Geçtiğimiz Cumartesi-pazar
yine Bodrum’dan Datça’ya haftasonu kaçamağı yaptım. Tabii yine Fevzi’de meze ve
rakı da...
Bu kış bitip de bahar
geldiğinde Datça’nın bademleri de baharlarını açtığında Datça’ya gitmiştim.
Hatta bir hafta sonra, yani Şubat ayının ikinci haftasına doğru gitseydim daha
iyi zaman olacak, Datça’yı gelin gibi bembeyaz görecektim. Sonra bir kez daha
gidip özellikle dağ yollarından geçip köyleri gezmiş, iyi insanlarla
tanışmıştım.. Geçtiğimiz hafta da iki nedenden dolayı yine gideyim istedim.
Birincisi yazlıkçılar ve haftasonundaki yerlilerin kalabalığı basmadan, ortalık
sakinken Palamutbükü’nde denize girmek. Diğeri de her ne zaman olursa olsun
harika yemekler yediğim dostum Fevzi’de bir akşam Ege otları ve deniz
mahsülleri eşliğinde rakı içip sohbet etmekti.
|
Bodrum - Ören yolu |
|
Gökova yolu çam ve iyot kokar |
|
Gökova |
|
Fevzi'nin dükkanında rakı sohbeti |
Datça’yı çok seviyorum
ve her yıl en az dört beş kez gidiyorum. Bunlardan biri yaz ayına denk geliyor,
diğerlerini ilk ve sonbahar döneminde yapmayı tercih ediyorum çünkü Bodrum’da
yaşayarak farkettim ki, buralar o mevsimlerde başka güzel. Bahar aylarında hem gidilen
yerin yerli halkı dışında kimse yok hem yazın kavurucu sıcağı yerine çok daha
ılıman bir hava oluyor. Datça’ya gidenler bilir, Datça-Marmaris yolu zevkli ve harika
manzarası olan bir yoldur. Yazın o yoldan geçenler bahar mevsimindeki halini
görseler tanıyamazlar. Sağlı sollu yol kenarına dizili ağaçların tamamı bahar
ve çiçek açmış oluyor.
|
Kaldığım otel hakkında iyi bir ipucu. 70'lerden kalma Dual pikap |
Bu sefer de Datça’ya
kara yoluyla gidip feribot ile döndüm. Benim sevdiğim yöntem bu. Giderken
karayolu, dönerken feribot. Giderken yol heyecanıyla Bodrum’dan çıkıp kendimi
yola vurmayı seviyorum. Dönerken hafif şekerleme yaparak feribotla dönmek çok
mantıklı. Bu gidişimde bu blogu izleyenlerin son dönemde çok sözünü ettiğim
için artık bildiği Bodrum-Çökertme-Ören-Akyaka rotasını, yani Gökova sahilini
izleyerek gittim. Bu yol için son haftalarda detaylı yazdığımdan bu sefer daha
kısa geçiyorum (bkz. http://bodrumluhayat.blogspot.com/2012/05/bodrumdan-gokovaya-giderken-cokertme.html).
Bu yol yer yer bozuk olduğu için hız yapılan bir yol değil. Yani tam gezi yolu.
Bu sefer manzaraya öyle dalmışım ki Mazı-Çökertme ayrımını kaçırdım. Ayrım
dediysem tabelalı falan bir ayrım zannetmeyin. Yukarı Mazı köyünün içinden
geçerken, genellikle önünde traktör falan durduğundan göremeyeceğiniz eğreti yazılı
levhayı es geçmişim. Birkaç kilometre sonra uyandım ama zaten aşağıda
göreceğiniz kuşbakışı Mazı fotoğrafını çekmeme fırsat verdiği için hiç
kızmadım.
Onbeş gün önce
Çökertme’de bir tam gün geçirdiğimden bu kez sahiline inmeden Ören’e saptım.
