Bayram tatilinde Bodrum'dan kaçmak; İlk durak Kalymnos


Bayram tatili dokuz güne çıkınca Bodrum’dan uzaklaşmak şart oldu. Uzun tatillerde burası gerçekten yaşanılmaz oluyor. Evimin sakin sokağından sabaha kadar bangır bangır müzik açarak geçen saygısız insanların arabaları, sokaklarda gelişigüzel park eden görgüsüz sürücüler, mekanların bir masa daha sığdırabilmek için sıkıştırdığı yan masayla adeta aynı masadaymışsın gibi gereksiz samimiyet kurma durumları… Sahiller deseniz aynı kalabalıktan payına düşeni alıyor. Ortalık çoluk çocuk bağrışması ve onlara “yapma annecim, etme babacım” diye hitap eden tuhaf ebeveynlerle dolunca denize girmenin de tadı kalmıyor. Mekanlardaki masa sıkışıklığının sahil versiyonunu yaşıyorsunuz, yandaki şezlong komşunuzla lüzumsuz dirsek temasında bulunuyorsunuz. Açık konuşmak gerekirse, fiyatlara da bayram ayarı yapılınca benim gibilere iki seçenek kalıyor. Ya Bodrum’da kalacaksın ve sabah erken denize gideceksin, sonra evden hiç çıkmayacaksın. Ya da kaçacaksın. Ben ikinciyi seçtim.


Bodrum arkamızda kalırken...
Vizem bitmişti, bayrama göre ayarlamıştım ve gideceğim günden bir gün öncesinde vizem geldi. Planım dört gün Kalymnos, iki gün Lipsi adasıydı. Kalymnos’a daha önce dört kez gitmiştim ve oraya hayran olduğum için bir daha, bir daha giderim. Lipsi’yi ise görmemiştim ve geçen yıl Kasım ayında biletimi almışken gidemedim. Çünkü bizim memleket Avrupa saat dilimine geç geçti ve Yunan feribotunun saatiyle bizimki fark edince aktarmaları denk getiremedim, iptal ettim.

Bayramda benim gibi adalara gidecek Türk sayısının fazla olacağını tahmin ettiğimden, tatil başlamadan bir gün önce Kos’a geçtim. İyi ki öyle yapmışım çünkü ertesi gün geçenler bir buçuk saat pasaport kuyruğunda beklemişler. O pasaport kuyrukları tipik Türk işi oluyor. Önce sakin başlayan bekleme süreci gittikçe sinirlerin gerilmesiyle sıra kavgalarına neden oluyor. Tabii bu sadece Türklerin olduğu sıralarda olan biten bir durum. Bu seyahatimde sessizce Türk aileleri veya bizim insanımızı izledim. Burada gözlemlerimi tarafsız olarak yazacağım. Tarafsız konusunu önemsiyorum çünkü bir çok kişi kol kırılır yen içinde anlayışıyla özellikle yurt dışında vatandaşlarımızın yaptıklarını tolere ediyor. Oysa bu yanlış bir tavır. Neysek oyuz. Bizim çoğunluğumuz uyumsuz, nobran, kavgacı ve terbiye, görgü konusunda sorunlu. Bunları gözlemek hoş değil ama durum bu.

Kos limanında Dodekanisos Seaways'in katamaran tipi hızlı feribotuna binerken
Giderken feribot boştu çünkü tatil başlamamıştı. Dönüşte feribotun yarısından çoğu Türk yolcuydu
Sabah 10:40’da pasaport kuyruğundan çıktım ve 11:00’de Rodos-Symi rotasından gelecek Dodecanisos Seaways şirketinin katamaran tipi hızlı feribotunu beklemeye başladım. Bu Dodecanisos Seaways tıkır tıkır işleyen bir sistem. Eğer fırtına ve iri dalgalar yoksa tam vaktinde geliyor. Yükleme/boşaltma işlemi 3-4 dakikada tamamlanıyor ve hareket ediyor. Kos’tan kalktıktan 35 dakika sonra Kalymnos limanına yanaştık. Artık gide gele Kalymnos’ta esnaf dostlar edinmeye başladım. Taksici Giannis bunlardan biri. Çok sevimli bir Kalymnoslu. Konuşkan, tipik bir adalı. Bodrum’dayken mesaj atıp geleceğim feribot saatini bildirmiştim. Ekim ayından beri karşılaşmamıştım, elimden çantaları kaptığı gibi bagaja atıp dönüp sıkı sıkı sarıldı. Yol boyu kışın nasıl geçtiğinden falan söz ettik. Bu yazının sonundaki küçük video onun taksisinde çektiğim birkaç saniyelik görüntü ile başlıyor.

