Bayramda Hisarönü Körfezi seyri.

Bayramda Bodrum’un aşırı kalabalıklaşacağını tahmin etmek zor değildi. Birden açılmıştık ve Bodrum’a gelenler artmış, sokaklar maskesiz turistlerle dolmuştu. HES uygulamasını düzenli izleyenler vaka artışlarını gün be gün görebiliyordu. Bayramın buna tuz biber ekeceğini görüyor, endişeleniyorduk. Bayramı evde kapanarak geçirmektense Glaros ile denize açılmak çok daha iyiydi tabii. Başlarda, uzağa gitmesem bile Bodrum’a yakın koylara demir atar, yatarım diyordum. Sonraları kardeşim Sena ve Atilla da bize de uyar deyince on günlük bir seyir planladık ve 16 Temmuz günü Gümbet’ten ayrıldık. Bodrum Marina’ya girip atık verdik, ardından motora yol verdik. Marinadan çıktıktan bir süre sonra rüzgarı yakaladık ve ilk durağımız olan Mersincik’i rota tuttuk.


Arkadaşım Uğurcan Ataoğlu'nun hediye ettiği
ahtapot/rakı/ben tiplemesinden flama yaptırdım


Flamanın mavi zeminli olanı




Bu on günlük seyir planımız, ağırlıklı olarak Hisarönü ve Yeşilova Körfezleri içinde kalıyor, Bozukkale’ye gitmek için de kısa süreliğine Marmaris Körfezi’ne girmemiz gerekiyordu. Şuraya rotamızı çizeyim, daha iyi anlaşılacak.


Rotamız ve duraklar: Sırasıyla Mersincik, Kurucabük, Kızılada, Bozukkale, Turgut, Kargı, Knidos, Bodrum

Dediğim gibi ilk gün Mersincik’e vardık, hemen girişte sancaktaki koy doluydu, biz de biraz ilerideki kayalara kıçtan kara bağlandık. Bayram süresince koyların dolu olacağını biliyorduk elbet, bu yüzden çok popüler olan koylara fazla uğramadan (Dirsekbükü, Selimiye vb.) daha sakin olacağını öngördüğümüz koylarda kalmayı planladık. Büyük ölçüde de bu öngörümüz tuttu.

 

Bodrum’dan ayrılmamız öğlen saatlerinde olunca, ancak öğleden sonra Mersincik’e varmıştık. Buranın denizi, sakinliği çok güzeldir. Yapılaşmanın olmadığı, sessizliğin hakim olduğu bu koyun kısa sürede yeterince tadına varamayacağımız için bir gece daha kalmaya karar verdik, iyi de ettik. Daha sonraki rotamız biraz uzun bir seyirdi, Knidos burnunu dönüp Kurucabük’e varmayı hedeflemiştik ki bu da kabaca 40 millik bir seyir demekti. Sabah erken demir alıp Mersincik’ten ayrıldık, Knidos’ta bir mola vermek üzere seyire başladık. Datça’nın kuzey batı burnunu dönüp güneye doğru Kos kanalına girince bir anda arabayla TEM otoyoluna çıkmış gibi olduk. Bodrum’dan Knidos’a doğru giden 25 gulet ile aynı rotaya girdik. Dümende ilk defa dikiz aynasına ihtiyaç duydum. Hisarönü tarafına mavi yolculuk yapacak Bodrum çıkışlı guletler ip gibi sıralanmış, adeta savaşa giden donanmaydılar. Biz de 37 ft boyumuzla aralarına karıştık. Bir gün önce, taa seksenlerden, Assos seyahatlerimizden dostum Ali Boratav ile yazışmıştık, Knidos’ta demirdeyiz, geçerken uğrarsan çay içeriz demişti. Hem bir deniz molası verelim, hem de Ali’yi görelim diye Knidos’a girdik. Oldukça kalabalıktı, kendimize uygun bir demir yeri ararken Serdar diye bir ses duydum, baktım Ali alargada, iskele tarafımdaki tekneymiş. Hemen manevra yapıp, demir atıp Ali’nin teknesine bordaladık. Bir saat kadar sohbet edip, yüzme molası verdik ve daha önümüzde yaklaşık 30 mil olduğunu düşünüp fazla oyalanmadan demirimizi toplayıp Ali ve eşine veda edip Kurucabük’ü rota tuttuk.