Ören’e varmadan havacıların bir sitesi var. Tam onun karşısındaki sahilden
geçerken hava o kadar harikaydı ki dayanamayıp arabayı kenara çektim ve sahilde
çakılların üstüne biraz oturup Gökova’yı seyrettim. Akbük’de denize girme
planım olmasa bu suyu kaçırmazdım ama Akbük’de de aynısı beni bekliyordu, yola
devam edip Akbük’e vardım. Sahildeki bir tesise park edip şezlonga uzanıp
güneşin ve denizin tadına baktım. Birayla pek aram yoktur. Ne zaman içsem hemen
uyku basar. Hele ikinci birayı içersem bittim. Ben aslen bildiğiniz rakıcıyım.
Kışın şarap da içerim ama yazın tercihim hep rakıdan yana. Bir de güneş
batmadan hiç içmem. Hani mızrak boyu kuralına sıkı sıkı uyanlardanım. Gel
gelelim yaz oldu mu, sahilde denize girdikten sonra soğuk bir biranın da tadı
başka oluyor. İşte Akbük’te o işi yaptım. Kanıtı da aşağıda.
|
Ören yolu üzerinde öylesine bir sahil, müthiş deniz |
|
Akbük. Karşıda görünen sahil Bördübet tarafları |
Akbük’te deniz, güneş,
bira derken iki saatten biraz fazla kaldım ve Akyaka’dan sağa Marmaris yoluna
saptım. Marmaris’in içini sevmediğimi biliyorsunuz. Buna kızan dostlarım oluyor
ama aslında kendimi haklı görüyorum. Marmaris’in koyları güney Ege’nin belki en
güzel doğasına sahip koyları. Ama gelgelelim içi öyle değil. Eski Marmaris
diyebileceğim kalenin olduğu bölüm bir ölçüde kendini korumuş ama genişleyen
Marmaris çok kötü. Hele son yapılan bulvarın olduğu bölge çok daha fena. Resmen
Marmaris’i katlediyorlar. Neyse, Marmaris’te yaşamadığım için daha fazla
konuşmayayım. Yani sonuçta hiç oyalanmadan asıl güzelliği yaşamak için
Marmaris’in içinden hızla geçip Datça yönüne devam edip manzaralı yola girdim.
|
Burası da Gökova'nın Datça yolu üzerindeki sahili |
Datça’ya varıp, otele
yerleştikten sonra kısa bir dinlemenin ertesinde akşam yemeği saati yaklaşınca
içim kıpır kıpır olmaya başladı. Öğlen bira ve patates ile geçiştirmiştim çünkü
akşama Fevzi’de yiyecektim. Fevzi’yi de bu bloğu izleyenler iyi biliyor artık.
Yine döktürmüştü. Sofraya onaltı çeşit meze geldi ki onikisi Ege otlarıydı.
Fevzi bu işin uzmanı. Hangi ot nasıl yapılır o kadar iyi biliyor ki, yıllarca İstanbul’da
kazığını yediğim Doğa Balık ve Ece’yi hayırla (!) anıyorum. Gidenler bilir bu
iki yer Ege otlarıyla övünürler. Ben de İstanbul’da yaşarken özellikle Doğa
Balık’a sık giderdim. Vitrindeki yeşil yeşil otlara bakar seçmekte zorlanırdım.
Ama ne hikmetse dört beş çeşit ot söylediğimizde gelenlerin lezzeti neredeyse
aynı olurdu. Meğer pişirmek öyle kolay değilmiş. Hepsinin özelliğini bilip ona
göre yapacakmışsın. Ha bir de aynı ottan üç çeşit pişirmek gibi bir uyanıklığı
da yapmayacakmışsın. Mesela pazının sapını ayrı yaprağını bir kalın bir ince
doğrayıp Doğa’nın yaptığı gibi üç çeşitmiş gibi sunma uyanıklığını
göstermiyecekmişsin. Bunları da buraya yerleşince öğrendik. Şimdi hiç bir
kuvvet beni Doğa’ya götüremez artık.
Fevzi ile yine
karşılıklı oturduk, laf lafı açtı, mezelerin biri bitti diğeri geldi, kadehler
ardı ardına yuvarlandı. Sonunda sürpriz ana yemeğe sıra geldi. Efendim ana
yemek enginarlı, kremalı lagostu. Aşağıda fotoğrafını görebilirsiniz. Lagos ile
enginarın ekşisi nasıl bir lezzet oluşturmuş anlatamam. Vedat Milor olsam belki
tanımını yapabilirdim. Ben sadece damak çatladı diyeceğim. Siz anlayın.
