Lipsi’ye ilk gidişimi
bir önceki yazıda aktarmıştım. Çok sevdiğimi de üstüne basa basa anlattım. Ve
aradan iki hafta geçmeden yine gittim. Bu sefer Kos’ta bir gece kalmayı ve
Instagram arkadaşım Hristos ile tanışmak ve onun işlettiği mekan olan Barbouni’de
yemek yemek istiyordum. Kos’un düz yollarını zaten biliyorum, Lipsi’nin
yollarını da bir önceki gidişimde görmüştüm. Bu iki adada bisiklet kullanmak
çok zevkli olur diye düşündüm ve bisikletimi de götürdüm. İyi fikirmiş. Kos’ta
bisiklet yolları olduğundan gezmek çok rahat. Lipsi ise zaten trafik olmayan
bir ada. Yollarda şerit falan yok. Zaten peş peşe giden iki-üç aracı ancak
feribotların yanaştığı saatlerde görebiliyorsunuz. Onun dışında ortalıkta pek
araç yok. Hele siesta zamanı sokaklarda kediler bile kalmıyor.
|
Benim makam bisikletim Yunan ellerine de gitmiş oldu. Bir anlamda Avrupa'ya geçti sayılır |
|
Kos'un bisiklet yolları... Bir gün Bodrum'da da olacak mı acaba? |
Dedim ya, bu gidişimde
bir geceyi Kos’ta geçirmek istiyordum. Gidişlerimde eğer kalacaksam Astron
Oteli’nde kalmayı tercih ediyorum çünkü çok merkezi. Hemen limanda. Yürüyerek
her yere gidebiliyorum. Her yerden kastım da çarşı ve meyhaneler tabii. Yoksa
denize girmek için Kos’a gitsem adanın arkasındaki plajları tercih ederdim. Ama Bodrum’da
yaşayan biri için sadece denize girmeye Kos’a gitmek tuhaf kaçar zaten.
|
En iyi ve en sert uzo... |
|
Babouni'de yemekler lezzetli, servis çok iyi, mekan da öyle. Bildiğimiz ouzeri veya taverna tarzı değil, daha şık bir ambiyansı var |
|
Gümrükten geçtikten sonra |
Akşam üstü Bodrum’daki
ofise yakın limandan kalkan katamarana bindim, yirmibeş dakika sonra
Kos’taydık. Bisikletle pasaporttan geçtim ve otele gittim. Hemen üstümü
değiştirip yürüyerek ulaşamadığım mesafelere bisikletle gezmek üzere ada turuna
çıktım. Kos'ta araç sürücüleri bisiklet kullananlara karşı son derece nazikler ve trafik kurallarına tamamen uyuyorlar. Bizdeki gibi bisikletin üstüne sürmeler, yol vermemeler, sıkıştırmalar yok. Geçiş üstünlüğü bisikletlerde ve buna uymayana rastlamadım. Hep yazdığım, söylediğim gibi, şunun şurasında Kos ile aramızda 5-6 mil ya var ya yok ama aramızdaki medeniyet farkı yüzlerce yıl. Hele son on yılda ara iyice açıldı. Trafik, eğitim seviyeleri, temizlik bunu anlamak için üç gösterge. Yorulunca kahve molası vere vere bir kaç saat turladım. Akşam yemeği
için Barbouni’ye gitmek üzere yürüdüm. Alkollü araç kullanmıyorum. Bisiklet de
araç sayılır dedim ve otelin önündeki bisiklet park yerine bıraktım.
Barbouni sahilde, Bodrum’un ışıklarını seyrederek yemek yiyebileceğiniz bir
mekan. Şık bir yer. Servis çok iyi. Feta peyniri, kavun, Symi karidesi ve
ahtapot köftesi ile yanında en sert uzo olan siyah etiketli Afrodit seçtim.
Hristos çok yakın davrandı, ilgilendi. Dedesi Kalymnosluymuş. Hatta evini
tarif etti, aşağı yukarı yerini çıkarabildim. Yazları da Vathi’ye gittiklerini, çocukluğunun
oralarda geçtiğini anlattı. Hristos ile şöyle komik bir yazışmamız olmuştu
geçen yıl. Ekim ayıydı galiba, Kalymnos’ta gezinirken siesta zamanı sokağın birinden kahkahalar ve şarkı sesleri yükseliyordu. Aynı şarkıyı
defalarca çaldıran ekip öğlen öğlen uzo kadehlerini birbirinin peşi sıra
deviriyorlardı. Kadeh bitince de mekanın önüne atıp kırıyorlardı. Biz fotoğraf
çekerken bizi de ısrarla çağırdılar. Bir yarım saat onlara takıldık, eğlendik.
