Aşağı yukarı otuz yıldır Bodrum’a
gider gelirim. Bu gelişler, önceleri kısa tatiller için başladı. Sonra valide
Akyarlar’da ev alınca onbeş yıl boyunca yazları her ay dört günlük uzun hafta
sonu tatillerine dönüştü. Derken ben Yalıkavak’ta bir ev kiraladım, her
ay bir haftamı Yalıkavak’ta geçirir oldum. Kışının tadına varıp zamanı da
gelince buraya, Bodrum’un merkezine tümüyle yerleştim. Bu coğrafyayı ve seyahat
etmeyi çok sevdiğimden de kendime kısa seyahat fırsatları yaratıp, Ege’yi karış
karış gezmeye başladım. Bu seyahatlerimin en uzunu bir haftayı bulmaz. Nasıl
olsa istediğim zaman gidebilirim duygusunun yanı sıra işimin de başında
bulunmak gerekliliği nedeniyle hayatımda hiç uzun seyahat yapmadım. Yani
on-onbeş günlük gezileri bilmem. Sözünü ettiğim gezileri de hep arabayla
yaptım. Araba kullanmayı, buranın yollarını, ormanların, köylerin içinden
geçen, az kullanılan yolları izleyerek Bodrum, Marmaris, Datça, Fethiye,
Akyaka, Köyceğiz… Yukarıya İzmir, Foça, Cunda seyahatleri benim hayatımın bir parçası
haline geldi. Mesela Datça’ya kaç defa gittiğimi artık bilmiyorum, sayamıyorum.
|
İşin acemisi olunca üç gün için bir haftalık malzeme almışız |
Ama gel gelelim bir kaç günlük tekne
seyahatini hiç yapmadım. Günü birlik gezileri saymıyorum tabii. Bunun birden
fazla nedeni var. Birincisi, sevdiğim, birlikte olmaktan mutluluk duyduğum
insanları bir türlü bir araya getirememek. Herkes benim gibi istediği zaman
evinden yürüyerek tekneyle açılamadığı için çok önceden organizasyon gerekiyor
ki bu bir problem. Bir diğeri, denizi çok sevmeme rağmen denizin üzerinde olmanın
çok cazip gelmemesi. Şöyle açıklayabilirim; deniz hayatımda hep olsun,
kıyısında oturup rakı içelim, sabahları yüzeyim, kafamı kaldırdığımda göz göze
geleyim ama illa üstünde olmayabilirim. Ve asıl önemlisi, çok hareket eden biri
için bir teknede sıkışıp kalmanın vereceği sıkıntı. Günde ortalama 5 km
yürüyorum, işime bisikletle gidip geliyorum. Hava uygun değilse, arabayla
gitsem bile illa 3-4 km yürüyüş yapıyorum. Uzun tatil yapmama nedenlerimden
biri de bu. Bir yerde uzun kalmaktansa gezgin olmayı tercih ediyorum. Yaptığım
en uzun tatilde, bir haftada üç yer değiştirdim, yaklaşık 1.500 km yol yaptım.
Hal böyle olunca yirmi otuz metre karelik teknede günler geçirme fikri pek
cazip gelmiyordu. Ama bir yerden başlamam gerekiyordu çünkü buradaki dostlar da hadi artık demeye başladılar. Sonunda dedim ki madem geniş bir ekip kurup mavi
yolculuk yapamıyoruz, dar ekiple yapalım. Bir şekilde başlayalım, şeytanın
bacağını kıralım. Öyle çok uzun sürmesin, sıkılırsam problem olmasın dedim ve
sonunda üç gün üç gecelik bir Gökova turuna çıktık.
|
Her çarşamba ofisin karşısına demirleyen teknenin yanından geçip Gökova'ya açıldık |
|
Orak Adası'ndaki denizin rengi bizi bizden aldı |
|
Sosyal medyayı ihmal edemezdik. Ben de epey fotoğraf paylaştım |
|
Molla İbraam koyunda sabah... |
Tabii hem işin acemisi hem yeme
içmeye meraklı olunca, normal insanlar için bir hafta yetecek kumanyayı
almışız. Ne bileyim, mesela üstüme bir kazak, pantolon almamışım. Ne bileyim
deniz üzerinde gecelerin henüz serin olacağını. Her neyse, bu üç günlük gezinin
bende bıraktığı en önemli hatıra, ikibuçuk kilo oldu. Bütün gün yiyip
içip yatınca, hareket etmeyince, yeme içmeyi abartıp rejimi bozunca bu sonuç
çok doğal.
