Bodrum'da geçen üç yıldan notlar
İkibindokuz yılında bugün Boğaziçi Köprüsü'nden geçerken dikiz aynamda Levent'teki plazalar, önümde uzun bir Bodrum yolu vardı. Heyecanlıydım. Yaptığım en zevkli yolculuk oldu diyebilirim. Sabah erkenden İstanbul'daki evin anahtarlarını görevliye bırakmış, çevre esnafa hoşçakalın demiş arabaya binmiştim. Bodrum'a taşınma sırasında bana yardım etmek üzere kardeşimi ve onbeş yıldır ofisteki işlerime yardım eden Mustafa'yı da alarak yola çıktım.
Beş nisan ikibindokuz akşamı, doğup büyüdüğüm İstanbul ile ilişkimin minimuma indiği gün oldu. O tarihten sonra iş için gidip geldim ama artık bir evim yoktu. Gittiğimde de otelde kalmaya başlamıştım ve başta bu garip geliyordu.
Beş nisan gecesi Yalıkavak'taki evde kalmış, ertesi gün yağmurlu bir Bodrum sabahında İstanbul'dan eşyalarımı getiren kamyonu karşılamış, Bodrum'un içinde bulduğum taş evi yerleştirmeye başlamıştık. O geceyi ilk defa, şimdi oturduğum evde geçirmiştim.
Ondan sonrası buraya uyum sağlama süreciydi. Hayatın yavaş akmasına... havaya... çevreye... sakinliğe... huzura uyum sağlamak tahmin edersiniz ki hiç zor değildi. Daha önce de anlatmıştım, ilk uyandığım sabahı hiç unutmuyorum. Yalıkavak'ta geçirdiğim günlerde gece dalga sesiyle uyurdum. Yani bir ses vardı. Bodrum'daki evde gece bir ara uyanmış ve sessizliğe inanamamış kendi kendime ses çıkarıp kulaklarım işitiyor mu diye test etmiştim. Sonra sabah olduğunda kuşları ve horozları duydum. Hala da onlarla uyanıyorum.
Trafik, seyyar satıcı sesi yerine horoz sesi. Açılan dükkan kepengi sesi yerine kuş sesleri. Ben ikincileri tercih edip bunu yaşamaya başladığım için hem şanısıma şükrettim hem de inceden inceye bunu başarabildiğim için kendimi kutladım.
Aradan geçen üç yılın sonunda bazı notlarımı buraya aktarmak istiyorum. Bunları üç yıl içinde çektiğim binlerce kareden seçtiklerimle anlatmayı daha uygun buldum. Ama önce bazılarını yazıyla aktarayım isterim.
Bana çok sorulan bir soruya cevapla başlıyayım; Hayır hiç pişman olmadım. Bunun iki nedeni olabilir. Birincisi üniversite yıllarımdan beri aklımda olan, çok istediğim birşeydi, onun için pişman olmamışımdır. İkincisi birinciyle bağlantılı; bunca yıldır bunu isteyince ona uygun planları yapacak, hayatımı ve iş tarzımı değiştirecek zamanım oldu. Önceki yıllarda dönem dönem gelip gitmelerimin, Yalıkavak'ta prova niteliğinde belli süreler geçirmemin de çok yararını gördüm.
Buraya gelmeden önce, yerleşmemin ilk zamanları, kışın ayda on günümü İstanbul'da geçirmem gerekeceğini öngörmüş buna göre hazırlık yapmıştım. Neyse ki hiç gerek kalmadı. En başından beri ayda dört-beş gün İstanbul'a gitmelerim yetti. Son altı aydır da iki ayda bir üç-dört gün gittiğim için keyfim yerinde.
