Bodrum'a yerleşmek istiyorum... ama


Üç gündür Bodrum’da tam bahar havasını yaşıyorduk. Ta ki bu sabaha kadar. Sabaha karşı gök gürültüsü ile uyandık. Üstüne şiddetli bir yağmur bastırdı. Sonra hafifledi ve kuşlar cıvıldamaya başladı. Ama öyle böyle değil, baharın müjdesini verircesine şakıyorlardı. Kışın buralar sessizdir. Benim evimin olduğu bölge özellikle daha da sessiz bir mahalle. Sabahları horoz sesiyle uyanıyorum. Arada kuşlar da cıvıldaşır ama dedim ya; bu sabahki başka türlüydü. Baharın gelmekte olduğunu duyuruyorlardı.

Geçen hafta Cuma günü öğlen saatlerinde Bodrum pazarından dönerken Zazu'da bizim ekibi gördüm. Güneşe doğru dönüp, üstte bir t-shirt ile Şubat’ın 24’ünde oturup kahve içmenin ne demek olduğunu düşünsenize. Muhtemelen o saatlerde İstanbul’da, Ankara’da gri ve yağışlı bir hava vardı ve muhtemelen bu satırları okuyanların büyük bir çoğunluğu iş yerlerinde, ofislerinde cuma bitse diye bekliyorlardı. Zaten kış bitmek bilmedi diyorsunuzdur. Bu havalarda bunalmışken üstüne yavaş yavaş bahar gelmeye başladığında kafalarda bir soru, gizlendiği kıvrımlardan çıkmaya başlar. Daha önce de yazmıştım; bu soru “ne zaman artık bu şehirden kurtulacağım, ne zaman Bodrum’a yerleşeceğiz? “ sorusudur. Bahar insanın kanını kaynatır, cesaret verir. Bu heyecanla içki masalarında, sohbetlerde “Tamam artık ben de güneye yerleşeceğim” demeye başlanır. Ne zaman ki ciddi ciddi düşünülür, o zaman “ama”lar da ortaya çıkar…

Bahar bahçeme uğradı, yeşillikler coştu

Bu ev Yalıkavak sahilinde. Önünde yazları araç trafiğine kapalı dar bir yol var ve sonrası deniz. Zeytin ağaçları altında, sabah uyandığınızda karşınızda masmavi Ege... düşünsenize 

Bodrum’a yerleşmek istiyorum ama…

Yaşınız, cinsiyetiniz, medeni durumunuz, geliriniz, işiniz ne olursa olsun bir şekilde güneye yerleşmeyi düşünmeye başlamışsanız aklınız çelinmiş demek ki. Eğer sırtınızda yumurta küfesi yoksa –ki bizim konumuzda küfe yumurta ile değil genellikle çocukla doludur- o zaman önemli bir handikapı aşmışsınız demektir. Çünkü anne babalar Bodrum’a taşınma konusu gündeme geldiğinde “ama çocuğun okulu” diye dert ederler. İstanbul’da süper çocukların gittiği bir okul var ve ben bilmiyorsam ve bunu düşünenlerin çocukları o okula gidiyorsa diyecek lafım yok. Ama İstanbul’daki okullar pek şahane de diğerleri kötü mü? Eğer o kadar şahane olduğuna, çocuğunuz muhteşem bir eğitim aldığına inanıyorsanız boşverin Bodrum’u. Ama burada da iyi okullar olduğunu söylersem ne düşünürsünüz? Çocuğunuzun tertemiz havada, doğal çevrede, züppeleşmemiş yaşıtlarıyla, hayatın içinde büyüyecek olmasını önemsiyorsanız burası size uyar. Eğer 10 yaşında elinde iPhone’lu bir velediniz varsa siz çoktan kaybetmişsiniz. Yazları Türkbükü’ne gelin sizin için tamamdır. Diğeri bünyenize fazla gelir.

