Hedef daha mavi bir hayat...
Bugüne kadar hayatım deniz
kenarında geçti, halen de deniz kenarında geçiyor. Yedi aylık Sivas’taki
askerlik dönemimi çıkarırsak denizi görmediğim gün olmadı diyebilirim.
Kırksekiz yılımı İstanbul’da yaşadım. Çocukluğumun ve ilk gençliğimin yazları
İdealtepe’de denizin içinde geçti. Sonra oturduğumuz semt Kalamış, ardından
Fenerbahçe oldu, yine denizden uzak kalmadım. Kendi evime çıktığımda seçtiğim yer
Rumelihisarı oldu ve on yıla yakın her gün boğazı seyrettim, kıyısında yürüdüm.
Derken evlenince Bebek’e taşındık, yine boğaz karşımdaydı. Sabahları Bebek parkında
yürüdüm, iyotu içime çektim. Bodrum’a göçmeden evvel yedi-sekiz ay yaşadığım
Asmalımescit zaten bir hataydı, bir türlü Beyoğlu’nu sevemedim. Bunda en büyük
pay denizden uzak olmamdı, bunu sonra anladım. Ama o ev beni Bodrum’a hazırladı
belki de. Kendimi dar, karanlık sokakların içinde bulunca mutsuz oldum.
Pencereden bakınca denizi değil de karşıki laz pideciyi veya Ece Bar’ı görmek
gerçekten berbattı. Her neyse, sonra ardıma bakmadan Bodrum’a geldim zaten.
Bodrum’a göçmeden iki yıl önce kiraladığım, yaz dışında da aralarda kaçarak geldiğim ilk evim
Yalıkavak’taydı ve denizin tam dibindeydi. Bahçeden sonra çakıl kum karışımı
sahili vardı ve deniz başlıyordu. Geceleri dalga sesleriyle uyurdum. Sabah
yüzümü denizde yıkardım. Tam zamanlı olarak Bodrum’a taşınınca merkezde, halen
yaşadığım bu bahçeli taş eve yerleştim. Ama Yalıkavak’taki evi o kadar
seviyordum ki yazları Yalıkavak’a gidiyordum. Duyanlara tuhaf gelebilir ama
kışın Bodrum merkezinde, yazın ise yazlıkta, Yalıkavak’taydım. Bir kaç yıl sonra o evin üst
katına gelen komşular tadımı kaçırdı, ben de oradan ayrıldım. Yalıkavak’ta
başka bir eve geçtim ama o evin ruhunu hiç bir yerde bulamadım. Derken burnumun
dibine eski marina yıkılıp, görgüsüzlük abidesi Palmarina açılınca Yalıkavak ile vedalaştım.
Bebek'de yaşadığımız ev İstanbul'un çirkinliğini saklayan, güzelliğini gösteren bir evdi. |
Yalıkavak'taki ev küçücüktü ama Ege'yi eve dahil ediyordum, o zaman çok büyüyordu. |
Asmalımescit'teki evim güzeldi ama semt bana göre değildi. Deniz göremiyordum. |
Şimdi de ofisim denize çok
yakın, çalışırken Kos’u görüyorum, önümden tekneler geçiyor, hayallere
dalıyorum.
Kalamış ve Fenerbahçe’de
ailemle yaşadığım dönemde neredeyse her gün Fenerbahçe sosyal tesislerine giderdik ve bilenler
vardır belki, Fenerbahçe'nin yelken şubesi o zaman oradaydı. Yelkencilerin arasında epey arkadaşım oldu ama bir
gün bile tekneye binmek içimden gelmedi. Yani hayatım boyu denizin kıyısında
olmayı seviyordum da üzerinde olmak pek cazip gelmiyordu. O nedenle de
arkadaşlarım yelken sporu yaparken ben kendimden büyüklerle rakı masasında oturup
onları uzaktan seyrederdim.
Bodrum’a göçünce başta
Mahmut Kaptan olmak üzere hayli kaptan tanıdım, dostluklar kurdum. Gel gelelim
o kaptanlarla da hep meyhane arkadaşlığı yaptım. Dahası, geçen yaza kadar mavi
yolculuğa bile çıkmamıştım. Sıkılırım diye. Bir tekne içinde bir haftaya yakın
bir süre geçirmek bana göre değil dedim. Ki geçen yıl da dördüncü akşamın
sonunda arada karaya çıksak diye düşünmedim değil. Ama Gökova’da gezinmek
harikaydı o başka.