Fevzi’ye Bodrum’da bir mekan açtırma zamanı geldi.
|
Çintarların tadı inanılmazdı |
Ertesi sabah istikamet Palamutbükü’ydü.
Ama önce Hayıtbükü’ne uğrayıp kocaman ağaçların gölge yaptığı o serin kahvede
bir kahve içtim. Hayıtbükü birbirini takip eden, en bilinen üç bükten
birincisi. Sonrasında Ovabükü var. Sondaki ise kısaca Palamut dediğim Palamutbükü.
Hayıt bir bitki. Neye benzediğini bilmiyordum. Fevzi yolda giderken gösterdi.
Hikayesini de anlattı. Yerel halk; tepeyi düzleştirip çukuru doldururarak
herkesi eşit yapar dermiş. Ne anlama geldiğini sonra anladım. Eğer kaynatıp
veya sarıp içerseniz libido iptal... Bu özelliğinden dolayı da Ege
coğrafyasındaki manastırlarda asırlarca kullanılmış. Rahiplerle rahibeler iyi
geçinsin, arıza çıkmasın diye yani...
|
Bu kapari bitkisi. Hani somonla çok yakışan kapari |
|
Hayıtbükü |
|
Hayıtbükü |
|
Hayıtbükü'ndeki kahve |
|
Hayıtbükü |
|
Hayıtbükü sahilinde Ortam Pansiyonun önü |
|
Hayıtbükü |
|
Hayıtbükü |
|
Hayıtbükü denizi Datça'lılar için sıradan bir deniz, Palamut'u daha severler. Bu da sıradan denilen deniz |
|
Hayıtbükü |
|
Hayıtbükü |
|
Hayıtbükü |
|
Hayıtbükü |
|
Bu da hayıt bitkisi |
Hayıt’tan çıkıp Ovabükü’nün
içinden geçip sahil yolunu izleyerek Palamut’a vardık. Hayıt ve Palamut’a çok
gittim. Her ikisinde de geceledim. Ama şu Ovabükü’nde ne geceledim ne de bir
çay kahve içimi kaldım. Hep geçişlerde kullandığım bu büke bir ara zaman
ayırmak istiyorum. Çok sakin ve huzurlu görünüyor. Palamut’a geldiğimde geçen
yıl açılan Mavi-Beyaz’a uğradım. Bu tesis Palamut’a bir kalite getirdi. Çünkü
hala diğer tesislerin neredeyse tamamı işletmecilikten payını almamış
zihniyetle, özensiz yönetiliyor. Mavi-Beyaz’ın sahibinin Datça’nın içinde de
Türkevi diye bir oteli var. Bir hafta sonu kalıp ondan sonra değerlendirmesini
sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen sezon yeni açılmıştı bir personel ve
işletme sıkıntısı vardı. Kalmamıştık ama günü birlik gitmiş ve servisten şikayet
etmiştik. Şimdi restoran bölümünde artık Semra Hanım var. Uzun yıllar Fevzi ile
birlikte hayatı paylaşmışlardı. Yani meze konusunda iyi işler çıkaracağına
şüphem yok. Biz oradayken yeni pizza ustasının demosuna denk geldik. Çok
lezzetli pizzalar tattık. Böyle demolara bayılıyorum. İstanbul’da yaşarken demo
deyince aklımıza bir bilgisayar programının yeni versiyonundan başka bir şey
gelmezdi. Ege’de demo dediğinde iş başka. Burayı seviyorum diyorum ya.
|
Palamut'a gelirken sahil yolu üzerinde bir acayip koy |
|
Mavi-Beyaz |
|
Palamutbükü |
|
Bu mekan Sait Kaptan'ın mekanı. Zamanında karısına kızmış köydeki evine yıllardır gitmiyor, burada yaşıyor |
|
Fevzi ile Sait Kaptan |
|
Palamutbükü |
Palamut’ta denize girip,
bir bira patates seansı daha yaptıktan sonra iki günlük kısa turu bitirip dört
feribotuyla Bodrum’a döndüm.
