Dün,
yani pazar günü hava çok açık ve güneşli olmasa da dışarıda kahvaltı yapalım dedik.
Sevgili arkadaşımız Havva bir gece önce “yarın sabah kahvaltıya Havva Ana’ya
gidelim” dedi. Ben orayı bilmiyorum dedim. Havva’nın bizi serin bir havada
Havva Anamıza götürecek olması havamızı bulmamıza yarayabilirdi. İçinde bu
kadar “hava” lafının geçmesi bile ilgimizi çekti ve pazar sabahı arabaya
atlayıp Yalıkavak’ın yolunu tuttuk.
Sabah
hava çok sakindi. Aşağıya Gümbet’in sabahki halinin görüntüsünü koyuyorum. Ne
demek istediğim daha iyi anlaşılır. Havva Ana, Yalıkavak’a bağlı Gökçebel
köyündeymiş. Gökçebel’I bilmeyenler için söylüyorum, Yalıkavak’a Bodrum
yönünden gelince yokuş aşağı inip bir göbeğe gelirsiniz ya. İşte o göbekten
sağa, Türkbükü yönüne devam edeceksiniz. Biraz sonra sağda Migros’u görürsünüz.
İster Migros’un bitiminden, ister bir sonraki Cömert Çiçekçilikten sağa girip
tırmanın Gökçebel’e gelirsiniz. Burası gizli bir cennettir aslında. Her zaman
olduğu gibi öncelikle İngilizler buranın güzelliğine uyandılar ve 90’lı
yıllarda ne kadar eski taş ev, köy evi, arsa varsa kapattılar. Arada bizim
yurttaşlar da ev aldı tabii. Şu sıralar İngilizler Avrupa’daki ekonomik kriz
nedeniyle pek ortada yoklar.
|
Dün sabah sakin Gümbet koyu |
İşte
bu Gökçebel köyünün içine kadar gidiyorsunuz ve sağ kolda köylülerin Çağdaş
dediği Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin köy şubesini ve yanındaki bakkalı
geçer geçmez sağa bir yol giriyor. Arabayla oradan geçilmez, burası yol olamaz
demeyin girin. Altınızda acayip bir cip yoksa geçersiniz. Varsa zaten sizin
orada işiniz yok, iyisi mi dönüp Türkbükü’nde kahvaltı edin. Çünkü adam başı
100 TL vermezse iyi bir kahvaltı yemediğine inananlardan olmalısınız.
Şöyle
bir elli metreye varmadan yine sağ yapın ve gözünüzü dört açın. Çünkü yine sağ
tarafta, aşağıdaki fotoğrafta göreceğiniz tabelayı kaçırmamanız lazım.
Kaçırdınız mı “Napduru? Dönüp duru” olursunuz.
|
Havva Ana'nın kahvaltı tesisi işte burası. Öndeki de iki ayaklı yumurta makinesi |
Fotoğraflardan
göreceğiniz gibi Havva Ana’nın yeri tam bir köy ortamı. Yazın açık alanda
kahvaltı yapıldığını, kış mevsiminde etrafının naylon ile çevrilmiş olmasından
anlıyorsunuz. Yalıkavak hep eser. Gökçebel tepededir, daha da eser. Onun için
bahçenin etrafını naylonla çevirmişler, ortaya da odun sobasını koymuşlar.
Çatıyı da eğreti bir şekilde kapatmışlar. Olmuş size üç tarafı kapalı bir kahvaltı
mekanı. Yani aslında bir anlamda bahçeyi ısıtıyorlar. Odunlu ocak bir yandan
yanıyor ve içinde börek ile bazlama yapılıyor. Havva Ana ve
kocası alem insanlar.
|
Havva Ana'nın kocası servise yardım ediyor. O plastik kovaların içinde reçeller var |
|
Havva Ana iş başındayken bizim Havva da onu izliyor |
|
Zeytinleri de kendileri topluyorlar |
Biraz
Havva Ana’dan bahsedeyim. Hani bazı insanlar ışık saçarlar, enerjileri
yüksektir ya. Havva Ana onlardan. Kelimenin tam anlamıyla komik ve fırlama bir
kadın. Kocası sessiz sakin, işini yapan ve sürekli bıyık altından gülen bir
adam. Havva Ana –ki asıl isminin Güler olduğunu öğreniyoruz, her gece üçte
kalkıp hazırlığa başlıyormuş. Sabaha kadar börekti, bazlamaydı hazırlayıp sabah
dokuzda odun fırını çalışır durumda, çayı demlemiş müşterilerini bekliyormuş.
