Dayatmalar, alışkanlıklar... Vazgeçmeden yeni bir hayat kazanılmıyor.

Şu sıralar Bodrum’a yerleşenlerin heyecanlı hikayelerinin yanı sıra -o kadar çok olmasa da- Bodrum maceraları hüsranla sona ermiş insanların hikayelerini de duymaya başladım. Bu geri dönüşe neden olan genellikle “uyum sağlayamama” başlığı altında toplanıyor. Bu da ilk bir yılın sonunda gerisin geri döndürüyor.

Biraz bu konudan söz edeyim istiyorum. Daha önce de benzeri şeyleri yeri geldiğinde yazmıştım. Özellikle iş konusunda epeyce uyarı yapmaya çalıştım. Aklında buraya yerleşmek olanlar varsa okumalarını öneririm. Yazının linki bu; http://bodrumluhayat.blogspot.com.tr/2013/03/bodrumda-ne-is-yaparm.html

Hayatımız akarken farkında olmadan bazı alışkanlıklar, bazı saplantılar ediniyoruz. Bir süre sonra bunların vaz geçilmez olduğunu sanıyoruz. Onlarsız hayat mümkün değilmiş gibi geliyor ve o döngüye kapılıp gidiyoruz. Bildiğimiz şeyler işte; okul, iş, evlilik, aile, çocuk, çocuğun eğitimi, iyi bir ev, araba, plazma, plaza falan... Aslında son günlerde “plazma”yı aile, ailecek görüşmeler, çoluk-çocuk... yani geleneksel, bizlerden toplumun beklediği hayatı sembolize anlamında kullanıyorum. Plaza ise malum; iş, para, kredi, mortgage, taksit anlamında. Bu ikisi olmayınca özgürüz. Tabii kolay bir iş değil. Herkes hayatından bu ikisini çıkarsın demek de mümkün değil. Anlamlı da değil, mantıklı da değil. Doğru da değil. Ancak bu ikisinden vazgeçebildiğiniz sürece hareket özgürlüğünüz artıyor bunu vurgulamak istiyorum. İkisini de çıkarmadan ama dozunu azaltarak da bazı şeyler yapılabilir. Mesela çocuğunuz illa Robert Kolej’de okusun derdindeyseniz yerinizden kıpırdayamazsınız. Ama güneyde bir okulda eğitim görmesini kabul ederseniz hareket kabiliyetiniz artacaktır. Veya daha iyi bir araba –misal, aslında gereği yokken bir cip için- yüklü kredi alırsanız bunu ödemek için plazalarda, şirketinizde fazladan çalışıp, işinizde yükselmekle meşgul olmak durumunda kalırsınız. O zaman da bir bahar akşamı beş buçukta Bodrum’da sahil kıyısında yürümek sizin için hayal olarak kalacaktır. Bu kadar örnek yeterli olur, demek istediğimi anlatabilmişimdir.

Bu fotoğrafı çektiğim gün iş günüydü, işe ara verip Bodrum'a gelenlerin bilmediği bir bölgeye gittim. İstanbul'da kar yağıyordu
Huzur ve dinginlik... Bunun için buradayız. Kendinizi buranın ağır akışına bırakmanız lazım
Mesela bu balıkçı motorlarını görünce içinize iyot ve balık kokusunu çekmeli bunlardan tad almalısınız. Bu kayıklar bir ruhu simgeliyor
Uzun kış gecelerinin tadına varmalısınız
Dışarısı soğuk...
Bitti mi? Hayır.

Ya alıştığınız konfor ne olacak? Mesela kışın buz gibi banyoda duş alabilir misiniz? Fırtınalı yağmurda elektrik gidince ve saatlerce gelmeyince küfür edip söylenecek misiniz yoksa mumları yakıp, bir kadeh koyup, şarjlı cihazınızdan müzik mi dinleyeceksiniz? Burada doğal gaz yok, kombi de yok tabii. İki yıl önce gaz şirketi geldi, dediler ki eğer halkın %51’i isterse Bodrum’a doğalgaz getiririz. İstemedik. Burada odun sobası, şömine, elektrikli ısıtıcıyla ısınmaya devam dedik. Kışın işinizden eve geldiğinizde kapıyı açtığınızda yüzünüze sıcak hava vurmasını istiyorsanız ya elektrikli kalorifer sistemi kuracaksınız ya da bundan vazgeçecek, gelir gelmez klimanızı, sobanızı her neyse onu yakacaksınız. İstanbul’daki evimde kışın karda elektrik gidince sönen kombi nedeniyle ısı 20 dereceye inince söylenirdim. Şimdi kışın gece kalkıyorum bakıyorum bazen 10-12 derecede uyuyormuşum. Bir gün dahi şikayet etmedim. Burada evler yazlık olarak tasarlanmış. Çoğunun malzemesi, işçiliği vasatın altında. Bu da kışın eve su girmesi, rutubet olması demek. Çok paranız varsa yeni yapılan inşaatlardan alabilirsiniz ama o ayrı. Milyonlardan söz etmeyelim burada.