Knidos burnunu dönerken

Bu kadraja sekiz gulet sığdı



Knidos'ta, seksenlerde Assos gezilerimizden dostum Ali Boratav ile buluştuk, bordaladık

Öğleden sonra Kurucabük’e varıp uygun bir yere demirledik. Burası da elbette kalabalıktı ama diğer koyların yanında şikayet edilecek bir yoğunluk yoktu. Seyrimizin üçüncü akşamını da alargada geçirdik. Bu tatilde alargadayken teknede hiç rakı içmedim, böyle bir karar almıştım. Bunu uyguladım da. Hafif yiyerek, rakısı az, dinlenmesi bol bir seyir oldu. Kurucabük bizi fazla sarmadı, sabah erkenden demirimizi toplayıp Yeşilova koyuna doğru yol verdik. Bozburun girişindeki Kızılada’yı sancakta bordalayıp, kuytusunda, beş-altı metreye demir atıp geceyi orada geçirmek istedik. Burası da tahminimizden doluydu ama iyi bir yer bulduk ve türkuvaz denizine doyamadık. Akşam rüzgar da kaldı, kıpırtısız deniz iyi geldi. Ara sıra geçen motoryat veya kuvvetli motorları olan dingilerin sallaması da olmasa.







Bu ve bundan sonraki beş fotoğraf, kardeşim Sena'nın objektifinden Kurucabük






Sabah kahvaltımızı yapıp, çayımızı, kahvemizi içtikten sonra Yeşilova Körfezi’ni boydan boya geçip Marmaris Körfezi’ne giriş yapılan burnu dönüp Bozukkale’ye vardık. Bu arada Glaros’un tuvaleti arıza yaptı. Uzun seyirlerde en çekilmez, sıkıcı arızalardan biri budur.

 

Bozukkale’ye bu üçüncü gelişim oldu. Ilkinde hemen girişte iskele tarafta kalan Ali Baba’ya bağlanmıştık. İkinci gelişimizde koyun sonundaki Loryma’da konakladık. Bu kez üçüncü ve son seçenek olan Sailor’s House iskelesindeydik. En çok solugan alan iskele buymuş meğer, en sakini girişteki Ali Baba idi ama takmadık, keyfimiz yerindeydi. Dışarıda fırtınamsı kuvvetli rüzgar vardı, kaba ölü dalgalar içeri giriyordu. Karaya çıkınca benim rakı akşamları da başladı. Ilk akşam deniz mahsullü, ikinci akşam buranın özel yemeği olan kuzu incikli menü tercih ettik. Sonuçta memnun kaldığımız bir durak oldu. Bu bölgede yemekler ve fiyatlar üç aşağı beş yukarı aynı kalitede. Ne şahane yemekler oluyor ne de kötü yemekler. Göcek bu konuda daha çeşit zengini, tabii fiyatlar da o oranda farklı. Üç yıldır bu bölgede epeyce gezdim, hiç kötü bir şey yemedim, ama dediğim gibi “vay be, bu nasıl bir lezzet” diyeceğim sürpriz bir yemekle de karşılaşmadım. Şikayetçi miyim? Hayır. Kötü olmasın da...


Sailor's House maskotu Çilek Hanım

Glaros ekibi

Bozukkale


Bozukkale Sailor's House iskelesi







İki günümüz çabuk geçti. Bu kısa zamanda Çilek adındaki şahane köpekle aramda bir bağ oluştu. Hani sanki, gel desem de, atlayıp gelse alıp Bodrum’a devam edecekmişim gibi. O kadar sevimli ve fırlama bir candı. Zaten oranın da maskotu olmuş.


Çilek bizi yolcu ederken...

Selimiye ve Orhaniye'ye doğru

Atilla ile


Bozukkale’den çıkınca iki gündür devam eden kuvvetli rüzgarın kaldırdığı denizlerle biraz oynaştıktan sonra Atabol’u geçene kadar yelkenlerimizi doldurduk. Rotamız Orhaniye/Turgut köyündeki Ella Yat Kulübüydü. Bir akşam orada kalacak, arkadaşım Taylan’ı görecek, oranın güzel yemeklerinden yiyecektik. Bakın Ella yemek konusunda diğer ayrılır.

 

Atık vermek ve gitmişken yakıt da almak için için önce Martı Marina’ya uğramamız gerekti. Bayram yoğunluğundan dolayı bu işleri yapmamız bir buçuk saatimizi aldı. Basbayağı kuyruk vardı, sıraya girdik.

 

Ella’ya geçen yıl gitmiş, çok sevmiştim. Tabii o zaman Eylül ayıydı ve hava da, ortalık da hayli sakindi. Bu gidişimiz üstüne üstlük bayrama denk geldiğinden görmediğim bir kalabalık ile karşılaştım. Deniz de Eylül’deki gibi sakin değildi. Atlayan, zıplayanların da etkisiyle o kristal su yok olmuştu adeta. Ertesi sabah erken saatte o Eylül’dekine yakın bir deniz yakaladık sayılır.

 

Akşam Ella’da güzel bir yemek eşliğinde rakımızı yudumladık. Her akşam olduğu gibi çok uzatmadan yattık, ertesi gün rotamız Kargı olacaktı.


