Bodrum'a yerleşmek üzerine... Şans bunun neresinde?
Yazın bitmekte olduğunu anladığım bir gösterge de, bu blogun
istatistik raporları. Haziran ayından itibaren tıklanma sayısı artıyor. Ağustos
ayında zirve yapıyor, sonra azalmaya başlıyor. Buraya aldığım grafikte her yaz
döneminde arttığını görebilirsiniz. Bu istatistiklerden ben de kendime göre
bazı sonuçlar çıkarıyorum. Mesela bu bloğun en çok tıklanan yazısı “Bodrum’da
nereye yerleşilir?” başlıklı yazı. İkinci sırada “Bodrum’a tatil için
geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?” başlıklı yazı. Bu iki yazının tıklanma
sayılarını da aşağıdaki istatistikte görebilirsiniz. Bodrum’a tatile
geliyorsunuz başlıklı yazının en çok tıklanma dönemi haziran-eylül arası.
Bodrum’a yerleşmek istiyorum yazısının da tıklanması ağustos’tan sonra artmaya
başlıyor ve eylül-ekim aylarında zirve yapıyor. Benim yorumum şu; Bodrum’a
gelmeyi düşünenler yazın internette araştırma yaparken benim yazımı görüyorlar.
Tatilden sonra bir kesim -diyelim İstanbul’a döndüğünde- “yahu biz burada ne
yapıyoruz?” sorusunu kurcalamaya başlıyorlar. Bu sefer de Bodrum’da nereye
yerleşilir konusu gündeme geliyor, o zaman da diğer yazıma denk geliyorlar.
İstanbul’a gittiğimde veya burada karşılaştığım İstanbul’dan
gelenlerle sohbet ederken, rakı masasında filan ne zaman Bodrum’a yerleşme
konusu açılsa, çok farklı kişiden benzer tepkileri, görüşleri alıyorum. Bu konu
hakkındaki fikirlerimi anlatmak, toplu bir cevap verebilmek için bu yazıyı
yazmak istedim. Belki birilerine yararı olur, yol gösterir. Bana söylenenleri
ve öne sürülen argümanları yazıp altlarını doldurayım.
Siz şanslısınız, mesleğinizi Bodrum’da
yapabiliyorsunuz.
Doğru, her meslek buradan yapılamaz. Ama şansa bu kadar pay vermek
yanlış. İstanbul’da onbinlerce grafik tasarımcı var. Neden buraya yerleşen
sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor? Demek mesele sadece şans değil.
Burada hem iş yapabilmeli hem burayı yaşayabilmeli, o zaman tadı çıkıyor |
Bir cuma pazarı dönüşü ofisimde üç çanta. Pazar çantası, plaj çantası, laptop çantası. Bu üçü de gerekli, üçü arasında denge kurmalı |
Benim mesleğim bla bla mühendisi, Bodrum’da iş yapamam.
Hayatımız bizim seçimlerimizle şekilleniyor. Anne, baba, kardeş,
aile hariç her şey seçimimiz. Bakın ben 70’lerin sonunda üniversiteye
hazırlanırken grafik tasarım eğitimi yapacağım dedim. Ayrı bir yetenek
sınavıyla alınan okulum güzel sanatlar üniversitesi -o zamanki adıyla akademi-
için çalıştım, kendimi yetiştirdim. Eğer olur da grafiği kazanamazsam diye,
normal giriş sınavı sıralamasına her ihtimale karşı sadece “tiyatro” bölümünü
yazmıştım. Yani o dönemde yaşıtlarım Boğaziçi’nin mühendislik bölümlerini,
İstanbul Üniversitesi’nin işletme bölümü gibi her yerde, her zaman geçerli
olacağı düşünülen bölümleri yazarken ben yazmadım. Şimdi sorum şu; şans bunun
neresinde? Benim şu anda Bodrum’da grafik tasarım ile hayatımı kazanıyor olmam,
taa üniversite sınavlarındaki seçimimin sonucu değil mi? İktisatçı da
olabilirdim, siyasal bilgilere de gidebilirdim.