İyi eğitimden sadece Alman Lisesi, Avusturya Lisesi gibi yabancı okullardaki eğitimi anlıyor ve bu iş için çocuklarınızı gece gündüz kurslara taşıyıp onlara çocukluklarını yaşatmayan ebeveynlerdenseniz bence zaten Bodrum’a yerleşmeyi düşünmüyorsunuzdur. Yine muhtemelen bu yazıyı da okumuyorsunuzdur. Çünkü o mantalite farklı bir mantalite.



Her şeyin gerçeğini bulabileceğiniz bir hayatınız olabilir. Adaçayı saplarını fincanınıza daldırırken bir zamanlar ofisinizdeki sallama poşette içtiğiniz adaçaylarını hatırlayıp gülebilirsiniz

Marketlerden dünya para vererek aldığınız marka zeytinyağlarından daha ucuz ve çok daha lezzetli isimsiz, köylülerin yaptığı zeytinyağıyla tanışınca eskiden yediklerinize makina yağı muamelesi yapacaksınız
Her zaman güneş yok. Bu da kışın Gümüşlük...
Yazın insanların birbirini ezdiği Barlar sokağının Ocak ayındaki lodos fırtınası sonrası hali
Ama güneşli kış günü daracık Bodrum sokaklarının arasında gezinmenin tadı başka oluyor
Bodrum’a yerleşmek istiyorum ama… ah şu işler di mi? Bir türlü yoluna koyamadınız gitti. Ne beklediğinizi bilmiyorum ama hem o olsun, hem bu olsun, hem o borç bitsin, hem yeni araba gelsin, hem hem hem… Eğer güneyde bir kasabaya yerleşmek istiyorsanız özgürlüğünüze düşkünsünüz demektir. Ama bilirsiniz, özgür olmak için birşeylerden vazgeçmek lazım. Sizi şehir hayatına bağlayan bağlardan kurtulmayı beceremezseniz hiç bir zaman buralara gelemezsiniz. Bu bazen bir insan, bazen işiniz, bazen çevreniz olacak. Hiç birinden vazgeçmek istemiyorum diyebilirsiniz. O zaman size ya miras kalmalı ya talih kuşu ile aranız iyi olmalı ne diyeyim.



Güneye yerleşmek isteyenler şunu diyebilmeli; bu benim hayatım ve artık onu değiştirmek istiyorum. Bunun için beni engelleyen ne varsa onlardan vazgeçebilecek cesaretim ve gücüm var. Sonra da şunu yapabilmeli; benim şikayet ettiğim bir hayatım vardı, şimdi onu değiştirmeye başlıyorum. Kurtulmak özgürlük getiriyor. Şehirle ilgili şeyleri ardınızda bıraktıkça hafifliyorsunuz. Arabama eşyaları doldurup İstanbul’dan ayrılıp Bodrum’a doğru yola çıktığım bir Nisan sabahı İstanbul’u ardımda bırakırkenki coşkumu unutamıyorum. Binlerce kez geçtiğim köprüden Anadolu yakasına geçerken dikiz aynamda gökdelenleri gördüğümü hatırlıyorum da. Arkamda gri bir şehir ve Maslak, önümde 750 km sonrasında masmavi Ege, bembeyaz evlerle Bodrum. Buraya yerleşmeye gelenler hem şehri hem alışkanlıklarını terk ettikleri şehirde bırakmalılar.