Her öğlen farklı biralar denedim
Tipik bir Massouri bölgesi evi
Bence en iyi uzo markası Barbayanni. Bu lacivert etiketlisi. Yeşil etiketlisi daha hafif. En serti de her yerde bulunmayan, siyah etiketli Barbayanni Afrodite, Efsane...
Kalymnos’u çok seviyorum çünkü;
-    Görgüsüz değil. Hani polo tişörtünün yakasını kaldırıp puro içen tiplerden hiç yok.
-    Eğlence hayatı yok. Yemek yedikten sonra bir iki bara gidip devam edebilirsiniz, müzik dinleyebilirsiniz ve onlar da gece bir buçukta falan kapanıyor. Ancak müzik derken bizim Bodrum, Çeşme gibi mekanlar sanmayın. Önünden geçerken müziği duyuyorsunuz, iki üç metre geçtikten sonra duymuyorsunuz. O kadar hafif çalıyorlar.
-    Denizi harika. Özellikle benim gittiğim Massouri bölgesi çok iyi. Bu sefer şansıma epey rüzgar ve hatta sonraları fırtına vardı ancak sabah erkenden yine de sakin denizde yüzebildim. Kalymnos’un arkasında olan Massouri’nin karşısında yine küçük bir ada olan Telendos var. Oraya adanın adası diyorum. Bu iki ada arasındaki deniz tam tabiriyle kadife gibi. Volkanik olmasından mı kaynaklanıyor acaba diye düşünüyor insan. Mutlaka bu kadifemsi duyguyu veren bilimsel bir açıklaması vardır.
-    Kalymnos’ta, diğer adalarda olduğu gibi mükemmel deniz ürünleri ve mezeler bulabiliyorum.
-    Çevrenin yeşil olması, denizin kumluk olması gibi konular beni ilgilendirmiyor. Kalymnos’un sadece bir bölgesi –Vathi- yeşil mesela. Biraz da benim kaldığım otelin civarında ağaç var. Onun dışında kayalık, volkanik bir ada ve bu yüzden de dünyanın en önemli kaya tırmanışı (climbing) merkezi.
-    Limanının bulunduğu Pothia bölgesini ise ayrı seviyorum. Yazın çok sıcakta o bölgede olmak akıl karı değil. Aynen Bodrum merkezinde yürümek gibi düşünebilirsiniz. Ama akşam üzeri dar arka sokaklarında serinlik yapan taş evlerin arasında dolanmak harika bir duygu.
-    Yani aslında tatili güneş-deniz-kum-eğlence olarak tercih edenler için hiç uygun bir yer değil. Hatta çocuklular için de uygun değil. Bu da benim burayı sevmem için yeter şart zaten. Üstüne diğer güzellikleri bonus oluyor.

Massouri bölgesinde hep aynı otede kalıyorum. Masouri Blu oteli son derece zarif bir hanımefendinin sahibi olduğu, tertemiz, konumu şahane, odaları özenle dekore edilmiş, kendinizi Ege’de hissedebileceğiniz bir otel. Küçük bir otel ve zaten ben öyle otelleri arıyorum. Kalymnos’ta Bodrum veya Kos’ta olduğu gibi büyük oteller yok.