İçlerinde çat pat İngilizce bilen, boya yaparken mola verdiği üstündeki
izlerden belli biri çevirmenlik yapıyordu. Bu ekibin fotoğrafını Instagram’a koyunca biraz
sonra Hristos mesaj gönderdi. O boyacı benim Barbouni’yi boyayan çocukluk
arkadaşım dedi. Nereden nereye… Neyse Hristos’un mekanında Bodrum’un ışıklarına
bakarak lezzetli yemeklerden yerken, masada yalnız olduğum için arada gözüm
sosyal medyaya takılıyordu. Bir tuhaflık olduğu belliydi Türkiye’de. Asker
Beylerbeyi’nde köprüye giden yolları kesmişti. Ne olduğuna anlam veremezken
bir süre sonra darbe girişimi olduğu anlaşıldı. Mekandaki Türklerin bulunduğu masalar
dalgalandı. Herkes telefonla bilgi almaya çalışıyordu ama sonradan anladık ki
zaten kimse bir şey bilmiyormuş ilk saatlerde. Yemekten kalkıp otellerine
dönenler, teknelerine gidip Bodrum’a dönmek isteyenler oldu. Ben de yemeğimi ve
uzomu bitirip otele yürüdüm. Kos’ta kalmışım zaten, yapacak bir şey yok. Mümkün olduğunca doğru
bilgiye ulaşmaya çalışıyordum. Saat sabahın dördü olduğunda biraz şekillenmeye
başladı iş.
|
Yunan adalarında en sevdiğim bira... |
Ertesi sabah daha
detaylı bilgiye ulaşabildik. Yunan televizyonları canlı yayın yapıyorlardı
otelde onları biraz izleyip anlamaya çalıştık ama ne çare ki başarılı olamadık.
Fakat darbenin de başarılı olmadığı ortaya çıkınca, rahatladık. Tatili
kesip Bodrum’a dönmenin bir anlamı olmayacağından sabah feribotuyla Lipsi’ye
devam ettim.
Bu sefer geçen
gidişimde kaldığım oteli değil, limanı döner dönmez küçük bir koyun içinde
bulunan oteli seçtim. Otel yine tertemizdi. Denize çok yakındı (30-40 m) ve
kısa bir yoldan merkeze yürümek de on dakika bile sürmüyordu. Hem bisikletim de
vardı. Bir geceliğine gelmiştim ve amacım geçen seferden tadı damağımda kalan
ahtapotçudaki ahtapotlardan yemekti. Bisikletle biraz turladım, denize girip
yüzdüm, öğlen bira içip, suvlaki yiyip siesta yaptım ve tam bir Yunanlı gibi
yaşadım diyebilirim. Öyle fazla çalışmadan, sadece zevk için yaşamak bir sanat
ve arkadaşlar bu işi iyi biliyorlar. Linkini göreceğiniz kısa videoyu izlerseniz orada teknesinde ağlarını onaran ve bu işi yaparken Haris Aleksiou
dinleyen balıkçıyı göreceksiniz ( https://youtu.be/T6OdHj0VXos ). Akşam da benim ahtapot yediğim yerde
ahtapotunu yedi uzosunu içti. Herkes her yerde yiyebiliyor işte. Bir yerde
ahtapot 10 euroyken yüz metre ötede 100 euro değil. Mekanlar arasında uçurumlar
yok çünkü gelirler arasında da fazla fark yok. Bunları Lipsi ve benzeri adalar
için söylüyorum. Yani bir mekanın kapısında halk tipi arabalar varken diğerinde
Ferrari’ler yok. Hepsi üç aşağı beş yukarı aynı. Hele Lipsi’de araba yok
neredeyse.
|
Lipsi'de kaldığım oteldeki odamdan görüntü |
|
Lipsi'de plajlarda şezlong yok. Dolayısıyla şezlong parası isteyen işletme de yok |
|
Bu Alfa da Mythos olmadığında içtiğim, ikinci tercihim olan bira |
Bayram olmadığı için
kalabalık yoktu. Bizim bayramımızdan söz ediyorum, Yunan bayramından değil.
