Yıllar önce Bodrum'a, ardından on dört yıl sonra da Gökova'ya göçen bir İstanbullunun gözünden, Glaros adındaki yelkenli teknesiyle yaptığı seyirler, bu coğrafyadan, Ege koylarından ve karşı adalardan hayatına dair notlar.
Cumartesi, pazar günü için Bodrum'dan Datça'ya...
Bağlantıyı al
Facebook
Twitter
Pinterest
E-posta
Diğer Uygulamalar
-
Biliyorsunuz Bodrum’dan
sonra en severek gittiğim yer Datça oldu sayılır. Her yıl en az altı yedi kere
gidiyorum. Bodrum konumu itibariyle Ege’nin en güzel yerlerine birkaç saatlik
mesafede. Bunun kıymetini bilenlerdenim, bu avantajı mümkün olduğunca değerlendirmeye
çalışıyorum. Bu yıl şu ana kadar onbeş günümü Bodrum ve Yalıkavak dışında,
Ege’nin farklı yerlerinde geçirdim. Yıl sonuna kadar fırsat bulabilirsem daha
da giderim. Her gidişimin en fazla iki gece olduğunu düşünürsek aşağı yukarı
yedi sekiz kere Bodrum’un dışına çıkmışım demektir.
Datça’ya karşı farklı
bir sevgim var. Yalınlığı, sakinliği, kültürü, denizi, bükleri ve bademiyle bu
sevgiyi fazlasıyla hakkeden bir yer. Datça uzaktaki, sevdiğim akraba gibi. Yazın
Yalıkavak’tan Bodrum’a inerken değirmenlerin olduğu tepeyi aşıp Ortakent’e
doğru bakarken karşıda Kos’u ve Datça’yı gördüğümde aklıma hemen ilk fırsatta
Datça’ya gitmek fikri gelir. Bu yaz yeterince gitmediğimi düşünüyorum. Ama şu
da var ki, temmuz ve ağustos ayında Datça da pek hoş değil. Hayıtbükü Çin
plajına dönüyor. Palamutbükü keza öyle. Hayıt kadar sıkışık olmadığından
Palamut’ta kalabalık dağılıyor ama oraların mayıs, eylül, ekim halini bilince
yine çok kalabalık geliyor.
Bodrum Datça arası feribotla iki saat. ama Sunny Express isimli olanına denk gelirseniz bir buçuk saatte gidersiniz. Biz şanslıydık
Bodrum çıkışında limanı on dakika tıkayan acemi kaptanın kullandığı yat
Körmen limanı... Datça'ya varış yeri
Datça’ya gidilir,
Datça’dan geçilmez. Yani yol üstü değildir. Ben hep çıkmaz sokağa benzetirim.
Kıvrıla kıvrıla gidersiniz gidersiniz ve yol biter. Knidos’a varırsınız. Ötesi
yoktur. Orası Datça yarımadasının son noktasıdır. Oradan geri dönmeniz gerekir.
Sağınıza bakarsınız Ege’yi, solunuza bakar Akdeniz’i görür bu iki deniz
kıyısında kurulmuş kadim uygarlıkları düşünür dalarsınız. Knidos’tan
etkilenmeyen bir daha güneye inmesin bence. İstinye Park’ta alış verişe çıksın.
Datça hem yakındır hem
uzaktır. İstanbul’dan Bodrum’a bir saatlik uçuşla gelirsiniz. Bodrum’dan bakınca
Datça’yı görürsünüz ama orası Gökova’nın tam karşısıdır ve eğer otomobille
gidecekseniz Gökova’nın iki sahilini de geçmek zorundasınız. O yüzden
Bodrum’dan feribot kurtarıcıdır. Gerçi o da iki saatlik bir yoldur. Yani
istanbul’dan Datça, hiç beklemediğinizi, ondan inip hemen diğerine bindiğinizi
düşünseniz bile, bir saat uçak, kırkbeş dakika havalimanından Bodrum, oradan
iki saat feribot, oradan onbeş dakika Datça merkezi... Ne etti? Dört saat.
