Bodrum'a yerleşecekler için Bodrum notlarının sonu

Bodrum'a yerleşecekler için yazdığım 25'ler serisinin sonuna geldik. Önce 25 tane yapılmaması gereken şeyleri yazmıştım, sonra 25 tane yapılması gerekenlere sıra gelmişti. Artık bu yazıyla seriyi bitireyim.
Son yazdığım notlarda 10. maddenin açıklamalarına kadar gelmişim. Şimdi 11. maddeyle başlayıp, hızlı hızlı sonuna gelelim.

11. Civar kasabalara, Selimiye'ye, Datça'ya gidilir
Bodrum'da yaşamanın en önemli avantajlarından biri, Muğla ili sınırları içindeki harika koylara, köylere, kasabalara yakın olmak. Hele gezmeyi seviyorsanız bu inanılmaz bir nimet. Feribota binerek bir saat kırkbeş dakikada Datça'da olabiliyorsunuz. Ya da karayoluyla 2 saatte Akyaka'ya, yol durumuna göre üç saatte Marmaris'in koylarına varabiliyorsunuz. Ya da Akyaka'dan sağa Marmaris'e sapmayın düz devam edin, Köyceğiz, Göcek, Fethiye, Ölüdeniz, Faralya'ya gidebilirsiniz. Bir gece kalıp, güzel bir yemek yiyip ertesi gün dönebilirsiniz. Yaz aylarında her yer gibi oraları da kalabalık. Ama ilkbahar ve sonbaharda bu saydığım yerlere gitmek çok zevkli. İlkbaharda o civarda doğa fışkırmış oluyor. Bu yıl feribotla Datça'ya gidip, kara yoluyla Bodrum'a dönmüştük. Yıllardır Datça'ya giderim, böylesine yeşil bir dönemine denk gelmemiştim. Bunu daha sık yapmalı. Aklınızda bulunsun; nisan ayı buraların cennet gibi olduğu ay.
  
Datça'da sonbahar
Faralya bölgesindeki Kabak Koyu
Fethiye-Ölüdeniz yolu üzerindeki Kayaköy
Datça'da ilkbahar
Köyceğiz
Ölüdeniz Belcekız kumsalı
Yamaç paraşütünden Ölüdeniz'in görünüşü
Bozburun
Orhaniye'de sonbahar
Selimiye
Marmaris
12. Onbeş gün Bodrum’da tatil için bütün yıl çalışana anlayış gösterilir
Şimdi şu aylar Bodrum en kalabalık aylarını yaşıyor ya, bizim gibi sürekli Bodrum'da yaşayanlar bu kalabalıktan şikayet ediyoruz. Ama Bodrum tadını biz zaten 10 ay çıkarıyoruz, temmuz ve ağustos aylarında buralara gelenlere anlayış göstermek gerek. Hem büyük şehirlerde, kimbilir ne şartlar altında onbeş gün tatil için çalışıyorlar, hem yaz aylarının tatil ayları olması nedeniyle buraların en kötü zamanında geliyorlar.


13. Koylar ihmal edilmez, gidilir, gezilir
Bodrum'un en önemli özelliği yarımada oluşu ve farklı zevklere, farklı gelir düzeylerine göre denize girme seçenekleri sunması. Hatta aynı koyda bile değişik seçenekler olabilir. Örneğin Yalıkavak'ta halk plajına da gidebilir para harcamadan denize girebilirsiniz, günde 100 TL harcamayı göze alarak Xuma Beach'e de gidebilirsiniz. Rüzgarın yönüne göre de koyların size sunduğu deniz farklıdır. Güneyden lodos eserse kuzeydeki koylara gitmelisiniz. Ya da tersi. Eğer otomobiliniz varsa koyları gezmenizi öneririm. Denizden tümünü bir defada -eğer kendi tekneniz yoksa- gezme şansınız da yok, her bölgenin tur tekneleri kendi çevrelerine koy gezileri düzenliyor. Bodrum'dan kalkan tur teknesiyle Yalıkavak'tan kalkan teknenin rotası aynı değil mesela. En güzel deniz Akyarlar, Karaincir, Yahşi taraflarında. Ama örneğin Yalıkavak kuzeye baktığı için de denizi çırpıntılı da olsa Bodrum'dan en az 5-6 derece serin. 40 derece sıcakta bu iyi bir avantaj. Ayrıca koylarda güzel yemekler yiyebilirsiniz. Bütçeye göre değişik seçenekler bulabilirsiniz. Bu konuda Bodrum ne Çeşme ve çevresiyle, ne Marmaris ve çevresiyle kıyaslanabilir.