Hayat tarzımı değiştirmeyi çok istediğim için burada yeni oluşturmaya başladığım tarzı hızlı hallettim. Bunlar nedir biliyor musunuz? Önce daha az tüketmeyi öğrenmekle başladım. İstanbul hayatının bizlere sunduğu ve çoğumuzun bilinçli olmadan kendini kaptırdığı tüketim hızımı yavaşlatmak bana çok iyi geldi. Yılda o kadar gömleğe, ayakkabıya filan ihtiyacımız yok aslında. Ama kent hayatında bu konuda dayatma var. Ondan sıyrılmak gerekiyor. Ve kent hayatında unuttuğum yürümeyi, bisikleti günlük hayatın içine katmak... Neyse, diğerlerini de fotoğraflarla anlatayım;
Bodrum'a yerleşmekle iyi yaptığımı gösterebilmek için daha çok malzeme var ama bu kadarı bile içimdeki coşkuyu anlatmaya yetmiştir diye tahmin ediyorum. Ben bu kararı erken verdim ama gerçekleştirmekte geç kaldım. Bunun çeşitli nedenleri vardı. Nedenlerden çok önemli bir tanesi, bu konuda önümde örnek olmamasıydı. Bunun eksikliğini çok hissettim. O yüzden de geçen yıl ocak ayında bu blogu açmaya karar verdim. Yaşadıklarımı, deneylerimi, gözlemlerimi paylaşıyorum. Bunun, buraya yerleşmeyi düşünenlere yol gösterici olacağını düşünmüştüm. Zaman içinde iyi bir karar verdiğimi anlıyorum. Kah blogdaki yazılara gönderilen yorumlardan, kah buraya gelip yerleşen yeni dostlarımdan bunu gördüm. Daha dün yolda, önceden karşılaşmadığım, blogu izleyen ve buraya yerleşmiş bir yeni Bodrum'lu çevirip "Eşiminde bir rahatsızlık var, hekimler havası kuru, nemi olmayan yerde yaşamalı demişlerdi. O dönem sizin blogunuzu keşfettim. Eşimi ikna için yazdıklarınızı kullandım" dedi. Buraya yerleşip arkadaş olduğumuz dostlarım da var. Onlar da benim kazanç haneme yazılıyor.
Uzun lafın kısası; bugün üç yılı doldurdum. Bodrum'da sağlıklı, mutlu, gezmeleri ve kahkahası bol, rakı sofraları neşeli, dostları gittikçe artan, uzun yıllar geçirmeyi dilerim. Ve aklında buralara gelmek fikri olan müstakbel dostlara da bu eylemi çok ertelememelerini söylemek isterim. Buradaki her gün oradaki aylara bedel. Bilesiniz istedim...
Beş nisan ikibindokuz akşamı, doğup büyüdüğüm İstanbul ile ilişkimin minimuma indiği gün oldu. O tarihten sonra iş için gidip geldim ama artık bir evim yoktu. Gittiğimde de otelde kalmaya başlamıştım ve başta bu garip geliyordu.
Beş nisan gecesi Yalıkavak'taki evde kalmış, ertesi gün yağmurlu bir Bodrum sabahında İstanbul'dan eşyalarımı getiren kamyonu karşılamış, Bodrum'un içinde bulduğum taş evi yerleştirmeye başlamıştık. O geceyi ilk defa, şimdi oturduğum evde geçirmiştim.
Ondan sonrası buraya uyum sağlama süreciydi. Hayatın yavaş akmasına... havaya... çevreye... sakinliğe... huzura uyum sağlamak tahmin edersiniz ki hiç zor değildi. Daha önce de anlatmıştım, ilk uyandığım sabahı hiç unutmuyorum. Yalıkavak'ta geçirdiğim günlerde gece dalga sesiyle uyurdum. Yani bir ses vardı. Bodrum'daki evde gece bir ara uyanmış ve sessizliğe inanamamış kendi kendime ses çıkarıp kulaklarım işitiyor mu diye test etmiştim. Sonra sabah olduğunda kuşları ve horozları duydum. Hala da onlarla uyanıyorum.
Trafik, seyyar satıcı sesi yerine horoz sesi. Açılan dükkan kepengi sesi yerine kuş sesleri. Ben ikincileri tercih edip bunu yaşamaya başladığım için hem şanısıma şükrettim hem de inceden inceye bunu başarabildiğim için kendimi kutladım.
Aradan geçen üç yılın sonunda bazı notlarımı buraya aktarmak istiyorum. Bunları üç yıl içinde çektiğim binlerce kareden seçtiklerimle anlatmayı daha uygun buldum. Ama önce bazılarını yazıyla aktarayım isterim.
