Gezilerden notlar.


Bloga uzun zamandır yazı yazmıyorum. Çünkü buradaki hayatım belli bir ritmde akıyor, sürekli değişik olaylar yok ve dolayısıyla buraya yazacak fazla bir şey de olmuyor. Zamanında yazdıklarıma benzer konular tekrara girer bu da sıkar. Son dönemde hayatımdaki en önemli değişiklik denizle olan ilişkimin sıkılaşması, bir yelkenli tekne edinmem oldu. Hayatımın bu bölümünü diğer bloğumda, www.bodrumlumavihayat.blogspot.com.tr adresinde yazıyorum. İşin bir diğer boyutu da, doğrusu Bodrum’un son yıllardaki aşırı göç almasından rahatsızım. Bu da Bodrum ile ilgili yazma, bilgi verme, paylaşma şevkimi kırdı. Gelen kitlenin büyük çoğunluğu benim bir arada olmak istemeyeceğim türden insanlar. Bir arada derken, sohbet etmekten söz etmiyorum. Yakın çevremde olmalarını dahi istemediğim anlamında söyledim. Kendi başıma, onlardan ne kadar ayrı yaşayabilirsem kendime o kadar iyilik yapmış oluyorum. Tekne edinmemin bir nedeni de bu kalabalıklaşma zaten. Özellikle Haziran-Eylül arası elimden geldiğince denizde, Bodrum’un içinden uzakta olmayı seçtim. Hatta kimselerin gitmediği, pek bilinmeyen küçük Yunan adalarına gitmek daha da iyi çözüm oluyor. Kimse kimseye karışmıyor, eğitimsiz ebeveynlerin yetiştirdiği şımarık çoluk çocuk gürültüsünden uzaktasınız, sakinliğin tadını çıkarıyorsunuz.

Önceleri gittiğim yerleri detaylı anlatıyordum. Şimdi buna gerek görmüyorum çünkü -biraz önce söylediğim gibi- sık sık sevdiğim aynı yerlere gidiyorum. Daha önce defalarca yazdığım yerleri anlatmanın anlamı yok. Bir diğer neden de, bazı yerlerin ulu orta bilinmesinin yarattığı sorunlar. Geçmişte çok anlatılınca, oralara gelen insanların oraları nasıl bozduğuna şahit olunca, bazı yerler bırakalım da fazla bilinmesin demeye başlıyorsunuz. Görgüsüzlüğe teslim olmalarını istemiyorum diyelim.

İşte bu nedenlerden ötürü eskisi kadar sık yazmıyorum. Şimdi bu yazı da, son beş ayda tekne ile değil, kara yolu veya feribot ile yaptığım bazı gezilerden kısa kısa notlar olsun dedim.

Şubat ayında Datça.
Bodrum’da yaşamaya başladıktan bir iki yıl sonra Datça’ya gitmeye başladım. Datça’nın ruhu ve doğasını çok benimsedim ve gidişlerim sıklaştı. Yılda yedi-sekiz kez gider oldum. Orada edindiğim dostluklar ve özellikle Fevzi’nin dostluğu Datça’yı benimsememde etkili oldu. Kış akşamları normalde kapalı olan Fevzi’nin mekanında uzun rakı masası ritüellerimizin tadı başkadır. Ya da yaz bastırmadan büklerde yaptığımız kısa tatiller benim bir yanımı Datçalı yaptı. Şimdilerde de yazın tekne ile Datça’ya gitmeyi planlıyorum.

Şubat ayı Datça’da badem çiçeklerinin açtığı aydır. Fevzi’nin anlatmasıyla merak ettiğim o bahar açmış badem ağaçlarını ilk gördüğüm yıl 2012 yılıydı. O kadar etkilenmiştim ki sonraki her yıl Şubat ayında gitmeye başladım. Bazen tek başıma, bazen bir iki dostumla, bazen daha kalabalık ekiplerle bu ritüeli devam ettirdim. Bu kış da Şubat ayında Datça’daydık. Buraya o geziden kalan fotoğrafları koyuyorum.

Yol üstünde Mavi Pide'ye uğramak şart. Henüz daha iyisini yemedim.
Gülüşan, Gonca, Havva, Ahmet, Melih ve benden oluşan Datça ekibimiz.
Ortaya farklı pide çeşitleri söyleyip pideleri yemeye başladık. Hızlı olan kazandı.
Eski Datça'ya da maalesef bu evleri dikiyorlardı. Hem de tam merkeze, hem de oranın taş mimarisine aykırı olarak. Bu coğrafya bize fazla. Hak etmiyoruz.




