Girida'da balık yemek için Fethiye'ye...

Bu yıl Fethiye’yi ihmal ettim. Geçtiğimiz yıllarda her iki üç ayda bir giderken bu yıl hiç gitmediğimi fark ettim. Datça seferlerim artıp, Kalimnos seferlerim de eklenince Fethiye’ye eskisi kadar sık gidemedim. Fethiye’yi çok severim. Sadece yazın gitmekten çekiniyorum, malum hem kalabalık hem çok sıcak. Ve de nemli havası boğucu oluyor. Faralya taraflarındaki bazı tesislerde kalmak ve şehre hiç inmemek bir çözüm, ki geçmişte bir kaç yıl bunu yapmıştım. Ama bu yazın aşırı sıcakları yüzünden Bodrum’da bile nefes almakta zorlanırken Faralya’ya gitmeyi aklımdan bile geçirmedim. Bir de şu var ki, bazı yerler oradaki arkadaşlarla, dostlarla değer kazanıyor. Mesela bizim Can. Faralya’daki Beyaz Yunus’ta çalıştığı yıllarda yazları giderdim. Oradan ayrıldıktan sonra tesis el değiştirdi, gitmez oldum. Can’ın tanıştırdığı Taner var mesela. Girida balık restoranını işleten aileden. Beşbuçuk yıl önce Girida’yı açtıklarında gitmiş, çok beğenmiş ertesi gece yine gitmiştik. Sonraki yıllarda da en az iki üç kez balık yemeye gittim. Her gidişimde restoranın gelişimini, menüye yeni mezelerin katılmasını izledim. İşte bu sefer de gideyim, Taner’in Girida’sında rakı içip, mezelerini tadayım dedim ve geçen hafta cumartesi sabahı yola çıktım.

Artık klasik olan görüntüyle başlayayım
Bu sefer Milas'a gidip, Milas'tan Kemerköy üzerinden Ören'e indim. Ören yine sakin ve huzurlu bir şekilde karşıladı

Kahve içtiğim mekanın sahibesi, bahçeden mandalina koparıp ikram etti
Ören'in sakinliği ve verdiği huzur duygusu başka türlü. Daha sık gideceğim
Eski yazıları okuyanlar bilir, arabayla seyahat etmeyi çok seviyorum. Özellikle güney Ege’de gezinmenin verdiği haz çok farklı. Çünkü yollar güzel, yolda giderken gördüğün coğrafya hepsinden güzel. Kuzey Ege taraflarında benzer güzellikte manzara daha az yerde var. Ama güneyde Bodrum’dan çıkıp Fethiye’ye varana kadar her kilometre farklı güzellikte. Yaşadığımız Ekim ve yaşamakta olduğumuz Kasım aylarında hava olağanüstü. Sarıyaz diyoruz ama bu kadar uzununu yaşamamıştım. Normal olarak Ekim sonu ile Kasım ayının ilk yarısında olur, öncesi ve sonrasında hava serinler, yağış olurdu. Bu yıl ise hala rahatlıkla denize giriliyor ve şu anda dışarıda güneşte bir tişörtle terleyebilirsiniz. Bu havalarda bu coğrafyada araba kullanmaya özellikle bayılıyorum. Yunan müzikleri dinleyerek, az bilinen, az kullanılan, virajlı ve dar Gökova yolundan Akyaka’ya giderken bazen kekik, bazen zeytin kokuları dolar arabaya. Akyaka’ya yaklaştıkça ormanlar başlar, çamlar denizle buluşurcasına sahile doğru eğilir. Buralardan geçerken bütün camları açar, çam ve iyot kokusunu içime çekerim. Her geçişimde başka bir detaya takılırım, önceden görmediğim şeyleri fark ederim. Bazen durur Gökova’yı seyre dalarım. Hele bu mevsimde kimseler yokken buralar mükemmeldir. Ege’de her seyahat yeni bir serüvendir aslında. Aynı yerden geçtiğini sanırsın ama her mevsim ışığı farklıdır, duygusu başkadır.