Ella Yacht Club pontonu






D-Maris önündeki Arap Şeyhinin gayığı


Sabah güzel ve sakin bir havaya uyandık. Kahvaltımızı yapıp halatları çözdük ve bir süre motor seyri yaptıktan sonra Hisarönü Körfezi’nin Datça’ya doğru açılan ağzına gelince rüzgar başladı. Birkaç saat yelken yaparak zevkimizi aldık ve Kargı’ya girdik. Güzel bir yer bulup kıçtan kara bağlandık. Buranın denizini Mersincik’e benzetirim. Böyle güzel bir denizi yakalamışken tadını çıkardık. Akşam Sena’nın deniz suyuyla yaptığı şahane makarna ile birlikte birer kadeh de şarap içtik ve tam Symi’nin ardından doğan müthiş dolunayın çıkışını izledik. Bir kez daha bu coğrafyaya vuruldum. Buralar ne kadar müstesna yerler diye düşünmekten kendimi alamadım. Sonra o anda bulunduğum bakir koya turizm tesisi yapılacağı aklıma gelince bu coğrafyayı asla hak etmediğimizi hatırladım. Bizim elimizde yazık oluyor buralara.


Kargı





Dolunay, Symi'nin arkasından doğdu





Yavaş yavaş tatilimizin sonu geliyorduk artık. Son durağımız o büyülü Knidos’tu. Binlerce yılın kalıntılarını izleyerek kulaç atmak bizim müthiş şansımız. Başka ülkelerin insanlarına bu durum fantastik film sahnesi gibi geliyor. Yılda üç-dört kez bu rüyayı yaşayabildiğim için çok şanslıyım.

 

Knidos’un iskelesinde yer vardı, aborda olduk. Knidos tahminimden çok daha boştu. Knidos iskelesi Datça Belediyesi’nin sorumluluğunda. Görevlisi Erçil yıllardır oraya ustalıkla tekneleri yerleştirir. Ne zaman gitsem ya su kesiktir ya elektrik. Bu sefer şansımıza su/elektrik kutusu tam yanımızdaydı. Dedim ki Erçil şansa bak kutu dibimde ama elektrik yoktur yine değil mi diye takıldım. Abi valla elektrik var ama senin dibindeki kutu arızalı demesin mi? Neyse uzatma kablosu, adaptör falan derken ilerideki kutudan enerji alabildik.


Glaros Knidos iskelesinde





Akşamı oranın tek restoranında, son akşam balığı ve rakısı yaparak, yine mehtap izleyerek bitirdik. Ha tabii yemekten önce gün batımı izlemek için askeri liman tarafına gidip güneşin Kos’un ardından batışına şahit olduk. Ören yerleri özelleştirildiğinden dolayı artık güneş izlemek için para ödüyorsunuz. Önceleri iskeleden çıkıp fenerin olduğu buruna doğru yürürdük, şimdi sınırlar belirlenmiş, çitlerle çevrilmiş, sizi turnikeye yönlendiriyorlar. Ne diyeyim? Neyse, geçen gece mehtabı Symi’nin arkasından doğurmuştuk, o akşam da güneşi Kos’un arkasından batırdık.














Sabah çok oyalanmadan çıkalım istedim çünkü öğleden sonra hava sertleşecekti, tam Kos kanalındayken sorun yaşamayalım dedim. Tuvalet arızası sürdüğü için yelken açamadık ki tekne yatmasın. O canım rüzgarda yelkenleri doldurup, apaz gitmek varken motorla gitmek çok sinir bozucu oldu ama mecburduk.

 

Neticede onuncu günde Bodrum’a döndük. Tuvalet arızası tadımızı kaçırmasaydı çok daha keyifli dönecektik. İnsanın canını sıkan şu ki, sezon başında bakımları yaptırıyorsun, ciddi paralar harcıyorsun ama masraf bitmiyor. Bir yerden başka bir arıza çıkıyor. Hepsini öngörmek mümkün değil. O an çalışan majeratör ertesi gün pat diye bozulabiliyor. Yani şöyle geniş, ferah, huzurlu bir seyir yapmayı özledim. Hep diken üstünde olmak artık biraz yormaya başladı. Gereken özeni göstermesem, diyeceğim ki sen de baktırsaydın kardeşim. Ama öyle olmuyor işte.




 

Bu yazıyı burada bitireyim. Bir sonraki yazıda Gökova seyrimizi anlatacağım.  O seyir de güzel başlamıştı, çıkar çıkmaz tekrarlayan aynı arıza yüzünden geri döndük, bir gün geciktik, sonra tam içimiz rahat tatil yapacakken ertesi gün yangınlar başladı. Anlatırım...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?