Gümüşlük'te  sonbaharda lodoslu bir gün
Akyarlar
Yalıkavak
Gümüşlük'te kış
Yalıkavak
14. Her koyda bir meyhane edinilir, senede bir iki uğranır
Koylara yazın deniz için gidiliyor ama kışın bizler yemeye, içmeye gidiyoruz. Tabii ki her koyda bir meyhane edinmedik -edinen vardır o ayrı- ama benim bile üç dört koyda öyle arada sırada uğradığım yerler var. En sık gittiğim Yalıkavak'taki Sait -ki zaten yazın üç ayını Yalıkavak'ta geçiriyorum. Akyarlar'daki Mehtap, Ortakent'teki Gebora, Gündoğan'daki Terzi Mustafa, Bitez'deki Bağarası da senede birkaç kere uğradığımız yerlerden. Terzi Mustafa sonbaharda çok güzeldir. Yazın servisi çok kötüdür. Gebora'da denizin kıyısında, kuma koydukları masalarda üzerinizde bir kazakla oturulacak havalarda, sakin denizin yanında yiyip içmek bambaşka oluyor. Gebora'nın mezeleri çok zengin. Özellikle deniz mahsullü böreklerini ve asma yaprağında sardalya ve yine yaprakta levreği mükemmel. Mehtap ise Bodrum yarımadasının en iyi balıkçılarından biridir. Özellikle adından anlayacağınız gibi mehtaplı gecelerde manzarasına doyulmuyor. Karşınızda ışıl ışıl Kos... of ki of... Bağarası deniz kenarında olmayan, mandalina ağaçlarının arasında bahçe ortamında farklı bir tarz sunuyor. Mezeleri, özellikle otları, sebzeleri iyidir. Bana sorarsanız çöp şiş falan yiyin, balık konusunu hiç açmayın.

Bağarası'nın meze vitrini
Yalıkavak'taki Sait'in yaratan Sait Birtan
15. Otlar konusunda ihtisas yapılır, hardal otuyla ebegümeci bir görüşte tanınır
Otlar konusunda ve otu mutfakta kullanma konusunda kuzey ege, güney egeye oranla daha maharetli. Ayvalık, İzmir bu konuda çok iyi. Bodrum sınırda. Bodrum'dan güneye inince ot mot kalmıyor. Şu Ege otları konusunda daha önce de birşeyler yazmıştım. Zamanında İstanbul'da otlara verdiğimiz astronomik paralar aklıma geldikçe yine sinirleniyorum (http://bodrumluhayat.blogspot.com/2011/01/bodrum-pazar.html). Bodrum'a yerleşince bu otlara ilgi duymak lazım. Çünkü bunlar gerçekten şifa dağıtıyorlar. Ayrıca lezzetliler. Daha ne olsun?