Akbük
Akyaka'ya gelirken arabaya iyot ve çam kokuları dolar
En sevdiğim kavşak. Sağa da dönsen, doğru da gitsen her yer mükemmel

Cumartesi bu Gökova yolundan Akyaka’ya varıp, Köyceğiz’e devam ettim. Köyceğiz’in çok farklı bir atmosferi var. Hep diyorum, zaman durmuş gibi geliyor. Gölün durgunluğunun etkisi midir bilmem bana bu duyguyu veriyor. Belki de gördüğüm maviliğin bir deniz değil, içine kapanmış bir göl olmasıdır bu duyguyu veren. Arabayı yol kenarında portakal, turunç ağaçlarının altına bırakabildiğin kaç yer var ki? Göl kıyısında oturup sessizlikte kahve içmek iyi gelir, dinlendirir.

Köyceğiz çarşısı
Köyceğiz çarşısı
Bu sefer göl biraz dalgalıydı
Köyceğiz’de mola verdikten sonra direkt Fethiye’ye devam ettim. Artık hava erken kararıyor, manzaraları kaçırmak istemedim. Her zaman kaldığım Yacht Boutique Hotel’e varıp odama yerleştim. Biraz dinlendikten sonra yürüyerek Girida’ya yollandım. Otel ile Girida arası 3 km civarı olmalı. Fethiye’nin yolları ve kasabanın konumu yürüyüş ve bisiklet için ideal. Bisiklet için ayrı yol var. Spor amaçlı yürümek isteyenler için bisiklet yoluna paralel tartan malzemeyle kaplı yürüyüş ve koşu yolu var. Eğer canınız deniz kıyısından daha sakin yürümek istiyorsa çok geniş rıhtım var oradan yürüyorsunuz. Kaldığım otel marinada. Girida ise daha yeni yapılan mahallelere, Çalış bölgesine doğru. Bu yol boyunca parklar ve sahilde çok iyi yapılmış kafeler, restoranlar bulunuyor. Bildiğim kadarıyla bunların hepsi belediyeden kiralanmış. Fethiye belediyesi çok iyi çalışıyor. İçinde yaşamadığım için çok detaylı bilmiyorum, benimki yılda birkaç kez gelen birinin gözlemi. Ama alt yapı sorununu çoktan çözmüş olduğunu biliyorum. Üst yapıda da biraz önce dediğim gibi uygar bir şehirde bulunması gereken bisiklet, yürüyüş yolu gibi hizmetler de hallolmuş. Yollar geniş ve Fethiye sahili ferahlık hissi veriyor. Gördüğüm kadarıyla iki sorun var. Biri körfezin kirliliği, diğeri kışın hava kirliliği. Körfezin dibinin çamurlu, killi jeolojik yapısından da kaynaklı bir kirlilik olduğunu duymuştum. Diğeri ise şehirde kömür yakılmasından kaynaklanıyor. Bu konuda Bodrum çok başarılı çünkü bizde kömür yakmak yasak. Fethiye de Bodrum gibi etrafı dağlarla çevrili ve çukurda. Dolayısıyla kışın bacalardan çıkan duman asılı kalıyor ve hava kalitesini –özellikle iç kesimlerde- çok bozuyor. Bu çok ciddi bir sağlık sorunu aslında.

Bu coğrafyanın en güzel koylarından çoğu Fethiye çevresinde. Göcek ile Fethiye arasındaki koylara haritadan bir bakarsanız siz de koy zenginliğini göreceksiniz. Akdeniz’in mükemmel doğası Fethiye civarına torpil geçmiş. Güneye indikçe, Gemiler koyundan sonra Ölüdeniz geliyor, sonra Faralya bölgesi başlıyor. Faralya’daki Kelebekler vadisi, Kabak gibi bir iki koy dışında sahil düz, kayalık ve dağlar direkt denize iniyor. Bu bölgeden sonra Patara’ya kadar sahil yok sayılır. Ondan sonrası da –Kaş hariç- genellikle düz bir kıyı şeridi. Fethiye’nin, Marmaris’in, Gökova’nın koyları o bölgelerde yok. O yüzden de, bana göre pek cazip değil.

