Yılsonu
yazılarında adet olduğu üzre yılın muhasebesi yapılır. Ben bir gazeteci, yazar
değilim. Bu blog da öyle memleket meseleleri hakkında yazıların yer aldığı bir
blog değil. Sonuçta Bodrum’daki hayatımı, Bodrum’u anlatıyorum. Öyleyse bu
konuyla, yani Bodrum ve buradaki hayatımla ilgili bir değerlendirme yapayım.
2011
yılında 24 günüm İstanbul’da geçmiş. Buraya yerleşirken İstanbul’da geçireceğim
günlerin 140-150 arasında olacağını göz önüne almış ona göre bir planlama
yapmıştım. Yani her ay ortalama 12 günümün İstanbul’da geçeceğini tahmin
etmiştim. Hiç o kadar uzun süre kalmam gerekmedi neyse ki. Önceleri yılda 70-80
olan İstanbul’da geçen gün sayısı sonra 50’ler, sonra 30’lar derken 24’e kadar
indi. Bu skoru yakalamamış olmamın iki nedeni var. Birincisi iş hayatım ile
ilgili, ikincisi İstanbul ile olan ilişkimle ilgili. Buraya yerleşmek bir
tercih yapmamı gerektirdi. İşimi büyütüp daha çok müşteri edinip daha geniş bir
kadro ile iş üretmek. Veya şimdi yaptığım gibi minimum kadro ile
yürütülebilecek iş tarzına dönüp, daha az müşteri ile çalışmak ama daha
uzmanlık gerektiren tasarım ile uğraşmak. Bu zaten temel bir hayat ve hayata
bakış tercihi. Hiçbir zaman aklımda plazanın birinde 50-100 kişilik kadroyla iş
yapmak olmadı. İş hayatımda en kalabalık olduğumuz zaman -20’li bir rakamdı
galiba- birinci körfez savaşıyla son buldu. 1998 yılından beri de ortaklığım
yok, kadromuz da beş kişiyi hiç geçmedi. Böyle olunca Bodrum’a yerleşmek, işi
buradan yürütmek mümkün olabildi. Tabii İstanbul’da birlikte çalıştığım
arkadaşlarım olmadan bu yürümez ama İstanbul’da da iki arkadaşım var. Yani ya
İstanbul’da kalacak, koca bir kotra alacak parayı kazanacak ama gezecek zaman
bulamayacaktım. Ya da Bodrum’a yerleşip, kotra peşinde olmayacak hayatın tadını
çıkaracaktım. Hoş, insan gerçekten deniz ile ilgiliyse öyle kocaman kotralara,
yatlara da gerek yok. Burada ikinci el bir tirhandili almak öyle büyük paralar
değil.
|
İstanbul'daki ofisimden |
|
Alttaki resim mi?... |
|
Üstteki resim mi? Hangisi daha cazip? |
Mümkün
olduğunca İstanbul’da az zaman geçirmeye çabalamamın ikinci nedeni İstanbul ile
olan ilişkim demiştim. Buraya yerleştikten sonra iyice İstanbul’dan düşünce
olarak uzaklaştım. Sadece akraba ve arkadaşlarım için bir iki gün kalıyorum.
Yoksa 24 gün bile orada geçirmez bu sayıyı sadece iş toplantılarına kadar
indirir senede 10 gün ile kurtarırdım. İstanbul’a giderken havalimanında
arabayı bırakırken içim kötü oluyor. Dönüp alanda arabama binince de tam tersi.
Hemen bir Rumca CD koyup havaya giriyorum. Ve genellikle akşamları döndüğüm
için de ilk işim meyhanelerden birine gitmek oluyor. Yıllar geçtikçe de bu durum
değişmiyor. İnsan özlemini duyduğu hayat tarzına kavuşunca onun kıymetini daha
iyi biliyor ve mümkün olduğunca daha fazla o hayatı yaşamak istiyor. Herşeyi de
ona gore programlamaya başlıyor.
|
Günlerimin yaklaşık altı saati burada çalışarak geçiyor |
Bu
yıl 70 günümü Yalıkavak’taki evde geçirmişim. Temmuz başından Ekim başına kadar
oradaydım. Arada kışın da özellikle Sait’e gidip fırtınalı havalarda rakı
içince Bodrum’a dönmüyor Yalıkavak’ta kalıyorum. Kışın yazlık evde kalmak
iyidir. Yazlık beldelerin yaz ile kışı çok farklı olur ya, işte bu durumu
seviyorum.
