Şu
anda Bodrum’da bu yazıyı yazarken aslında İstanbul’da olacaktım. İş programım
değişti toplantılar bir hafta ertelendi Bodrum’da kaldım. Planım İstanbul
dönüşünü takip eden hafta sonu Datça’da bademlerin açışını fotoğraflamaktı. Ama
program değişince ve de havanın da yağışlı olmayacağını öğrenince Datça gezimi
bir hafta önceye aldım. İdeal zaman belki bu hafta sonu olabilir fakat eğer
gitmezsem, onbeş gün sonra da hava bozarsa bahar açan bademleri kaçırırım diye
endişe ettim.
|
Her zamanki gibi yola çıkış karesiyle başlayayım. |
İki
gece Datça’da kalacakken son anda değişiklik yapıp bir gece Selimiye bir gece
Datça yapmaya karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım çünkü bu mevsim denize
girmek söz konusu olmadığından sadece fotoğraf çekmek için iki gün Datça fazla
gelebilirdi. Üstelik bu ayların Selimiye’nin şahane dönemi olduğunu geçen
yıllardan biliyorum. Böyle olunca Cuma öğlene doğru Bodrum’dan yola çıktım.
Hava yağışlı değildi ama pusluydu. O yüzden Gökova kıyısından gitme planımı
değiştirdim. Çünkü o yol dar, yer yer virajlı ve kaplaması bozuk. Güneş olunca
kıyı boyu gitmek o kadar zevkli ki yolun bozuk oluşunu göz ardı ediyorum. Kapalı
havada ise çok anlamlı değil. Yani normal yoldan, Milas-Yatağan-Akyaka-Marmaris
yolundan gittim. Ancak arada şunu yaptım, Marmaris’ten direkt Datça yoluna
değil İçmeler’e girdim. İçmeler’de yaşayan tvitdaşım Şeyma ile buluşup bir
kahve molası verdim. Oradan Osmaniye-Bayır-Selimiye rotasını takip ettim. Bu
yol nefis bir orman yoludur. Hele bu mevsimde kilometler boyu sadece birkaç
arabaya denk gelmeniz yolu daha zevkli kılıyor.
|
En sağdaki tepenin arkasına gidiyordum... |
|
...ama oraya gitmeden önce şu tepelerin ardına, Selimiye'ye varacaktım |
|
Sakar geçidinde bir zanaatkarın sergisi |
|
Marmaris'e inerken |
|
Marmaris İçmeler |
|
Tvitdaş Şeyma ile İçmeler'de kahve içtik |
|
İçmeler'den sonra bu rotayı kullanıyorum. Çam ormanı havası alarak gidiyorsunuz |
|
Dağ yolunda köyün birinin kahvesi, marketi, çay evi hizmetini veren tek dükkanında durdum |
|
İçinde sucuk, peynir olan salça sürülmüş kıtır tostu ve yanında dükkan sahibinin bahçesinden topladığı zeytinleri yedim. Kendi ineğinin sütünden yaptığı ayranın lezzetini anlatamayacağım |
|
Yol boyu yemyeşil Marmaris tepelerinin dağ köyleri var |
Akşam
hava kararmaya yüz tutarken Selimiye’ye vardım, Sardunya’ya yerleştim. Zaten
akşam rakısını da Sardunya’da yapacaktım. Burası bence tartışmasız Selimiye’nen
en iyisi. Yazın iskelesine bağlı yatlardan denizi göremezsiniz ama. Bir de son
dönemde Selimiye yazları küçük Bodrum olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Kışın sakinliğinin nefasetinden yararlanmak, Selimiye’yi eski havasında yaşamak
çok iyi geliyor. Akşam topu topu üç masaydık. Bir de dışarıda, öğlenden
başlayıp bilmem kaçıncı büyük rakısını deviren ekip vardı ki burada yer
verdiğim fotoğraftan görüp siz de imreneceksiniz sanırım. Şömine yanına oturup
mezeleri seçip, iyi pişirilmiş bir deniz çipurasıyla geceyi bitirdim. Çipura
benim için makbul bir balık değil. Eğer hiç bir şey bulamıyorsam mecburen yiyorum,
ama Sardunya akşamına iyi gitti.
|
Akşam çökerken Selimiye'ye doğru |
|
Karşıda Selimiye |
|
Öğlen rakıya oturmuşlar, gece devam ettiler |
|
Bomboş Selimiye sokakları |
|
Yazın cıvıl cıvıl olan meydan |
|
Ekim ayında bu turşular restoranın üst katında kaplara basılmış olmayı bekliyordu. Garsona üst kattaki şömine yanında duran turşular oldu mu diye sordum bir an şaşaladı |
Yemekten
sonra Selimiye’nin daracık sahil şeritinde biraz yürüdüm ama o kadar keskin ve
nemli bir serinlik vardı ki meydana kadar gidip döndüm. İyi bir uyku çekip
ertesi sabah odadan çıktığımda beni kapıdaki limon ağacı selamladı. Hava
güneşliydi ve Selimiye’nin sakin sabahında sadece ağ toplamaya açılan küçük
teknenin pıtı pıtı sesi vardı o kadar. Selimiye'de Angelopulos filminde geçen bir akşamı ve sabahı yaşadım adeta.
Şahane
bir kahvaltı yapıp Datça’nın bahar açan bademlerini fotoğraflamak üzere yola
çıktım. Ama benim adetimdir, eğer Selimiye'de kalıyorsam en azından bir kahve içmeye Bozburun'a uğrarım. Bozburun'da kalıyorsam da tersini yaparım. Bu kez de Selimiye'den ayrıldıktan sonra Datça'ya gitmeden önce Bozburun'a uğrayıp meydanında bir kahve içtim. Sonra Datça'ya devam ettim.
|
Sabah odadan dışarı bakınca |
|
Bu sefer kahvaltı yapılan masa |
|
Datça'dan önce Selimiye'nin bahar açan bademlerini gördüm |
|
Sabah beni limon ağacı selamladı |
|
Sardunya'nın yazın teknelerin bağlı olduğu iskelesi |
|
Sabah sadece bu teknenin pata pata sesi duyuluyordu |
|
Akşam yemek yediğim şömine başı |
|
Selimiye'nin badem ağaçları |
|
Bozburun'a giderken Selimiye'nin görünümü |
|
Bozburun'da köy içinde mevlüt vardı |
|
Bozburun. Evler malesef çok çirkin. Burayla ilgili iyi bir şey yazmak istiyorum ama bu evleri görünce şevkim kırılıyor. En iyisi sürekli denize bakarak yürümek |
|
Mesela deniz bakınca bu harika manzarayı görüyorsunuz |
Datça’yı
bir sonraki yazıda anlatacağım çünkü çok fotoğraf var, iki günlük seyahati
ikiye bölüp yazayım dedim.
Serdar Bey, Selimiye-Sardunya akşamında her ne kadar ayrı kentlerden kalben birlikte içtiysekte, güzel kaleminizden yolculuk ve resim paylaşımlarınızı yeniden burada görmek çok güzel. Ertesi gece Datça/Fevzi'nin Yerinde son an aksiliğinden dolayı olamamış, eşlik edememiştim. Sabırsızlıkla o geceki paylaşımınızı bekliyorum. Sağlıcakla kalın.
YanıtlaSilYazinizla benim icin cok ozel olan selimiyeye gittim,o an 'i yeniden yasadim.cok tesekkurler saglik ve sihhat dilerim;)
YanıtlaSil