Rakılı, balıklı sohbet için 450 km yol yaptık. Fethiye notları.


Fethiye’ye ilk kez 2005 yılında gitmişim. O yıla kadar Bodrum’dan daha güneye pek geçmezdim. Bir iki kez Bozburun’a gitmiş, hafızam yanıltmıyorsa bir kez de Dalyan’a, oradan da o yıllarda henüz bozulmamış Çıralı, Kekova rotasını yapıp İstanbul’a dönmüştüm. Fethiye’ye ilk kez gittiğim 2005 yazında da İstanbul’da yaşıyordum, çok duyduğum ama hiç gitmediğim Ölüdeniz’I görmek istemiştik. İnternetten Jade Residence adında bir tesis bulmuştuk, bir kaç gün orada konaklamıştık. Otel çok iyiydi ama dibinde bir gece kulübü vardı ve sabahın ilk ışıklarına kadar uyumak mümkün olamamıştı. Aslında bu seyahatimde de Fethiye’nin içinden geçmiştim o kadar. Yani merkezi görmemiştim. Bilen bilir, Fethiye’nin dışından sahili görmeden direkt Ölüdeniz tarafına devam ederseniz Fethiye hakkında iyi bir izlenim edinmezsiniz. O ilk seyahatimizde kaldığımız otelin görevlisi Can diye bir genç ile tanışmıştık. Adı gibi can bir arkadaştı. Hiç unutmam, benim o yıllarda sık nükseden bel problemim, uzun saatler araba kullanmaktan olsa gerek o seyahatte de nüksetmişti, Fethiye’ye gidip kas gevşetici ilaç almıştı. Çok candan biriydi, bir kaç günlük konaklamamız sırasında arkadaş olduk. 2006 yılında tekrar Jade’e gitmiştik ama o zaman Can oradan ayrılmıştı, karşılaşamadık. 

2005 yılında gittiğimiz Jade Residence
Derken 2010 yılına geldik. Bu kez artık Ölüdeniz’de kalmak istemedim, Faralya’yı duymuş ama görmemiştim. İlk gidişlerimde o virajlı dağ yolunu da sormuştum ama henüz yol tam yapılmamıştı, gitmemi önermediler. Taşlı, dar bir yol olduğu söylendiydi ama gel gelelim aklım o yolda kalmıştı. 2010 yılında yolun yapıldığını öğrendim. Faralya’ya arabayla gitmek, o yolu geçmek cazip geldi. Yine internetten (Nişanyan’ın sitesi) bulduğum bir tesis çok ilgimi çekti. Kalabalık olmayan, denizin dibinde, kayalık, denize girmesi çok da kolay olmayan bir yerdi. Hani şezlongta uzanayım, ayaklarımın dibinde deniz olsun diye bekleyenler için asla uygun değil. Yanılmıyorsam çocuk da kabul edilmiyordu veya kabul ediliyordu da tesisin fotoğrafını gören aileler korkudan çocuklarını getirmiyorlardı o detayı hatırlamıyorum. Faralya köyünü geçtikten sonra bir elektrik direğinde işaret var dediler o işareti görünce bayır aşağı ineceksiniz. Aracınızın altı alçaksa inmeyin, gelip alırız diye ekledilerdi. Arcın altı yüksek, ineriz dedim inmeye başladık ama inişimiz maceralı oldu. Ortada yol değil de yer yer taşlı, toprak bir şey vardı. Neyse, kalacağımız yere vardık ki kapıda bizi Can karşıladı. Meğer artık oraya geçmiş, rezervasyon listesinde adımı görmüş bana da orada olduğunu söylememiş. Tam sürpriz oldu. Orada harika bir tatil geçirdik. Sonraki yıllarda oraya -Beyaz Yunus- bir kaç kez daha gittik. Son gidişimizde Can yoktu, başka işe başlamıştı. Derken o tesis de satıldı. Alanlar sevimli bungalovları yıkıp önü jakuzili evler yapmış. Kayaların arasından girdiğimiz sahile de platform yapmışlar falan. Biz gittiğimiz zamanlarda evlerin arasındaki bostandan topladıkları domatesler, salatalıklar, kabaklarla salata, yemek yaparlardı. O da bitmiş. Gereksiz pahalı, saçma sapan bir yere dönmüş. Bir daha gitmedik. Ancak Can ile irtibatı kesmedik. Zaman zaman telefonlaşırdık. 