16
günümü Datça, Bozburun, Faralya ve Selimiye’de geçirmişim. Bir günüm İzmir, bir
günümü de Ankara’da geçmiş. Önceki yıllara gore skoru birkaç gün artırımışım.
Ama 2012’de daha fazla gezebilmeyi istiyorum. Daha keşfedilecek çok yer var.
Burada yaşamanın bir avantajı da Ege’nin güzelliklerinin tam ortasında olmak.
Ben daha güney Ege’ciyim, onun için Datça, Marmaris’in koyları ve Fethiye bana
hep Cunda’dan, Kaz Dağları’ndan daha cazip gelir. Özellikle Faralya bölgesinde
ve Fethiye’nin dağlarında çok gidilecek yer var. Bu bölgeleri 2012’nin bahar
programlarına almayı istiyorum.
|
Ağustos ayında Köyceğiz'den geçmiştik |
|
Datça Bodrum'dan sonra favori yerlerimden başta geleni |
|
Ağustos ayında Faralya'ya giderken Ölüdeniz'den geçmiştik |
|
Haziran ayında Bozburun Yat Kulübünde geçirdiğimiz üç güzel günü unutamıyorum. |
İçki
konusunda skorum iyi değil. Yani çok içilmiş demek istiyorum. Tam 183 gece içilmiş. İçtiğim gecelerle
içmediğim geceler eşit. Bu da bir akşam içip bir akşam içmemişim anlamına
geliyor. Aslında tabii öyle olmuyor, yani mesela bayram tatili oluyor, Bodrum’a
gelen dostlarla birlikte her akşam bir yere gidiliyor. Arka arkaya sekiz dokuz
gece içildiği oluyor. Sonra ara veriyorum. Derken başka bir durum oluyor yine
arka arkaya denk geliyor. Hele yazın bu sayıyı azaltmak çok zor çünkü çok
arkadaşım, dostum geliyor. Her gelenle geziliyor. Sonra onlar dönüyor iki gün
sonra başka ekip geliyor. Böylece yazın bir “nöbetçi içkici” durumu ortaya
çıkıyor. Kışın içilen, gezilen gün sayısı haftada iki bazen üç ile sınırlı kalabiliyor.
Bu da benim gibi yemeyi içmeyi seven biri için normal zaten. Üstelik Bodrum tam
meyhane, balıkçı cenneti. Çok lezzetli yerler var dayanmak kolay değil.
Hayatımda hiç “hadi muhallebiciye gidelim” diyen arkadaşım olmadığı için işim
zor. Neyse, bu yıl bu sayıyı azaltmam lazım. Şimdilik hedef en azından ikiye
bir olmalı.
|
Kaleköy'de rakı sofrası |
|
Datça'da Fevzi'de deniz mahsülü ağırlıklı rakı sofrası |
|
Bir Mahmut Kaptan akşamı. Bu yıl kaç defa gittiğimi saymadım |
|
Deniz Feneri'nin ızgara karidesleri |
|
Bunlar da Deniz Feneri'nden |
|
Bu çok sevdiğim bir kare. Faralya'da günü batırırken |
|
Yalıkavak'taki Sait'in içi kaşar peynirli kalamar ızgarası |
Bu
yıl üç günüm Moskova’da geçmiş. Bu seyahatim iş amaçlıydı. Bodrum’a
yerleştikten sonra yurtdışı seyahatlerini çok boşladım. İstanbul’da yaşarken
her sene iki kez yurtdışına çıkardım. Henüz Bodrum alışkanlık yapmamış olmalı
ki aramıyorum. Bir de şu var ki, ne de olsa burada hep bir tatil havasında
yaşanıyor. Etrafımdaki herkes bir işle uğraşıyor ama hayat İstanbul gibi
olmadığından sanki hiç birimiz çalışmıyormuşuz gibiyiz. Hani kumaş pantalonlu,
ceketli, kravatlı insan görmemekten kaynaklanıyor olabilir. Gerçekten de banka
çalışanları da olmasa kravatlı insan görmeyeceğiz burada.