Tahmin edeceğiniz gibi herşeyi kendisi yapıyor. Sadece kocası ona yardım ediyor
ki onu da ağır kanlılığı yüzünden sürekli fırça yiyerek yapıyor. Biraz menüden
bahsedeyim. Önden sıcak bazlama eşliğinde domates, salatalık, iki çeşit peynir,
biber ve roka geliyor. Sonra başlıyor reçel ve marmelatlar gelmeye. Benim
tatlıyla hiç aram olmadığı için yemedim ama portakal reçelinin kokusuna
dayanamayıp tattım. Çok acayipti. Öyle markette satılan portakal reçeliyle
ilgili yoktu. Domates, ayva, bergamut reçeli veya marmelatı da geldi. Hangisi
reçel hangisi marmelattır, aradaki fark nedir hiç bilmem. Çünkü dediğim gibi
ağzımı sürmem. Hayatımda hiç reçel veya bal satın almadığım için bu konuda
beni mazur görün. Ben de asıl ilgimi çeken diğer iki konuya, yani börek ve
yumurtaya geleyim. Önce peynirli, otlu börek ateşten alındı. Bir saat sonra bir
de kabak böreği pişti ki sormayın. Yumurtayı imal eden tavuklar çevrede
geziniyorlardı. Benim pazardan aldığım yumurtalar gibi, insanın elini boyayan
türden sapsarı ve çok lezzetli bir yumurtaydı. Köy ekmeği üstüne biraz sızma
zeytinyağı gezdirip, üstüne çökelek peyniri ve beyaz peynir koyup en üste de yumartayı
oturttum. Sonrasını hatırlamıyorum…
|
Kahvaltının bir bölümü |
|
O acayip yumurta |
|
Kurutulmaya bırakılmış bergamutlar |
|
Bunlar da reçel olma yolundaki bergamutlar |
Havva
Ana işini bitirince, dört masa müşterinin iki masası da gidince kendine bir
çay koyup, kocasıyla birlikte yanımıza soba başına geldi. Sohbet başladı. Havva
Ana sıkı Halk Partili. Önce biraz siyaset konuşuldu. “Müşterilerimin yarısı
Silivri’de. Beni de alırlarsa onlara orada kahvaltı yaparım” diye takılıyor.
İlker Başbuğ da geçen aylarda kahvaltıya gelmiş. Müşterisi olup da şimdi
Silivri’ye giden birkaç paşa ismi daha sayıyor. Kocasının İzmir’e bayrak
mitinglerine gitmişliği varmış.
Yaz
ayına denk gelen seçim gününün sabahı kahvaltıya gelen İstanbul’lu, Ankara’lı
müşterilerini “Ne işiğiz va buuda, niye yerinizde yurdunuzda diilsiğiz? Niden
oy kullanmadınız gari?” diye azarlamış. Halk Parti’li -ismi önemli değil- bir İzmir
milletvekili yazın aramış demiş ki; senin dilin sivri ve uzundur. Ben yanımda
AKP’li bir milletvekili arkadaşımla geleceğim dilini tut. Diyor ki on dakika
zor tuttum kendimi. Sonra bir peynir verdim bir laf soktum, bir börek verdim
bir laf soktum diye gülerek anlattı. Milletvekili da soktuğun laflardan doydum
zaten demiş.
|
Havva Ana ve kocası |
Sonuçta
pazar sabahı uzun ve güzel bir kahvaltı yaptık. O soba bahçeyi ısıttı, sohbet
zaten sıcaktı, içimizi da o ısıttı. Ekip iyiydi. Yedik, içtik, güldük. Biz
zaten Bodrum’da bunu hep yapıyoruz (nazar değmesin). Resimlerini gördüğünüz ve
anlattığım şaheser kahvaltının karşılığında kaç para verdik derseniz, adam başı
20 TL ödedik. Budur.
Yediklerimizi
sindirmek için biraz Yalıkavak sahilinde yürüdükten sonra Gümüşlük’e de
uğrayalım dedik. Muhtarın kahvesinde o acayip tostları görünce, daha birkaç
saat önce yiyen biz değilmişiz gibi tostları da mideye indirdikten sonra evlere
dönüp direkt uykuya daldık. Pazar akşamını şömine başında sadece peynir ve
şarap sohbetiyle geçirirken Havva ve Ahmet’e, Zazu’ya uğrayıp orada da soba başında
şaraba devam ettik. Erken bir saatte geceyi ve hafta sonunu bitirdik.
