Bozburun'daki Orfoz'da yemek için 235 km yol yapılır mı? Evet

Uyarı: Orfoz bugün artık yok. Bu yazı yazıldıktan kısa bir süre sonra Bozburun Orfoz kapandı. Artık sadece Bodrum'da var.

Bodrum’da yaşayınca Ege’nin tam kalbindesiniz ya, işte bu avantajı iyi kullanmak gerektiğine inananıyorum. Pergelin ucunu haritada Bodrum’a saplayıp bir daire çizin, demek istediğimi görebilirsiniz. Burası Ege’nin ortası. Benim daha çok ilgimi çeken ve daha sevdiğim güney Ege’ye yakınlığı benim için harika bir durum. O yüzden -bu blogu izleyenler bilirler- ne yapıp yapıp yaz, kış fırsat yaratıp Bodrum’dan daha güneye kısa geziler yapıyorum. Sadece her yaz Ağustos’ta yaptığım gezi 10 günü buluyor. Diğerleri iki üç gecelik geziler. Geçtiğimiz hafta İstanbul’dan gelen bir arkadaşımız Bodrum’un içindeki Orfoz Restoran’da bizim için yer ayırtabilir misiniz diye rica etti. Orfoz Bodrum’da Kumbahçe mahallesinde, Bodrum’un en eski mekanlarından Mavi’nin hemen yanında. Benim müdavim olduğum Berk Balık’tan da iki dükkan sonra, tam anlamıyla damak çatlatan bir mekan. Bu yazının ana konusu Orfoz ama Bodrum’daki değil de Bozburun’daki Orfoz. Yani Bodrum’da Çağrı ve kardeşinin işlettiği Orfoz’u ve söz ettiğim iki kardeşi yaratan anne babalarının Orfoz’u. Dediğim gibi arkadaşımız için Bodrum Orfoz’da yer ayırtırken bir an beynim çaktı ve hemen ardından Bozburun Orfoz’u arayıp Güneş Hanım’a yarın size geliyoruz dedim. Evet Bodrum Orfoz burnumun dibi ama ben ilk Orfoz’a gitmeyi seçtim. Böylece sadece “müthiş, inanılmaz” diye niteleyebileceğim deniz mahsülleri –özellikle midye- için 235 km yol yapmak üzere yazı geçirdiğim Yalıkavak’tan çıktık.

Yol boyu çam ağaçları arasından Gökova bir görünüp bir kayboluyor
Sonra yol bazen sahile yaklaşıyor...
Bazen de tam sahilden gidiyorsunuz
Akbük
Bördübet taraflarına bakış
Son dört güney seyahatimde Gökova yolunu kullandığımı yazıp duruyorum. Milas-Yatağan-Muğla üzerinden Akyaka’ya gitmektense Mumcular-Çökertme-Ören üzerinden, sahil yolundan gitmeyi tercih ediyorum. Kilometre olarak çok fark yok ama yol yer yer bozuk olduğu için hız yapamıyorsunuz, biraz daha uzun sürüyor. Ki bir yere yetişmiyoruz, acelemiz yok. Yine aynı yolu kullanmaktaki bir diğer nedenimiz yol üzerindeki Akbük’te denize girmekti. Bu yolu şubat, mart, nisan ve haziran aylarında kullanmıştım ve her seferinde Akbük’e girmiştim. İlk gittiğimde sahilde sadece ama sadece ben vardım. İkincisinde birkaç kişi gördüm. Üçüncü gidişimde yaz hazırlığı başlamıştı, geçen ay gittiğimde ise onlarca kişiyle birlikte denize girmiştim. Ama Cuma günü uğradığımda anladım ki okullar açılana kadar bu rotayı kullanmanın anlamı yok. Akbük sahili Çin plajına dönmüş, her ağacın altında bir mangal tütüyor, etrafında onlarca adam bira içiyor, ortalık kokudan geçilmiyor. Kadınlar başka yerde kendi aralarında takılıyor, çocuklar bağıra çağıra denize giriyor. Mümkün olduğunca uzak bir noktaya gidelim dedim. Ki orası da kalabalıktı. Karnımız acıktığı için önce şöyle güzel bir bira kalamar yapalım dedik. Gelen kalamardan bir tane ağzıma attım ki bir felaket. Dondurulmuş kalamar getirmişler. Düşünebiliyor musunuz, Gökova sahilinde bir yere gidiyorsunuz ve kalamarın dondurulmuşunu getiriyor. Utanmadan da 20 TL fiyat yazıyorlar. Şöyle söyliyeyim, Bodrum’un iyi yerlerinde taze kalamarın porsiyon fiyatı 22 TL. Sahibine neden dondurulmuş veriyorsunuz, hiç yakışık alıyor mu diye sordum. Önce soruma şaşırdı. Yani ne var ki bunda, herkes yiyor siz niye yemiyorsunuz gibisinden baktı. Sonra taze kalamar bulamıyoruz dedi. Sanki Haymana Ovası’nda bir mekana girdik de taze kalamar yok diye arıza çıkarıyoruz. Kalamarın parasını vermeden biraları ve patatesleri ödeyip çıktık gittik.

