Bodrum'dan iki akşam, iki rakı-balık için Fethiye'ye...
Yılın son yazısında blogda daha seyrek
yazacağımı söylemiştim;
http://bodrumluhayat.blogspot.com/2013/12/bodrumluhayattan-yl-sonu-yazs.html. Yılın ilk yazısında da bunun nedenlerini anlatmıştım; http://bodrumluhayat.blogspot.com/2014/01/blogu-kapatmyorum-ancak.html. Bu iki yazıya gelen yorumlar için öncelikle teşekkür etmeliyim. Bu arada blogu okuyup cesaretlenip gelenlerin sayısını 17 olarak belirtmiştim, zamanınız olur da yorumları okuyabilirseniz göreceksiniz ki meğer 18 olmuş bile.
Şimdi yazdığım bu yazı ise yeni döneme ait yazı türünün ilk örneği olacak. Konu Fethiye olunca, daha önce Fethiye ilgili çok yazı yazdığım için artık aynı şeyleri yazmak gereksiz tekrar olacak o nedenle daha çok fotoğraflarla devam edeceğim.
Daha önce yazmadığım bir iki notumu yazarak anlatmaya başlıyayım. Fethiye ve Ölüdeniz’e ilk gidişim 2005 yazının Ağustos ayıydı. İstanbul’da yaşıyordum ve yine bir Ege, Akdeniz turu yapmaktaydık. Ölüdeniz’de Jade Residence adında bir tesiste kalmıştık. Orada bizimle yakından ilgilenen Can adında genç bir Fethiye’li vardı, Can’ı çok sevmiştik. İşini severek, iyi yapan, candan, içten biriydi. Aradan yıllar geçti 2010 yılının yine Ağustos ayında, bu sefer hep gitmek isteyip de bir türlü yer bulamadığım Faralya’daki Beyaz Yunus’a gittik. Bizi orada Can karşıladı. Şaşırdım, akşamları işi bittikten sonra bizim rakının sonuna rakısıyla eşlik etti, oradan buradan konuştuk. O tatilde Can ve ekiple iyi sohbetler ettik, dostluğumuzu pekiştirdik. Sonra iki yıl daha aynı yere gittik. Bu arada ben Bodrum’a yerleşmiştim ve Fethiye’nin kışlarının tadına varmıştım. Her gidişimde Can’a haber verirdim, Girida’da rakı balık yapardık. İşte bu sefer de Can’ı aradım, Fethiye’ye geliyorum, iki gece kalacağım dedim. Bunun bir akşamında İstanbul’dan gelecek arkadaşımla Girida’ya gideceğim, seninle farklı bir yerde rakı-balık yapalım diye ekledim. Ve yılın son Cuma günü öğlen Bodrum’dan yola çıktım Fethiye’ye vardım. Yolda Köyceğiz’de zaman geçirdim. Hep zamanın durduğu yer olan Köyceğiz bu mevsimde iyice sakin oluyor ve gerçekten sanki hiç bir şey hareket etmiyor gibi geliyor.
Can beni Fethiye’de marinanın bitimine doğru, Karagözler mahallesindeki Yengeç restorana götürdü. Daha otuz yaşına gelmemiş işletmecisi, işini seven, çok meraklı Selahattin adında bir genç. Tanışmaktan çok memnun oldum. Biz sadece rakı ve soğukları söyledik, sonrasını bana bırakın dedi. Yengeç bu yaza kadar kendini iyice geliştirir, o potansiyel var. Yediklerimizden ahtapot hariç hepsi iyiydi. Ahtapotu da deniz suyuyla kaynattıktan sonra beyaz şarapa yatırmayı atlamışlar, çok tuzluydu. Ama mekan sahibi genç arkadaşımız gelip özür diledi, ustaları rahatsızlanmış bu hatanın ondan kaynaklandığını söyledi. Ben de bunu nazarlık olarak gördüm, önemsemedim çünkü diğer yediklerimiz çok iyiydi. Fethiye’de yeni bir mekanımız daha olduğu için sevindim.
Ertesi akşam Dalaman’a gelen Gülüşan’ı karşıladım ve Girida’ya gittik. Girida her zamanki gibi çok iyiydi. Otuz çeşide yakın yeni mezeler hazırlamışlar. Oranın da genç işletmecisi arkadaşımıza çok yakında sadece bunları tatmak için geleceğimi söyledim. O da sağolsun bizimle çok yakından ilgilendi, nefis bir dil tava yedik.