16. Ortamına göre hangi müzik uygunsa o dinlenir
İyi bir caz arşivim, yanısıra fena sayılmayacak, rumca ve balkan ağırlıklı etnik müziklerden oluşan bir arşivim de var. Her türün iyisi, dinlemesem de makbulümdür. Dinlemesem de veya arşivlemesem de iyi müziğin yeri ayrı. Hiç tahammül edemediğin yok mu derseniz var tabii. İbrahim Tatlıses ve benzerleri, Serdar Ortaç ve benzerleri, Müslüm Gürses ve benzerleri ve rock müziğine tahammülüm yok... türkçe pop müziğini de dinlemiyorum, çalınan ortamlarda bulunmamaya çaba gösteriyorum. Ama mesela eskiden hiç dinlemediğim bazı yerel müzikleri -örneğin ege ve efe türküleri- veya bazı fasıl tarzı şarkıları ortam uygunsa dinler oldum. Derinlemesine bilmek ve çok sevmek gerekmiyor. Mahmut Kaptan'da içilirken ya rumca ya eski türk müziğinden örnekler çalınıyor. O ortama bunlar uygun düşüyor. Keith Jarret dinleyecek halimiz yok tabii. Ama şükür ki kaptan ve gelenlerin kalitesi Serdar Ortaç çalınmasına izin vermiyor. Balıkçılar çarşısına gittiğimizde bazen çingeneler gelip bir parça çalıp gidiyor. Çok da uyuyor. Şu sıralar Yeni Rakı'nın sponsorluğunda çalan böyle bir ekip var. Hem de saksafon, trompet destekli çalıyorlar. Gayet de iyi oluyor. Özetle; müzik konusunda kişisel tercihiniz ne olursa olsun, ortama uymak, o geceden zevk almak için bazen bu kişisel zevkleri gözardı etmek gerekiyor. Aşağıya çeşitli kış akşamlarında, farklı mekanlarda kaydettiğim görüntülerden bir özet alıyorum. Yazın bunları kaydetmem pek mümkün değil, çünkü kışı burada geçiren dostlarla bu tarz geceler kışın yapılıyor.


17. En az ayda bir kez sabahın ilk ışıklarına kadar gezilir
Bodrum uyumaz derler, doğru. Siz sabahın ilk ışıklarında uyanıp spora giderken birileri henüz geceyi bitirmiş yatmaya gidiyordur, karşılaşırsınız. Bana birkaç kez denk geldi, ben sabah erkenden kumsalda denize doğru yürürken aynı kumsalda karşıdan elinde topuklu ayakkabısıyla geceyi bitiren birileri geliyordu. Ayda bir bu ritüeli uygulamak iyi oluyor. Zaten ertesi gün kendinize geldiğinizde aslında bir sonraki gün başlamak üzere oluyor, zaman karışıyor. Akşamüstü bir mekanda geceye başlayıp, yemekte başka bir yere geçip, daha sonra en az üç dört mekan gezip geceyi "Mavi"de sabaha bağlamaktan söz ediyorum. Ben henüz geceyi tam sabaha bağlamayı beceremedim ama ezan okunurken yatmışlığım oldu. İyidir. Bodrum'da yaşamanın bir tadıdır.


18. Kasabadaki en ufak çevresel bir değişiklik farkedilir, konu edilir
Bodrum çevresiyle -yani tüm yarımada anlamında- epey büyük bir yerleşim. Anadolu'daki birçok şehirden daha kalabalık bir kasaba. Ama merkezi derli toplu ve kışın sakin. Bizler de kışın akşam yürüyüşlerinde etrafta ne olup bittiğini izleyerek, yorumlayarak geziniyoruz. Bir araya geldiğimizde "gördün mü" diye başlayan cümleler kuruyoruz. Çevrede olup biteni izliyoruz. Olup bitenler de akşamları bir araya gelindiğinde ortak konular olur. Tam kasaba raconu.