Kaldığım MasouriBlu oteli, karşıdaki ağacın sağındaki bina. Denize yirmi-otuz basamakla iniliyor
Otel odasından
Otelde kahvaltı manzarası. Karşıdaki ada Telendos
Oteldeki odam
Balkondan...
Otelin önündeki Massouri sahili
Öğlen menüsü... Bira ve sandviç
Otelden manzara 
Kahvaltı terası
Lobby
Giannis çantalarımı otele kadar indirdi. Massouri bölgesi küçük bir bölge olduğundan herkes birbirini tanıyor. Otele girdim, ayak üstü sohbet ettik, Giannis beni teslim etti ben de odama çıktım. Biraz sonra kapı çalındı ve otelin sahibesi hanımefendi ile otel yönetiminde görevli hanımefendi ellerinde bir şişe uzo ve sardalya ezmesiyle hazırladıkları nefis küçük kanapelerle karşımdaydılar. Benim uzo merakımı biliyorlarmış, hoşgeldin ikramı yaptılar ve böylece uzolu tatil başladı. Sabahları otelin harika terasında kahvaltı yapıyordum. Bu sefer kahvaltıyı hazırlayan, dünyanın en sempatik kadınlarından biriydi. Her sabah güler yüzle işini yapıyordu. Ve her sabah büyük bir heyecanla, o sabahın yumurtasının nasıl olacağına dair bilgi veriyordu. Bu sabah ıspanaklı yumurta yapacağım… Bu sabah patatesli yumurta var gibi. Beğendiğimi söyleyince çok mutlu oluyordu. Ayrılırken sarıldık. Dedim kısa zaman sonra yine geleceğim. Oteli her gidişimde daha çok benimsiyorum. Otelde kaç kişi çalışıyor derseniz ben hep dört kişi gördüm. Arka bölümde çalışan da vardır belki. Geceleri de neşeli bir adam nöbette kalıyordu. Her gelişimde ne kadar uzo içtiğimi söylüyordum, gülüşüyorduk. Gidecekler için bu oteli tavsiye ederim, memnun kalırsınız.

Şahane sürpriz... Otel sahibesi ve otel görevlisi iki hanımefendinin hoşgeldiniz jesti
Sabahları otelin önündeki sahilden denize giriyordum. Öğlenleri de iki bira eşliğinde sandviç veya gyros yedikten sonra kumlar, taşlar kızmaya başlayınca siesta için serin çarşaflı odama çıkıyordum. Sahilde şezlong 4 EU. Isterseniz yere yaygını at yat kimse bir şey demez. Kalymnos’un bu bölgesinde sistem bu. Ama diğer bölgelerde şezlong yok ve bütün sahilde istediğiniz yerde takılabilirsiniz.

Öğleden sonraları güneş batmadan yine denize giriyordum, sonra duş falan derken akşam için dışarı çıkıyordum. Akşamlar uzolu geçiyordu tabii ki. Sonra duruma göre ya bir tane daha içmek için bir bara uğruyor, ya erken otele dönüyordum. Üç gün boyunca Massouri’deki tatilim bu tempoda geçti.

Kalymnos önemli bir süngercilik merkezi
Massouri sahili
Akşamüstü, yemek öncesi gidilen bir bardan manzara
Bir tekne sahibi olma fikri geçen yıl burada beynime çakılmıştı. Yine karşımda bir tekne duruyordu. O muydu bilmem


İlk akşam Kalymnos’un en bilinen tavernalarından Aegean Tavern’de yedim. Taverna deyince tabak kırılan müzikli yerler aklınıza gelmesin. Tavern, bir anlamda meyhane demek. Aegean da oldukça havalı, şık ve şıkır şıkır bir mekan. Sunumlar çok iyi. Porsiyonlar Yunan işi. Bizdekilerin üç misli ebatta tabakta gelen malzeme bir porsiyon. Bu ölçüyü bilmeme ragmen gözüm döndü, çok şey söyledim yine. Hepsini bitiremedim. O akşam bir masa hariç Türk yoktu çünkü bayram tatili başlamamıştı.