Ovabükü Poyraz'da Ercan Usta'nın kalamarı
Poyraz Restoran - Ovabükü




Ve akşam Fevzi dükkanını bizim için açtı... Ege otları, mezelerle önce gözümüz sonra karnımız doydu.

İlerleyen saatlerde Bodrum'dan gelen Ferit ve Arya da sofraya katıldılar


Fevzi ile

Badem baharlarının arasında

Toprak patikalardan tepelere tırmandık






Palamutbükü'nün sırtlarında, Çeşmeköy taraflarında bir arsaya tezgahı kurduk
Mevsimin ilk çağlası 


Üstad Che olmadan Datça'da bahar gezmesi eksik kalır

Badem konseyi toplantısı

Üstad Che'ye söz verdiğim kaptan şapkasını bu sefer unutmadım, götürdüm


Yine Şubat ayı, bu sefer İstanbul.
Datça’dan döndükten sonra hem tekne fuarlarını gezmek hem de bir iki işim için İstanbul’a gittim. Bu seyahatime sonradan Bodrum’daki sevgili dostum Ahmet ve Osman (Nam-ı diğer Parakalo veya Pedasa Kralı I. Gambilya) eşlik ettiler. İşlerimi hallettikten sonra hafta sonumuzu tekne fuarını gezmeye ayırmıştık. Akşamları da Boğaz’da rakı-balık tabii.

Bodrum'un maviliğine alışan bünyeye bu renk iyi gelmiyor

Önceleri öğrenciliğimde hocamdı, sonra Yorum'da birlikte çalıştık, sonra ajansında çalıştım (Markom) sonra MSÜ'de hocalık yaptığım dönemde o da vardı. En son ise birlikte bir ofis kiraladık, bir kaç yıl Beyoğlu'ndaki o ofisi paylaştık. Emre abiden söz ediyorum. Emre Senan'dan. İstanbul'a gittiğimde müthiş bir proje olan Emre Senan Tasarım Vakfı'nın sergisinin açılışına yetiştim.
Sergide, yıllardır görmediğim Bihrat abiyi de gördüm (Mavitan). Beni tanımaz sandım, yanına gittiğimde ilk lafı kepini çıkar da saçlarının durumuna bakayım oldu.



Sergiden sonra Fındıklı'ya okulumuza (MSÜ) uğradım.


Sergide bizim çeteden Uğurcan (Ataoğlu) ve eski dost Levent (Erden) ile karşılaştık

Okulun kazandırdığı dostlarla. Umut, Yeşim ve Melih ile.

Sergi açılışından sonra okula uğrayıp oradan en sevdiğim mekanlardan biri olan Kuruçeşme'deki Marina'ya geçtim. Tek başıma çok güzel rakı içtim, İstanbullu hayatımdaki hatıraları andım

Bodrum'da çok taze ve çeşitli balıklar yiyorum. Ama kalkan yok. Balıkçı Sabahattin'de kalkan akşamı yaptık


Asmalımescit'te, Datça'da Fevzi ile birlikte çalışan İzzet'e rastladım

Ahmet ve Parakalo ile şehir hatları vapurundayız. Bir ara bizim Parakalo -yani Osman- yok oldu. Geldiğinde nereye kayboldun diye sorduk. Yukarı kaptan köşküne çıkmış, içeri girmiş, kaptan şaşırmış. Osman "Canımızı kime emanet ettiğimi göreyim istedim" diye konuya dalmış. Osman da denizci bir Bodrum çocuğu. Kaptan ile muhabbeti ilerletmiş. Kadıköy'de indikten sonra telefonu çaldı, kaptan arıyordu.

Tekne fuarında harika tekneler gezdim. 


Sevgili dostum Okyar, köprü trafiğine sokmadan bizi Kalamış'tan Kuruçeşme'ye götürdü. Güzel bir seyir oldu


İstanbul gezisinin finalini muhteşem bir lezzetle yaptık. Beyti'de beyti yedik


Mart ayında Kos.
Yeni yıla Kalymnos’ta girmiştik. Daha sonra adalara gitme fırsatım olmadı. Bu kış neredeyse her hafta sonu kuvvetli lodos esti. Meteoroloji siteleri Mart ayında bir hafta sonunda hava için güzel dediler biz de bir geceliğine Kos’a kaçtık. Ben bisikletimi aldım yanıma, Gülüşan için de Kos’ta bisiklet kiraladık, iki gün boyunca bisikletle adayı turladık. Kos’un bize bakan tarafı bisiklet için çok uygun. Kilometrelerce bisiklet yolu var, bisiklet yolunun olmadığı bölümlerde de zaten yol çok geniş, düzlük ve yaz haricinde araç yok denecek kadar az. Sahil boyu Ege’yi seyrederek bisiklete binmek çok zevkli.