Artık Akbük'ün en uzak köşeleri bile dolmaya başlamış
Akbük
Akbük’ten sonra Akyaka’ya geliyorsunuz. Oradan rampaların sonunda malum Fethiye-Antalya / Marmaris-Datça yol ayrımına varıyorsunuz. Sağa sapıp Marmaris’e vardık. Yeni Marmaris yolu inşaatı bir türlü bitmek bilmiyor. Marmaris’i bilenler için söylüyorum, hani rampalardan inerken Marmaris’in göründüğü yer vardır ya. İşte oraya yapılan yol devamlı çöküp duruyor. Çünkü dağlardan gürül gürül su geliyor ve yolu bir biçimde çökertiyor. Mühendis değilim anlamam, ama bunun bir çözümü olmalı. Muhtemelen bir şey olmaz diye yolu yaptılar, doğa da suyu üstlerine boca edince şaşalayıp kaldılar. Oradan suyu beklemedilerse çok tuhaf çünkü milyonlarca yıldır o su oradan akıp duruyor. Her neyse yol için kesilen ağaçlara acıyarak ve Marmaris içinden geçerek, hiç durmadan Bozburun yoluna devam ettik. Bozburun’a vardığımızda akşam olmaya yüz tutmuştu ve Orfoz’da yiyeceğimiz yemeğin heyecanıyla biraz dinlenip Orfoz’u aradık. Tekneyi gönderip bizi aldılar. Orfoz’a karadan gidilmiyor, yolu yok. Sahile gelince arıyorsunuz, gelip alıyorlar. Ya da tekneniz varsa Zodiac’ınıza biniyor bizim gibi gri yolculuk yapanların havasını bozuyorsunuz. Zaten müşterilerin çoğunluğunu tekneleriyle mavi yolculuğa çıkanlar oluşturuyor. Gelenler epey zengin kesimden. Aralarındaki konuşmaları istemesen de duyuyorsun. Masanın birinde New York’taki 5. Caddede –ki onlar fifth avenue dediler- var olan bir çorbacıdaki çorba çeşitleri sayılırken bir diğerinde Türkiye’nin en zenginlerinin adının geçtiği bir ev partisinden söz ediliyordu. Pardon malikane partisi diyecektim. Ya da yalı ne bileyim. Neyse biz gelelim Orfoz’a.


Bozburun'da da malesef kaçak inşaat patlaması var. İşte bu da sözümona bir otel. Sizce neye benziyor? Hiç olmazsa komşusu Sabrinas House'u örnek alsaymış. Tabii gusto lazım, o ayrı
Bozburun'un ilk iyi tesislerinden Sabrinas House. Hoş artık Sabrina yok, dükkanı sattı ama ismi duruyor
Orfoz'un tekneden görünüşü

Orfoz 2003 yılında Selçuk Bey ile eşi Güneş Hanım’ın elleriyle yaptıkları bir mekan. Aşağıda zaten fotoğraflarını bol bol göreceksiniz. Ve gördüğünüz gibi çok zevkli çok sahici bir mekan. Selçuk Bey benim hayatta tanıdığım en virtüöz insanlardan. Elinden her iş geliyor. Böyle insanlara gıpta ederim. Ben öyle değilim mesela. Mesleğim dışında kendi çapımda yemek yapmayı beceriririm ama tamirat, bakım, araba motoru falan hiç anlamam. Selçuk bey olağanüstü bir aşçı. Bıraksalar boş vaktinde yan tarafa bir ev, biraz daha vakti olsa yelkenli sandal falan yapabilir. Öyle bir beceri. On yıldır sadece yazları açık tuttukları bu harika mekanı eşi Güneş Hanım ile birlikte işlettiler. Selçuk Bey mutfaktadır ve imkanı yok yanına kimseyi sokmaz. Mutfak kapısından içeri kimse giremez. Öyle titiz. Sabahtan akşama kadar yemekte yenilecek porsiyonları hazırlıyor, sonra servis başlıyor. Arada zaman kalıyorsa bir denize dalıp çıkıyor. Bulaşık için bir yardımcıları, servis için de iki yardımcıları var o kadar. Yani mekan kendileri dahil beş kişiyle dönüyor. Hiç bir şey aksamaz, tıkır tıkır çalışır. Açıldığı 2003 yılından bugüne kadar her yıl en az bir kere Bozburun’a sırf yemek yemek için gidiyorum. İlk birkaç yıl ben evliyken eşim Derya’nın ailesi Bozburun’da oturdukları için daha sık giderdik. Sonraları o kadar sık olmasa da her yıl en az bir kere gittim. Kışları Bodrum’da geçirdikleri için Selçuk ve Güneş Bozçağa çiftiyle kışın da karşılaşıyor sohbet ediyoruz. Tabii oğullarının çalıştırdığı Bodrum Orfoz’a da gidiyoruz ama benim ilk göz ağrım Bozburun Orfoz. Akşam müşteriler gittikten sonra bir araya gelip oradan buradan, Bodrum’dan Bozburun’dan sohbet ederiz. Bu gidişimizde artık yorulduk, Bozburun’u bırakıyoruz dediler. Çok üzüldüm. Gerçekten bir marka olmuşlardı. Uluslararası gezi dergilerinde, rehberlerde hakkında övgü dolu yazılar çıkan bu işletmenin kapanacak olması gerçekten üzücü. Ama artık çok yorulduklarını, biraz çocuklarıyla, torunlarıyla zaman geçirmek istediklerini söyleyince insan hak vermemezlik edemiyor. Bu aslında bize yarayacak gibi görünüyor çünkü daha hafif tempoda çalışacak olsalar da Bodrum’daki Orfoz’u geliştireceklerini söylediler. Yeni bir mekanda yeni bir Orfoz Bodrum için, bizler için iyi haber. Biraz da Bozburun halkından, esnafından şikayetçiler. Okuyanlar arasında Bozburun’lu var mı bilmem, alınmasınlar ama köy halkı gerçekten de biraz tuhaf. Kimse kimseyi çekemiyor. Hele biraz sivrilip iyi iş yaptın mı, hele hele bir de para kazanırsanız yandınız. Sizin için kazanı kaynatmaya başlıyorlar.