Karides saganaki
Tama ada usulü ahtapot ızgara. Haşlanmadan, rüzgarlı güneşte kurutulmuş...Damakta bıraktığı tad, hem ahtapot hem iyotlu Ege tadı
İlk akşam gittiğim Aegean Tavern. Ertesi günler kapıda kuyruk gördüm.
Ertesi sabah yine yüzdüm, biramı içtim ve siesta için odama geçtim. Bir süre sonra çocuk bağırışmaları ve koridorlarda koşup gürültü yapan velet sesleriyle uyandım. Otele Türk birilerinin geldiğini anlamam uzun sürmedi. Ve o andan itibaren koridorlarda, sabah kahvaltıda hep ağlayan, şımaran, zırlayan birbirinden sevimsiz üç çocuk ve kayıtsız ebeveynleriyle bir arada olmak durumunda kaldım. Bir ara otelin sahibesi hanımefendi “Türkçe ne desem gürültü yapmaz bu çocuklar?” diye sordu. Hiç uğraşmayın dedim. Anne babaya baksanıza, bu çocukların niye böyle olduğunu anlarsınız. Kadın dehşetle izliyordu olanları. Çocuk almayan otelleri seçmeye zorlayan olaylar bunlar.

Diğer iki akşam karşıdaki Telendos adasına geçip, geçen yıldan bildiğim Kapsouli isimli mekana gittim. Aile işletmesi olan tipik bir meyhane. Sahibi ana, baba ve asıl işi yapan oğul ile gelinleri. Yeğen de gelmiş garsonluk yapıyor, koşturuyordu. İkinci akşam gittiğimde öğlenden başlamış neşeli, genç bir Yunanlı grup ile yakın masalarda oturdum. Tek başıma yiyip içerken mekan sahibi elinde mandolin/buzuki arası enstrümanıyla geldi, şarkılar başladı. Bir sure sonra beni masalarına davet ettiler. Türk olduğumu öğrenince hadi birlikte söyleyelim dediler ve Yedikule’yi çalmaya başladı Manoli. Onlar Rumca başlıyor ben Türkçe devam ediyordum. Böyle böyle ikinci şişe Barbayanni de bitti. Çok güzel bir akşamdı. Saat 24:00’te Massouri’ye son motor kalkıyor. Hepimiz o motora doluştuk ve karşıya geçtik.

Telendos'a geçmek için bu motorlara biniliyor
Orada da sezon pek iyi gitmiyor, açılmayan tesisler var
Telendos'tan Massouri'ye bakış
Telendos'taki aile işletmesi meyhane, Kapsoulis
Kapsoulis... Anlamı, kapsül



Telendos motoru

Telendos 

Kapsoulis'in sahiplerinden Manoli. O akşam servisten sonra müzik ziyafeti çekti. Dinliyorsunuz ama hepinizin adisyona %15 ekliyeceğim diye şaka yaptı
Genç bir ekiple masa komşusu oldum


Enfes Symi karidesi
Altı akşam boyunca hiç ayrılmadık...
Feta... Peynirin sunumu bile özenli. Şahane sızma yağ ve zeytin ile süslenmiş iri bir dilim. Bir de bizim meyhanelerde, balıkçılarda gelen küçük tabakta üçgen kesilmiş sade peynirleri gözünüzün önüne getirin