Datça’lıların bir lafı
var; Allah sevdiği kullarını çok yaşasın diye Datça’da yaratırmış. Doğru
galiba.
Agustos sonu Datca'da olmayi planliyorum. Fevzi'yi kesinlikle ziyaret edecegim, bana yerini biraz tarif ederseniz sevinirim.
YanıtlaSilDoğrusu hiç dikkat etmedim. Yani kaçıncı sokak, köşesinde ne var söyleyemem. Ama merkezde, meydana giderken denize açılan sokaklardan birinin üzerinde. Zaten denize açılan bir kaç sokak var. Bir de galiba sokakta fotoğrafçı vardı.
SilHarika yerler gezmişsiniz çok ta güzel anlatıyorsunuz. bende gitmiş gibi oldum. Biz bu yıl güneye inmedik.onun için keyifle okudum sağolun.güzel günler dileğiyle.....
YanıtlaSilekim sonu gibi nası olur ki oralar gitmelimi
YanıtlaSilGeçen sene 21 Ekim günü denize girdim, mükemmeldi.
SilMerhaba Serdar Bey,blogunuzu bir Ege´li olarak ama maalesef hayatini cok uzaklarda yasamak zorunda kalan bir sanssiz olarak cok severek takip ediyorum.Sadece kücük bir düzeltme yapmami mazur görürseniz eger,bu yazida ki kapari ve hayit bitkilerinin resimleri degismis,ufak bir düzeltme yapayim dedim.Saygilarimla,Ibrahim Yildirim.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim İbrahim Bey. Özde Ege'li olmayınca böyle hatalar yapılıyor işte. Belki günün birinde siz de asıl yerinize dönersiniz kim bilir? Sağlıklı, mutlu günler dilerim.
SilGitmiş kadar oldum sayenizde,bu yıl mutlaka bodrum'dan geçecem.
SilMerhabalar;
YanıtlaSilBlogunuz çok güzel datça için faylalı bu nedenden dolayı size teşekkür ediyorum.
GERÇEKTEN ORALARI ÇOKK SEVEN BİRİ OLARAK OKURKEN ÇOK CANIM ÇEKTİ. NEYSEKİ HAFTAYA ORADAYIM!!!!
YanıtlaSilSevgili Serdar Hocam, bu cümleyi yüzlerce kez duymuş ve okumuş olduğunuzu biliyorum ama gerçekten yazılarınızı okumak çok keyifli ve bana kendimi Ege'de yaşıyormuşum gibi hissettiriyor ve içim kıpır kıpır oluyor. Blog sayfanızı kısa zaman önce ''Ege'de Yaşamak'' temalı araştırmalar yaparken keşfettim ve ilk yazınızdan itibaren okumaya başladım. Bu yazınızla birlikte 134 yazınızı okumuş oldum. Günümüze gelene kadar tüm yazılarınızı okuyacağım ve bunu gece uyumadan önce yapmak beni çok daha mutlu ediyor. Yatağa huzurla ve garip bir heyecanla giriyorum.
YanıtlaSil2014 Eylül ayının ilk haftası boyunca tatil için Datça'daydım ve Fevzi'nin önünden defalarca geçmiş olmama rağmen Rakı-Balık kültürümün olmamasından ve genellikle boş masa olmadığından oturamadım. Blogunuzu keşke o tatil öncesi keşfetmiş olsaydım ne yapar ne eder Fevzi'de oturur bir duble rakı atardım. Açıkçası yazılarınız bende Bodrum'a değil de Datça'ya yerleşme duygusunu çok fazla pekiştiriyor :) Bir gün ne yapıp ne edip en büyük aşkım ve hayalim Ege'ye yerleşeceğim. Sayenizde Rakı,Balık ve Meze üçlüsünü canım hiç olmadığı kadar çekmekte.. Grinin ve betonun başkenti İstanbul'dan sevgiler selamlar.
serdar bey yazılarınızı okuyorum buyaz datcadayım inş
YanıtlaSil