Dedim
ya Datça ile ilişkim sıklaşıyor diye. Oniki mayıs gününün üzerinden üç hafta
dolmadan yine Datça’ya doğru yola çıktım. Arkadaşım Serap Bodrum’a gelecekti,
önce ben Datça’ya geleyim, bir akşam Fevzi’de yeriz, ertesi gün
Palamutbükü’nden denize gireriz, Pazartesi de Bodrum’a yollanırız diye konuştuk
ve ben Cumartesi öğleden sonra Bodrum’dan yola çıktım. Evdeki hesabın çarşıya
uymadığı durumlar bazen çok hoş olabiliyor. Yani her uymayan hesap illa kötü
olacak diye bir kural yok. Bu gezim de onlardan biriydi ve hesap çarşıya
uymadı. İyi de oldu.
|
Torba kavşağındaki Opet'de her zaman olduğu gibi benzin aldım ve son günlerde sıkça çamur yağan Bodrum'da çamur rengine dönen arabayı yıkattım |
|
Şu sapakta hep sağdan gitmeyi seviyorum |
|
Burada da sağdan... |
|
Beş km. ve beş dakika öncesinde Ula'da silecekler yetişmiyordu, Sakar geçidini aşınca karşıma bu çıktı |
|
Akyaka'da yine sağdan gittim |
|
Buraya Marmaris radar yolu diyorum. Benim de radara girmişliğim vardır |
|
Son kez, yine sağdan... |
Bu
blogu uzun zamandır izleyenler bilecekler, benim için Ege’de gezmenin sonu yok.
Her zaman fırsat ve bahane yaratmak konusunda iyiyim. Balık yemek için 235 km
yol yapıp Fethiye’de Girida’ya gittiğim gibi, aynı mesafedeki Fevzi’ye de
gittiğim çoktur. Ya da kışın Selimiye’de Sardunya’da bir akşam yemeği için
Bodrum’dan Cuma öğleden sonra çıkmışlığım da az değildir. Bir gece kalıp ertesi
gün Bodrum’a dönerim. Bunun için biraz zaman bulmam yeterli. Hele tek başıma
olunca, kimseye bağlı olmadan bu gezileri yapmak çok kolay. Yeter ki içinizde
bu istek olsun. Datça’ya kaç defa gittiğimi saymadım artık, çok oldu, ama her
defasında ayrı bir tad alabildiğim için her biri ayrı heyecan
yaratabiliyor. Siz ne kadar farkında olursanız Ege size o kadar cömert
davranıyor. Hem hayat da böyle değil mi zaten?
Tek
başına yaşamanın, tek başına gezmenin, bu heyecanları tek başına yaşamanın
tadına varmak da ayrı bir uzmanlık konusu. Çevremdeki çoğu insan ne tek başına
meyhaneye gidiyor ne seyahate. Eleştirmek için söylemiyorum, ama hep
birileriyle beraber olmak zorunda hissetmek... hani ne bileyim, biraz garip
geliyor. Ya da çoğunluk öyle olduğuna göre garip olan benim. Ama şunu özellikle
vurgulamak istiyorum; İyi ve güzel anları birisiyle, birileriyle paylaşmak, anı
biriktirmek, bunun coşkusunu içinde yaşamanın da lezzeti çok çok başka.
Hayatınızda öyle bir dost, arkadaş, sevgili –adı her ne olursa olsun- insan ile
karşılaştığınızda bunu anlarsınız, hissedersiniz zaten. Ve sonra anıları
biriktirmek istersiniz. Bunun için de hiç bir mesafenin, hiç bir zaman
diliminin önemi kalmaz. Önemli olan birlikte güzel şeyleri görmek, tatmak,
yemek, içmek... yani kısaca hayatı tadında yaşamaktır.
Şansıma böyle insanlar karşıma çıktıkça, o zaman gezilerimi tek başıma
değil, birlikte yapıyorum. Bu Datça gezisi de böyle başladı işte.
|
Fevzi'nin yerine uğradığımda enginarlı bir akşam yemeği yiyeceğimiz tahmin etmek zor olmadı |
|
Fevzi'nin yerinden. Fevzi ile yeni yazıyı yakında yazıp blogda yer vereceğim |
|
Datça |
|
Sakin Datça'nın sakin ana caddesi |
|
Serap ile Cafe Inn'de buluştuk. Şeker bir yer |
|
Datça'nın renklerinden Aydın Kaptan ile sohbet ettik |
|
Serap çay bahçesi |
|
Kafede Datça'nın belediye başkanı Şener Bey ile karşılaştık |
Cumartesi
Serap ile buluştuk, biraz Datça içinde turladıktan sonra mutad olduğu üzere
Fevzi’ye gittik. Fevzi dost mutfakta bir şeyler hazırlarken İzzet masayı kurdu.