Bir sabah kaldığım otelde balkona çıktığımda egzos kokusu eşliğinde bu manzarayı görmüştüm |
İstanbul merkezinde yakında bir santimetre kare yeşil, toprak kalmayacak. Ben çocukken Taksim'de daha AKM yokken, sol tarafta park vardı mesela |
Toplantı için gittiğim Maslak'taki bir plazadan bu manzarayı görmüştüm. Bunu gören bir gözün sahibi o ofis ortamında kendini iyi hissedebilir mi emin değilim |
Ne kadar güzel bir vaat... |
Biraz hava almak için Tepebaşı'nda bir binanın terasına çıkmak gerekiyor. O ampuller aslında kasaba özlemi sanki |
Siz şanslısınız çünkü İstanbul ile yoğun bağınız
yokmuş, gidebilmişsiniz.
İstanbul’da doğdum ve kırksekiz yıl orada yaşadım. Annem de babam
da İstanbul doğumlu ve bütün akrabalarım İstanbul’da. Yani bağım vardı. Ama
hayat benim hayatım, nerede mutlu olacaksam oraya gitmeyi istedim. Bu işin
manevi bağı.
Maddi bağa gelirsek -ki bence asıl önemlisi bu, orada da seçimler
çok önemli rol oynuyor. Misal, benim İstanbul’da ödemekte olduğum bir kredim
yoktu. Evim yoktu. İş için hayatımda kredi kullanmadım. Borçlanmayı sevmem
çünkü hareket ve manevra gücünü kısıtlar. Bu da bir seçim değil mi? Ev kredisi
alabilir, o krediyi ödemek için mesela 10 yıl bekleyebilirdim.
Çocuğum yok ve bu da bir seçim. Bugün muhtemelen üniversite
çağında olacaktı veya bitirmiş olacaktı, o sürede beni de bitirmiş olacaktı.
Çevremdeki arkadaşlarımdan bir çocuğun nasıl, ne bedellerle, nelere rağmen
büyütüldüğünü çok iyi gözledim.
Yani “şans” faktörünün yeri bu gibi işlerde alt sıralarda. Şansa
yüksek oranda pay biçmek doğu toplumlarına özgüdür. Batı toplumlarında birey
kendi gücü, kararları, azmi ile istediklerini elde edebileceğini bilir. Bizde
her şey şansa bağlanır. Böyle bir bakış açısı ile hayata bakan bireyden de pek
bir şey beklememek lazım.
Bir insana “Onun işleri iyi çünkü şanslı” diye bakarsan o kişinin
başarı nedenlerini kavrayamamış, kendi acizliğini de kabul etmemiş olmakla
kalırsın. Aileden ciddi servet kalanları bir kenara koyuyorum. Şans derseniz
işte o bir şans. Ama aynı okulun aynı sınıfından aynı maddi olanaklarla eğitim
alıp mezun olanlar şu anda aynı yerde değilse, bunun şansla ilgisi o kadar da
değilmiş derim.
Buraya veya herhangi bir Ege kasabasına yerleşmekten söz ederken
meslekleri, şansı bir yana bırakmak, asıl hayata bakıştan söz etmeli.