Yunanca kolay dil. Türkçe kelimelerin sonuna -des -dis -ki ekleyince oluyor. Şaka gibi ama bunun adı Lokmades. Yani lokma tatlısı
Telendos
Dördüncü sabah saat 11:30’da beni alması için Giannis ile sözleşmiştik. Alıp liman bölgesindeki kalacağım otele götürecekti. Ben de vakit geçirirken ertesi sabah Kalymnos-Lipsi feribot biletimi cüzdanıma koyayım dedim. Ve o anda fark ettim ki biletim o sabah saat 11:40’da. Yanlış tarihe bilet almışım. Hemen değiştireyim dedim ve bir de ne göreyim? Ertesi gün Kalymnos-Lipsi arası feribot yok. Ya Lipsi’ye erken gidecektim, orada iki gün değil üç gün kalacaktım. Dedim erken gideyim napayım, otel paramı yakarım. Aslında liman tarafında kalma nedenim hem özlediğim sokakları gezmek, hem görmek istediğim meyhaneci ile buluşup onun mekanında yemek yemekti. Giannis’I aradım dedim yetiş, böyle böyle. Sen yola çık geliyorum dedi. Filmlerdeki gibi acı fren yaparak önümde durdu, çantaları attığım gibi bastı gaza yola çıktık. Yolda Marsilya’da geçen Taksi filmini seyredip seyretmediğinden söz etti, güldük falan ve feribotun kalkmasına onbeş dakika kala limana varıyorduk ki aklına bir fikir geldi. Liman başkanlığını aradı, ertesi gün Kalymnos’tan Lipsi’ye nasıl gidilebileceğini sormak için telefonu uzattı.Ve ertesi sabah, Anek şirketinin sabah 06:00’da büyük bir feribotu olduğunu öğrendim. Bu daha yavaş giden bir feribot ama sonuçta gidiyor işte. 30 EU’luk otel yerine 16 EU’luk feribot biletimi yaktım. Hem de Kalymnos limanında kaldım, hem de o meyhanede uzomu içtim. Bu arada limana vardığımızda yanından geçtiğimiz bir motoru görünce yavaşladı, adama seslendi, bir şeyler konuştular. Meğer adam kalacağım Panorama otelinin sahibiymiş, bu arkadaşı sana getiriyorum iyi bak ona demiş. İkisi mahalle arkadaşıymış. Bu arada zamanımız oldu, Giannis doğduğu evi, yaşadığı sokakları, okulunu falan göstererek beni tepedeki otele bıraktı. Otel sahibinin kızı karşıladı bizi. Ona da tembihlerde bulunduktan sonra Giannis ile vedalaştık. Bir sonraki gelişimde uzo masası kuracağımıza dair sözleştik. Bir ay içinde giderim herhalde.

Kalymnos'taki Panoraka Otelindeki odamdan
Panorama otelinden panoramik liman manzarası detayı
Vathi, Kalymnos'un tek yeşil köyü. Derin ve eni dar bir koy. Karşısı Turgutreis. Bizdeki gibi günü birlik tekne turları geliyor, yüz kişi bir anda karaya çıkıyor veya denize giriyor. Şu farkla ki, bangır bangır mezleke tarzı göbek havaları çalmıyor, çıt çıkmıyor, insanlar yüzüyor, restoranda yiyip içiyor ve ayrılıyor. Çevreyi rahatsız eden yok
Balıkçı teknelerini boyama tarzları çok güzel. Hep bir kaç renk kullanıyorlar. Lipsi'de daha da güzellerini gördüm, fotoğraflarını çektim.
Vathi
O akşam üzeri arka sokaklarda turladım. Artık o sokaklarda anılarım olmaya başladı. Bende yer eden bazı noktalardan geçerken o anları hatırladım. Oraların fotoğraflarını, aradan altı ay geçtikten sonra başka gözle, yeniden çektim.

Son gidişimde de akşam yiyip içtiğim mekana doğru yollandım. Bu bloğu takip edenler hatırlarlar, Aralık ayı sonunda, noel sonrası gittiğim Kalymnos’ta çok eğlenceli, müzikli, danslı bir akşama tanık olmuştum. Blogda ona dair bir yazı var; http://bodrumluhayat.blogspot.com/2016/01/iki-gunlugune-kalymnos-ve-kos.html  İşte o mekana gittim yine. Meyhaneci önce tanımadı sonra “Ah hatırladım sizi, şu masada oturmuştunuz ve iki şişe Barbayanni içip sallanmadan çıkmıştınız” diyerek oturduğum masayı işaret etti. Sakin bir akşamdı, müşteri azdı, biraz sohbet ettik. İşler orada da iyi değilmiş. Hem ekonomik durum, hem de Avrupa’da Leros, Kalymnos için “Orada Suriyeli göçmenler var, aralarında İŞİD’li de olabilir” tarzı yalan yanlış yayınlar çok olumsuz etki etmiş. Oysa ki bir tane bile Suriyeli görmedim. Geçen yaz evet doğru feciydi ortalık. Her gün onlarca bot geliyordu, perişan halde. BM Mülteciler Komiserliği iki adanın limanında da gelenleri barındırmak için prefabrik evler yapmıştı. Şu anda onlar bomboş. Sizde mülteci var mı diye bana sordu. Bodrum’da da yok, bizde yoksa size gelecek de yoktur dedim. Hükümetimiz rüşveti aldı Merkel’den, kimseyi sahilden çıkartmazlar artık merak etmeyin diye ekledim.