Bu fotoğrafı geçtiğimiz ocak ayında bir akşamüstü yürüyüşteyken çektim.
Bu fotoğraf da İstanbul'u kar bastığı günlerden birinde çekildi
Bu da yine bir lodos fırtınasının ertesi günü. Kışın tamamında hep mavi gökyüzü yok
Bir kış günü, haftasonu yelken yarışları yapılırken
Geçtiğimiz hafta sonu -yani Şubat ayı içinde- Akyarlar'a balık yemeye gitmiştim. Bu fotoğraf o günkü havayı gösteriyor
Bodrum’a yerleşmek istiyorum ama… ya yapamazsam. Sonunda dönmek de var tabii. Gelip de dönen çok. Kişi kendini bilmiyorsa bu işlere kalkışmamalı. Ya da önce denemeler yapmalı. Eğer yapabiliyorsa yılın belli dönemleri gelip gitmeli. Uzun kalmalı. Mutlaka kışını görmeli, yaşamalı. Kendi kendine yetmeyen insanlar vardır. Mutlaka yanında biri, birileri olmalıdır. Tek başına sinemaya gidemezler. Meyhaneye hiç gidemezler. Ben öyle biri olmadığım için böyle dertlerim yok. Öyle sevgi pıtırcığı, kendini “arkadaş canlısı” olarak tarifleyen tipler için buralarda hayat zor. Burada da tabii ki arkadaşlıklar kurduk. Tabii ki sosyal bir hayatımız var. Akşamları bir araya geliyoruz, yiyoruz içiyoruz. Gülüyoruz, çok da eğleniyoruz. Hiç birimiz inzivaya çekilmek için gelmedik. Ama buraya yerleşmeye gelen insanın bir tarafında bir farklılık, aykırılık vardır. Demek istediğim şu ki burada kendi başınıza kalmanın tadına varacaksanız gelin. Misal geçen haftalarda arabaya atladığım gibi Selimiye, Datça gezip döndüm. Tek başıma uzun yolda araba kullanmanın tadı bambaşkadır mesela. Kimi içinse o yol tek başına çekilmezdir. Ya da hafta sonu bir koya gidip tek başınıza sahilde oturup kahve içimenin farklı bir hazzı vardır. Onun gibi işte.


Yağmurlu bir günde, çalışma odamın penceresinden...
Yine Ocak ayında bir pazar günü sakin Bodrum sahili
Deniz bile hareket etmeye üşenmiş...
Yılbaşından sonraki haftalardan birinde evde bir pazar kahvaltısı hazırlığı. Dikkat, kahvaltı bahçede yapılacak
Burada yaşamaktan dolayı çok mutsuz olan insanlar da biliyorum. Yanlış seçim yapmışlar. Ya işlerine uygun bir yer değilmiş Bodrum. Ya eskilerin deyimiyle naturalarına uymamış. Ya da çok farklı hayallere kapılmışlar. En sık yapılan hata “Bordum’a gider bir kafe açarım, üç beş kazanır yaşarım” zihniyetiyle buralara gelmeler. Hayat hiç de öyle kolay değil. Cihangir’de kafe açıp yaşamak kolay mı?



Zaman zaman bu konularla ilgili aklıma gelenleri paylaşmak istiyorum. Bugün bunlarla bitireyim. Birazdan sakin bir caz CD’si koyup İstanbul’dan getirttiğim Baskın Oran’ın kitaplarına devam etmeyi planlıyorum. Dalavera Memed’I bu akşam bitiririm. Hafta içinde blogda anekdotları aktarmaya devam ederim. Şimdi sakin mahallemize akşam çökerken, hava serinledi, yağmur atıştırıyor. Sokaklar boş olur, insanlar evlerine çekilir. Dışarıda çıt çıkmaz. Tam kendi kendinle kalıp kitap okuma ortamı…




Yorumlar

  1. Her okuduğumda, pılı pırtı toplayıp geri gelmeyi hayal ediyorum. Yazdığın herşeyin altına ismimi yazıp imza atarım! Keşke herkes bu kadar farkındalıkla yaşasa...