Beyaz Yunus çok kişilikli bir yerdi


Gece kaldığımız bungalova dönerken mehtap yoksa ortalık karanlık oluyordu. Yağmur için de önlem alınmıştı.
Nihayet 2011 yılına geldik. İş için Antalya Kemer’e gitmem gerekti. Artık Bodrum’a da taşınmıştım. Mart ayıydı, arabayla gideyim, dönüşte de Fethiye’nin içine uğrar, hem Can’ı görürüm hem de hiç bilmediğim Fethiye’nin merkezini tanırım diye düşündüm. Gidiş o gidiş, üstüne 14 kez gitmişim. O tarihte yeni açılan Girida’ya götürmüşlerdi. Girida Fethiye’nin merkezinde bir balıkçı. Balıkçılık yapan bir ailenin mekanı olduğundan balıklar her zaman mükemmel. Mezeleri de çok iyi olunca yıllar içinde -tabii sezon dışında- Girida’da rakı/balık yapmak için de yılda iki üç kez Fethiye’ye gider oldum. Sahibi Minan Bey ve oğlu Taner ile de dostluk kurduk. Yıllar içinde işi nasıl büyüttüklerini, mekanın gelişimini izledim. Umarım bozulmadan devam eder, çünkü bu gidişimde mezelerde bir iki sorun gördüm, sezon yorgunluğudur diye umut ediyorum. Benim için böyle iyi mekanların kaliteyi koruması, büyümesinden daha önemlidir. Aynı sorunu, ertesi akşam gittiğim, arkadaşım Selahattin’in mekanı Yengeç’te de gözlemledim. Selahattin, Kasım ayının yazın yorgunluğunun atıldığı, en iyi personelin izin yaptığı geçiş dönemi olduğunu söyledi. Dediğim gibi, sırf bu mekanlarda balık yemek, dostları görmek için git/gel 450 km yol yapıyorum çünkü değiyor. Aynı şekilde sürmesini diliyorum.

Girida'nın taptaze balıkları


Böyle uzun bir girişten sonra gelelim bu seyahatin notlarına. Kasım ayında yollar boş oluyor. Yazın o hengamesi, asabi, aceleci, hız tutkunu özellikle 34 ve 06 plakalıların varlığı ve de çokluğu Bodrum-Fethiye yolunun keyfini azaltıyor. Büyük şehirden tatile çıkan insanımızın tatil duygusuyla rahatlamasını beklersiniz ama öyle olmuyor maalesef. Büyük çoğunluğu gergin gelip, gergin tatil yapıp, gergin dönüyorlar.

Bodrum’dan öğlen mükemmel bir havada yola çıktık, Muğla’nın içine girip bir şeyler yiyelim dedik. Alabi adını bir yerlerde görmüştüm ama denememiştim. Yediklerimiz iyiydi, adını kafama yazdım, yola çıktık ve Fethiye’ye kadar yol boyu Alabi reklamlarına denk geldik. Öyle anlaşılıyor ki Ege bölgesinde bir kaç tane var.

Yola çıkarken

En sevdiğim sapak. Sağa da, sola da, ileriye de, geriye de gitseniz Muğlanın cennet köşelerine ulaşıyorsunuz.
2011 yılındaki Fethiye seyahatimde marina tarafındaki Yacht Boutique Otel’de kalmış, çok beğenmiştim. Bir daha başka otel aramadım. Geçtiğimiz yıl gittiğimize orada yer yoktu, bizi Unique Otel’e yönlendirdiler. Orası da gayet iyiydi ama ben teknelere daha yakın olan Boutique Otel’i tercih ederim. Bu sefer iki geceliğine gidiyorduk ve ikinci gün yağmur yağacağını gördük. Aslında yağmur o günü dinlenerek geçirmemiz için fırsat olacaktı. Biraz daha büyük odalı bir otel olmasında fayda vardı. Aynı işletmenin Yacht Classic Otel’inde karar kıldım. Çok da iyi etmişim, oda mükemmeldi. Konumu da diğer otel ile aynı zaten. Personel ile yaşadığımız bir iki diyalog, gerçekten yoğun bir dönem geçiren elemanların dinlenmeye ihtiyacı olduğunu gösterdi. Bir sorun yaşamadık da yaşadıklarımızla bizi gülümsettiler.

Yacht Boutique Otel'in manzarası

Yacht Classic Otel'deki odamızdan

Yacht Classic Otel

Bu da Yacht Classic Otel'den manzara




Otelin küçük marinası. Önümüzdeki yaz Glaros ile buraya gelip bağlanmayı isterim.


İlk akşam Girida’ya gidildi. Otelden Girida’ya kadar 3-3,5 kilometrelik sahil yolunu yürümeyi çok seviyorum. Hem Fethiye körfez manzarasıyla yürüyüş yapıyoruz, hem deniz havası alıyoruz, hem de acıkıyoruz. Gülüşan ile yürümeye başladık. Girida’da Can, yıllar içinde hem Fethiye hem Bodrum’da beraber olduğumuz kardeşi Bora ve Bora’nın hayatına yeni giren Selen ile buluştuk. Sağolsun Taner de masamıza sık sık geldi. Çok güzel, neşeli, sohbeti bol bir akşam geçirdik.