Kalymnos'un merkezi Pothia sokakları











Bizdeki vergiler yüzünden kendi ürünümüz Yeni Rakı'yı biz tam iki misli pahalıya içiyoruz.

Kalymnos'ta sık gittiğim meyhane. Ya da Ouzeri, yani uzo içilen mekan



O akşam şahane bir ahtapot ızgara ve Greek salata ile akşamı bitirdim. İlk akşamdan sonra porsiyonları hatırlayıp az çeşitle geceyi bitirmeyi öğrendim.

Gece otele döndüm ki otel kışın son gelişimde kaldığım, yukarıdaki linkte yazıda anlattığım otel. Yine fırtına vardı ve yine kepenkler, kapılar çarpıp duruyordu. Zaten sabah beşi geçe kalkıp limana yürüyeceğim için tedirgin, adeta kuş uykusu uyudum. Sabah güneş doğarken çantalarımı sırtıma atıp limana doğru yola koyuldum. İstikamet Lipsi idi ve ilk kez gidecektim…

Lipsi bir sonraki yazıda.

Bu arada birkaç gözlemimi paylaşmak istiyorum;

Turizm konusunda Yunanlılardan öğreneceklerimiz çok. Temizlik, iyi malzeme, lezzet ve kalite/fiyat dengesini çok iyi biliyorlar. Kara Yunanistan’ı hakkında fikir yürütemem, bilmiyorum. Ama adalarda çok belirgin olan bir şey var ki fiyat istikrarı meselesi. Arka sokaktaki mekan ile denizen dibindeki mekan arasındaki fiyat farkı %10-15 civarı. Birinde 20 EU veriyorsanız diğerinde 23-25 EU ödüyorsunuz. Bu çok önemli değil mi?

Her yemeğin fiyatı belli, sürpriz yok. Yediklerinizi toplayın, kaç EU ediyorsa hesap o kadar geliyor.

Markette aynı miktardaki biralar, markasına göre 1,80-2,25 EU civarı. Bunu sahilde bir mekanda içerseniz servisi, yanında çerezi dahil 3,5 EU ödersiniz. Aradaki fark bu. Bizde markette bira ortalama 6 TL diyelim. Ege’de en ucuz mekanda ona 12 TL vermeniz gerekir. 25-30-40 TL, mekana göre artık nereye kadar giderse fiyat artar. Aynı şey pet şişe su için de geçerli.

Oteller için de durum farklı değil. Kalymnos’ta kaldığım otele denk Bodrum otellerinde ortalama fiyat 450-500 TL aralığında. Orada 85 EU ödedim.

Özellikle krizden sonra az personelle iş yapmaya çabalıyorlar. Bu da serviste aksamalar yol açabiliyor. Ama bunu büyük restoranlar için söylüyorum. Orada da sonuçta gelen yemek o kadar mükemmel ki göz ardı edebiliyorsunuz. Hele ki bizim Ege’de yediğinizden daha fazla yemeğe daha az para ödeyince önemi azalıyor.



Şu manzara Bodrum'da çekilmiş desem yadırganır mı sizce?



Massouri'nin ana caddesi

İçki fiyatı konusunda aramızdaki uçurum dehşet. Burada hükümetin alkole bakışı nedeniyle vergi artırması sonucu orada Yeni Rakı buranın tam yarı fiyatına. Bunun makul bir açıklaması olabilir mi? Güya alkolü yasaklamıyor ama böyle böyle yok edeceğini sanan saçma sapan insanların yönetiminde çarpık zihniyet var işte. Küçük kızlara hallenen sapık ideolojilerine karşın alkolden uzak durmaları gibi konulara hiç girmiyeyim, her gün ne halt ettiklerini izliyoruz.