Kışın Kos da çok güzel

Sakin, sessiz...



Bisikletle iki gün epey turladık





Symi karidesi, Greek salatası ve peynir saganaki. Tabii uzo ile.

Her gidişimizde bu barbaların mekanında içiyoruz. Hele kışın mükemmel




Nisan ayında yine Datça.
Bir akşam konuşurken Datça’yı özlediğimizi fark ettik. O Cumartesi öğlen saatlerinde arabaya atladığımız gibi yola çıktık. Önce Akçapınar’da tostumuzu yedik. Akşama Fevzi ile, bu sefer Fevzi’nin mekanı dışında bir mekanda rakılarımızı içtik. Ertesi gün hava mükemmeldi, Ovabükü’nde deniz sezonunu açtık. Hayatımda ilk kez Nisan ayında denize girdim. Ercan Usta’nın bademli, sarmısaklı kabak kızartması ve ahtapot ızgarasını ihmal etmedik. Önceleri Hayıtbükü ya da Palamutbükü’nde konaklardık veya yemek yerdik. Son yıllarda Poyraz’ı keşfedince önceliğimizi Ovabükü’ne verdik. Ama arada Hayıtbükü’ndeki Ortam’ın börekleri ve zeytinyağlılarını ihmal etmiyoruz tabii.

Yine Poyraz'daydık.
Hayıtbükü

Okaliptuslu Akçapınar yolu

Efsane tost

Vardığımız gibi Kargı'ya attık kendimizi. Böyle sakin yakalamışken tadını çıkarttık






Fevzi ile Meyhane Datça akşamı
Mayıs ayında Foça.
Aliağa’da bir rafineride toplantıya gitmem gerekti. Bir gün önce de yine bir toplantı için İstanbul’daydım, akşam dönmüştüm. Bodrum’dan arabayla Aliağa 3,5 saat kadar sürüyor. Sabah kahvaltı edip çıktım yola. Öğlen yemeğinde Aliağa’da ekiple buluştum. Oraya gitmişken bir geceyi tabii ki Foça’da geçirmek istedim. Foça’yı çok severim. Çeşme, Alaçatı gibi yozlaşmamış bir sahil kasabası. Çok daha sahici. Hem balıkçılık konusunda haklı bir ünü var. Foçalılar çağlar boyu denizcilikleriyle nam salmıştır. Bugünkü Marsilya’yı kuranlar o eski Foçalılardır mesela. Üstelik çok eski bir arkadaşım da Foça’da yaşıyor. Bir başka arkadaşım da yerleşmek üzere, aldığı evini onartıyor, o da Foça’daymış. İşim bitince sahil yolundan, Yenifoça üzerinden Foça’ya vardım. Hemen kıyafetimi değiştirip kısıtlı zamanımda kasabayı turladım. Akşam iki arkadaşım, Konca ve Ayşegül ile buluşup rakı sohbetine başladık. Tadı damağımda kalan bir akşam geçirdik. İstanbullu hayatımdaki iki eski dost ile Foça’da, sahilde rakı sofrası kurmak çok iyi geldi. Ertesi sabah Bodrum’a döndüm.

Bafa kıyısından geçerken


Yenilenen Foça evlerini görmek çok mutlu ediyor.





