Bu blog sayesinde,
Bodrum ile ilgili, buraya gelip giden ve burayı sevmeye başlayan, gelecekte
burada yaşamayı planlayanlarla iletişime geçme şansım oldu. Bugüne kadar 155
yazı yazmışım, bu yazı bittiğinde 156 olacak. Yazılara 265 adet not gönderilmiş.
Sayısını tam bilmiyorum ama yaklaşık 150 civarı da mail gelmiştir. Notları
zaten ilgili yazıların sonunda yayınlıyorum. Genellikle Bodrum ile bilgi
ararken karşılarına bu blog çıktığı için, yazdıklarımdan yararlandıkları için
teşekkür eden, nazik yazılar. Bloga değil de direkt olarak mail adresime
gelenlerin tamamına yakını Bodrum’da ne iş yapabileceklerine yönelik sorular. Bu
tür soruları bildiğim kadarıyla cevaplamaya çalışıyorum. Ama bu işin uzmanı
değilim. Tabii benim lafımla kuyuya inmemelerini de özellikle belirtiyorum. İşe
yönelik sorular birikince genel bir cevap olması amacıyla 24 Temmuz’da bir yazı
yazmıştım. Yazıyı okumak isterseniz şu linktten ulaşabilirsiniz; http://bodrumluhayat.blogspot.com/2012/07/tatile-gelince-bodruma-yerlesme-fikri.html
|
Ekipçe gittiğimiz bir akşam... rakıları bekliyoruz |
|
Burada hormonsuz eğri büğrü domatesi görünce burun kıvırıp tornadan çıkmış gibi mallara yönelenlerden olmamanız lazım. Bu domatesin tadı anlatılmaz |
Bu yazıda ise işin bir
başka boyutuna yönelik biraz laflamak istiyorum. Evet, yabancı bir yere
yerleşirken en önemli şey “nasıl geçineceğim?” sorusunun cevabıdır. Ama bu
sorudan önce sorulması gerekenleri gözardı ederek direkt bu soruya atlarsanız
yanlış yapmış olursunuz. Bodrum sizin için uygun mu acaba? Ya da şöyle sorayım;
diyelim İstanbul’da yaşıyorsunuz ve orada yaşamaktan bunaldınız. Gerçekten
bunaldınız mı yoksa size mi öyle geliyor? Yani işinizi değiştirseniz o bunaltı
hali geçecek mi? Veya ne bileyim evlisiniz, evde huzurunuz yok. Bunu kendinize
itiraf edemiyor olabilir misiniz? Boşanırsanız İstanbul size iyi gelecek
deseler ne yaparsınız? Yine Bodrum’a ya da güneyde bir yere yerleşmek ister
misiniz?
Bodrum’da da aynen
İstanbul’da olduğu gibi bir şekilde burada yaşayanlar, burayı çok sevenler ve
buradan kaçmaya çabalayanlar olmak üzere üç temel grup var. Burada doğmuş olanların bir bölümü için
Bodrum öyle sorgulanacak, didiklenecek bir yer değil. Doğduk ve işte yaşıyoruz
durumu. Abartacak ne var yani diye soranlara çok rastladım. Benim buraya olan
düşkünlüğüme pek anlam veremeyenlerden söz ediyorum. Burada yaşayanların genç
olanları buranın tadını çıkardıktan sonra otuzlara gelince burada daralmaya
başlıyorlar. Çünkü iş imkanı kısıtlı. Turizm, hizmet sektörü, biraz da teknik
işler. Onlar da çareyi kapağı büyük şehirlere atmakta, büyük denizlere açılmakta
buluyorlar. Anlaşılır bir şey. Ben burada AVM’ler açılınca kızınca onlar da
bana kızıyorlar. Çünkü AVM onlar için marka, büyük şehir kokusu ve iş imkanı
demek. Tabii yaz bitince iş bulanların yarısı işten çıkarılacak o başka.
Aslında temelde
İstanbul’da yaşayanlarla Bodrum’da yaşayanlar arasında benzerlik bulmak mümkün.