Biz de Serap ile işin en zor kısmı olan bardaklara içki doldurma işini
üstlendik. Ve tabii yine kadehler birbiri ardına yuvarlanmaya başladı. Sohbet
koyulaştı. Saat ilerledi. Serap’ın bir ara ortak olduğu A Jazz Bar’a da uğradık
falan derken geç saatte evlere dağıldık. Bu sefer Serap oda kahvaltı için otele
100 TL verme bende 15 TL deyince onda kaldım. Şaka tabii de, rahatsızlık
vermeyeceğim duygusu yerleşince çekingenliğim bitebiliyor.
Ertesi sabah Fevzi kahvaltıya geldi ve köy yumurtası yapmayı üstlendi. Böylece sabah servisinde de Fevzi vardı. Kahvaltıdan sonra Datça’da güneş varken bir anda yağmur başladı. Ne oluyor falan derken bayağı ciddi yağmur bastırdı. Yani benim artık Palamutbükü’nde deniz sezonunu açma hayalim yağmur suyuna düştü. Evde oturup ne yapacağız diye düşünürken Serap “Ne yani hava biraz açınca yine Palamut’a gideceğiz, yine sahilde bira patates yapacağız, akşam yine Fevzi’de yiyeceğiz... Başka bir şey yapalım” dedi. Arkadan ne gelecek diye dikkat kesildik. Bodrum’a yarın gideceğimize bugünden gidelim, Akyaka’dan Ören yoluna sapalım, Akyaka’da, Ören’de, ne bileyim bir yerde kalalım. Fevzi sen de gel” dedi birbirimize baktık. Bir saat sonra hareket etmek üzere sözleşmemiz iki dakika sürdü. Böyle ani programlara bayılırım. Ama herkesle yapılmaz o başka.
|
Ekip Fevzi'nin yerinde, geceye başlarken |
|
Ertesi sabah Serap'ın evinde Fevzi yumurta yaptı... |
Derken
çantaları bagaja attığımız gibi istikamet Akyaka dedik ve yola çıktık. Datça
yarımadası, Marmaris bağlantısı dahil Fevzi’den sorulur. Eski denizcilik
macerası da olduğundan, karadan veya denizden girmediği yol, koy, orman, dağ,
tepe kalmamış. Zaten bir yere yetişmiyoruz dedik, farklı bir rota izlemek cazip
geldi. Yer yer yağmur eşliğinde İngiliz Limanı, Karacasöğüt, Yeşilbelde derken
gözümüz, ruhumuz yeşile ve maviye doydu. Daha önce görmediğim ormanların
içinden geçtik. Nefes kesen manzaralar gördük. Ruhumuz arındı. Hem bu sayede
Marmaris’in içine girmeden geçip gittik. Bu rotayı denizden yapmak konusunda
hem fikiriz. Bakalım zamanlarımız birbirine uyabilecek mi? Çünkü yaz sezonu
başlıyor, işler yoğunlaşacak.
|
Fevzi'nin hop bir dakika deyip inip topladığı otlar arabanın içini şahane kokuttu |
|
Yeşilbelde ormanı |
|
İngiliz Limanı'na giderken |
|
Fevzi'nin topladığı narpız otu arabanın içini mis gibi kokuttu |
|
İngiliz Limanı |
|
TV seyretmeye meraklı İngiliz Limanındaki balıklar muhtemelen BBC'yi izlemek için anteni takmışlar |
|
Eski Marmaris-Akyaka yolu. Ya da Kral Yolu |
Orman
yollarında arabayı Serap kullandı ve bizi Akyaka’ya getirdi. Tam ayazmaya
geldiğimizde yağmur yeniden kuvvetli yağmaya başladı. Bir çay bahçesi kılıklı
yere sığındık. Akyaka’da kalsak mı acaba derken hiç birimizin gözünde aman
kalalım ne güzel olur pırıltısını görmeyince dedim ki; İlla yarın Bodrum’da
olmak zorunda mıyız? Ben işimi halledebilirdim. Serap yapacağı görüşmeyi bir
gün sonra da yapabilirdi. Fevzi zaten rahattı. O zaman dedim arabayı yine ben
kullanayım, sizi çok farklı bir yere götüreyim... Otoparktan çıktıktan sonra
yol ikiye ayrılıyordu. Sola Bodrum, sağa Fethiye. Sizce biz nereye sapmış
olabiliriz? Devamı bir sonraki yazıda.