Bana çok sorulan bir soruya cevapla başlıyayım; Hayır hiç pişman olmadım. Bunun iki nedeni olabilir. Birincisi üniversite yıllarımdan beri aklımda olan, çok istediğim birşeydi, onun için pişman olmamışımdır. İkincisi birinciyle bağlantılı; bunca yıldır bunu isteyince ona uygun planları yapacak, hayatımı ve iş tarzımı değiştirecek zamanım oldu. Önceki yıllarda dönem dönem gelip gitmelerimin, Yalıkavak'ta prova niteliğinde belli süreler geçirmemin de çok yararını gördüm.
Buraya gelmeden önce, yerleşmemin ilk zamanları, kışın ayda on günümü İstanbul'da geçirmem gerekeceğini öngörmüş buna göre hazırlık yapmıştım. Neyse ki hiç gerek kalmadı. En başından beri ayda dört-beş gün İstanbul'a gitmelerim yetti. Son altı aydır da iki ayda bir üç-dört gün gittiğim için keyfim yerinde.
Hayat tarzımı değiştirmeyi çok istediğim için burada yeni oluşturmaya başladığım tarzı hızlı hallettim. Bunlar nedir biliyor musunuz? Önce daha az tüketmeyi öğrenmekle başladım. İstanbul hayatının bizlere sunduğu ve çoğumuzun bilinçli olmadan kendini kaptırdığı tüketim hızımı yavaşlatmak bana çok iyi geldi. Yılda o kadar gömleğe, ayakkabıya filan ihtiyacımız yok aslında. Ama kent hayatında bu konuda dayatma var. Ondan sıyrılmak gerekiyor. Ve kent hayatında unuttuğum yürümeyi, bisikleti günlük hayatın içine katmak... Neyse, diğerlerini de fotoğraflarla anlatayım;
Gün batımlarına genellikle rakı, peyaz peynir ve kavunla eşlik ettim |
Güzel yerler gördüm, göğün altında güneşe uyandım |
Datça'da envai çeşit ege otlarıyla kurulan sofralara oturdum |
Zaman oldu kahvaltı sofrasının en zevkle tasarlanmışını... |
...zaman oldu sofranın en köy halini silip süpürdüm |
Deniz mahsüllerinin en lezzetlilerini tattım |
İstanbul şubat ayında kışı yaşarken Datça'da bahar açan bademleri gördüm |
Akdeniz ile Ege'yi incecik bir kara parçasının ayırdığı yerde durup binlerce yıl insanların neden buralarda yaşadığının cevabını buldum |
Buranın örf ve adetlerini araştırdım |
Bir mart ayında Gökova'da kimsenin ama kimsenin olmadığı sahilde oturup sessizliği dinledim |
Herkesin yazın gördüğü kasabalarda karlı dağları gördüm |
Üç yılda kırk bin kilometre yol yaptım, ufukta karlı dağlar gördüm |
Köy yollarında bazen yolumu bir sıpa kesti |
Çağla bademin ilk açtığı yer Datça'da ilkbahar başladığında dalından çağla yedim |
Dostlar edindim... |
Ağustos sıcağında Faralya'da ağaç gölgesine sığındım |
Üç yıl içinde yazları geçirdiğim Yalıkavak'taki evimi değiştirdim |
Teknenin sahile bırakıp sonra almaya geldiği, karadan yolu olmayan Faralya koylarında dalga sesi dinledim |
Botanik bahçesi gibi Bördübet'te muson iklimi yaşadım |
Sağa baktım Akdeniz, sola baktım Ege gördüm |
Bodrum sokaklarında kayboldum |
Bisiklet turundan sonra sahilde oturup adaçayı ile içimi ferahlattım |
Bazen hiç birşey düşünmeden öyle bakakaldım |
Bodrum'un burnun dibinde ama kimsenin gitmediği koylarda oturup Gökova'yı seyrettim |
Bazen iki kişi Ege'nin bir ucunda dünyadan kopup yaşadım |
Üç yıl boyunca en çok bu kavşağa denk geldim. Bazen sağa Ege'ye bazen sola Akdeniz'e gittim |
Yalıkavak'ta Sait'te sayısız kere güneşi batırdım |
İstanbul'daki bu eşyalarımla... |
...Bodrum'daki eve yerleştim |
İstanbul'daki modern evimin mutfak eşyası... |
