Nisyros’a dair paylaştığım post “şimdi
sırada Tilos ve Chalki var”diye bitmişti. Uzun bayram tatilinde bu niyetimi
gerçekleştirebildim. Bayram tatili dokuz güne çıkınca Bodrum’da kalmam dedim ve
sekiz günlük bir adalar programı yaptım.
|
Mükemmel bir havada tatilim başladı |
|
Feribot günlerini, saatlerini ayarlamak, sefer sayısı çok az olan adalara ikişer gece ayırarak program yapmak iki yarım gün sürdü |
|
Asım Kaptan ile Kos'a geçmeyi seviyorum. Yolda çaycı ile sohbet ederek gitmek çok zevkli |
Nisyros’a geçtiğimiz ay gitmiş ve çok
beğendiğimi burada anlatmıştım. Volkanik bir adada olmanın duygusunun yanı sıra
gerek merkezindeki Mandraki bölgesinin, gerekse dağlardaki Nikia ve Emporios
köylerine tek kelimeyle bayılmıştım. Bu üç bölge adayı oluşturuyor. Bunların dışında
tekneyle gelenlerin yanaştığı küçük marinacığın olduğu Pali köyünü de
sayabiliriz ama orası diğerlerinin yanında sıradan, her adada
rastlayabileceğiniz türden bir yer. Zaten tekneler için oluşturulmuş bir küçük
köycük. Bir kaç restoran, küçük bir kilise, bir kaç market ve tekne malzemesi
satan dükkan. Hepsi bu. Ama Kaptan’ın Restoranının yemekleri iyidir,
söyleyeyim.
Bu tatile Nisyros’u katmamın birinci nedeni özlemiş olmam,
ikinci nedeni ilk gidişimde zaman ayıramadığım Emporio köyünü tavaf etmek, üçüncü
nedeni de Mandraki bölgesini bir de Eylül ayında görmek istememdi.
|
Kardamena'da ilk birayla tatil başladı |
|
Karşımda Turgut Özal yüzüyordu sanki |
|
Adam sahile çıkarken iyice Özal'a benzediğini gördüm. Sizce de benzemiyor mu? |
Nisyros, Tilos ve Chalki, Kos ile Rodos arasında kalan
bölgede, birbirini takip eden üç küçük ada. Üçünün de kimlikleri farklıymış,
bunu öğrendim. Üç adayı da anlatacağım ama hepsini bir yazıya sığdıramam. Üçyüz
civarı fotoğrafı da bir post kaldırmaz. O yüzden üç yazıda anlatacağım. Sırayla
gideceğime göre Kos ve Nisyros ile başlayayım. Dediğim gibi bu yazı Nisyros
hakkında geçen ay yazdığımın tekrarı olmasın diye kısa geçeceğim.
Bu üç ada turistik değil. Bu yüzden de ulaşmak çok kolay
değil. Kendi aralarında da motor falan çalışmıyor. Dolayısıyla Kos-Nisyros,
Nisyros-Tilos, Tilos-Chalki, Chalki-Rodos bağlantılarını ve tarihlerini
uydurabilmek için iki yarım günümü ekran başında geçirdim. Tam birine feribot
seferi buluyorum bu sefer oradan diğerine dört gün sonra sefer oluyor. Üç adayı
ve bağlantı için iki büyük adayı sekiz güne sığdırmak kolay olmadı. Sonunda
bayramdan önceki Cuma Bodrum’dan çıkıp, bir sonraki Cuma akşamı dönecek şekilde
feribot seferlerini ayarladım. Booking.com’dan da otelleri hallettim.
Nisyros’taki oteli ilk gidişimde gözüme kestirmiştim zaten. Ama Tilos, Chalki
ve Rodos’ta kalacağım oteller için de biraz zaman harcadım internette. Artık
aşağı yukarı adalar hakkında fikir sahibi olmaya başladığımdan yanlış otel
seçme ihtimalim azaldı. Başlarda kalacağım bölgeyi ve oteli seçerken
zorlanıyordum.
