içinde renkli bir tekne Görülmeme ihtimalini göze

İstanbul'dan > 2

Resim
İşlerim için dün yine İstanbul’a geldim, birazdan da dönüyorum. Sabah 09:00 uçağı ile Yeşilköy’e indikten sonra araba kiralayıp önce Maslak, orada toplantı yapıp Tepebaşı’na otele gidip, çantamı bırakıp hemen ikinci toplantı için Akaretler’deki W Otel’e geçtim. Oradaki görüşmeyi bitirip oradan karşıya, Nakkaştepe’ye gittim. Oradaki toplantıyı da bitirip tekrar Avrupa yakasındaki otele döndüğümde saat 17:30 olmuştu ve sabah 06:30’dan beri ayaktaydım. Bu arada yaptığım yol kilometre olarak belki Bodrum-Milas mesafesinden azdır ama geçen süre 3 saat civarı olunca, yağışlı ve gri havada araba kullanınca insanın keyfi kaçıyor. İstanbul’da bugün de gri ve ağır bir hava var. Daha bir 10 gün burada güneş ortaya çıkmaz. Şehrin ağır yükü bir yandan, gri kurşuni hava bir yandan depresyona davetiye çıkarmak oluyor ki ben bundan kurtulduğum için çok şanslıyım. Bodrum’da iki gün güneş çıkmasa ne oluyor diye şaşırırız herhalde. Bu sabah bir sunum için gittiğim kuruluşta sunum bittikten sonr

Yalıkavak'ta harika lezzetler; Sait Restaurant

Resim
Bana Yalıkavak’a gelen arkadaşlarımın mutlaka Sait’te bir akşam meze ve balık yemelerini istiyorum. Çünkü Sait bence sadece Yalıkavak’ın değil tüm Bodrum yarımadasının hatta Ege sahilinin en önemli balık lokantalarının başında geliyor. Son 5-6 yıldır gidiyorum. Önceleri yarı zamanlı Yalıkavak’lı sonra tam zamanlı Bodrum’lu olduktan sonra her ay en az bir iki defa oradayım. Gitmezsem eksikliğini hissediyorum. Sait’e de hep söylediğim için burada yazmamda sakınca yok, yazın kalabalıklığındansa kışın sakinliğindeki Sait’i daha çok seviyorum. Tabii bu benim gibi burada yaşayanların ve kışın ara ara buralara gelenlerin şahit olduğu bir durum. Dışarıda deli poyraz varken, deniz kabarıp camlarda patlarken şömine başında yemenin, içmenin hazzı bambaşka. Kışlık bölümden bir kare Yazlık bölüm. Kışın üstü ve yanları kapatılarak kullanılıyor. Denizin hemen dibinde. Şömine başı Sait çok renkli bir insan. Hani bir klişe vardır; hayatı film gibi derler, işte bu benz