İstanbul’dan bir mimar, İstanbul’da gördüğüm -bence berbat- şu aşağıdaki iki bina için buradan kim niye daire alır ki
gibisinden yazdığım bir tvitime hafif yollu kızarak “Ne yani herkes kasabalara
mı yerleşsin? Bunu istemek ne kadar doğru?” gibisinden bir cevap yollamıştı. Tabii
ki herkes kasabalarda yaşayamaz. Sistem buna uygun değil zaten. Benim demek
istediğim şu. Bir; Çok katlı binada oturmak bir seçim meselesi. Kentte
oturuyorum diye gökdelene çıkmak şart değil. İki; bedenimiz topraktan bu kadar
kopuk, bu kadar uzak/yukarıda yaşamaya göre tasarlanmamış. Bu durum zaman
içinde sağlık sorunları çıkarıyor. Penceresi açılmayan ev olur mu? Bu nasıl
savunulur? Ayağı arada sırada toprağa basmayan insan topraklanamaz. İçinizde
biriken negatif enerji sorun yaratır. Geçen gün İstanbul’a gittiğimde iki ayrı
plazada toplantılara girdim. İki plazada da çalışanların bir bölümü nezle, grip
olmuştu. Diğer iki toplantı ise biri İstanbul’un kuzeyinde Karadeniz’e, diğeri
boğaza bakan üç katlı, yemyeşil bahçeli, pencereleri açılan, içeri tertemiz
havanın girdiği binalardaydı. Kimse hasta değildi. Bir rastlantı mı sizce?
Şehir hayatının bu gibi problemlerinin farkında olmuyoruz. İçinde yaşarken
hayat hep böyle olmalıymış gibi, normali zaten buymuş gibi bakıyoruz. Biraz
uzaklaşınca, büyük şehir dışında birkaç yıl geçirince böyle olmadığını
anlıyoruz. Bende öyle oldu en azından.
Cam açılmayan binalar... Bu hiç olmazsa gün ışığı alıyor |
Şu anda saat 22:44 ve evdeki çalışma
odamın bahçeye açılan kapısı açık, dışarıdan çiçek kokuları geliyor. Kazandığımız
para bizi hapsetmemeli. Paranın esiri olmak, hayatın odağına onu koymak
seçimlerin en kötüsü. Biz o paraları suni AVM havası solumak için
kazanmamalıyız. Eğer şehirde yaşamak zorundaysanız da bari iş dışındaki zamanı
yakın çevredeki doğal ortamda geçirin derim. Cumartesi, pazar Zorlu Center’da
Eataly’de yemek yemeyin de boğaza inin mesela. Ne bileyim, başka yeşil yerlere
gidin. Ne kadar kaldıysa...
Sabah uyandığımda bakınca bunları görmek için bile buralarda yaşanır |
Uzun lafın kısası... Şans o kadar büyük paya sahip değil dedim.
Önemli olan siz hayata nasıl bakıyorsunuz? Budur mesele. Eğer şehirden
gerçekten kaçmak istiyorsanız bunun planını yapın. Bu birkaç ay da sürebilir,
bir kaç yıl da. Ne kadar sürdüğünün önemi yok, sonuç önemli. Cesaretiniz var
mı? Bu önemli. Topu şans, meslek gibi başka faktörlere atmayın. Kendinize
doğruyu söyleyin. Bakın bir Ege kasabasında uzun süre kalan birisi İstanbul’a
gittiğinde şehir hayatını o kadar özlemiş ki, bana egzos gazını içine
çektiğinden söz etmişti, şaşmıştım. Demek ki kasabada yaşamayı bünye sindirememiş.
Aksi halde insan niye zehiri içine çekmek istesin. Yani tam istediğinize emin
olmadan kalkışmak da doğru değil. Eğer hareket kabiliyetiniz var ve kısıtınız
yoksa denersiniz, olmadı dönersiniz. Bunlar yoksa hiç kalkışmayın, sonu hüsran
olabilir. Yıkılan hayat, bozulan evlilik sizinki olmasın.