    YanıtlaSil
  2. Merhaba, Yurdagül ben. Çok doğru noktalara değinerek bilgilendirmişsiniz insanları. Yazdıklarınıza tümüyle katılıyorum. Kendi başına yetebilen,yeri geldiğinde ,paylaşmak adına dostlarla da birarada olmayı çok seven, daha doğrusu , hayattan ve hareket etmekten korkmayan, bedellerine de katlanabilen insanlar değişikliğe açıktır. Bu arada alınan ödüllerin arkasında da derin bir hakedilmişlik duygusu yatar. Ödüller, hergün aldığımız miss gibi havayı ciğerlerimize çekerken duyduğumuz şükran duygusudur ki bu asla küçümsenemez.24 şubat'ta Kargı'ya gidip, deniz sezonumu açtım, hayatımın hiçbir bölümünde karpuz kabuğunu beklemedim.(Konu sadece deniz değilken bile) 2 gündür hava buzz, ama biliyorum ki her haliyle bahara girdik, anemonlar bitti, çiğdemler başladı, minik papatyalar açmaya başladı bile.Doğayla uyumlanmaya başlıyor insan zamanla, ne yağmur, ne fırtına, ne lodos ne şu, ne bu, derinden derine duyulan sürekli bir sevinç karşılıyor her yeni günü.Bunun içinde pazardan yerli üreticilerden aldığımız tarla mahsullerini yemenin keyfi, günlük yumurtalar, denizden çıkarılmış misler gibi deniz balıkları ve de dostlarla paylaşılan yeme - içme keyifleri de var.ben hep derim ki ''Hayat, hareket edeni sever''. Datça'da arabam yok, arada sırt çantamı alıp yakın yerleri dolaştım, zaman zaman 1-2 gece konaklayarak Selimiye, Hisarönü, Marmaris,vb.yerleri bu şekilde gezdim,şartların oluşmasını beklemek sadece ve sadece günü yaşayamamaktır.Ben İzmir'liyim, sonradan İstanbul'lu oldum, ve de şimdi DATÇA'LI. Buraya taşınırken bir dolu DVD film getirdim seyrederim diye.Kışın çok sıkılacağımı söylemişlerdi, doğru ama sadece arkadaşlarım burada yoksa hafiften oluyor ama düşünün ki daha o DVD'leri paketlerinden çıkarmadım bile. İstanbul'da Bağdat cad.nde otururken her gün 'ne işim var burada' derdim, buraya yerleştiğimden beri bir kez olsun, ama bir kez olsun bu sözü demedim inanın.Hobimi hayata geçirdim, meşgale olsun diye.face'den bulabilirsiniz beni, reklamlara girmesin diye detay vermiyorum.Biraz uzun oldu ama yerlerinden memnun olmayanlara ben de yardımcı olmak isterim. Hayat geçiyor, beklemeyin ve de hareket edin, şartlar SİZE UYSUN. Sağlıkla ve keyifle kalın, sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumlarınızı neşe ile okudum. Baharın geldiğini hissedenlere özgü bir dil kullanmışsınız. Bu dilin ne olduğunu ben de buraya yerleşince çözdüm. İzninizle, yazdıklarınızı diğer dostlarımın da okumasını istediğim için twitter hesabımda söz ededeceğim.

      Sağlıklı bir hayat dilerim.

      Not: Malesef Facebook kullanmıyorum

      Sil
  3. Dogru diyorsunuz, size buyuk olcude katiliyorum da, bu istanbullular kasabaya yerlestiklerinde buyuk sehrin kotu aliskanlikkarini da beraberlerinde getiriyorlar ve bundan vazgecemiyorlar. Tipki almanyaya goc etmis turklerin yer sofrasinda yemek yemeye devam ediyor olmalari gibi, buyuk sehirden goc edenler de trafiklerini, kural tanimazliklarini, her seyi ben bilirim edasini, bodrumlular kucuk insanlardir mantalitesini de beraberkerinde getirip bodrumda yasatiyorlar. Yazin Bodrum'daki gece kuluplerinde insanlarin "istanbullll" diye tezahurat yapmalari-begenmiyorsan ne diye geldin-, Kocaman iskeleler kurup "beach" olma sevdasi, pür makyaj ve topuklularla "cimme" durumu hep istanbul kulturunun bir urunu. Bodrumda yazin trafigin cok fazla olmasi, sikisikliktan kacmak icin kendi sehirlerinde yaptiklari gibi emniyet seridinden suratle gidip efendi gibi bekleyen insanlarin onlerine gecmeleri hep istanbul plakali araclarda gordugum bir durum. İstisnalar haric, İstanbullular kasabaya Yerlestiklerinde saygisizliklarini da beraber yerlestiriyorlar. Bunun yaninda geldikleri sehre dair hep bir ozlem tasiyorlar iclerinde gibi geliyor bana, bir hazmedememislik duygusu hakim. Cogu kisinin de, showbiz dunyasinda cevresine reklam yapmak umuduyla boyle bir ise kalkistigini dusunuyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Malesef yazdıklarınız doğru. Sezon bitiminde de kötü alışkanlıkları bırakıp gidiyorlar.