Girida akşamından... Gülüşan, Can, Selen, Taner ve Bora
Ertesi sabah beklendiği gibi yağmur vardı Fethiye’de. Günü otelde geçirdik. Bir akşam önce yürüyüşe biraz ince giyinip çıkmıştım. Akşam da rakıya attığım buzların etkisiyle gece boğaz ağrısına uyandım. Sabah eczaneye kadar yürümek için otelden çıktım. En yakın eczane belediye binasının karşısında, otele 1 km’ye civarı bir mesafede. Günlerden cumartesiydi ve eczane kapalıydı. Nöbetçi eczane uzaktaymış, taksiye bindim. Devlet hastanesinin arkasındaki eczaneyi bulduk, kapıda metrelerce kuyruk vardı. Hiç böyle kuyruklu eczaneye denk gelmemiştim. Kaba bir hesapla en az yarım saat bekleyeceğimi görünce ikinci nöbetçi eczane için tam ters istikamete gittik. İlacı aldım, otele döndüğümde taksimetre 71 TL yazıyordu. Bu arada ilaç 7 TL.

Akşam Selahattin’in mekanı Yengeç’e gittik. Selahattin yeni bir mekan daha açmış, oradaydı. Gündüz telefonda konuştuk, yeni mekana gel istersen dedi, tamam dedim ama son anda aklıma geldi de sordum; Müzik var mı? diye. Burası yeni nesil meyhane abi yüksek volüm var deyince Selo ben Yengeç’e gideyim daha iyi dedim. Benim için rakı masası sohbetsiz olmaz. Yanımdakiyle, karşımdakiyle müzik nedeniyle konuşamayacaksam o mekanda ne işim var? Benim gibi rakı sohbetini, küçük küçük mezelerle uzun saatler demlenmeyi sevenler eski nesil meyhaneyi tercih etmeli.

Yengeç Restaurant'dan
Ertesi sabah yağış etkisini azaltmış yer yer güneş çıkmıştı. Bu arada biz Fethiye’deyken Bodrum’u sel götürmüş. Otelin çok iyi olan kahvaltısını yapıp yola çıktık. Önce Çalış’taki pazara uğradık. Burayı bir önceki gidişimizde Minan Bey gezdirmişti. Onunla alış veriş ayrı bir zevk. Şundan al diyor mesela, ben de diyorum ki o bana yaramıyor Minan abi, şekeri oynatıyor. Kim demiş, doktorlar ne anlar, bak bana, hepsini yiyorum diyor torbayı dolduruyor. Ardından ekliyor “sıkıntı yok”. Minan abiyi tanımalısınız. Fethiye Kayaköy’lü. Hayatı denizin üstünde ve altında geçmiş. Doğuştan gurme. Bu kadar ağzının tadını bilen, meraklı birine denk gelmedim. Tek problem onun yeme hızına ayak uydurmakta. Bu gidişimizde Girida doluydu, işi yoğundu rakı sohbeti yapamadık.


Pazar alışverişinden sonra Göcek’te kahve molası verdik. Göcek’i de bu mevsim çok severim. West Cafe adında bir mekan vardır, gayet iyidir. Orada biraz mola verdik ve öğlen yemeğini Akçapınar tostçusunda yemek üzere yola çıktık. Eskiden çeyrek ekmekli tostu yerdik. Bu sefer direkt yarım ekmek söyledik. Ekmek, daha doğrusu buğday benim metabolizmamı bozuyor, şekeri yükseltiyor. O yüzden günlük hayatımda hiç tüketmiyorum. Tabii arada –mesela haftada bir dilim ekmek, meyhade bir adet sigara böreği gibi- kaçamaklarım oluyor. Seyahatlerde ise hiç dikkat ekmiyorum. Ama son aylarda hep seyahatlerimiz olduğundan kantarın topuzunu kaçırdım. Bünye sinyalini verdi. Şimdilerde yine çok dikkat ediyorum fakat Akçapınar denildiğinde gözüm kararıyor, kendimi tostçuda buluyorum.




 Tostları da yedikten sonra artık mola vermeden Bodrum’a devam ettik.

Cuma öğlen çıktığımız Fethiye gezimizi pazar akşamı noktaladık. Yine güzel mezeler ve balık yedik, rakımızı içtik, güzel manzaraları seyrederek, güzel müziklerimizle araba yolculuğu yaptık. Dostlarımızı gördük, hasret giderdik, sohbetler yaptık. İster denizden ister karadan olsun her seyahat yaşama sevincimi artırıyor. Denizin tadı bambaşka ama kara yolculuğunun da -bu mevsimde olmak şartıyla- farklı tadı var.

Yeni seyahatler yaptıkça notlarımı aktarmayı sürdüreceğim.

Bodrum’dan iyi dileklerimle…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?