|
Gümüşlük'te mandalinalar kendini yere atıyor ama ortalık çok sakin, toplayan yok |
|
Ocak ayının onbeşinde Gümüşlük'te Tavşan adası |
|
Gümüşlük'ün meşhur kedilerinden ikisi. Oturduğu yere bir bakın |
|
Hava kapalı ama çok temiz ve netti. Kalimnos Adası iyice yakına gelmiş |
Bugün
pazartesi. Burada sendrom olmadığından pazartesinin hafta sonundan tek farkı
sabah biraz daha erken kalkmak o kadar. Yoksa Bodrum’da her gün güzel…
muhteşem resimler, muhteşem kahvaltı. sayenizde yeni bir yer daha öğrendim. artık kısmetse yaza .
YanıtlaSilsevgiler
gorki
Size maalesef katılamayacağım. Her ürünün doğan olması tabi ki memnuniyet verici. Bu yüzden bende emeğinin hakkını veriyorum. Ancak fazla abartılıyor. Hafta sonu Bodrum'dan Akşam saatlerinde 23 Nisan dolayısı ile Ankara'ya geçtik. Sabah Hamamönünde yapmış olduğumuz kahvaltı tartışmasız daha leziz ve daha doyurucu idi. Teşekkürler.
SilYazının tarihine dikkat ederseniz, 2012 yılı. O tarihteki Havva Ana ile şimdiki arasında fark var ve ben de 2014 yılından beri artık gitmiyorum. Bizde bir yer çok popüler oldu mu bozulması adettendir.
SilBen de kendimi epeyce Bodrumlu sayarım ama Havva Ana'ya hiç rastlamadım doğrusu...En kısa zamanda tavsiyeye uymak isterim ;-)
YanıtlaSilFotoğraflar ve anlatım yine çok keyifli. Kahvaltı süper görünüyor.
YanıtlaSilKedilere de bayıldım:)
Kıskanırım sizi beeeeeen
YanıtlaSilBurasi harika..hele o bazlama...roka enfes..Havva Ana da gercekten ilginc biri...Italyaya bile gitti
YanıtlaSilEvimiz Gökçebel 'de ama sayenizde bir güzel kahvaltı edecek yer daha öğrendik.Teşekkürler,
YanıtlaSilHavva Ana'da yaptığımız kahvaltıyı hala anımsıyoruz , o kadar mükemmel ve kusursuzdu ki .. Herşeyden öte Havva Abla'nın güler yüzü , o muhteşem bahçe yetti bizim güzel vakit geçirmemize :) Mutlaka gidilmesi gereken bir yer , atlamayınız :))
YanıtlaSilHavva Abla(Güler) , kocası Salih , mekan ve sunulan biribirinden nefis kahvaltı ancak bu kadar güzel anlatılır..Burasının müdavimlerinden birisi olarak söyleyebileceğim tek söz burada kahvaltı etmeden Bodrum da tatil yaptım demek çok eksik bir anlatım olur..Havva Abla bir taraftan en yakın yardımcısı kocası Salih'e talimatlari yağdırıyor,hem bazlamaları ve börekleri pişiriyor hem de mekandaki tüm konuşulanları duyarak anında eksikleri gideriyor...Harika bir insan.....Köy yaşamını seven kişiler için zor bulunur bir ortam...Sabırsız olan ve lüks arayanlar gidip Havva abla yı yıkıcı tenkitleri ile huzursuz etmesin..Ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar.....23 TL ye köşe başında bir tabak yemek zor yiyebilirken burada tıka basa doyup "Yeter artık getirme " diyorsunuz...Adı gibi Güler yüzle karşılanıp Güler yüzle uğurlanıyorsunuz...Herkese tavsiye olunur... ŞENER
YanıtlaSil