Fethiye kordun boyunun gece hali
Artık pek kullanılmayan yoldan Kayaköy'e giderken ardımda bıraktığım Fethiye


Fethiye’de ev fiyatlarına bakıp fikir sahibi olayım dedim. Kabaca şunu söyleyebilirim, evler ve kiralar Bodrum’un yarısı kadar. Bu fark şaşırtıcı değil aslında, Bodrum gereksiz bir şekilde pahallandı. Çünkü göç aldı. Ama konut kalitesi yerlerde sürünüyor. Asla istenen fiyatları da hakketmeyen yerlerden söz ediyorum. Fethiye’de yeni bitmiş havuzlu bir villanın kirasının Bodrum merkezinde sokak arasındaki eski bir evle aynı olduğunu söylemem yeterlidir sanırım. Ve tabii çarşı pazar fiyatları da çok daha makul. Hem kendi topraklarında mahsul var hem Türkiye’nin sebze, meyve deposu Antalya burunlarının dibi sayılır. Fethiye’nin domatesi dediler mi bende akan sular durur. Eh deniz de var ve balık bol. Yaylaları var, hayvancılık yapılıyor. Fethiye sınırlarını kapatıp ayrı devlet olsa kimseye muhtaç olmadan yaşar. Şaka bir yana, Fethiye harika bir yer. Tek sorunu yazın sıcağı ve nemi. Ama yine de bir Antalya kadar değil, onu da belirteyim.

Yürüye yürüye Girida’ya vardım. Taner ile vitrinden mezelerimi seçtim. Tek başıma masama oturdum. Biraz sonra Taner babasının orada olduğunu tanıştırmak istediğini söyledi. Ben de beraber içelim dedim ve saatler süren sohbetimiz böyle başladı. Minan Bey Fethiyeli. Daha doğrusu Kayaköylüymüş. Şimdi merkezde yaşıyor ama orada çok dostu olduğundan sebze meyve almaya arkadaşlarının tarlalarına gidiyormuş. Gençliğinde sünger avcısıymış. Akdeniz’in dibini karış karış biliyor. O yıllarda arada Bodrum’a da gelirmiş, anlattı. Ama daha çok Fethiye'nin güneyine gidermiş. Iki kere vurgun yemiş, köşeden dönmüş. Derken balık işine girmiş. Şimdi de iki oğluyla beraber Girida’da. Taner’in abisi ise aşçı. O lezzetli mezeleri o hazırlıyormuş. Anneleri de bir patlıcan turşusu yapmıştı ki mükemmeldi. Yani Girida tam aile işletmesi. Minan Bey ile oradan buradan sohbetimizi yaparken rakıları da içtik. Minan Bey her akşam iki duble içerim dedi. Ama ben üç saydım. Neyse bu aramızda kalsın. Sigara içiyormuş fakat çok değil dedi. Dedim ki saatlerdir masadayız hiç dışarı çıkıp içmediniz. Sizin gibi bir dost kazandım, sigara için masadan kalkıp zaman kaybetmeye değer mi? dedi. Bu coğrafyada böyle insanlarla karşılaşmak insanın içinde umut yeşertiyor. Ege insanı çok başka.

Teknede balık-ekmek işinin çok ilerlediği Fethiye'den
Girida'nın meze dolabından bir bölüm
Ve Girida'daki balıklar...
Minan Bey bence tam bir gurme. Kendisi için getirttiği lakerda ve kelle peynirinden tattırdı, gurmeliğine karar verdim. Peyniri Antalya Korkuteli’ndeki bir mandıradan, lakerdayı ise Bandırma’daki bir balıkçıdan getirtiyormuş. Taner İtalya’ya gittiğinde çeşit çeşit parmesanlar getirtmiş ama ı-ıh diyor, bu kelle peyniri başka. Valla ben de bu fikrine katıldım. Lakerdayı ise ağzınıza attığınızda dilinizle damağınız arasında eriyip gidiyordu. Yani o akşam hem güzel sohbet ettim, hem ben Minan Bey’den yeni şeyler öğrendim, hem çok lezzetli mezeler yedim. Makul bir saatte de kalktık. Taner’in arabayla bırakayım demesine rağmen hem yemek üstüne sağlıklı olduğu için, hem de Fethiye sahilinin (kordon da deniyor) gece halini göreyim diye otele yine yürüyerek döndüm.