Mavi yolculukta... |
Gökova'da... |
Eş dost arada sorarlardı;
Bodrum’a taşındın madem, artık bir tekne alsana diye. Hep gözümde büyüdü o iş.
İşin mali kısmı bir tarafa, tekne zahmetli bir uğraş. Çok sevmek gerekir diye
cevap verirdim. O nedenle de uzak durdum bu tekne sahibi olma fikrine. Dedim
ya, deniz hayatımda hep olsun, kıyısında olayım ama üstünde olmam şart değil diyordum.
Taa ki geçen yaza kadar. Geçen yaz ne oldu derseniz, Kalymnos’a ilk gidişimdi,
ilk akşam yürüyüş yaparken buraya koyduğum fotoğrafı çektim. O anda o teknede
olanlara nasıl imrendiğimi şimdi de o tıpkı anki gibi hissediyorum. Yani virüs
Haziran ayındaki mavi yolculukta yoklamıştı ama Eylül ayında Kalymnos'ta bulaştı
diyebilirim. O akşamdan sonra bir tekne sahibi olma konusunda kafa yormaya
başladım. Fiyatlarını araştırdım falan ama hemen harekete geçmedim. Zaten bir
iki ay sonra da kış geldi, gündemde arka sıraya gitti. Fakat gündemden hiç
çıkmadı. Arada sırada sohbetini yapıyordum.
İşte Kalymnos'ta ilk akşam çektiğim fotoğraf. Bu teknedekilere imrendim ve bende ufuk açan bir etkisi oldu |
Hayatta alışılmış,
sorgulamadan kabul ettiğimiz bazı kurallar var. Mesela okul bitince sırada
evlenmek vardır. Sonra çocuk. Ya da mesela araba alınır, sonra ev alınır. Tekne
lükstür, ihtiyaç değildir gibi. Ama siz nasıl yaşamak istiyorsunuz bu önemli.
Genellikle pek sorgulamadan yaşanıp gidiliyor işte. Kafama Bodrum’a taşınma
fikri tam yerleştikten sonra işimi yapma biçimini değiştirip, kadroyu minimuma
indirip buraya gelebilecek kıvamı yakalamak bilinçli bir karardı mesela. O
zaman da bana karşı çıkanlar oldu. Tam işlerin iyi gidiyorken işini büyütsene,
her tür grafik tasarım işini alsana dediler, ben de tam iyi gidiyorken
küçültmeyi, sadece belli bir konuda çalışmayı seçtim. Çünkü küçülmek işlerin kötü
gitmesi demek değildir. Ve Bodrum'a gelebilmek için işlerimi küçültmek, belli bir konuda çalışmam gerekti. Yoksa gelemezdim. Eğer bunu yapmasaydım, her gün müşterilerimle toplantılar gerektiren işler yapacaktım. O zaman da İstanbul'da yaşamak zorundaydım. Yani iş yapma biçimini değiştirmek, benim nasıl yaşamak istediğimle alakalıydı.
Bazen uçakta, bizim sektörün önde gelenleriyle karşılaşıyorum. İşlerini
büyüttüler, bazılarının şirketlerinde seksen, doksan kişi çalışıyor. Senede belli bir süre Bodrum’a gelip
teknelerine binecek zamanı zar zor buluyorlar. Biri yarı şaka yarı ciddi, sen
mi doğru yaptın biz mi bilmiyorum dedi. Ben de takılmış; senin senede on gün
ancak zaman bulup geldiğin yerde ben üçyüzaltmışbeş gün yaşıyorum, kararı sen
ver demiştim.