Dalaman yoluyla giderseniz de aynı hesaba gelir. Dalaman’dan sonra üç saat
otomobil kullanmanız gerekir. Aslına bakarsanız İstanbul’dan Kars’a daha çabuk
gidersiniz. Bu yüzdendir ki Datça hep sakindir. Yalnızlığından olsa gerek biraz
içine kapanıktır. Bu melankolik halini çok severim işte. Bozulmamış, insana
insan olduğu için değer verenlerin yeridir. Cipine, kotrana bakarak sana daha
fazla değer verilmez. Bu anlamda Bodrum gibi değildir.
Bu sabah Datça’nın
içindeki adı Melissa olan küçük kahvede kahvaltı ederken bunları düşünüyordum. O anda tümü
emekli, tertemiz giyimli Ankara’lı olduklarını konuşmalarından anladığım oraya
yerleşmiş insanlarla beraber Datça’nın yerli halkından kimseler de vardı.
İçlerinden biri hayli yaşlı bir kaptandı. Kahvenin sahibine o an esmekte olan
sert poyrazı arkasına alarak, nasıl Datça’dan taa Kaş’a, Demre’ye kadar
gidileceğinin püf noktalarını söylüyordu. O arada bir hava koridoru varmış,
işte onu yakaladınmı he heeeyyt diye anlatıyordu.
Benim için Datça demek
Palamutbükü’nün inanılmaz türkuvaz denizine girmek, Hayıtbükü’nde Ortam’da
öğlen kalamarlı ve ahtapotlu börek yemek, akşam da illa ki Fevzi’de binbir
çeşit ot ve deniz mahsülüne dalıp rakı içmektir. İşte hazır yazdan yeni
çıkmışken, Ağustos ayından beri Datça’ya gitmediğimi düşünüp Cumartesi sabahı
kendimizi feribota attık. Körmen’e yanaşır yanaşmaz doğru Palamutbükü’ne gittik
ki bizden başka taş çatlasa on kişi var. Sonra biraz daha gelenler olduysa da
denize girerken, gözümün gördüğü alanda altı yedi kişiydik. Yazın denizde aynı
anda yüzlerce insanı gördüğünü düşünürsen az şey midir bu keyif?
Bomboş Palamutbükü sahili
Mavi Beyaz otelinden
Mavi Beyaz'ın sahili
Mavi Beyaz'da sadece iki arabaydık. Bayramda gelenler olur
Sezonun son Palamutbükü ziyareti anısına
Her zamanki gibi denize girmek,
öğlen yemeğini yemek için Mavi Beyaz’da geçirdik zamanımızı. Orada da müşteri
olarak beş kişiydik. Hep söylediğim gibi Palamutbükü’nde Mavi Beyaz hariç hiç
bir yerde kalınmaz. Burası da pahalıdır ama eder. Ben zaten artık
Palamutbükü’nde kalmıyor, akşam Datça merkeze dönüyor orada kalıyorum. Bu yıl
bir kez, arkadaşım Haluk gelince bir gece Palamutbükü’nde başka bir tesiste
kalmıştık. Hayatımın en kötü balığını da orada yemiştim. Palamut böyle garip
bir yerdir. Doğanın cömertliğini dengelemek için olmalı, hizmet aldığınız
yerler fenadır. Hiç kimseye Mavi Beyaz dışında bir yerde kalmayı önermem. Pis
değildirler ama çok özensizdirler. Daha doğrusu işi hiç bilmezler. Yani
niyetleri kötü değil ama ellerinden gelen budur ve kimse de şikayet etmediği için bu standartla işi götürürler. Salaş olmakla özensiz olmayı birbirine
karıştırmamak lazım. Eh alan memnun satan memnunsa söylecek laf yok. O yüzden
bir barem daha iyi olmak için hiç çabalamazlar. Adaaam sen de durumu.