Bodrum'daki yüz yıllık taş evin mutfağına geldi |
Oturduğum evi boş olarak ilk gördüğümde fotografını çekmiştim |
İçinde yaşamaya başladığımın ilk günü yine fotografını çektim |
Evin boş hali... |
Bu da üç yıl önce bugün (5 nisan 2009 günü) çektiğim kare |
Bahçeye diktiğim ilk ağaç olan limon |
Sıcak gecelerde bahçe |
Yaz kış her fırsatta arabayla Ege'yi turladım |
Uyandığımda bahçeye çıktığımda gözüm üç yıldır yeşil görmeye başladı |
Selimiye her yıl en az iki üç kere gittiğim bir yer oldu |
Kışın güneşli havada Kumbahçe'yi seyrettim |
Suyun bile hareket etmediği sakin kış günlerinde yazın keşmekeşi olmadan Bodrum'un tadını çıkardım |
Sebze ve meyvanın en tazesine ulaşabildim |
Fırtına ve yağmur sonrası serin kış günlerinde bomboş barlar sokağını yürüdüm |
Lodos fırtınasının talan ettiği sahile indim |
Fırtınanın hiç dinmeyeceğini düşündüğüm bir kış gününde aniden açan havaya şahit oldum |
Fırtınanın gelişini ve geçtikten sonra ardından güneşin geleceğine dair izleri gördüm |
Bir şubat ayında Datça'nın sessizliğine hayran kaldım |
Ege otlarını tanıdım, nasıl yapılacağına dain tarifleri ilk ağızdan dinledim |
Yeşilliklere bulandım |
Bir şubat ayı sonunda karşıma çıkan bu ağaca bakakaldım |
Gökova'yı içime çektim |
Kırkbin kilometrelik yolculuklarda köyleri birbirine bağlayan yollarda gezinirken... |
... bazen de geçiş önceliğinin tavukta olduğu dağ yollarına saptım |
Baharı sahilde karşılayanların olduğu, hayatın ağır aktığı yörelerden geçtim |
Tarihin dibinde gezindim |
Buranın adetlerini izledim |
Üç yıldır her mart ayı sonunda bu ağacın bahar açmasını bekledim |
Doğrusu ya, Ege'nin en iyi meyhanelerinin olduğu yerde yaşadım |
Milletin el ayak çektiği kış dönemini dostların arasında sohbetle, gülerek, eğlenerek geçirdim (Mahmut Kaptan ve Ahmet Kurşuncu ile kaptanın yerinden) |
Uzun lafın kısası; bugün üç yılı doldurdum. Bodrum'da sağlıklı, mutlu, gezmeleri ve kahkahası bol, rakı sofraları neşeli, dostları gittikçe artan, uzun yıllar geçirmeyi dilerim. Ve aklında buralara gelmek fikri olan müstakbel dostlara da bu eylemi çok ertelememelerini söylemek isterim. Buradaki her gün oradaki aylara bedel. Bilesiniz istedim...
Sizin bunları yazarken hissettiğiniz coşkunun bir benzerini yaş sizin ordaki yaşamınıza başladığınız yaşa gelmeden yaşayabilmek dileği ile. Her zamanki gibi çok keyifli bir yazı olmuş.
YanıtlaSilFURKAN
Teşekkür ederim. Ertelemeyin...
SilMükemmel fotograflar, mükemmel anlatim.. üstad yine döktürmüs
YanıtlaSilTeşekkürler... Rica ederim üstadlık ne haddimize?
SilAnlatımınız ve fotoğrafların etkisiyle aynı coşkuyu yaşadım.
YanıtlaSilHuzur ve keyifle yaşayın.
Tek kelime ile muhtesem anlatim ve resimler. Bizde yaklasik 3 kusur sene once planlarimiz yaptik ve simdi geriye gun sayiyoruz. Yakinda gorusmek umidi ile...
YanıtlaSilKanada'dan sevgiler....
Niyazi ve Meysun
(Kaptan ve Dalgic ikilisi)
Görüşmek üzere...
SilBir an önce oralara göçmek için banka soysam, dolandırsam, gasp yapsam... Yakalandığımda da Serdar Benli'nin yazdıklarını, fotolarını hakime göstersem ya cürme teşvikten beraber yatarız ya da deliller hafifletici neden sayıldığı için beraat ederim.
YanıtlaSilYuvanızda nice nice sağlıklı, güldüren, mutlu eden yıllar dilerim...