Şöyle bir benzerlik; İstanbul’u da çok sevenler var değil mi? Ki bir dönem ben
de onlardandım. Boğazda oturuyordum, güzel yerlerde yiyip içiyordum falan. Ama
benimle aynı şehirde yaşayan yaklaşık onbeş milyon insanın yüzde otuzu
hayatında hiç deniz kıyısına inmemiş desem ne düşünürsünüz? Ben uydurmuyorum,
böyle bir istatistik yayınlanmıştı da inanmakta güçlük çekmiştim. Yani o
insanlarla ben aynı şehirde yaşıyoruz. Ama gerçekten aynı mı yaşıyorduk?
İstanbul’un tadına aynı şekilde mi varıyorduk? Şimdi alın bunu Bodrum’a yansıtın.
Burada da örneğin Yalıkavak’tan dışarıya çıkmayan, Bodrum’a bile senede bir iki
inen insanlar biliyorum. Ben her bulduğum fırsatta Datça’ya, Faralya’ya ne
bileyim Selimiye’ye giderken hayatında buraları görmemiş Bodrum’lular var. O
zaman işin boyutu başka. Ben burada doğmadım ama burada doğmuş birçok insana
oranla burayı daha çok benimsemiş ve burayı dolu dolu yaşıyorum.
|
Burada sokaklarda çok dostunuz olacak. Bu benim sokaktan Vanilya hanım |
|
Bir erik bir kadeh, bir erik bir kadeh... |
Bu kadar uzun girişi
niye yaptım? Buraya yerleşmeyi düşünenlerin kendilerini sorgulamalarına yol
açmak istiyorum. Başta söylediğim gibi bu blog sayesinde tanıştığım ve buraya
yerleşmelerinde bir şekilde katkım olan dostlar edindim. Onlara da hep aynı
şeyi söylüyordum; eğer yerleşmeyi düşünüyorsanız buranın kışını mutlaka gelip
görün. Bodrum’un yazıyla kışı, gece ile gündüz kadar farklı. Hangisi iyi
derseniz cevabım net; kışı daha iyi.
Demek istediğimi
anlatabildim mi? Buraya yerleşen biri olarak kendimden bazı örnekler vermek
iyi olabilir.
Geçenlerde öğle yemeği
ile ilgili birşeyler yazmıştım twitter’da. Buraya da yazayım, çünkü
anlatacaklarımla çok ilintili. Dedim ki; eğer öğle yemeğini geçiştiriyorsanız,
hayatınızı da geçiştiriyorsunuz. Gerçi anlaşılıyor ama biraz açmak istiyorum.
Çünkü bu benim hayata bakışımın bir ipucu. İstanbul’da yaşarken iş hayatına
dalıp gidiyorsunuz. Ben de öyleydim Hiç bir zaman çok çalışan biri olmadım,
işimi hep akşam altıda bırakmaya özen gösterdim. Ama gün içinde çok
koşturuyordum. Gerçekten de şimdi düşünüyorum da, katlanır tempo değilmiş.
Başımın değil onun içindeki beynimin ağrıdığını hissederdim. İşte böyle
zamanlarda öğle yemeği yemek için yeterli zamanım olmazdı. Klavyenin yanında
bir tost ile geçiştirdiğim öğle yemeğim çoktur. Bu temponun yumuşak bir geçişle
yavaşlaması, benim buraya taşınmayı kafama koymamla başladı. Ne yapıyorum diye
sormak her şeyin başlangıcı oldu. O tostlar benim hayatı yeterince yaşayamamamın sonucuydu.
Kahve meraklısı
sayılmam. Günde bir veya iki tane içerim. Tercihim hep sade Türk kahvesidir.
İkinci tercihim de espresso. Neskafe ve benzeri kahvemsi sıvılardan hiç hoşlanmam.