Sonbahar güneşi puslu havada bu kadar olur
Palamutbükü'ne giden üst yoldan Mesudiye'ye bakış
Burnun solu Hayıtbükü sağı Ovabük
Yeni bakım yapılan Palamutbükü Mesudiye arasındaki sahil yolu
Bu Anadol Ovabük'te böyle durur
Ovabük'e bakış
Cumartesi öğleden sonra
Datça merkezine döndük ve akşam tabii Fevzi’ye gittik. Fevzi yine döktürdü.
Baştan dedik ki bize girişteki ot çeşitlerini abartma ki diğerlerine yerimiz
kalsın. Çünkü onbeş çeşitten fazla Ege otlarından hazırladığı meze vardır.
Geçen hafta arayıp geleceğimizi bildirmiştim. Size bu akşam için bir sürpriz
yemeğim var dedi. Gecenin sonunda narlı palamut geldi. Fevzi de birlikte hem
sohbet edip hem eşlik ettiği masamıza gelen palamutu çok beğenmedi. İkinci
denemesinde daha iyi olacağına eminim. Geçtiğiliz şubat ayında da enginarlı
lagos sürprizi yapmıştı, parmaklarımı yemiştim.
Gece Datça merkezi
Bu sabah pırıl pırıl havada karışıda Simi adası
Hilalın görüldüğü saatlerde Datça
İki yıldır terkedilmiş durumda, sahildeki öğretmen evi
Şu çirkin yapılardan Datça korunabilseydi diyeceğim ama neresi korundu ki?
Datça’nın şubat ayı çok
önemlidir. Çünkü o ayın ilk haftası biterken bademler çiçek açar. Datça
yarımadası gelin gibi beyaza bürünür ve o manzara karşısında insanın nefesi
kesilir. Geçtiğimiz şubat ayında ben bir hafta erken gittiğim için o anını tam
yakalayamadım. Bu yıl hedefim yakalamak. Hatta öyle birşey yapalım ki,
İstanbul’dan tanıdıklara haber verelim, Bodrum bağlantılı bir gezi düzenleyelim
istiyorum. Mesela bir gece Bodrum’da Mahmut Kaptan’da yemek yiyip o gece Bodrum
merkezinde kalıp, ertesi gün Datça’ya feribotla geçip öğlen bademlerin altında
yemek yemece. Akşam Fevzi’de damak çatlatmaca. Gece kalıp ertesi gün Knidos’a
gidip akşam bu sefer belki Dalaman’dan dönmece. Fikir kulağa hoş geliyor. Bu iş
için turizmci arkadaşlarımı arayıp bilgi alayım istiyorum.
Fevzi kurbanı erken kesmiş...
Masaya ilk gelen, her biri erik büyüklüğünde zeytin. Tek bir taneyle bir kadeh içilir
Muhteşem balık çorbası. İnanışıma göre önden bunu içince o akşam en azından 35 cc rakı içilebiliyor
Sarıot mezesi
Tabağın solu kapanoz (kapanaki ya da kopanisti) peyniri, sağı sarmısaklı tulum
Acılı badem ezme
Papatya ve şevketi bostan
Çintar
Ançuez
Asma yaprağına sarılı sardalya ile sağda kabak çiçeğine sarılı midye
Dolmalık biber turşusu ile yer elması turşusu
ve narlı palamut
Ben fotoğrafı çekene kadar yenilmiş olan kaymaklı enginar tatlısı
Dün akşam Fevzi’de yukarıda gördüğünüz harika yemekleri, mezeleri yedikten ve bir okka rakı
içtikten sonra bu sabah sahildeki kahvede kahvaltı edip Hayıtbükü’na yollandık.