İşte bu kalıplardan biri de
dediğim gibi, arabadan sonra ev almak. Benim evim yok. Hayatım boyu kirada
oturdum çünkü almak istediğim evleri alacak parayı kazanmak derdinde değildim
ama kiralayabiliyordum. Ev almak beni hep bir yere bağlar gibi gelmişti. Şimdi
de istesem Bodrum’un merkezinden başka yere çok daha rahat gidebilirim. Ama bir
süre sonra, yaş ilerlemeye başlayınca acaba bir evim olsa mı demeye başlıyor
insan. Ya da ben öyle düşünüyorum diyelim. Ancak Bodrum’da şu anda yaşadığım gibi
bir evi hem bulmam zor, artık taş ev kalmadı, hem almaya kalkınca deli paralar
isteniyor. Asla o parayı hak etmeyen evlere verecek param yok. Bir sitede ya da
komşularla yaşamak da benim istediğim bir şey değil. Burada yedi yıldır yalnız
yaşamaya fena alıştım, sağımda, solumda, altımda, üstümde, komşu, çocuk
gürültüsü falan istemiyorum. O zaman dedim ki bir arsa alayım, üstüne istediğim
evi ben yapayım. İki yıldır aranıp duruyorum. Bütçemin uygun olduklarını ben
beğenmedim, beğendiklerim bütçemi aştı. Borca girmeden çözmeye çabaladığım için
zaman geçti ve fiyatlar iyice uçtu. Derken bir kaç ay önce çok güzel, tam
istediğim gibi bir arsa buldum ama çok büyüktü. Bir evli arkadaşım beraber
alalım abi dedi. Neden olmasın diye düşündüm. Ucuz bir arsa değildi ama yeri
mükemmeldi, o para gözden çıkarılır, ileride de ev yaparım diye aklım yattı. Tapuya
gidene kadar da akla hayale gelmedik zorluklar, terslikler çıktı. Yani
yukarıdan dediler ki arkadaş şu arsa işine bu kadar kafanı takma. Ve son anda
tapu müdürlüğünden döndük, olmadı o arsa işi. O akşam dedim ki bunda da bir
hayır var. Olmuyorsa olmaması gerektiği için olmuyordur. Bu ilkeye inanırım.
Olacaksa olur zaten. Ve o akşam tekne alma fikri aklıma yatmaya başladı.
Hayatımı değiştirmeye karar verdim. Son zamanlarda tekdüzeleşmeye başlayan
hayatımda bir değişiklik yapmak istiyordum. Arsa alıp sonra ev yapmak bunun bir yoluydu,
olmadığına göre arsa fikrinden biraz uzaklaşayım istedim, ibre tekneye kaydı. O
zaman ne yapmam gerek diye oturup düşünmeye başladım. Siz plan yaparsınız da
hayat buna izin verir mi ayrı konu. Ama plan yapmadan da bir işe
kalkışamıyorsunuz. Eğer hayatımda bir değişiklik yapacaksam bunun için gereken
adımları atmam, hazırlıkları yapmam lazım. Sonrasını ise hayata bırakacaksınız.
Tekne sahibi olmak için birinci koşul gemici ehliyeti almak. Bunun için kursa
yazıldım. İki hafta sonra kursu bitirdim. Derslere çok
fazla olmasa da çalıştım. Sınava hazırlandım ve sınavı geçip amatör kaptan
belgesini aldım. İşin önemli bir bölümünü hallettim yani. Tamam belgeyi aldım
ama bu iş araba kullanmak gibi. Pratik yapmak lazım. Araba kolay da
teknenin pratiğini yapmak o kadar kolay değil. Eğitim aldığım hocamın
teknesiyle iki kere denize açıldık, çok yararını gördüm. Bir iki kere daha çıktıktan
sonra kendi teknemi kullanacak kıvama gelmeye başlarım. Her işte olduğu gibi,
ne kadar çok antrenman yapabilirsen o kadar çabuk ustalaşırsın.
İlk yelkenli deneyimim Nisan ayında oldu |
İlk çıkışımda üç kursiyer
ile beraberdik, sırayla dümen, yelken açma alıştırmaları yaptık. Ama dün hocamın
yelkenlisiyle yalnız çıktık ve tam altı saat dümen tuttum. Kardeşim Sena da
benimle geldi, o da virüsü kaptı artık. Hava da eğitim için çok uygundu.
Oldukça kuvvetli rüzgar vardı. Hadi denizci diliyle yazayım, yer yer 30 knot
estiği oldu. Ama yelkenin tadına vardım dün. Arada hocaya bu ne zevk yahu
dediğimde, siz tamamsınız, bence oldunuz çünkü bir çok insan bu havadan mutlu
olmuyor, sakin hava seviyor dedi. Dün karaya çıktığımda ben ben değildim.