Yazın tadını çıkaran emekliler... |
Altı yıldır deterjan, soda, içki almak dışında markete girmiyorum. Hayat cuma pazarında güzel |
Sadece bisikletle gezinmek veya işe gidip gelmek bile şehir hayatında kolay yapılamayacak şeyler. Zaten egzos gazı arasında bisiklete binip ciğerleri kirletmenin de anlamı yok. |
Poşet içinde adaçayı tozu içmeyi unutacağın yer doğal hayatın olduğu yerdir |
Ofisten bakınca... İstanbul'da yirmibeş yıl önce ofis yirmibeş kişilikti, artık iki kişilik bir ofis oldum. Bu da bir seçim |
Hayata benzer şekilde bakanlar burada birbirimizi buluruz |
Bakın bu fotoğraf bir kasım ayında çekildi. O gün İstanbul'da ya TIR devrilmiş ya köprüde kaza olmuştu, trafik felç haberleri geliyordu |
“Hadi Bodrum’a
gidelim, hadi Marmaris’e yerleşelim” kulağa hoş gelir ama o kadar da kolay iş
değil. Kendinizle bu işi etraflıca, çekinmeden iyi konuşun. Kendinizden bir şey
saklamayın. Kendinizle anlaşın sonra karar verin. Bu arada eğer tek başınıza
değil de çiftseniz, ikna olması gereken bir kişi daha var demektir.
Şansınız bol olsun diyeyim de öyle bitireyim bari :)
Çok çok güzel bir yazı olmuş. Biz de birçok kişi gibi; yaz aylarını geçirdiğimiz Datça'ya yerleşsek mi diye düşünüyoruz zaman zaman. Sizin de bahsettiğiniz ve bir arkadaşımın dediği gibi hayattan ne beklediğinle ilgili aslında herşey!..Keyfiniz bol olsun!
YanıtlaSilBence şehir hayatını sevenleri bu değerlendirmede ayrı tutmak gerek.Neden şehirde yaşamakta ısrar ediyorsunuz diyemeyiz kimseye.Avmleri kalabalığı seven çok kimse var.Bunlar zaten konu dışı.Asıl işi ve aile durumu uygun olup da,Bodrum gibi bir yere yerleşmenin özlemini sık sık dile getirip bunu yapmayanlara sitem edilebilir.Yıllar önce İstanbul`u bırakıp Çanakkale civarına yerleşip elektiriği bile olmayan bir evde yaşayan bir çifte sormuşlardı işin sırrını,onlarda birşeyi çok isterseniz yaparsınız eğer yapmıyorsanız demek ki çok istemiyorsunuz demişlerdi.Büyükşehiri bırakıp ufak bir yere yerleşmek bizim insanımız için zor diye düşünüyorum.Çünkü hep laf olsun diye konuşuyoruz.Serdar bey sizin çizime yetenekli olmanız ufak bir şans diye düşünüyorum,çünkü yetenek sonradan kazanılmıyor.Ama siz buna rağmen yinede başka bölüm tercih edebilirdiniz.Tabi bütün grafikçilerde şirket sahibi olamıyor,kendi işi olmayan bir grafikçi Bodrum´a gelse iş bulamaz herhalde.Burada kişilik özellikleri devreye giriyor sanırım.Mesela aynı sınıftan mezun iki kişiden biri ilk girdiği işten emekli olurken diğeri milyonluk bir işadamı olabiliyor.Sağlıcakla...
YanıtlaSilŞehir hayatını sevenler bu blogun hitap ettiği kesim değil zaten. Yazının başlığı da Bodrum'a yerleşmek olunca tekrar vurgu yapma ihtiyacı duymadım doğrusu. Yani o kesim ile konu ayrı uçlar. Yazıda bir mimara verdiğim cevapta üstün körü de olsa herkesin kasabada yaşamasının beklenemeyeceğine değindim aslında.