19. Ayda bir iki kere esnaf lokantasında öğlen yemeği yenir
Benim evim aynı zamanda ofisim olduğundan, öğlenleri evde yapılan yemekleri yediğimden,  dışarıda pek yemek yemiyorum. İşe ara verip bahçede bir salata veya zeytinyağlı yiyerek öğle yemeğini hallediyorum. Ama bazı sevdiğim yemekleri evde yapıp yemek pek mümkün olmuyor. Mesela karnıyarık. Çok seviyorum ama tek başıma kaç öğlen aynı karnıyarık yemeğini yiyebilirim ki? İşte böyle evde yapılmayan bazı yemekler için esnaf lokantalarına gitmeyi çok seviyorum. Bodrum'un içindeki Sakallı Ali Doksan eski ve iyi lokantalardan biri. Konacık'taki Kısmet'i de saymak lazım. Menü olarak çok zengin bir lokanta. Aslında esnaf lokantası sayılmayabilir çünkü o kategori için epey pahalı kalır. Fabrika sahibi de bir tür esnaf sayılırsa o zaman başka. Özellikle Ege otları ve zeytinyağlı sebze yemekleri çok iyidir. Bizim Yalıkavak'ta da bir Ayten Abla'mız var ki karnıyarık/pilav/cacık üçlüsü çok iyidir. Bunun gibi daha epey lokanta sayılabilir. Özellikle Bodrum'un içindeki küçük sanayi sitesi denen yerde iyi kebapçılardan söz ediliyor. Kısacası, haftanın birkaç akşamını dışarıda balık, meze, deniz mahsülü filan yiyerek geçiren benim gibiler için arada esnaf lokantası ayrı bir lezzet.

Bodrum merkezindeki Sakallı Ali Doksan'ın lokantası
Konacık'taki Kısmet Lokantası
Kısmet'te hindiba ve semizotu kavurma tabağı
20. Ara sokaklarda kaybolunur
Bodrum'un beyaz badanalı evleri ve daracık sokakları başka hiçbir şehirde olmayan, buraya -daha doğrusu Ege'ye özgü- bir özellik. Yazın güneşin ışınlarından korunan dar sokaklarda gezinmek, aralarda kaybolmak Bodrum'u yaşamak için mutlaka yapılması gereken bir şey. Sarıyaz zamanı, yani yazın bitip güneşin kırmızıdan sarıya döndüğü, etrafta sarı tonların hakim olduğu aylarda nispeten erken kararan havada ara sokaklarda dolaşmayı çok seviyorum. Evlerde akşam yemeği hazırlığı yapılır, mutfaktan yemek kokuları, sofra hazırlığı sesleri dışarı taşar. Kediler mutfak camı önüne dizilir. Denize açılan dar bir sokaktaysanız denizden içeriye doğru hafif bir serinlik gelir, begonviller dökülmeye başlar. Yazınsa balkonlardan veya avlulardan sesler duyulur. Bazen müzik sesi gelir bazen açık televizyondan dizi film repliklerini duyarsınız. Sonra birden daha geniş bir sokağa, o sokaktan da bir meydana çıkarsınız. İki dakika önceki sakinlikten eser kalmamıştır. Siz de insan seliyle birlikte Bodrum'un yaz akşamlarına dalarsınız. Ama hep söylediğim gibi, Bodrum'un güzel zamanı baharlar... sonra kış. En kötü iki ayı ise temmuz ve ağustos ayları.





21. Altı ayda bir karaciğer detoksu yapılır
Bodrum'a yerleşmeye geldiyseniz rakı ile aranız iyi demektir. En azından şarapla, birayla. Yaşadığınız hayatın temposuna göre ve arkadaş grubunuza bağlı olarak haftada birkaç kez evinizde ya da dışarıda içki içiyor olmalısınız. Bu durumda da eğer dengeli bir insansanız ara sıra kendinizi bakıma almalı, karaciğerin size uzun yıllar servis vermesi için bakımını yapmalısınız. Ege otları da karaciğere iyi gelir derler. Ayrıca doktordan tavsiyeli karaciğer detokslarımız da var. Onları da altı ayda bir yapıyoruz. Ortamından olsa gerek, buradaki bütün dahiliyeciler karaciğer uzmanı.