Hayıtbükü’nü ilk gördüğümde aklıma gençliğimin Assos’u gelmişti. Aynı sakinlik,
aynı dar bir alana sıkışmış pansiyonlar, moteller, kahveler, balıkçılar o
yıllarımı hatırlattı. Hayıtbükü yazın kalabalığında çok gürültülü oluyor. Çünkü
dediğim gibi dar bir sahil şeridi var. Hele çocuk gürültüsü hiç çekilmiyor. Ama
mayıs, haziran ve eylül ekim aylarındaki hali anlatılacak bir güzellik değil.
Huzur ve sessizlikten içinizin arındığını hissediyorsunuz. Hayıt’ta Ortam’a
giderim başka yeri de tanımam. Sahipleri çok sıcak insanlardır. Personel de
öyle. Kaç senedir değişmeyen bir iki eleman var. Bu öğlen de oradan denize
girdik ve gözümde tüten böreklerini yeniden tattık. Ortam’ın ortamı da
yemekleri de çok iyidir. Hele bu mevsimde... offf of diyeyim siz anlayın.
Hayıtbükü
Ortam pansiyon ve restoranı
Hayıtbükü'nden Kızılbük'e bakarken
Mesudiye tepelerinden Hayıtbükü'ne inerken
Ortam'ın kalamarlı, ahtapotlu ve kıymalı/bademli börekleri
Sarmısaklı balkabağı kızartması ile çağla turşusu
İşte bu iki günlük kısa
Datça turu böyleydi. Sakin. Huzurlu. Lezzetli. Türkuvaz denizli. Bol
sohbetli... Daha ne olsun? Şimdiden mayıs ayı için böyle bir kısa gezi
ayarlayın bence. Ya da ben aklımdakini yapacak zamanı bulursam bakarsınız şubat
ayında, kış güneşi enseden ısıtırken, pırıl pırıl havada Datça’da buluşuruz.
Belli mi olur?
Buralarda hayat zor diyorum inanmıyorsunuz. İşte Hayıtbükü'nde mücadele veren biri
Siz Tanıtım yapmada ustasınız.. Bu tür yazıları okurum zaman zaman ama sizin kadar doğal olanına rastlamadım sanki oralarda imişim gibi.. fotoğraflar da bir o kadar usta işi olunca yeni yazılar sabırsızlıkla bekleniyor.. Ayrıca .. istiye park önerinize kahkahalarla güldüğümü söylemeden gidemem.. Sevgilerimle..
Bloglar arasıda yeni keşifler yapmak üzere dolanırken,Datça kelimesini görünce hemen tıkladım.Ziyaretinize geldim.Keyifli anlatımınızla ,bir bardak su içer gibi dün kaleme aldığınız yazınızı okudum ve takipçinizim. Güzel paylaşımlarınızın devamını merakla bekliyorum.
Zaman geçtikçe, çok okunan yazıları güncellemem gerekiyor. Bu yazı da onlardan biri. Daha önce eklediğim bu kısa girişe bazı eklemeler yapmak istiyorum. Bu yazıyı yazdığımdan bu tarafa altı yıl geçmiş. Bu süre içinde Bodrum'da neler değişti? Gözlemlerimi buraya aktarmam gerekiyor çünkü "iş" konusunda çok soru alıyorum ve durum bu yazıyı yazdığım günlere göre çok kötü. Öncelikle şunu belirteyim; Bodrum altı yıl içinde hızla bozuldu, kalabalıklaştı, düzensizleşti. Bodrum şu sıralar İzmir'den sonra en çok göç alan ikinci yer. Ama ne bu kalabalığı kaldıracak alt yapısı var, ne doyuracak iş fırsatı var. Buranın ekonomisi ağırlıklı olarak turizm ve inşaat ile döner. Eğer kendi işinizi -evinizden bilgisayarla- yapabilecekseniz sorun yok. Ama iş arayacaksanız işiniz çok ama çok zor. Çünkü Bodrum'da şöyle bir kural var: Burada ücretler Bodrum işi, kiralar İstanbul işi. Ben göçtüğümde kiralarda üst sınır 1.000-1.200 TL civarıydı, bugün 3.000-4.000 TL lafl