SilBütün mesele hayata bakış deyip duruyorum. Belli şablonlar var onun dışındaki seçenekleri ıskalıyoruz. Mesela siz de her grafik tasarımcının kendi şirketi olamayacağını, maaşla çalışacak bir tasarımcının da Bodrum'da iş bulamayacağını yazmışsınız. Doğru. Peki bir üçüncü seçenek olamaz mı? Buraya benim üniversiteden iki öğrencim geliyorlar ve biri ekim diğeri kasım ayında yerleşecekler. Buradan İstanbul'a freelance iş yapacaklar. Bunun için de bir kaç yıldır birikim yaptılar. İlk zamanlar o birirkime idare edecekler. Yani hedefinizde ne varsa onun için çalışmak gerek. Ben de okulu bitirince şirket sahibi olmadım. Beş yıl ajanslarda çalıştım, sonra bir arkadaşımla hiç paramız yokken Beyoğlu'nun arka sokağında bir tanıdığın iş hanının bir odasını tuttuk. Neye güvendiniz de kalkıştınız derseniz, kendimize güvendik derim. Sonra o ortaklık bitti başka ortaklık kurdum. Sonunda tek başıma yapmaya başladım. O arada 17 yıl geçti ama. Yani her şey o kadar basit olmadı.
Bu arada söyliyeyim, ben okula sonuncu yedek olarak girdim. Yani yeteneğim var ile yok sınırındaydı. Ama kendimi yetiştirdim. Bilirsiniz bu meslekte iyi resim yapmanız önemli değildir, fikir ve yaratıcılık önemlidir ve bu da iyi eğitimle, çok araştırmakla öğrenilir.
Ba kadar uzun yazdım çünkü siz de sağolun, zaman harcamışsınız. Tekrar olacak ama bütün mesele hayata bakışta gizli. Diğerleri çok önemsiz detaylar. İstemek... Buna göre yaşamak, plan yapmak. Bunlar lazım. Bir de bakış açısını dayatılan şablonlardan çıkarıp başka açıları araştırmak.
Selamlar.
Merhabalar Serdar Bey, ışığınızla aydınlatan bir yazı daha. Ne mutlu bize bu blog var. İş sabahı keyifle okudum ama bu sefer başka. Artık evim var bodrumda kılavuz gibi sitenizden okuya okuya karar verdik. Tabi bodrumlu olmamda bunun payı da büyük. Ama iş dolayısıyla yaşayamıyoruz. Yaz amaçlı düşündüğümden merkezde değil de kızılburun tarafından bir ev edindim. Manzara ve denize yakınlığı önemliydi denizliden hafta sonları geleceğim için. Ancak blogunuzda gökçebel civarı hakkında çok bilgi yok Havva ana dışında. Bununla ilgili deneyimlerinizi de duymak isterim. En kuzeydeyim. Havası esintili ve deniz dalgalı. Buralar nasıldır sizce? Bütçeme uygun olduğundan burayı tercih ettim aslında. Burada birçok iskele var ama sanırım hepsi sitelere özel. (Bu işleyiş nasıl oluyor bilmiyorum ama siteler hapsetmiş hepsini kamu malı diye biliyorum kıyıları.) Kayalıklı biraz da. Yalıkavak ve gündoğan yakın olması ayrı bir avantaj oldu benim için. Buraların havası suyu nasıldır? Buraya alışmak için yazabilirseniz bir sayfa ya da önerilerinizi almak isterim. Sevgiyle...
YanıtlaSilMerhaba. Gökçebel'e altı yılda toplam üç dört kere yolum düşmüştür. Yani o taraflar ve Kızılburun hakkında hiç bilgim yok. Sadece yazın esintili olduğunu biliyorum ki bu iyi bir şey. Ama bu rüzgar denizini de dalgalı yapıyor tabii. Siteler, zamanında Yalıkavak veya Gündoğan belediyesinden "ecri misil ödeme" karşılığı iskele hakkı almış olmalılar. Her yıl belli bir kira ödüyorlar. Bodrum büyükşehire bağlandıktan sonra iskelelerin geleceğini bilmiyorum ama mevcutların yıkılacağını sanmam.
SilNeyse manzaranın tadını çıkarıp izinizdeki mekanlardan gideceğiz o halde. Teşekkür ederim ilginiz için.