İnanın başka bir ruh taşımaya başladığımı hissediyorum. Farklı bir duygu. Evet,
denizin üstünde olmak çok başkaymış. Ama şunu söylemem lazım, asıl
heyecanlandıran yelken yapmak. Ve kalabalık olmamak. Zaten sahip olmayı
düşündüğüm tekne de beni Ege adalarına rahatlıkla götürecek, uygun havalarda da
yelkenle gidebileceğim bir tekne. Tek başıma Ege’de gezinmek de, sevdiğim insan
ya da insanlarla gezinmek de beni mutlu edecektir.
Şu linkte dünkü eğitimimle ilgili kısa bir video var; https://youtu.be/kZCrMqXPV-U
Şu linkte dünkü eğitimimle ilgili kısa bir video var; https://youtu.be/kZCrMqXPV-U
Dün ise altı saat dümendeydim ve karaya indiğimde ben ben değildim artık... |
Şimdiden Kalymnos limanına
yanaştığımı, ya da adanın arkasına, o fotoğraftaki tekne gibi demirlediğimi
hayal ediyorum. Çıt çıkmayan sakin gecelerde teknenin kıçında uzo içtiğimi de
hayal ediyorum. Sabah yüzümü denizde yıkadığımı… oradan Leros’a geçtiğimi… Yani
hayal edecek çok şey var. Arada çizdiğim de oldu bakın.
Deniz fenerlerini denizden gezmek çok daha anlamlı... |
Demem o ki, hayatımda bir
değişiklik yapmaya karar verdim. Eğer hayat da izin verirse, bundan sonra zamanımın
çoğunu denizde geçirmek üzerine çalışacağım. İşimi tekneden yapabilirim. Tabii
ki ofis duracak, tabii ki zamanımın çoğu başlarda karada geçecek ama hedefim
zamanımın çoğunu denizde geçirecek bir hayat. O zaman daha küçük bir eve de
geçebilirim. Çünkü asıl evim Ege olacak. Onun uçsuz bucaksızlığı
heyecanlandırıyor. Şimdilik tek soru işareti köpeğim Kırpık. Denizde ve teknede
nasıl duracak? Durabilecek mi? Çok mu sıkılacak? Korkacak mı? Bunları
bilmiyorum. Yaşayarak göreceğim.
Artık önümde
gerçekleştirmeyi istediğim bir hayalim var. Geçtiğimiz aylarda deniz fenerlerini
gezmek istediğimi yazmıştım. Şimdi o konu daha anlamlı olabilir. Fenerleri
denizden gezme düşüncesi çok daha heyecanlı. Sekiz feneri denizden gezemesem de
en azından yarısını başarabilirim. Kim bilir, iyice ustalaşırsam sekizini de
bitirebilirim.
Uygun bir tekne bulma
aşamasına geçebilirim artık. Arsa/ev fikri alt sıralara gitti. Hedef daha mavi, masmavi bir
hayat…
Bizi yine ayrı dünyalara götürdünüz, hayallere daldirip çıkardınız. Bizim için de devam edin yolunuzda.
YanıtlaSilUmarım en kısa zamanda tüm bu güzel hayalleriniz gerçekleşir..
YanıtlaSilHayranlıkla ve imrenerek okudum yazınızı. İnşllh tüm isteklerinizi
YanıtlaSilgerçekleştirirsiniz. Teknenizle gezdiğiniz, gördüğünüz
yerleri , yeni yaşamınızı da bizimle paylaşırsanız keyfle
okuruz bizde..
Siz rüzgarı içinize çekmişsiniz artık , Pruvanız neta , dümeniniz viya olsun.Bundan sonra sizden daha mavi yazılar,daha mavi fotograflar göreceğiz demektir:)
YanıtlaSilİkinci bir Sadun BORO mu geliyor? O da çok severdi Ege yi ve Gökova yı.
YanıtlaSilBaşımıza kadar mavi...
YanıtlaSilyazılarınız müthiş,zevkle okunuyor.
YanıtlaSil