Dolayısıyla Türk aileler yoktu. Bu gürültü olmaması anlamına geliyor. Adayı
bilen ve o sakinliği için gelen bir kaç turisti saymazsak sadece ada halkı
vardı demek yanlış olmaz. Ha bir de kara Yunanistan’ından geldiklerini tahmin
ettiğim bir avuç Yunanlı turist geziniyordu.
Bir önceki gidişimden
tadı damağımda kalan ahtapotu, sözünü ettiğim mekanda tekrar yedim. Koslu
Hristos Lipsi’ye gideceğimi öğrenince herhalde ahtapotçuya gidersin dedi. Dedim
sırf onun için gidiyorum sayılır, uğramam mı? Arkadaşımdır selam söyle dedi.
Unuttum. Bir dahaki gidişimde söylerim artık.
|
Bir dahaki gelişimde bu mekanı deneyeceğim |
|
Mükemmel lezzet... |
|
Siesta zamanı... |
|
... sokaklar bomboş |
Bu adaya dair komik
sayılabilecek bir de hikaye anlatayım. Bilenler vardır, bir dönem Yunanistan’da
Aleksandros Yotapulos’un lideri olduğu, Yunanistan’ı kana bulayan, anarşist ve
belalı 17 Kasım örgütü vardı. İşte bu Aleksandros bütün Yunanistan’da
aranırken Lipsi’ye tatile geliyor ve yakayı ele veriyor. O zaman adanın nüfusu
olsun olsun 350 kişi olsun. Böyle küçük bir adada tanınması on beş dakika
sürerdi. Nitekim geldiğinin ertesi günü yakalanmış. İlk günü neden yakalanmadı
bilinmez ama tahminim şu; adada polis yok, tanıyan biri ihbar etmiştir fakat o
zamanlar cep telefonu yok, diğer adalardaki polise zorla ulaşmıştır herhalde.
Bugün bile adaya indikten yarım gün sonra neredeyse herkesi tanıyorsunuz.
İkinci gün selamlaşmalar başlıyor. Adanın bir özelliği de gazete gelmemesi.
Lipsi’de bir gece
kalıp ertesi gün öğlen feribotuyla Kos’a geçtim. Kalymnos’tan gelen kuzenim
Ayşe ve nişanlısı Kemal ile buluşup benim ara sokaktaki amcanın mekanında öğle
uzosu yaptık. Ve yavaştan akşam oldu, Bodrum’a döndük.
|
Ağları onaran balıkçı akşam ahtapot yemeye mekana geldi |
|
Kos'a götürecek feribot limana yanaşırken |
|
Ayşe ve Kemal ile Kos'ta öğle uzosu, ahtapot ve kalamar yaptık |
Lipsi’yi çok sevdim.
Bir daha, bir daha giderim. Bizim ülke insanının tatil anlayışına ters bir ada
olduğundan kimse gelmez. Gelen de bir daha gelmez. Gidip pişman olanı o kadar
çok duydum ki, için için seviniyorum. Bir sonraki yazıda Nisyros’u anlatırım. O
adaya da bayıldım. Orası da sakin ama Lipsi’ye oranla daha hareketli. Çünkü
genç nüfusu var. Fakat yine bizim insanımıza uymaz, kimseye hava
atacakları mekan yok. Kimse onları tanımaz. Etrafta meşhur insan da yok. Beach
yok. Club yok. Bir iki kafe var hepsi o. Bir Santorini veya Mykanos değil. İki ada daha var görmek istediğim. Ki
onlar da bizim milletin asla gitmeyeceği adalar. Her iki adayı görmemi
önerenler sakinliği seven insanlar, önerilerini dikkate alıyorum. Bayramda o
adaları keşfetmeyi istiyorum. Bakalım…
Ne güzel anlatmışsınız. Kalymnos'u sizin önerilerinizi dikkate alarak gezdik. Sessizliğini, sakinliğini, doğasını, mütevazi plajlarını çok sevdik. Leziz yemekleri saymıyorum bile. En çok keçilere bayıldık :) İlk fırsatta Lipsi'ye gideceğiz. Hayatımıza kattığınız güzellikler için çok teşekkür ederiz.
YanıtlaSilYunan adaları son zamanlarda tatil için çok revaçta ,fakat sizin popüler olmayan adaları anlatmanızı özellikle takip ediyorum,en kısa sürede İkaria ve Skiathos adası yorumlarınızı bekliyorum:)
YanıtlaSilİlk kez Lipsi ye gideceğim ama şimdiden bir sürü değerli bilgi sahibi oldum ..Çok teşekkürler🙏
YanıtlaSil