Bu
blog için bu yıl 102 yazı yazmışım. Bununla 103 oluyor. 1464 kare fotoğraf
çekmişim. Özellikle sokaklar konusu için epey bir arşiv oluşuyor.
Güzel
günler geçirdim. Bunun için şükrediyorum. Bodrum’da geçirdiğim her saniye için
zaten şükrediyorum. İnsanın istediği yerde yaşayabilmesinin ne anlama geldiğini
biliyorum onun için de şükrediyorum.
Burada
yaşamak bir şans doğru. Ama bunun için sadece şanslı olmak yetmiyor, bunun için
çabalamak, hayatını değiştirmek de gerekiyor. Bunu becerebildiğim için şanslı
sayılırım.
|
Neriman da hayatından memnun |
Bütün
hayalim burada sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşlanmak. İnsana doğarken iki zar
verilirmiş. Biri genetic mirasın olduğu zar, diğeri sizin hayat biçiminizin
olduğu zar. Genetik mirasınız altı ise, ne kadar kötü yaşarsanız yaşayın en
azında 6-1 atıyorsunuz. Ama genetik mirasınız ortalardaysa diyelim 3 ise o
zaman hayat tarzınızı sağlıklı olmak üzerine kurgulamalısınız. Ki hiç olmazsa
5-3 ile bir kapı alın. Bu zar konusunu Osman Müftüoğlu’nun bir kitabında
okumuştum, çok sevdiğim bir benzetme. Doktorum bana Bodrum’a taşınmakla kendi
zarını yükselttiğimi söyledi. Temiz hava, temiz deniz, güneş, trafik olmaması
gibi unsurlar zaten normal bir insane iyi geliyor. Eğer yediğinize de dikkat
ediyorsanız, taze sebze, ot, taze balık yiyorsanız, bu zarı daha iyi atmanızı
sağlıyor. Tek faulüm içki ama o da hayattan zevk almaya destek olan bir şey.
Biraz once dediğim gibi içilen gece sayısını ve miktarı biraz azaltmak zardaki
sayıyı artırmaya yarayacak.
|
Burada sağlıklı besleniyoruz. Ama bazen çok besleniyoruz |
Bu
blogu okuyan, yorum gönderen herkese teşekkür ediyorum. Birilerinin hayatını
değiştirme konusunda yardımcı olabilmeyi istiyorum. Böyle böyle birkaç dostumu
Bodrum ‘a yerleşmeye ikna edebilirsem iyi olacak. Bir yıl içinde epey bir gelme
niyeti olduğunu belirten mail aldım. O kişileri yüreklendirmeye önümüzdeki yıl
da devam etmeyi istiyorum.
Bodrum’lu
Hayat’tan tüm dostlara sağlıklı, mutlu, huzurlu, başarılı ve Bodrum’lu bir yıl
diliyorum.
Sayın Serdar Benli,
YanıtlaSilHer şey için teşekkür ederim, sohbet tadındaki güzel yazılarınızın devamını dilerim.
İyi Seneler.
Teşekkür ederim Bülent Bey.
YanıtlaSilNe güzel istatistikler bunlar Serdar Bey, nasıl hesapladığınızı da merak ettim şimdi :) Kaç gün Yalıkavak'ta geçirdiğinizi,183 gün içtiğinizi filan nasıl kaydettiniz ya :))
YanıtlaSilBir de İstanbul gidiş gelişlerinizde arabayı alana bıraktığınızda ücret ödüyor musunuz onu merak ediyorum.
Epey meraklı oldum bugün :)
İstatikler icin bir çizelgem var, orada işaretliyorum. Havalimanına arabamla gidiyorum, Bodrum'da bir vale servisi var, onlara limanda arabamı teslim ediyorum. Dönüşte de karşılayıp alanda arabayı teslim ediyorlar. Havalimanının otoparkı bazen uçak biletinden daha pahalıya gelebiliyor.