      Sil
  4. --->>> "Kendi kendine yetmeyen insanlar vardır. Mutlaka yanında biri, birileri olmalıdır. Tek başına sinemaya gidemezler. Meyhaneye hiç gidemezler. Ben öyle biri olmadığım için böyle dertlerim yok" <<<---

    Yukaridaki satirlari okurken sanki kendim konusuyorum zannettim, tek basina sinemaya gitmenin zevki, tek basina gidip kahve, raki veya adacayi icmenin zevki bambaskadir, insana farketmedigi veya farkedemedigi seyleri fark ettirir... düsünmeye, rahatlamaya zaman kalir, cok da güzel olur. Elinize saglik... derdimi tasami unutuyorum bu yazdiklarinizi okuyunca. Huzur dolu seyler.

    Sevgiler,
    @FumareVietato

    YanıtlaSil
  5. Yılbaşında eşim ve ben, biz de Istanbul'dan kaçıp bodrumlu olduk. Zaten son 3 senedir her sezonda yaklaşık 6-7 kere gelip Bodrum'u yaşıyorduk. Bazıları gibi "bir gün tepemiz attı ve..." şeklinde bir cümle kuramıyorum bu yüzden. Bizim için en önemlisi evli olduğumuzdan ötürü beraberce bu kararı verebilmekti.
    Yaklaşık 2 ay geçti, işimden ötürü ben biraz fazlaca Istanbul'a gidip geri döndüm (10 gün kadar). Bu sezonda uçak biletlerinin çok düşük fiyatlı olması (44TL) bizi daha da mutlu etti. Bodrum'daki evimden Istanbul'daki işime uçakla gitme sürem Istanbul'daki evim ile işim arasında geçen süreden 1-1,5 saat daha fazla ancak Bodrum'da kiraladığım ev bahçeli, müstakil ve kesinlikle daha ekonomik.
    Geçenlerde sahil kenarında koşup oynayan çocukları seyrettim ve "eğer Istanbul'da kalsaydık ve çocuğumuz olsaydı nerede olurduk şu an" diye düşündüm: Muhtemelen alışveriş merkezlerinden birinde. Çünkü çocukla gidilebilecek başka bir yer bilmiyorum. Ha illa ki Bodrum'da çocukla alışveriş merkezine gideceğiz dersek de alâsı var, üstelik açık hava alışveriş merkezi.
    Önemli bir konu daha var; bir ara hastalandık ve hastaneye yolumuz düştü. Otel konforunda özel bir hastaneye gittik, ilgiden de çok memnun kaldık. Allah eksikliğini yaşatmasın, hastanelerin de bu derece düzgün olması -ki yeni bir özel hastane daha yapılıyor- insanın içini rahatlatıyor.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşgeldiniz... Bodrum'lu hayatınız size de iyi gelecektir. Sağlıklı ve mutlu, uzun yılları burada geçirin.

      Sil
    2. Doğma büyüme istanbulluyum ve burada hayat çekilmez bir hal aldı artık bende eşimle akdenize yerleşmeyi düşünüyoruz antalya aklımdaki yer ama bodrum ile ilgili yazılanları okuyunca doğru bir karar aldığımı düşünmeye başladım tek kaygım iş bu konudada çok seçici olmadığım için sıkıntı fazla yaşayacağımı düşünmüyorum. Paylaşımlarınız için teşekkür ederim....