Yeni Giriş Notu: Bugün 4 Mayıs 2021 Salı. Aşağıdaki yazıyı yazdığımda Bodrum'a yakın zamanda yerleşmiş, buranın nimetlerini paylaşmayı seven biriydim. Yazıyı, insanların aklında hayatlarını değiştirme fikri varsa buna destek olmak amacıyla, naif duygularla, açık yüreklilikle yazmıştım. Aradan geçen zaman fikirlerimi değiştirdi maalesef. Çünkü Bodrum'a hayatını değiştirmek değil Bodrum'u değiştirmek isteyenler gelmeye başladı. Bu insanları sevmedim. Kıyıları, tepeleri, boş buldukları her araziyi betona çeviren insanlardan, buralara gelenlerden, Bodrum'un yapısını, kimliğini bozanlardan tiksindim. Bu nedenle benim için artık Bodrum'da nereye yerleşilir diye bir konu yok. Bana nereye yerleşelim diye soranlara cevabım; Bodrum'a yerleşilmez. Bu kadar abur cubur kalabalıkla, burayı şehire çeviren, buranın halkına tepeden bakan, hazımsız, sonradan görme, Bodrum'u ve Ege'yi anlamayan, Halikarnas Balıkçısı'nı restoran sanan bu kitleyle bir arada olmak, tara
Bu girişi yapmak zorunda kaldım çünkü benden kişisel tatil programlarını yapmamı bekleyenler, rezervasyon konusunda yardım isteyenler, kalmayı düşündükleri tesisleri yazıp hangisinde kalalım diye soranlar o kadar çoğaldı ki, tümüne birden cevap yazamadığım için buraya yazıyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim. Bu yazı benim gözlemlerimi anlatıyor. Yani kişisel tercihlerime göre yazdım. Buraya yazmadığım konularda bilgi sahibi değilim. Ve lütfen kişisel tatiliniz için benden güzergah, yemek mekanı, bölge vb. talep etmeyin. Veya "nerede kalalım?" veya "çocuğumla geliyorum, kum nerede iyidir, deniz Mayıs ayında soğuk mudur?" gibi sorular yöneltmeyin. Bildiklerim yazdıklarımdan ibaret. Bu sorulara cevap veremeyeceğim. Şimdi yazıya başlayabilirim... Diyelim tatilinizi Bodrum’da geçirmeye karar verdiniz. İlk söyleyeceğim, keşke Haziran ayında gelseydiniz. Ama artık çok geç. Yıllık izninizi Temmuz ve Ağustos aylarında kullanmak zorundaysanız kalabalığı göze alıy
ooo sahane..
YanıtlaSilsubati kacirmayi hic istemem, ne olur haber verin:)))
Siz Tanıtım yapmada ustasınız.. Bu tür yazıları okurum zaman zaman ama sizin kadar doğal olanına rastlamadım sanki oralarda imişim gibi.. fotoğraflar da bir o kadar usta işi olunca yeni yazılar sabırsızlıkla bekleniyor.. Ayrıca .. istiye park önerinize kahkahalarla güldüğümü söylemeden gidemem..
YanıtlaSilSevgilerimle..
Çok güzel resimlerde,yazılardainsan kendini alamıyor.Tebrikler,başarılarınızın devamını dilerim.
YanıtlaSilBloglar arasıda yeni keşifler yapmak üzere dolanırken,Datça kelimesini görünce hemen tıkladım.Ziyaretinize geldim.Keyifli anlatımınızla ,bir bardak su içer gibi dün kaleme aldığınız yazınızı okudum ve takipçinizim. Güzel paylaşımlarınızın devamını merakla bekliyorum.
YanıtlaSilBende şubatı kaçırmak istemeyenlerden olabilirim değil mi? Yazınızı zevkle okudum. Kaleminize sağlık:)) pardon klavyenize sağlık:)))
YanıtlaSilHayırlı bayramlar.