Minan Bey ve Taner ile
Ertesi sabah otelin terasında, kış güneşi ensemden ısıtırken kahvaltı yapıp, artık pek kullanılmayan eski Ölüdeniz yolundan Kayaköy’e vardım. Şu sıralar okumakta olduğum, Louis de Bernieres’in Kanatsız Kuşlar romanı burada geçiyor. Bu romanı okumamı öneren ise yazın Kalimnos’ta tanıştığım bir Avusturalyalıydı. Nereden nereye…

Kayaköy’de kahve içip biraz yürüdükten sonra Gemiler koyuna devam ettim. Neden mayomu almadım diye kendime kızdığım an sahile oturduğum andı. Geçen yıl aynı tarihte gittiğimizde derme çatma kahvede elektrik yoktu. Dolayısıyla kahve de yoktu çünkü ocak elektrikliymiş. Patron nerede diye sorduğumuzda o da yok dedilerdi. Yokluklar beldesi Gemiler’de bu sefer her şey vardı. Hava daha iyi olduğundan piknikçiler gelmiş. Koya girişte 15 TL kesiyorlar. Bir kahve için bu parayı vermem, yarım saat sonra çıkacağım, dönüyorum o halde dedim, bekçi tamam abi geç dedi. Kahve de vardı, personel de, patron da. Şezlong 15 lira tabelası da vardı.

Gemiler’den Faralya’ya bakmayı seviyorum. Oraları artık ezberlediğimden biraz sonra varacağım yolu, durup etrafı seyredeceğim tepeyi kesiyordum. Kahve bitince kalktım, Ölüdeniz üzerinden Faralya bölgesini tavaf ettim. O yolda gezinmek, durup sessizliği dinlemek, uçsuz bucaksız Akdeniz’I seyre dalmak ruhuma iyi geliyor.

Otelin terasında enseden kış güneşi ısıtırken
Kayaköy'ün aşağısındaki verimli tarlalar
Gemiler koyundan Faralya'ya doğru bakarken. Sağ uçtaki burun ile bir önceki burun arası Kabak koyunun da bulunduğu Faralya bölgesi
Gemiler koyu

Kayaköy
Bu sefer Faralya yolundan Gemiler tarafına bakarken
Faralya’dan sonra artık dönme zamanıdır deyip yola koyuldum. Öğle yemeğimi Göcek’te yedim. Bu sefer Göcek çok daha güzel gözüktü gözüme. Bu da havanın etkisinden olmalı. Sahilde kısa bir yürüyüşten sonra rotayı Bodrum’a çevirdim. Dönüşte ana yolu izledim, yani Akyaka’dan sonra Muğla-Yatağan-Milas yolunu kullandım. Yollar bu mevsim ara gazı ile çalışan Doğan görünümlü Şahin marka arabalara kaldığından trafik sakindi. İyi bir yolculuktan sonra hava karardığında eve vardım.

Göcek sakinliği
Böylece cumartesi sabahı çıkıp, pazar akşamı döndüğüm güzel bir hafta sonu geçirdim. Doya doya Ege’yi, Akdeniz'i seyrettim. Lezzetli yemekler, mezeler yedim. Buraları çok sevdiğim için, hafta sonu balık yemek, rakı içmek için 550 km yol yapmak bana hiç zor gelmiyor. İstanbul trafiğinde bir yakadan karşı yakaya, köprüden gidip gelme süresinde Fethiye’ye gittiğimi düşünürsek. Hem de keyifle, trafik sıkıntısı olmadan.

Yıl bitmeden Fethiye’ye gitmek iyi geldi. Havalar izin verdikçe buralarda turlamayı istiyorum. Aklımda Datça da var Foça da. Bir ara Nisiros’a kaçabilir miyim diye araştıracağım.


Ege’den güneşli günler gönderiyorum.


Yorumlar

  1. Bir Fethiye'li olarak keyifle okudum yazınızı. Girida tam olarak nerede kalıyor, bi' misafir falan gelince götürmek için gayet uygun bir yer gibi duruyor.

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar serdar bey.Yine çok keyifli bir yazıydı,ellerinize sağlık.Yazıda bahsettiğiniz kitabı aldım.Büyük bir keyifle okuyorum,sonsuz teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. 2 yıldır yazılarınızı bir Bodrum aşığı olarak zevkle okuyor ve takip ediyorum ... bu arada twittır'dan da söylediğim gibi yazılarınızın devamını takip etmek için google+'ya üye olmaya çalıştım .. umarım becerebildim ve olmuşumdur :)
    Saygılar ...

    YanıtlaSil
  4. Bu yazınızı karantina günlerinde okuyunca o güzel beldeler daga bir güzelleşti zihnimde. Okudukça sanki sizinle birlikte bende gezdim oraları. Doğaya ve insana olan sevginize haranım. Bu sıkıntılı günlerin ardından bu geziyi yapmayı kendime hediye edeceğim. Sevgi ile kalın...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?