Biraz da ortamdan ve yemeklerden söz edeyim. Mutlak bir sessizlik ve sakinliğin olduğu bir mekan. Düşünün ki araba gürültüsü yok. Yol yok, önünüzden kimse gelip geçmiyor. Tek ses arada gelip geçen teknelerin pata pata pancar motor sesi. Akşam gün batımında Bozburun koyu kızıla çalarken rakınızdan ilk yudumu almanın verdiği duygu çok acayip. Siz isterseniz şarap için ben Orfoz’da rakıdan başka şey içmem. Önce minik tabaklarda birer lokmalık yılan balığı füme, keçi peyniri, ançuez, zeytinyağı geliyor. Kendi yaptıkları ekmekle pek bir uyumlu oluyor. Sonra menüden siz artık ne seçtiyseniz onlar sırayla gelmeye başlıyor. Biz genellikle her şeyi isteriz de bu sefer kalamar ile ahtapot ızgara arasından oyumuzu ahtapota verdik. Kabukları size bakan fırınlanmış midyeleri, sarımsakla hal hamur edilmiş adı bomba olan fırında patlıcanı, deniz mahsüllü pilavını ardı ardına yerken ara sıra etrafa bakıp güneşi kaçırmayalım dedik. Haa girişteki balık çorbasını unuttum. Çok önemli bir çorbadır asla yememezlik yapmamak lazım. Hava sıcak, yazın çorba mı içilir diyeni yukarıdaki ilahi güç çarpar. Öyle bir lezzet ki gelip de tadmayan çok ayıp eder. Zaten isterseniz “az çorba” diyorsunuz öyle geliyor. Birer tek kidonya ikinci kadehin başında iyi gidiyor. Ardından soğanlı, tereyağı ve zeytinyağıyla yapılmış karides, yeni bir meze olan gümüş köfte... ve tabii domatesi bol salatası. Diyeceksiniz ki salatayı niye özellikle sayıyorsun. Altı üstü salata işte demeyin çünkü kapariyle lezzeti artırılmış salatanın domatesi çok özel. Fethiye’de bir tarla sadece Orfoz için üretiyor o kadarını söyliyeyim. Bu sayede Selçuk Bey’in işine olan merakını anlatmış olayım bari. 

Balık çorbası



Saatler süren yemek ayininin sonunda böğürtlen ve serçe parmağının son boğumu küçüklüğünde çilek geldi ki kokusunu ve lezzetini anlatmak zor. Gecenin ilerleyen saatinde mehtap da çıkınca deniz öyle kalakaldı, hareket etmez oldu. Ama gece bastırmaya başlayınca Orfoz’dan ayrılıp otelimize döndük. Bu yaz bitmeden bir daha Orfoz’a gitmek için şimdiden program yapmaya başladım. Ağustos ayındaki on günlük tatilde Faralya programı tasarlıyorum. Sonuna yine bir Selimiye, Bozburun, Kumlubük takmak iyi fikir. Sizi biraz Bozburun ve Selimiye fotoğraflarıyla başbaşa bırakıyorum.

Ben Beyoğlu'ndaki Tepebaşı Caddesi'ni değil bu Tepebaşı Caddesi'ni tercih ettim, gelip bu coğrafyaya yerleştim
Bozburun 
Soldaki yol Hisarönü-Bozburun yolu
Selimiye
Bozburun
Bozburun
Bozburun'da bir eski taş ev
Selimiye
Bozburun'dan
Bu da Bozburun

Bozburun'dan Marmaris yönüne doğru gidiş

Selimiye'nin genel görünüşü
Selimiye
Selimiye-Hisarönü yolu
Eğer bu yaz için henüz program yapmadıysanız, iyi yemek yemeyi ve içmeyi seviyorsanız Bozburun’u rotanıza katın Orfoz’da yemek yiyin derim. Pişman olmayacaksınız. Evet biraz pahalı denebilir, evet kredi kartı geçmiyor ama iyi şeyler hep bir tık pahalıdır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?