Yani uzun lafın kısası alışkanlık, saplantı, dayatmaların getirdiklerinden vazgeçmeden yeni bir hayat kazanamıyor insan.

Bakın 1 derece olabiliyor mesela...
Yazın insanların üst üste yürüdüğü barlar sokağı

Doğalgazı istemedik. Buraya kalorifer peteği, kombi yakışmaz...
Yazın her sabah yüzdüğüm Giritli Teyze'nin kış hali...
Yazın kapısında kuyruk olan Mandalin'in sokağı
Binlerce kez bu açıdan bu manzaraya vuruldum...
Karşıda Kos vardı...


İşin bir başka tarafı da şu ki burada nasıl bir hayat yaşayacağınızı bilmelisiniz. Yani bir planınız olmalı. Bu nasıl olur? İki faktör var. Bir; yaşayacağınız yerin size sunabildikleri. İki; sizin bu yeni koşullar doğrultusunda nasıl yaşamak istediğiniz. Yani yerleştiğiniz kasabayla, şehirle, köyle ilişki kurmalısınız. Oraya uyum sağlamalısınız, orayı değiştirmekle uğraşmamalısınız. Yenilirsiniz. Ve sonunda geri dönersiniz. Bodrum’da İstanbul Bebek, Nişantaşı hayatını yaşamak isteyenler benim gözümde birer zavallı. Gerçekten böyle düşünüyorum. Belki yazın bunu başarıyorlar, gettolarında yaşıyorlar ama Bodrum pazarı yerine Yalıkavak’ta Macro’dan alışveriş yapacaksanız burada yaşıyor sayılmazsınız. Kendinize küçük bir İstanbul yaratıyorsunuz demektir ki bu da sizin hiç bir derdinize çare olmaz, kendinizi kandırırsınız. Cipini şoförlerin kullandığı kadınlar/erkekler görüyorum bazen. Nasıl eğreti duruyorlar, sırıtıyorlar, o kadar olur.

İş kısmını yazının başındaki linkteki postta anlatmıştım bu konuya bir örnekleme yaparak geçeyim. Mesela Bodrum’u sadece yazın gelip görenlerin “Biz de yerleşcez valla” demelerini duyunca artık ikna etmek için konuşmuyorum. Kışını görmeden karar vermeyin diye çok yazdım, söyledim. Gelsinler, görsünler, yaşasınlar, dönsünler. Gümüşlük’ü çok seviyormuş ev almış yaz/kış yaşayacakmış. Kışın lodos fırtınasında hiç gördün mü diye soruyorum boş bakıyor. Herkes yapamaz. Gümüşlük kışın ıssızdır, görmeden nasıl karar verebiliyorlar inanamıyorum. Hoş, çoğu ya merkeze taşınıyor ya ardına bakmadan geri kaçıyor. Bir de şu kafe açarımcılar var. Onlar ayrı bir tür. Çok eğleniyorum. Aynı mekanın altı yılda altı kere el değiştirdiğini gördüm. Israrla gelip, bir öncekinin işi bilmediğini, kendi çevresi gelse yeteceğini düşünenler var. Yahu bir bak, bir sor, araştır. Niye sana devrediyor? Ondan sonra kışın yağmurlu fırtınada, sokaktan kedi bile geçmezken, elektrikler kesikken, o kafede kala kala tek personelle karşılıklı köşelerde yaptıkları o meşhur "kuki"leri kendileri yiyorlar.