YanıtlaSilÇok imrendim ben de,hemen bi çizelge tutsam iyi olacak böylece çok şeyler unutulmaz olacak.Valeyi araştırayım ben de, otopark fiyatları dudak uçuklatıyor gerçekten de.
YanıtlaSilYeni yıl size de mutluluk,sağlık ve huzur getirsin.Bu blog 2012 de bizlere güneş ışıkları,mavilikler yollamaya devam etsin...
Bodrum hayallerimizin yazarı çizeri Sayın Benli, paylaşımlarınız sayesinde hayallerimize daha bir sıkı bağlandık, hayal olma yolundan çıkarıp gerçekleşmesi için çaba harcamaya başladık.
YanıtlaSilHayatınızından paylaştıklarınız için teşekkür eder, yeni senenin nice nice mutluluklar getirmesini dilerim.
bugüne değin çalışmalarımla, ege'de küçük bir yatırım yapmıştım ama güneye yerleşme fikri çok tazedir.
YanıtlaSilsüreci hızlandırmak amacıyla harekete geçtiğim 2011 yılı boyunca, "bodrum'lu hayat", planlarımı revize ederek hizaladığım, çok özel bir blog oldu. ayrıca merak ettiğim sorulara aldığım içtenlikli cevaplar için de çok teşekkür ederim.
istanbul maalesef insanı içten içe öldürüyor. orada yaşarken, kendi içimizden bir şeylerin solduğunu hissedebiliyoruz. bunu bazen unutmaya çalışıyoruz, bazen ise buna aldırmıyor görünüyoruz.
YanıtlaSilvarolmak, aidiyeti hissetmek bir anlamda.
kendine özgü bu aidiyeti paylaştığınız için teşekkürler.
Istanbul'u birakip Bodrum'a Yalikavak'a yerlesmeye karar vereli tam 2 sene oldu. Bodrum'da -ozellikle-kisin yasamak bi ayricalik. Simdi belli bir sureligine Cape Town'da yasiyor olsak da,, sahsen ben bu fotolarin oldugu yere donmek icin can atiyorum. Blogunuz da, anilarimi, keyiflerimi taze tutmama yariyor. Tesekkurler!
YanıtlaSilne güzel istatistik tutmuşsunuz. ancak merak ettiğim bir şey var, İstanbul'un kalabalığından, şehir hayatından sıkılıp Bodrum'a gelmişsiniz, yazın da bütün kalabalık Bodrum'da değil mi zaten? ben bir kuzey Egeli olarak yaz sezonunda güney kıyılarının kalabalığına dayanamıyorum da, o yüzden soruyorum merakımı mazur görün.
YanıtlaSilayrıca Küçükkuyu-Assos taraflarını da tavsiye ederim, canınız değişiklik isterse :) sevgiler.
Haklısınız Bodrum temmuz ve ağustos aylarında çok kalabalık. Ama ben de o aylarda Bodrum yarımadasının kuzeyindeki Yalıkavak'taki evime sığınıyoruim. Yani yazın Yalıkavak'ta kışın Bodrum'un içinde yaşıyorum. Kalabalık azalmaya yüz tuttuğunda Bodrum'a dönüyorum.
SilAssos 1984-1994 arasında her yıl en az üç dört kez gittiğim bir yerdi. Çok hatırası vardır. Sadece dört kalacak yer vardı o yıllarda. Mustafa Hoca, Emir, balıkçı Yahya ve sayamadıklarımla çok güzel günler geçirdik. Şimdi Sokakağzında yeri olan Şenol'un düğününde bulunmuştum. Çok severim Assos'u. Laf aramızda orası temmuz ağustos aylarında Bodrdum'dan farkı yok. Üstelik sığınacak yer bulamıyorsunuz. Sonraki yıllarda Ege'nin güneyini daha sever oldum, buraya yerleştim. Cunda da ayrıca sevdiğim yerdir. Hele Bay Nihat'ın mezeleri...
Ah Cunda:)Tam bir aşk benim için,şişko kedileri,umursamaz köpekleri,hatıralar çok ama Bay Nihat ve mezeleri malesef vasat,gerçi ben son on yıl için konuşabilirim...Sevgiler Bursa'dan Deniz
YanıtlaSil