      Sil
  6. Yine çok başarılı bir yazı olmuş... 3 haftadır seyahat ve bir takım zorunluluklar yüzünden İstanbul'dayız. Datça'daki evim, hayatım gözümde tütüyor. Yazılarınızla özlem gideriyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Yazdıklarım, Ege'den uzakta kaldığınız dönemlerde hasret gidermenize biraz katkı yapıyorsa ne güzel.

      Sil
  7. Mükemmel bir blog..

    YanıtlaSil
  8. Yaklasik bir haftadir bu blogu buldum ve cok hosuma gidiyor acikcasi. yazilariniz ve resimler mükkemel.
    sanki her okuyusumda ve izleyisimde beni bodruma biraz daha yaklastiriyor. uzun bi düsünme ve olanaklari tartma asamasindan sonra bizde bu yaz insallah bodruma yerlesiyoruz. tabi benim ailem ile attigim adim biraz farkli olacak, biz almanyadan bodruma yerlesecegiz ve kücüklüümden beri burnumda tüten bodrumun güzelliklerini tadmaya hazirim.!!!!! blogunuzun cok basarili oldugunu düsünüyorum ve bu bana kararimda cok destek oldu. basarilar dilerim böyle devam etmenizi arz ederim. sayilar...Tarkan

    YanıtlaSil
  9. Merhabalar. Bodruma geldik gelicez aşamadındayız, şu aşamada tam da bulmak istrdiklerimizi yazmışsınız mutlu oldum. Çocuk da var üstelik daha küçük bile olsa. Yerleşecek semt ve kaloriferli ev bulmak konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Zira ev fiyatları hayalimizin üzerinde. Yalıkavak, Turgutreis gibi yerler kışın çok ıssız oluyor diye okudum. Ne önerirsiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba. Bodrum benim yerleştiğim ve bu yazıyı yazdığım zamanlar gibi değil artık. İstanbul'dan sonra en çok göç alan yer. Trafik başladı. Ev kiraları ve fiyatları yedi yılda %400 civarında arttı. Kalorifer zaten yok. Doğalgaz da yok. Elektrikli kalorifer yaptıranlar var, ayda 800-1000 TL elektrik ödediler söktürdüler. Burası artık yaşamak için kolay değil. Yalıkavak ve Turgutreis kışın boştur. Diğer koyları hiç saymayayım bile. Bugün İstanbul'dan göçmeye kalkışsam ilk tercihim Bodrum olmazdı.

      Sil
  10. merhaba ,
    Öncelikle güzel paylaşımınız için teşekkürler, bize cesaret verdiniz ve kalan 7 ayın geçmesini biraz daha zorlaştırdınız :-)

    biz de kısmetse 2017 haziranın da göçeceğiz.
    Planımız şubat ayında birkaç günlüğüne gelip , o zaman zarfında bulabileceğimiz en uygun evi kiralayıp dönmek. (aklıma daha iyi bir yöntem gelmedi maalesef)
    kira için hedef bütçemiz ise max 1.500 tl , artık nasıl bir ev denk gelecek merak ediyorum .
    sonra haziranda taşınacağız kısmetse

    yaz - kış yaşayacağız ve 10 yaşında bir kızım var
    nerelerde ev bakmamız daha doğru olur ve ev kiralarken dikkat etmemiz gereken hususlar varmıdır?

    YanıtlaSil
  11. Merhaba ilk yazınızı okuyunca çok fena gaza geldim zaten Bodrum'da ev bakıyorken rastladım yazınıza amma ve lakin verdiğiniz bu cevapla hayal kırıklığı yaşadım :( bugün İstanbul'dan göç etmeye kalkışsam ilk tercihim Bodrum olmazdı demişsiniz. Acaba şimdiki fikriniz ve tecrübenizle hangi lokasyonu tercih ederdiniz ? Bu konuda benimle çok kısa da olsa fikrinizi paylaşırsanız çok sevinirim. Saygılar Sinem

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba. Buna cevap vermem zor. O zaman kafamdaki yerleri gezip o gözle değerlendirirdim. Foça veya Datça ya da Marmaris'in koyları olabilirdi.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?