Bayramda hem Bodrum çıkışında hem Kos girişinde pasaportta
çok kuyruk olacağını bildiğimden Cuma gününden gideyim dedim. İyi ki öyle
yapmışım. Ona rağmen Kos girişim 45 dakika sürdü. Cumartesi giriş geçen Pazar
da çıkış çok sorunluymuş. 2 saate yakın sürmüş işlemler. Tabii bağlantılı
feribotları, dönüşte uçakları kaçıranlar olmuş yine. Artık öğrendim, ucu ucuna
bağlantı bileti almıyorum. Gerginliğe gerek yok. Zamanım da var. Varsa üç-dört
saat sonraki feribotla aktarma yapayım, nereye yetişiyorum?
|
Kardamena İngilizlerin çok gittiği bir bölge. Çarşısı, restoranları Turgutreis'e çok benziyor. Şu açıdan da biraz Ören'i andırıyor sanki |
|
Kardamena |
|
Bizi götürecek feribot |
|
Kardamena'dan bakış |
|
Nisyros'a birliğine teslim olan acemi erler. Kimi bıyıklı, hepsinin elinde cep telefonu. Bizim orduya göre sanki disiplin sorunu var gibi geliyor ama darbeye kalkışmıyorlar |
|
Nisyros limanı |
Ana Kos limanından Nisyros’a o gün sefer yoktu. İlk gidişimden biliyorum, Kardamena’dan, bizim Datça feribotları benzeri küçük
feribotlar kalkıyor. İlkinde yakın saatteki sefere yetişmem lazımdı, taksi
ile üç dakika kala yetişmiştim. Ama o heyecan hala aklımda. Bu kez öğleden
sonraki sefere göre ayarladım kendimi. Böylece 40 EU taksiye vereceğime, zamanım da olunca 3,5 EU verip otobüs ile gittim. Kos’u boydan boya gezerek gitmek de
keyif verdi. Kardamena’da dört saatim vardı. Bir öğlen yemeği ve iki Mythos
birası ile tatili açtım. Biradan anlamam ve pek de sevmem. Şöyle ki; sıcak yaz
öğlenleri ilk yudum için her şeyimi veririm ama sonrası hamallık gibi geliyor.
Bazen bir şişeyi bitirmiyorum burada. Ama adalardaki Mythos marka bira başka.
İçtikten sonra ne ağızda pas tadı kalıyor ne aşırı şişkinlik yapıyor. Burada
bir şişeyi bitirmekte zorlanan bendeniz orada iki 50 Cl birayı rahatlıkla içiyorum.
Sonra da siestaya geçiyorum. Tatil tam da budur işte. Öğle birası ve öğle
uykusu. Akşam 18:00’deki feribota kadar nasıl olsa uyanırım dedim ve restoranın
önündeki şezlongu gölgeye çekip siesta fazına geçtim. Deniz 5 metre önümdeydi
ancak soyunup giyinmeye üşendiğimden yokmuş gibi davrandım. Bu satırları
okuyanlar, hiç öyle yapılır mı deniz kaçırılır mı diyebilirler, ki hak veririm.
Ama hani Bodrum’da yaşayınca, denizle her gün haşır neşir olunca insana bir boş
vermişlik gelmesi de normal. Dün girmiştim, ondan önceki gün de girmiştim,
hatta son üç aydır zaten giriyorum. Yarından sonra da gireceğim. O anda
girmesem de olur düşüncesi hakim oluyor. Saatin dolmasını bekledim ve beni
Nisyros’a götürecek feribota bindim. Bir saat kadar geçtikten sonra limana
geldik. Artık bildiğim limandı ve doğru kalacağım otele gittim. Hemen üstümü
değiştirip uzo içeceğim mekana doğru yürümeye başladım. Geçen sefer Ağustos ayı olmasına
rağmen oldukça sakin olan ada Eylül ayında rüya gibiydi. Sadece ayak sesimi ve
Ege’nin sahile vurunca çıkardığı hışırtıları dinleyerek onbeş dakika yürüdüm.
Ağustos ayı meğer ada ölçeğinde ciddi anlamda kalabalıkmış. Eylül ayında el
ayak çekilmiş. Okullar açılmış. Adalıların çoğu yazın gelip kışın Kos’a ve ana
karaya gidiyorlar. Bir avuç genç kalmış. Gerisi adanın yaz kış oturanları, orta
yaş ve yaşlı kesimi. Bu sakinliğe bayıldım tabii. Hiç ama hiç turist yoktu ve
bu bana çok daha iyi geldi. İlk akşam yemekten sonra gidip bir kadeh daha
içtiğm mekanda üç Türk vardı. Belli ki tekneleriyle gelmişler. Yatırım, 2+1, stüdyo, 1+1 gibi lafların geçtiği
muhabbetlerini duymamak için uzakta bir yere geçtim. Daha sonra Türk görmedim.