22. Mevsiminde kırk tane enginar yenir
Burada enginarın iyisini bulursunuz. Yatağan veya Datça'dan gelir. Ben bu yıl 30'a yaklaştım. Daha bugün Bodrum pazarından 10 tane daha aldım. Haftaya 40 rakamını bulurum. İstanbul'da enginar kaç para bilmiyorum, bugün pazarda tanesi 150 kuruştu. Enginar öğle yemeklerimin değişmezi...


23. En az senede bir kez Gökova kıyısına gidilip Balıkçı, Bedri Rahmi ve Azra Erhat anılır
Mavi yolculuk yapmaya imkan bulamıyorsanız, ya da benim gibi çok meraklısı değilseniz, eğer Bodrum'a yerleştiyseniz hiç olmazsa karadan Gökova'ya gitmelisiniz, koylarda zaman geçirmelisiniz. Buraları keşfeden Balıkçı'yı, adı bir koyda binlerce yıl yaşayacak Bedri Rahmi'yi, bizlere mitolojiyi ve mavi yolculuğu sevdiren Azra Erhat'ı hayırla anmalısınız. Buraların tadını onlar çıkardı, bizlere anlattılar. Yazdılar, resmettiler. Bizler de onların izinden gitmeyi becerebilseydik Bodrum bugün daha güzel, daha yaşanılır bir yer olurdu. Malesef yazlık konut mezarlığına çevirdik. Çok hoyrat kullanıyoruz. İstanbul'da yaşadığı hayatı buraya taşıyan, Serdar Ortaç konserini Bodrum'a getiren, o konsere giden, viski kebap kültürünü buralarda sürdüren insanlara rağmen Bodrum hala güzel. Yaz ayları bittikten ve o tipler buralardan gittikten sonra Bodrum sakinliyor, kendine geliyor ve kişiliğini gösteriyor.

Faralya
Selimiye

Gökova Akyaka
Akyaka
Akyaka
24. Bedenine, hayatına özen gösterilir
Bodrum insana spor yapmak için çok imkan sunuyor. Belki eskrim yapmak isteyen için biraz sıkıntı olabilir ama bizim gibi orta yaşa gelmiş, yürüyüş, yüzme, bisiklet dışında spor yapması sağlık açısından zararlı olacak insanlar için buralar nimet. Uzun gecelerin, yenilen içilenlerin tahribatını önlemenin en iyi yolu biraz hareket. Buraya yerleştiyseniz yazın yüzeceksiniz. Kışın yürüyeceksiniz. Bahar aylarında da bisiklete bineceksiniz. Tabii bunların en az ikisini birden yapmanın hiçbir sakıncası yok. Yaz aylarımı geçirdiğim Yalıkavak bu üç aktivite için bulunmaz bir coğrafya. Geniş koyun sahilindeki yol, koyu bir uçtan bir uca katediyor ve hiç yokuş yok. Rahatlıkla yürüyüp, bisiklete binebiliyorsunuz. Deniz zaten var. Size hareket etmek düşüyor. Bedenin yanı sıra hayatınıza da özen göstermek gerekiyor. Yani her akşam dışarılarda, içkiler, alemler yanlış iş. O işleri de tadında yapmak, tadında bırakmak lazım.


25. Çünkü Bodrum’da uzun ve sağlıklı yaşanır
Buraya kadar 49 madde yazdım. İşte bunların hepsi bu 50. madde içindi. Bodrum o kadar güzel bir yer ki, tadını çıkarmak için sağlıklı olmak lazım. Bu güzelliği yıllarca yaşamak için sağlıklı olmak lazım. Sağlıkla da uzun yıllar Bodrum'u yaşamak lazım. Ne şanslıyım ki burada yaşıyorum. İçinizde Bodrum'a yerleşmeyi düşünenler var biliyorum. Onlara önerim; hayat kısa, ertelemeyin. Hem o olsun hem bu olsun hem oradan gelsin hem ben rahat edeyim diye bekleye bekleye zaman geçiyor. Benden söylemesi...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?