|
Datça-Akyaka rotamız
|
..............:)
YanıtlaSilSiz ne kadar farkında olursanız Ege size o kadar cömert davranıyor.İşte bu hocam ne kadar da haklısınız. Devam lütfen güzellikleri göstermeye.
YanıtlaSilElden geldiğince, zaman buldukça devam Ali Bey...
SilBeğenmedim..
YanıtlaSilNeyi beğenmediğinizi merak ettim. Yazıyı mı, fotoğrafları mı mesela? Belirtirseniz faydalanabilirim.
Sil"Sağdan git hep sağdan kaldırımın sağından" diye bir şarkı vardı bir zamanlar, çocuklara yürüme kurallarını anlatmak içindi galiba...Siz de sağdan gidip Fethiye'yi mi vardınız!:)
YanıtlaSilŞu yağmurlu günde bezgin bezgin otururken içim aydınlattı yazınız ve fotoğraflarınız...
(ki ben yağmuru severim ve bezginlik yanıma uğramaz, ama yazınızı okuyana kadar böyleydim!)
Söylemek istediğim başka şeyler de var ama enerji doldum ve bilgisayar karşısında oturmak istemiyorum şu an. Yani şimdilik hoşçakalın...Ve teşekkürler!
Meral...
Ne güzel... İşe yaradığımı hissettirdiniz.
SilFevzi balık mı yapıyormuş? Haydi Fevzi'yi geçtim Datça'da balık mı yapılıyormuş bizim neden haberimiz yok? Siz bir de Akyaka'da ki Cennet Restaurant'ta yiyin. Ne demek istediğimi o zaman anlayacaksınız...
YanıtlaSilFevzi bence Ege otları virtüözü. Ayrıca kendi denemeleri olan enginarlı lagos gibi farklı lezzetleri de öyle her yerde bulanacak, alışılmış tadlar değil. Sizin neden haberiniz olmadığı konusunda fikir yürütemem tabii. Ben Akyaka'da yiyeceksem hep Halil'il Yeri'ni tercih ediyorum. Şimdi Cennet'i de not aldım.
SilHer türlü fikre saygı duyuyorum tabiiki. Benim demek istediğim şu, Datça deyince akla 3B geliyor yani bal, badem ve balık. Bal ve badem tamam peki neden balık? Datça'da balıkçılıkmı var hayır. Demekki lezzetli balık yiyebileceğiniz restaurantlar olmalı ama yok. En net şekliyle "şurada daha iyisini bulabilirsiniz" diyememelisiniz. Özelliklede turistik bir noktada balığı pişirip hesabı şişirip yanına hiçbir orjinallik katamıyorsanız... Fevzi'nin yeri konu dışı bu arada, yorumlarım buradan yola çıkarak genele yöneliktir.
Sildatça...harika bir tatil beldesi.gittim gezdim gödüm..inanılmaz etkilendim.yerel halkının misafirperverliği ve oranın sakinliği ....anlatılmaz sadece yaşanır...heleki geceleri daha bi güzel oluyor oralar.
YanıtlaSilYaaa Serdar Bey, nefretle sevgi arasındaki ince çizgideyim size karşı :)))) Anlatım şeklinize bayılıyorum (okurken Ege kokusu geliyor burnuma sanki) ve yaşantınızı kıskandığım için de kuduruyorum bu İstanbul cehenneminde. Mayıs ayında Bodrum'daydım, ilk defa Bodrum'u beğendim ve sezon dışının değerini farkettim. Döndüğümde de sizin blogunuzu keşfettim. Büyük heves ve beğeniyle takip ediyorum. Ellerinize sağlık (nefret şakaydı tabii...)
YanıtlaSilBir gün benim de bir Egeli olmam umuduyla, sevgiyle kalın...