Her halde bir kaç tane vardı ama denk gelmedik. Adalarda Türk görmek benim için
tatilin tadını kaçıran bir durum. Çünkü Bodrum’da yeterince gördüğüm o
Türkbükü/Yalıkavak tayfasıyla ve özellikle İstanbul’un Bebek, Nişantaşı
tayfasıyla karşılaşmak istemiyorum. Onların sahte muhabbetlerine ve eğlence
tarzlarına şahit olmak istemiyorum. Kalkık polo yakalı, purolu adam, sarı
boyalı saçlı botokslu kadına tahammülüm her geçen gün azalıyor. O yüzden yazın
Leros’a gitmiyorum mesela. Bodrum’un saydığım tayfası Leros’a, Marmaris’tekiler de
Symi’ye geçiyorlar. Bu iki adaya sezon sonunda gitmek gerek.
|
Kaldığım otel |
|
Mandraki bölgesini karış karış yürüyerek gezmeye başladım |
|
Uzo ile de gecenin açılışını yaptım |
|
Pali köyü |
|
Karşıda Tilos |
İlk akşam uzoyu ve Symi karideslerini yedim ve erkenden
yattım. Tatile çıkmadan onbeş güne yakın bir detoks programı uygulamıştım.
Birden yüklenmek istemedim. Ama tabii sekiz günlük tatilde de akşamları soda
içecek halim yoktu.
Nisyros denize girmek için uygun bir ada değil. Deniz için
bir yerlere gitmeniz lazım. Adada taksi yok. Ring seferi yapan belediyeye ait
bir midibüs var, ona bağımlısınız. Biraz önca değindiğim nedenden ötürü illa
denize gideyim diye bir derdim olmadığından adanın geçen sefer gidemediğim
bölgelerine zaman ayırmayı istedim. Erken davranıp, Kardamena’dan sabah gelen
iki üç motordan inen günü birlikçilerden önce araba kiraladım. Geçen sefer
rahat davranmış, bütün arabalar kiralanmış ben de oto kiralama şirketinin kendi minibüslerine kalmıştım. Tabii o
zaman Ağustos’tu. Oto kiralama şirketindeki kız tanıdı. Ehliyetten adımı okuyup “İyi
tatiller Serdar Benli Gözlükle” dedi. O “gözlükle” ibaresinin benim adımla
ilgisi yok dedim, gülüştük. Nikia sokaklarında kaybolmak hayallerimden biriydi
ve doya doya yürüdüm. Yine sıcaktı ve kratere yakın olmak ısıyı artırıyor. Ama
yılmadan tırmanıp durdum. Müzeyi açık yakaladım. Galiba Avrupa’da
başka bir tane daha yok. Epey zaman geçirdim
müzede. Çok güzel, giderseniz uğrayın. Tektonik hareketler, doğal olaylar bizim
Ege’yi nasıl şekillendirmiş çok iyi anlatıyor. Oradan Emporios’a geçtim. Nikia
kadar etkilemedi çünkü Nikia adeta film platosu gibi bir bölge. Bu kadar
güzellik ancak abartılmış bir film dekoru olabilir diyorsunuz. Emporio da Nikia
gibi kraterin oluşturduğu dağın bir tepesinde. Nikia Tilos’a bakarken Emporio
Datça’ya, Knidos’a, Yazı köyüne bakıyor. Öğlen yemeğini Emporio’da methini duyduğum Balkon restoranda yiyecektim. Krater manzaralı bir balkon işte. Oraya giderken
küçücük bir kiliseciğin bahçesine bitişik avluda beş masalık bir restoran
gördüm. Daracık sokak masaların arasından geçiyor. Orada tek başına retsina
içip yemek yiyen bir adama gözüm çarptı, imrendim, o beş masanın biri boştu, çöktüm.
Krater ve manzara seyretmektense bu küçük avlucuk daha ilginç geldi. Birazdan
masama Fix marka bira eşliğinde kırmızı şarap soslu domuz yemeği teşrif
etti. Derken mekanın sahibi çıktı içeriden. Benden genç, kırklarında biri. Çok
güleç, hoş sohbetti. İtalyan olduğumu düşünmüş çünkü domuz yiyormuşum. Dedim ki
o konu ayrı, benim o işlerle ilgim yok, güzel olan her şeyi yerim. Ona
bakarsanız dinen içki de yasak dedim, laf oradan açıldı. Dedi ki siz Türkler
içinde çok içki içen tanıdığım var ama domuz yemezler. Meğer adamın eski
sevgilisi Türkbükü’nde yaşayan biriymiş hatta takı yaparmış. Adını söyledi,
tanır mısınız dedi ama unuttum. Tanımıyordum yani. Yedi yıldır Bodrum’a
geçmemiş. Bir ara görmek istiyorum dedi. Ben olsam gitmezdim, bırakın
aklınızdaki gibi kalsın diyecektim, boşver dedim.