Pazar günü de Göcek’te biraz oyalanıp İstanbul yolcusunu Dalaman’a bırakıp ben Bodrum’a döndüm.
48 saatlik gezimin fotoğrafları size fikir verecektir... Bu mevsim buraları o kadar güzel ki, anlatmak yerine fotoğraflarla göstermeyi tercih ediyorum. Dedim ya, sadece biraz ipucu vermiş oluyorum o kadar.
http://bodrumluhayat.blogspot.com/2013/12/bodrumluhayattan-yl-sonu-yazs.html. Yılın ilk yazısında da bunun nedenlerini anlatmıştım; http://bodrumluhayat.blogspot.com/2014/01/blogu-kapatmyorum-ancak.html. Bu iki yazıya gelen yorumlar için öncelikle teşekkür etmeliyim. Bu arada blogu okuyup cesaretlenip gelenlerin sayısını 17 olarak belirtmiştim, zamanınız olur da yorumları okuyabilirseniz göreceksiniz ki meğer 18 olmuş bile.
Şimdi yazdığım bu yazı ise yeni döneme ait yazı türünün ilk örneği olacak. Konu Fethiye olunca, daha önce Fethiye ilgili çok yazı yazdığım için artık aynı şeyleri yazmak gereksiz tekrar olacak o nedenle daha çok fotoğraflarla devam edeceğim.
Daha önce yazmadığım bir iki notumu yazarak anlatmaya başlıyayım. Fethiye ve Ölüdeniz’e ilk gidişim 2005 yazının Ağustos ayıydı. İstanbul’da yaşıyordum ve yine bir Ege, Akdeniz turu yapmaktaydık. Ölüdeniz’de Jade Residence adında bir tesiste kalmıştık. Orada bizimle yakından ilgilenen Can adında genç bir Fethiye’li vardı, Can’ı çok sevmiştik. İşini severek, iyi yapan, candan, içten biriydi. Aradan yıllar geçti 2010 yılının yine Ağustos ayında, bu sefer hep gitmek isteyip de bir türlü yer bulamadığım Faralya’daki Beyaz Yunus’a gittik. Bizi orada Can karşıladı. Şaşırdım, akşamları işi bittikten sonra bizim rakının sonuna rakısıyla eşlik etti, oradan buradan konuştuk. O tatilde Can ve ekiple iyi sohbetler ettik, dostluğumuzu pekiştirdik. Sonra iki yıl daha aynı yere gittik. Bu arada ben Bodrum’a yerleşmiştim ve Fethiye’nin kışlarının tadına varmıştım. Her gidişimde Can’a haber verirdim, Girida’da rakı balık yapardık. İşte bu sefer de Can’ı aradım, Fethiye’ye geliyorum, iki gece kalacağım dedim. Bunun bir akşamında İstanbul’dan gelecek arkadaşımla Girida’ya gideceğim, seninle farklı bir yerde rakı-balık yapalım diye ekledim. Ve yılın son Cuma günü öğlen Bodrum’dan yola çıktım Fethiye’ye vardım. Yolda Köyceğiz’de zaman geçirdim. Hep zamanın durduğu yer olan Köyceğiz bu mevsimde iyice sakin oluyor ve gerçekten sanki hiç bir şey hareket etmiyor gibi geliyor.
Can beni Fethiye’de marinanın bitimine doğru, Karagözler mahallesindeki Yengeç restorana götürdü. Daha otuz yaşına gelmemiş işletmecisi, işini seven, çok meraklı Selahattin adında bir genç. Tanışmaktan çok memnun oldum. Biz sadece rakı ve soğukları söyledik, sonrasını bana bırakın dedi. Yengeç bu yaza kadar kendini iyice geliştirir, o potansiyel var. Yediklerimizden ahtapot hariç hepsi iyiydi. Ahtapotu da deniz suyuyla kaynattıktan sonra beyaz şarapa yatırmayı atlamışlar, çok tuzluydu. Ama mekan sahibi genç arkadaşımız gelip özür diledi, ustaları rahatsızlanmış bu hatanın ondan kaynaklandığını söyledi. Ben de bunu nazarlık olarak gördüm, önemsemedim çünkü diğer yediklerimiz çok iyiydi. Fethiye’de yeni bir mekanımız daha olduğu için sevindim.