Din başlı başına bir konu. Daha önce de yazmıştım, karşıdaki adalarla aramızda 4-5 mil var ama hayata bakışımız arasındaki fark büyük. Orada insanlar bu dünyada, bu dünyanın nimetlerinden yararlanarak yaşıyorlar. Dolayısıyla da hayatı daha yaşanır kılmak için, hayatı güzelleştirmek ve bu hayattan tad almak için ellerinden geleni yapıyorlar. Seksen yaşına gelmiş kadınlar, erkekler birlikte uzo içip eğlenebiliyor, şarkı söyleyip dans ediyorlar. Bizde o yaşa gelmiş kadınlar hayattan elini eteğini çeker, pencere önünde ölümü bekler. Erkek kahvede pişti atıp akşam evinden çıkmaz. Zaten burada kadın ile erkeğin bir arada hayata katılması pek söz konusu olmuyor ki o da çok ayrı bir konu. Bizdeki dine inananlar asıl yaşanacak dünyanın bu değil öteki dünya olduğuna inanırlar. Bu dünya çok önemli değildir. O nedenle de hayatı ıskalamak bizim gibi toplumların, Müslüman ülkelerin doğasında var. Alkolün yasaklandığı bir öğreti ile şarapın kutsal olduğu dine inanların hayata bakışlarında fark olması doğal. Kim hangisine inanmak isterse ona göre yaşar. Kimi de hiç birine itibar etmez, o da ayrı bir tercihtir.

Güneş doğarken uyandım, yola çıkmak için hazırlandım
Lipsi'ye gitmek üzere Kalymnos'tan ayrılırken

Eski model bir feribot. Boş olduğu için minderlere uzanıp uyudum
Yunan feribotunda, Türk malı Beko marka kahve makinesiyle Greek Coffee içtim
Leros'un batısından geçerken
Beni Lipsi'ye götüren feribot
Kendi adıma şunu söyleyebilirim; Bodrum Türkiye’nin bir çok bölgesine, hatta artık İstanbul’a göre bile daha özgür bir belde. Ama karşıya adım atar atmaz çok daha özgür bir ülkeye geçmiş olduğunuzu damarlarınızda, kalbinizde, ruhunuzda anında hissediyorsunuz.

Bir sonraki yazıda Lipsi adasını ve orada gördüklerimi yazacağım… Lipsi’de buluşalım.

Bu arada Lipsi de dahil olmak üzere tatilin kısa videosu bu linkte yer alıyor; https://youtu.be/K0ZbpvJFeAk

Yorumlar

  1. Yine müthiş güzel bir yazı olmuş. Gözlemleriniz harika. Adalarla bizi kiyaslamaniz çok iyi, doğru tespitler yapmışsınız. Gurmeliginiz de müthiş bu arada. Sizinle birlikte oraları yaşadım sanki. Nice yazılara... Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  2. Güne huzurla başlamak için yazılarınızı okumak yeterli.. Çok teşekkür ederim...

    YanıtlaSil
  3. Serdar abi beni egeye, biraya, uzoya doyurdun. Abartmıyorum bir ahtapot foton'da kokusunu aldım gibi geldi.Bir ara bölge fotoğraflarını incelerken gözlerim dolu dolu oldu.Biz millet olarak gerçek anlamda bitmişiz. Ayrıca seni her okuduğum'da iyiki çocuğum yok diyorum. Şimdi eşimle ilk önceliğimiz pasaportları yenileyip seninde tavsiyelerini dikkate alarak oralara gitmek ve güzel insanlarla tanışıp '' dünyada yaşanılacak bir yer varmış'' demek istiyoruz. Sağlıcakla kal, seni seviyoruz abi...