|
Kalymnos'ta kiraladığım arabalar en fazla 1 yaşında oluyordu ve 30 EU ödüyordum. Bu dökülen oniki yaşındaki Nissan için 35 EU ödedim |
|
Nikia |
|
Krater |
|
Volkan müzesinde adanın bir modellemesi var |
|
Volkanın oluşturduğu tepeler |
Emporio’da yemek faslı bitince biraz daha yürüdüm sonra
arabaya atladığım gibi otele döndüm. Biraz geç de olsa siestayı yakaladım. İkinci
akşam üzeri Mandraki bölgesinde gezmediğim daha da arka ve ara sokaklara daldım.
İyi ki dalmışım, karşıma büyük bir çınar ağacının olduğu meydancık çıktı –yoksa
çınar değil de okaliptüs müydü?- Bu
meydanda yan yana beş, altı tane her biri aile işletmesi olan mekan var. İki
tur atıp gözümü kestirdiğim birine girdim. Niyetim oğlak yemekti. Ve mekanın
menüsünde oğlak görünce tamam dedim burası olur. Bir de sofra şarabı söyledim.
O akşamı da güzel bir yemekle taçlandırıp otele doğru yürüdüm. Erken
yatmalıydım çünkü sabah saat 07:50 feribotuyla Tilos’a geçecektim.
|
Emporio |
|
Emporio'da küçücük bir restoran |
|
Şarap soslu, karamelize soğanlı domuz |
|
Bu çok ilginç bir durum. Oturduğum iskemlenin hemen yanındaki bu oyuktan sıcak geliyordu. Mekan sahibi söyledi, volkanın ısısı bazı evlerin duvarlarından yüzeye çıkıyormuş. Elimi oyuğa soktum basbayağı sıcaktı. |
|
Adalarda yemekten sonra genellikle ikram edilen yoğurt ve bal. Balın yereni bazen pekmez, bazen reçel alabiliyor |
|
Sözünü ettiğim restoranlar |
|
Her akşam üzeri uğradığım kafe |
|
Bu kareyi o kafede oturduğum yerden çektim. Yani kafe denize bakıyor |
|
Anlamı şu; 8'de gelebilirim ama 1,30'da beni göremezsiniz bile. 5.30'da gelebilirim, 9.00'da paydos |
Bir buçuk ayda ikinci kez gittiğim Nisyros’tan iyi duygularla
ayrıldım. Nisyros benim için ayrı yeri olan bir ada. Tekrar söylüyorum, adada
hiç bir şey yok. Denize girmek sorunlu. Volkanik kayalar denize dik iniyor. Hiç bir tesis yok. Denize girilebilecek
sahile gittiniz diyelim, havlunuzu serip oturacaksınız. Şezlong yok. Suyu falan
yanınızda götürmelisiniz, hiç büfe falan da yok. Sadece bir yerde sevimli,
küçük, asma altında oturulan mekan var. Izgara bir şeyler yiyebilirsiniz. Elektrik
arkada jeneratörden üretiliyor. Telefon çekmiyor. Tek tesis bu. Tabii şezlong
yine yok. Uzun lafın kısası, ada gitmesi de yaşaması da, gezmesi de zor bir
ada. Ama ben mimarisine ve sakinliğine vurulduğum için gidiyorum. Bana bakmayın
demeye getiriyorum. Sonra bu ne biçim yer demeyin, kulaklarımı çınlatmayın.
Kışın haftada bir hızlı feribot çalışıyor olabilir, bakacağım. Dönüşte gece
giden büyük feribotlardan biri eğer Kos’a gidiyorsa kışın da bir iki gece
gitmeyi deneyeceğim. Öğlenleri okuyup akşam uzo içmek için. Hele fırtınada kim
bilir ne kadar güzel oluyordur.
Erken yatayım, sabah erken Tilos’a geçeceğim demiştim. Burada
keseyim. Bir sonraki yazıda Tilos’u anlatırım.
|
BiziTilos'a götürecek feribot yanaşırken |
|
Nisyros limanı |
|
Karışıdaki tepedeki evler Nikia köyü
|
Yorumlar
Yorum Gönder