Ertesi akşam Dalaman’a gelen Gülüşan’ı karşıladım ve Girida’ya gittik. Girida her zamanki gibi çok iyiydi. Otuz çeşide yakın yeni mezeler hazırlamışlar. Oranın da genç işletmecisi arkadaşımıza çok yakında sadece bunları tatmak için geleceğimi söyledim. O da sağolsun bizimle çok yakından ilgilendi, nefis bir dil tava yedik.
Pazar günü de Göcek’te biraz oyalanıp İstanbul yolcusunu Dalaman’a bırakıp ben Bodrum’a döndüm.
48 saatlik gezimin fotoğrafları size fikir verecektir... Bu mevsim buraları o kadar güzel ki, anlatmak yerine fotoğraflarla göstermeyi tercih ediyorum. Dedim ya, sadece biraz ipucu vermiş oluyorum o kadar.
Bu sefer yolculuk ofisten başladı |
Milas'tan Yatağan'a doğru. Karşıki dağların ardı Yatağan |
Sakar Geçidinden Akyaka'ya inerken virajlar |
Sakar'dan Akyaka ve Gökova'nın görünüşü |
Yine Marmaris'e giden okaliptüslü Kral Yolu. Bu sefer ışık çok farklıydı |
Köyceğiz'e doğru yolda sonbahar renkleri |
Köyceğiz'de arabayı portakal ağaçlarının altına park ettim |
Köyceğiz'de zaman durmuş |
Köyceğiz gölünde emekliliğin tadını çıkaranlar |
Göl hareket etmiyor |
Sakinliğin fotoğrafını çekmek için Köyceğiz'e gitmelisiniz |
Tek hareket martılar |
Can ile Fethiye Yengeç Restoranda |
Dil güveç |
Giriş için seçtiğimiz ot ağırlıklı mezeler. Sağdaki enginar ezmesiydi ve çok başarılıydı |
Çeşitli sebzelerle birlikte kızartılan, için karides ve kalamarlı meze. Parmak yedirir... |
Lagos içine doldurulmuş kalamar, karides, ahtapottan oluşan malzeme üstüne kaşar konularak fırına verilmiş |
Sevgi dolu ahtapot |
Kalamar ızgara. Çok ama çok lezzetliydi |
Her Fethiye gidişimde kaldığım Yacht Butik Otel |
Ve Yacht Butik Otel'den oda manzarası |
Bizim Bodrum'daki balıkçılar çarşısının Fethiye versiyonu. Bir akşam buraya gelmek istiyorum. |
Fethiye'de yılbaşı alış verişi için... |
Fethiye belediyesinin yaptığı bisiklet yolu. Çok medeni değil mi? |
Fethiye körfezi. Karşısı marina ve Karagözler mahallesi |
Otelden çıktıktan yüz metre sonra, şehrin ortasındaki antik tiyatro kazısı |
Fethiye'deki göz ağrım Girida balıkçısı. Her gittiğimde çok memnun kaldım |
Fethiye caddeleri ve portakallar |
Fethiye'de birbirinin üstüne devrilmek üzere sola yatmış evler |
Ölüdeniz Belcekız plajının Aralık ayının sonundaki hali |
Ölüdeniz |
Ölüdeniz |
Faralya tepelerinden Akdeniz |
Faralya'dan Babadağı |
Aşağısı Kelebekler Vadisi |
Kış şartları Faralya yollarını bozmuş |
Göcek |
Göcek'te akşam olurken |
Muğla yolları |
Bodrum'a dönerken Milas... |
fotoğraflardan huzur fışkırıyor, o mezelere ağzım sulandı:) evler niye öyle yamuk, ona takıldım
YanıtlaSilBodrum'dan vazgecip Fethiye'ye mi yerlessek? ;) her sey cok guzel, paylasdiginiz icin tesekkurler. Mezeler harika, cok degisik ve sunumlari cok guzel. Iyiki gittiniz, biz de gorduk.
YanıtlaSilAmerika'dan selamlr. Biz de sgouk kis ile bogusuyoruz :(
özlemiştim oraları.sayenizde gezmiş oldum.
YanıtlaSilSerdar Bey, takipçilerinize kulak verip arayı soğutmadığınız için teşekkürler. Yine yalın ve samimi yazınızı bir solukta okudum. İyiki varsınız. :)
YanıtlaSilözellikle ölüdeniz fotoğrafları çok başarılı , yolunuz açık olsun
YanıtlaSil