Mayıs ayında Kalymnos ve Kos.
İstanbul’dan döner dönmez Foça’ya gitmiştim. Foça’dan döner dönmez de ertesi sabah Kalymnos’a geçtim. Yazın artık tekneyle o taraflara gidince, çok sevdiğim otel olan Masouri Blu’da kalamıyorum. Yazın orası da kalabalıklaşıyor. Ama bu mevsimde mükemmel. Hem sakin, hem hava harika. Ne terletiyor ne üşütüyor. Eskiden sık gidip kaldığım o oteli ve hep kaldığım odamı görmek, orada kalmak istedim. Iki günlük bir kaçamak yapayım dedim. Gitmeden önce mail ile rezervasyon yaptım. Otelin yöneticisi değişmiş. Otel dediysem büyük bir tesis düşünmeyin, on-on iki odalı bir otel. Toplam personel de olsun dört-beş kişi. Yönetici yeni olunca doğal olarak beni tanımıyordu. Rezervasyon onayını takiben toplam ücretin %30’unu peşin ödemem gerektiğini yazdı. Buradan Yunan bankasına para göndermek için gereksiz pahalı komisyon ödeniyor. Ya dedim size kredi kartı bilgilerimi göndereyim, oradan tahsil edin. Ya da otelin sahibesi Bayan Kalotina’ya benim geleceğimi söyleyin, tümünü gelince peşin ödeyeyim. Bayan Kalotina Selanikli, çok zarif bir hanımefendi. Yıllardır tanışıyoruz. Görevli adımı söyleyince gelecek olmama çok sevinmiş ve tabii ki ön ödemeye gerek olmadığını, ayrıca %50 de ikram indirimi yapacaklarını bildirdiler. Kos üzerinden Kalymnos’a geçtim. Limanda her zamanki acenteden araba kiraladım. Onlar da yeni sezonun ilk kiralamasını yapıyorum diye indirim yaptılar. Kalymnos adalar içinde en milliyetçi adadır. Zamanında adaları işgal eden İtalyanlara da kan kusturmuşlar. Ancak benim çok iyi dostluklarım oldu. Türk olmamdan dolayı hiç kötü muamele görmedim. Tam tersine, daha samimi ve sıcak karşılandım. Otelin sahibesi, limandaki kafenin ve tavernanın sahipleri, Telendos’taki Mihailidis ve daha bir kaç mekan sahibi ile her gidişimde hal hatır sorarız. Kalymnos’un ruhunu çok severim. Neyse ki bizimkiler pek beğenmez, yeşili yok diye gitmezler ki bu da çok iyi.

Adada iki gün kaldıktan sonra Kos’a geçtim, Bodrum’dan gelen Gülüşan ile buluştuk ve Barbouni adlı mekanında sezonu açan, arkadaşım Hristo’ya iyi sezonlar dilemeye gittik. Barbouni Kos’ta çok iyi yemek yiyeceğiniz bir yer. Ama geleneksel Yunan mutfağı sunumu ve taverna ambiyansı yoktur. Daha farklıdır, daha Avrupalı bir mekandır. Biraz rüzgarlı ve serince bir akşamdı, yemeklerimizi yedik, mekan kalabalık değildi, Hristo da masamıza geldi, sohbet falan derken kaçıncı Barbayanni’yi bitirdik unuttum. Galiba üç 20’lik gitti (Son uzoyu Hristo ikram etti). Hem de kara Barbayanni, yani Aphrodite olanınından. En sertidir. Alkol derecesi %48. Çok iyi bir uzo.


Mythos ile Alfa, bizdeki Efes-Tuborg gibi iki önemli rakip marka. Aynen bizim mekanlarda olduğu gibi genellikle şişe ile bardak ayrı marka geliyor 
Yazın yer bulunmayan feribot



MasouriBlu otelinin en sevdiğim odası

İşte bu öğlenleri Masouri ritüelim
Telendos'a, uzoya giderken













Emporio'da yediğim deniz mahsullü makarna. Bunu da özlemiştim
Yılbaşında ahtapot yediğimiz mekan



Muhtemelen Ege sahillerinin en iyi deniz mahsulu mekanı. Mamouselos


Barbouni'deki ahtapot köfteleri 




Kos'taki Zia köyünden Kalymnos'a bakarken


Yılın ilk beş ayında buralarda yaptığım gezileri anlattım. Mart ayında dedelerimin toprağı Bosna’ya yaptığım geziyi daha önce yazmıştım (http://bodrumluhayat.blogspot.com/2018/03/bodrumdan-bosnaya.html ).

Artık burada yaz tamamen başladı. Havalar gittikçe ısınıyor. Okulların kapanmasıyla hareketlilik artacak. Seçimler nedeniyle asıl hareketlilik ertelenecek ki bu da Temmuz-Ağustos ayının her zamankinden daha kalabalık olacağının işareti. Önümüzde bayram var. Bir aksilik olmazsa bayramda Yunan adalarına seyir yapacağız. Bu seyir ile ilgili izlenimlerimi dönünce diğer blogumda anlatırım.

Güzel günler dilerim.

Yorumlar

  1. yeni yazinizi gormek cok mutlu etti, fevzi abi'yi ve izzet'i gormek de oyle. sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. ya sıkılmıyorsak benzer şeyler okumaktan?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?