Deniz şöyle güzeldi, manzara böyle
müthişti diye yazmayacağım, bu işi fotoğraflara bırakıyorum. Çıktığımız tekne
Miralay Barbaros küçük ekipler için ideal bir tekneydi. Beş kamarası vardı, biz
üçünü kullandık. Bodrum işi bu tekneyi çok sevdim. Hiç bir fazlalığı yoktu.
Öyle klimalı lüks tekneleri sevmem. Eğer Ege’de gezilecekse bu iş Ege’nin
ruhuna uygun teknelerle yapılmalı. Ütüye benzeyen motor yatlar bize uymaz.
|
Ekipte kardeşim Sena vardı, ki bu gezinin zamanlaması onun doğum günü hesap edilerek yapıldı |
|
Mazı |
|
Datça'nın heybetli Gocadağına (Kocadağ) karşı |
|
Bu yaz başında Mahmut Kaptan'ın da olacağı bir ekiple üç gün Gökova'da gezecektik. Mahmut abinin yaşadığı aksaklık buna izin vermedi. Biz de yaz sonunda bu geziyi gerçekleştirmeye karar verdik. İlk akşam ilk kadeh Mahmut abinin şerefine ve sağlığına kalktı. |
|
Gülüşan, İstanbul'dan iznini kullanmaya geldi ve maviliklere daldı |
|
Ahmetim abim de sosyal medyanın kurbanı oldu |
|
Tamam ben de yüzdüm ama yediklerimi yakmak için Datça'ya gidip gelmem lazımdı |
|
Gökova'da kulaç atarken... |
Kaptanımız Barbaros Kaptan, teknenin
her şeyi -aşçısı, tayfası, ne derseniz deyin- Mazı’lı Mustafa ve kaptanın oğlu
Batuhan çok iyi, güler yüzlü bir ekipti. Bir daha çıkarsam bu ekiple çıkmayı
isterim. Bir daha çıkar mısın derseniz; cevabım evet olur. İyi bir deneyim
oldu. Ama şunu söylemeliyim, üç günden fazlası bana gelmezmiş bunu anladım.
Hadi dört olsun… Cumartesi günü karaya ayak bastıktan sonra yürüyüş yapma
ihtiyacımı anlatamam…
|
Barbaros Kaptan'ın mangalcılığı da kaptanlığı kadar iyiydi. İki akşam balık bir akşam et yaptı ve parmaklarımızı yedik |
|
Günün en güzel zamanları... Rakı saatine giriş |
|
Ahmet ile dedik ki, iyi ki buralarda yaşıyoruz |
|
İsmail bir ahtapot yaptı ki... |
|
Son akşam sıkı rüzgar yaptı |
|
Bodrum limanına yaklaşırken |
|
Gecenin yarısında hava epey serinledi ve Ahmet mumyaya döndü |
|
Barbaros Kaptan, Ahmet, kardeşim Sena ve Gülüşan ile Bodrum'a varırken. |
Fotoğraflarda hiç bir filtre, renk
düzeltmesi falan yoktur, bunu belirtmek istiyorum. Denizin rengi neyse o yani. Ege’nin
güzelliklerini belli bir sure için bile olsa, yaşamanız dileğiyle.
Tekne turunuzu diğer paylaşımlarınızda takip etsem de burada toplu resimlerde adeta maviye gömüyorsunuz adamı.Teşekkürler..
YanıtlaSilFotoğraflar insanı kendinden geçiriyor.
YanıtlaSilSerdar'cım Allah içine sindirsin. Ne iyi etmişsin. Daha nice denizlere açılmandır dileğim. Bu arada benim şirketime adını verdiğim ORSA TekneSini Bodrumlulara sormayı ihmal etme. Senin yaşam tasarımlarımızın belki de en ortak noktasıdır bu yazdıkların.
YanıtlaSilSevgili Salim, ORSA isimli tekneyi Bodrumlu bir kaptana mutlaka soracağım. Merak ettim... sevgilerimle.
Sil