    YanıtlaSil
  4. Serdar bey merhaba,bir geceliğine de olsa karşıya kaçma planları yaparken blogunuza rastladım.Şunu hemen belirteyim:
    Yunan adaları,Bodrum, insanımız ,onların insanı hakkındaki bütün yazdıklarınıza yüzde yüz katılıyorum.6 senedir Bodrum'da oturuyoruz.
    30 sene önce de sizin gibi düşünüyordum şimdi daha da fazla öyle düşünüyorum.
    Kos eşimle beklentilerimize uygun bir ada değil,onun için Kalimnos'u (belki Telendos'ta kalmak üzere?)düşündüm saatler yolda geçmesin
    diye.Eşimle 30+ sene önce Kalimnos dahil çok yunan adası gezdik bağımsız olarak.Gördüklerimiz görmediklerimizden çoktur.
    Kalimnos'u favorilerimin arasına koyar mıydım hayır.
    Hatırladığım,vızır vızır gürültücü motorsikletler,siyah kumlu çakıllı bir plaj,Telendos'ta bir öğle yemeği...
    Ama şimdi güzel bir destinasyon olabilir gibi geliyor,özellikle yazdıklarınızdan sonra.Öyle deniz plaj beklentimiz hiç yok,sakin,tıkış tıkış olmayan
    Türk ailelere ve teknecilere,kalabalık Avrupalı turist gruplarına rastlama olasılığı
    az olan başka bir ada da olabilir.Dar sokaklarda yürüyelim,
    bir geleneksel tavernada güzel bir akşam yemeği yiyelim,tipik Yunan adası atmosferini içimize çekelim başka bir şey istemiyoruz.
    Nisyros'u da düşünmüştüm ama ada içi ulaşım konusunda emin değilim.
    Sıcakta yol yürümek işime gelmez,motor,araba kiralamak istemiyorum.
    Mandraki eğer beklentilerimize -bizim beklentilerimizin sizinkilerle ayni olduğunu düşünerek!-uygun bir yerleşim ise orayı da
    düşüneceğim dönüşü ayarlayabilirsem.Günübirlikçiler konusu ise tereddütlü.Bir iki satırla Nisyros ve Kalimnos tavsiyelerinizi yazarsanız sevinirim.
    Kalimnos konusunda son bir not.Masouri'de kalmışsınız,bir başka blogta küçük bir Kemer ,Marmaris diye tanımlanan bir yeri tercih nedenlerinizi de yazarsanız sevinirim.Sanki size uygun bir yer değilmiş gibi.
    Not:Oralarda herşey ayni kalıyor diye yazmışsınız.Kalimnos merkezde deniz kenarındaki güzel kubbeli eski yapıların hemen dibinde küçük tekneler bağlıydı
    şimdi ise önlerinden sahil yolu! geçmiş görünüyor doğru mu yoksa ben yanlış mı hatırlıyorum.?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba. Kalymnos'ta dostlar edindim, belki de sevmemde bunun da payı vardır. Beni çeken başka bir yönü de vahşi kayalık doğası. Çok ilginç geliyor. Masouri Temmuz/Ağustos aylarında çok kalabalık, doğru. O nedenle pek gitmiyorum. Gidersem kaldığım otelden çok memnun olduğum için Mosouri'de kalıyorum ama araba kiralayıp sakin koylardan gdenize giriyorum. Mandraki ve Nikia çok güzel. Nisyros denize girmek için pek uygun değil. Kalymnos bir çok giden için hayal kırıklığı oluyor. Ne aradığınıza bağlı olarak gavori adalar çok fark ediyor. Deniz benim için ilk sırada değil, o yüzden aradıklarım başka oluyor sanırım. Kalymnos'un eski hali hakkında bilgim yok doğrusu.

      Sil
  5. Nisyros dönüşü Bodrum feribotuna yetişmiyor o yüzden sizin sonradan gördüğüm Lipsi gözlemlerinize dayanarak Lipsi'yi düşünüyoruz şimdi.Kapı vizesi yerine az bir farkla normal Schengen vizesi alarak doğrudan Kalimnos üzerinden Lipsi'ye gidebiliriz,anlattıklarınızdan tam bize göre bir ada olduğu anlaşılıyor,iki geceye de çıkartabilirsek gezimizi harika olur ,bir gece Kalimnos bir gece Lipsi!Bir önceki yazım biraz kuru olmuş.Şunları ekleyeyim;gözlemleriniz yazıya döküşünüz çok güzel büyük bir zevkle okuyorum.Çizimleriniz de harika bir suluboyacı olarak tavsiyem onları renklendirmeniz.Teşekkür ederim .

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?