Müjdat Tolu
İyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Tanıdık hakimler var, hallederiz.
SilGününüz hep aydın olsun serdar bey,yazdıklarınızı okumak çok güzel,yaşamak içinde elimden geleni yapacağım,yazdıklarınız çok yol gösterici,en azından 6 ay-1 yıl yaşadığım hayata bir mola verip ege'de zaman geçirip daha sonrada tamamıyle yerleşmeyi düşünüyorum,özür dileyerek sizden yinede ekonomik bir kaç tavsiye isteyeceğim,oturduğunuz taş evi kiraladınızmı acaba(6 ay- 1yıl veya daha uzun bir süre ekonomik problemlere ne kadar dayanırım diye soruyorum),çevrenizde bu tarz evler bulabilirmiyiz?teşekkürler şimdiden...levent rastgeldi
YanıtlaSilMerhaba Levent Bey. Şimdiden hoşgeldiniz diyeyim. Benim oturduğum taş evlerden malesef pek yok. Ben şanslıydım, o dönemde bu ev kiralıktı. Satın almak isteyenler içinse harap vaziyette taş evler var ama ateş pahası. Bodrum'un içindeki evler 750-1500 TL arası değişiyor. Yerine, büyüklüğüne, manzarasına, daire veya müstakil olmalarına göre... Peşin ödemelerde indirim alabilirsiniz. Bodrum'un Gümbet'e bakan bölümü ile tam ters yöndeki İçmeler bölgesinde yeni evler var, daha ekonomiktir. Hürriyet gazetesinin emlak sayfası kabaca fikir verebilir.
SilSerdar bey nice nice Bodrum'lu yaşamınız olsun,sağlıkla ve huzurla.Yalnız korkarım Bodrum'un kış mevsimi nüfusu da artacak gibi görünüyor.Ören'den selamlar.
YanıtlaSilSevgili Serdar Bey
YanıtlaSilNe guzel yaziyorsunuz da ben kendime ve hayatima uzuluyorum. Suan sizin yaptiklarinizi yapamadigim icin.....Alev
Üstad, Yine döktürmüssünüz..:)) Nice üç yıllara........
YanıtlaSilDeğerli Serdar üstat, yaşamınızı bizlerle paylaşmanız dolayısıyla sizi canı gönülden kutluyor daha nice nice sağlık,huzur,mutluluk dolu üç yılları görmenizi temenni ediyorum. (Tabi gelecek olan üç yıllar içerisinde umarım ben ve ailemlede işte yeniden doğan bodrumlular diyerek fotoğraflarınızı sergileme fırsatı doğar)
YanıtlaSilGönlünüze, kaleminize sağlık.
Merhaba, bloğunuzu gün önce keşfettim. Keyifli ve heyecan verici. Cmt sabah TED Bodrum kolejinde kütüphane öğretmeni olmak için görüşmem var. İstanbul Moda'da yaşıyoruz. Anlaşırsak, bizde göçüyoruz Bodrum'a..Uzun zaandır iş arıyordum oraarda. Malum kütüphanecilik bizde büyükşehir mesleği. Size okul civarındaki kiralar hakkında bana bilgi verebilir misiniz desem ? Önce kızımla geleceğiz. Eşim daha sonra gelecek. Yani planlar böyle. Görüşme iyi geçerse. Kiraları bilmediğim için ücret ne talep edeceğimi kestiremiyorum. Küçük bir daire ilk etapta bize yeter.
YanıtlaSilTeşekkür ederim, ve yazılarınızı okumaya devam ediyorum. Motivasyon !!
Sevgiler
Bir İzmir'li olarak sayfanızı facebookta uzun zamandır tanıtımını yaptıgım BODRUM /TURKEY sayfam ıcın resimler ararken tesadufen gördüm bende bir Bodrum aşığı olarak en kısa zamanda sızın gibi hayatımın bundan sonraki bölümünü Bodrum da yaşlanarak geçirmek istiyorum inşallah nasip olur. Kendi beklentilerimi ve nedenlerimi bildiğim için sizin yaşadığınız keyfin ne kadar kıymetli özel ve güzel olduğunun farkındayım, ömrünüzün sonuna kadar sevdiklerinizle mutluluklar sağlık ve sıhhat dilerim. Darısı benim başıma....
YanıtlaSil