Sil(y) Patron haklı.. :)
YanıtlaSilMerhabalar, Serdar Bey tüm yazılarında olduğu gibi her şeyi yine çok güzel ve açıkca anlatmış..Bende bir buçuk senedir Bodrum da yaşayan birisi olarak anlattıklarının tümüne katılıyorum.. Şans konusuna gelince klasik bir laftır ama insanlar şanslarıda kendileri yaratırlar diye düşünüyorum. Buna bir örnek olarak kendimi göstermek istiyorum. Ben çalıştığım bir finans şirketinin patronlarınıda ikna edip bir seneye yakındır bodrumdan çalışıyorum..Tabikii kolay olmadı bir çok fedakarlık yapmak gerekti ama çok uzun zamanlardır istediğim bir şeyi elde ettim.. mutlu ve huzurluyum..
YanıtlaSilMerhaba Serdar Bey, yılın 11 ayını İstanbul’da, son iki senedir 1 ayını da Datça’da geçiriyorum, avukat olduğum için Datça’da bulunabildiğim tek ay ister istemez adli tatil dönemi yani Ağustos oluyor ve 1 Eylül’de –hep söylenene göre Datça’nın en güzel zamanı başlarken- mahkemelerin açılmasıyla birlikte soluğu İstanbul’da alıyorum. Bu durumdan şikâyetçi değilim fakat arzum elbette Datça’da kaldığım zamanı uzatabilmek, İstanbul’a gitmeli gelmeli dahi olsa 2-3 ve ileride belki 4-5 ay Datça’da yaşayabilmek. Aslına bakarsanız, Datça’da geçirdiğim 1 ay boyunca da sabahtan akşama kadar bilgisayar başında müşterilerden gelen sözleşmeleri düzenliyor, Skype’den müşteriler ile tele-konferans yapıyor ve sürekli çalan cep telefonumdan müşterilerin sorularını yanıtlıyorum, arada kalan zamanda da denize girip çıkıyorum. Fakat dediğiniz gibi, hayatta her şey seçim meselesi. Mevcut seçimlerimizi değiştirmek de bizim elimizde :)
YanıtlaSilSerdar bey merhaba yazılarınızı zevkle okuyorum çok beğeniyorum bodruma yerleşmek için bir adım atabilsem sevgilerr..
YanıtlaSilserdar bey slm lar izmirden özgür zemheri.size nasıl ulaşabileceğimi bilemediğimden buradan yazdım.bir kaç yıl içerisinde güneye yerleşmeyi düşünüyorum hatta çok istiyorum bu konuda sizden yardım alabilirmiyim.benimle irtibata geçerseniz çok sevinirim.05535048949
YanıtlaSilMerhaba. Blogda fikirlerimi paylaşacak zaman bulabildiğimde yazarak yol göstermeye çalışıyorum. Bunun dışında kişisel bir yardım malesef mümkün değil. Anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.
SilSerdar Bey,Allah size sabir versin.Bence siz Bodrum´a yerlesmek isteyenler icin yardim dernegi kurun,tek isiniz bu olsun.Calismayin,hayatinizi yasamayin,sadece insanlara maddi manevi yardim edin.Bu nedir ya,bazen ben bile sinirleniyorum.Selamlar Ibrahim Yildirim.
YanıtlaSilİbrahim Bey hislerime tercüman oldunuz :)
SilAbiiiiiiii süpersin :) Bırakın herkes istediği gibi yaşasın sonuçlarına getirilerine de katlansın veya keyfini çıkarsın, bakmayın kimisi acılı hayat sever, negativiteyle beslenir :) Hayatta her türlü bakış açısı mevcut, benimde planlarım sevgilimle hayatımızı kazanıp bodruma transfer olmak en yakın zamanda, evlatlarımızı doğada gerçek sevgiyle büyütmek :) BODRUM BODRUM :) - oli
YanıtlaSil