Kışın burada bol kahkahalı sohbetlerimize katılan misafirlerimiz de oluyor
Bir Gemibaşı akşamından
Burada harika insanlar tanıdım. Mahmut Kaptan gibi...
Bir Hanende Mey akşamından
Eğer bu coğrafyayı gezmiyorsanız ne kadar hak ettiğiniz tartışılır... Kışın Datça'dayken
Burada bizler için emek harcayanlar bizlerin arkadaşıdır... Gemibaşı'nın mutfağından
Hayvan dostlar da edinebilirsiniz. Mesela Bobo -ya da Cano-
Dönmek de hoş bir durum değil. Hele aileyle gelip dönmek çok zor. Dağılan aileler oluyor maalesef. Çocuk burada okula başlamışsa şehirde bocalıyor. Oradaki düzen bozulup buralara geldikten sonra tekrar orada düzen kurmak zor. Tek başına yaşayanlar için daha kolay tabii ama çiftler için gerçekten travmatik bir durum. Ardına bakmadan, nefret ederek gidenleri de biliyorum, lafım onlara değil. Ege ile uyum sağlamamış, buradaki zamanını büyük kent hayatını özlemekle geçirmiş olabilirler. Ama bence bu macerayı yaşamadan önce kendilerini bilmeleri gerekirdi. Eğer bir sorun varsa, gidilen yerde değil kendilerinde. Böyle bilmiyorduk, bu kadar tahmin etmemiştik, yaparım sanmıştım derseniz kendinizi anlamamışsınızdır. Gelip, burayı sevip, şansı yaver gitmeyenleri ise ayrı yere koyuyorum. Onlara çok üzülüyorum çünkü burayı ne kadar sevdiklerini biliyorum. Son kategorim de; Gelip, yaşayıp, buralara sövüp saymadan “Ege benim için yazlıkmış, geri dönüyorum” diyenler. Döndükten sonra Ege'ye saydıranlar da var ama onları ciddiye almıyorum zaten.

Eylül'de Gümüşlük kahvesi 
Kaptanın kadehi duruyor...
Ara sokaklara dalmanız lazım...
Pazara gitmezseniz böyle dünya tatlısı insanlarla karşılaşamazsınız mesela...
Macro'da satılan tornadan çıkmış salatalık alana acıyorum. Hıyar o değil...

Bahçendeki ağaçta bir limon çıktı diye sevinmeyeceksen bu yazıyı boşver
Gökova'nın kış halini yaşamanın tadı...


Neyse... Şehrinizi terk edecekseniz, hayatınızı değiştirecekseniz ince eleyip sık dokuyun. Ama önce kendinizi iyi tanımaya bakın. Eğer yalnız değilseniz de eşinizle, hayat arkadaşınızla durumu iyi değerlendirmeye çalışın. Mutlaka ve mutlaka bu işe ciddi zaman ayırın, gideceğiniz yerin kışını bir kaç kez görün. İlk gördüğünüzde romantik gelebilir, ikincide farklı düşünebilirsiniz.

Bugünkü yağmurlu fırtına bana bunları yazdırdı. Bayram tatili için gelip buraya yerleşsek diye düşünenlere iyi bir kış provası oldu. Şimdi hala aynı fikirdeler mi diye döndüklerinde değerlendirirler herhalde.

Bir kaç gün Kalymnos ve Leros'ta olmayı planlıyorum. Dönüşte biraz ada fotoğrafı, uzo, meze ve karşıki Ege kıyılarını anlatırım.

İyi bayramlar dilerim. 



Yorumlar

  1. Ben yaşarım :)
    İyi bayramlar.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba yazınız çok içten ve güzel, umarız bize de sizin gibi bir bodrum yerlisi olmak nasip olur. Vazgeçtiğimiz sürece özgürlük alanımızın artması konusunda çok haklısınız, biz de eşimle vazgeçtikçte, kafa yapımızı değiştirdikçe yapabilme ihtimalimizin arttığını gördük, gördükçe daha çok değiştirdik düşünce tarzımızı. Kariyerimize, plazalardaki beyaz yakalı işlerimize takılı kalmayı bıraktık, bulaşıkta yıkarız aslında, yer de sileriz dedikçe hareket alanımızın ne kadar açıldığını fark ettik. istanbul'un götürdükleri artık getirdikleriyle aynı kefeye konamaz bir halde. Her geçen gün de daha kötüleşiyor, oğlumuzun bu şehirde büyümesini istemiyoruz. Eğer biz de Bodrum'a gelmeyi başarabilirsek, sizi ziyaret edip selamınızı almak isteriz. sevgilerle.

    YanıtlaSil
  3. Teşekkürler Bodrum seven biri olarak çok sevdim yazınızı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?