Toplantılara gittiğim yerlerde varsa Türk kahvesi içerim yoksa içmem. Beş
yıl boyunca danışmanlığını yaptığım, patronunu ve üst yönetiminden bir kaçını
çok da sevdiğim bir kurum vardı. Şimdi ismini yazmak istemiyorum konu kim
oldukları değil. O kurum kendi yeni binasına taşınmıştı. Bina tasarımıyla, işleviyle
falan önemli bir yapıydı. Şirketin sahibi de çok zevkli, parasını kendi zevkine
olduğu kadar iş ortamının zevki için de harcardı. O şirkete toplantılara
gittiğim yıllarda yavaş yavaş artık Bodrum’a yerleşme planımı yürürlüğe
koymuştum. İş kalemimi azaltıyor, belli müşterilerle belli işler yapmak üzere
yol çiziyordum. İşte o binanın o şeffaf toplantı odalarının her biri tasarım objesi olan koltuklarında oturup toplantı yaparken, kağıt bardakta poşet neskafe içmek zorunda kalmama sinir olurdum ve içmezdim. Halbuki o şirketin eski binasında, yönetim
katında çok şeker bir kadın vardı ve harika Türk kahvesi yapardı. Şirketin
binası değişti, olan benim Türk kahvesine oldu. Bu işin şakası ama şunu
anlatmak istiyorum; iş hayatı daha hızlı, daha pratik olmak durumunda. Bu kahve
bile olsa. Porselen fincanda Türk kahvesi, yerini kağıt bardakta üçü bir arada
granül zevksizliğe bıraktı. Çünkü şirket büyüdü, daha batılı bir tarza evrildi.
|
Kışın kimseler yokken Gümüşlük'te yürüyebilirsiniz |
|
İstanbul'da ya da büyük şehirlerde bulması zor lezzetler burada elinizin altında |
Eğer bunu
sorgulamıyorsanız, iş hayatınızda öğlen yemeklerini geçiştirmekten şikayetçi
değilseniz, bunu olağan karşılıyorsanız, kağıt bardakta kahve içmek size garip
gelmiyorsa belki de Bodrum size uygun değil. Ben buraya yerleştim yerleşeli
öğlen yemekleri evde yiyorum. Senede on onbeş defa da dışarıda yerim. Bodrum’un
içindeki evde -kışın yağmurlu ve soğuk dönemi hariç- sofrayı bahçede kurarım. Pazardan aldığım
sebzeleri, otları kendi ellerimle pişiririm ve zevkle onları tüketirim. Saatlerce
süren öğlen yemeklerim yok ama işe ara verdiğim, başka şeyle ilgilendiğim
zamandır bunlar. Bazen de işi kırar sahilde balık yerim. Yağmurlu hava hariç, bazı günler yemek sonrası bisiklete binip
sahile veya çarşıya kadar gidip gelirim. Sahilde veya çarşıda olmak, benim çok
mutlu olduğum değerli zamanlar. Buranın tadını çıkarmak böyle bir şey işte.
Bodrum’da akşamüstleri
yürüyüş zamanım. Bu yürüyüşler asla sadece hareket olsun diye yapılan
yürüyüşler değil. Onları İstanbul’da yapıyordum. Buradaki yürüyüşler Bodrum sokaklarını
her defasında yeniden keşfettiğim yürüyüşler. Ya da her mevsim ve günün her
saati renk değiştiren Ege’yi, Kos’u seyrederek geçen değerli zamanlar. Eğer
sahilde oturup belki yarım saat hiç bir şey yapmadan Ege’yi ve Kos’u
seyredebiliyor, o arada ruhunuzu dinlendiriyor ve bundan haz duyuyorsanız
Bodrum size iyi gelir. Ama ben öyle boş bakamam diyenlerdenseniz, sizin
saniyede 24 karenin geçtiği bir sinemaya gitmeniz daha anlamlı olur.
|
Bu fotoğrafın çekildiği gün İstanbul'da yollar kardan kapanmıştı |
|
Burada herkes hayatın tadını çıkarıyor |
|
Malzeme Datça'dan gelmiş... Zeytinyağı da Gökova'dan |
Uzun lafın kısası;
Buraya yerleşmeyi
planlarken sadece nasıl geçinirim konusuna odaklanmak sizi yanlışa götürür.
Kendinizi iyi dinlemenizi öneririm. Küçük bir kasaba hayatı size uygun mu?
Yoksa metropol aslında sizin için uygun da, sadece şu sıralar ortamınız mı
bozuk?
Buraya gelince hayatı
yavaş ama tadına vararak yaşayabilecek misiniz? Misal, ben o kadar hazırlıklı
gelmeme rağmen ilk altı, yedi ay her işimi yine koşarak yapıyordum. Yavaşlamam
zaman aldı. Bu konuda iklim size çok destek oluyor. İsteseniz de bir süre sonra
hızlı olamıyorsunuz zaten.
Burada yemeğin, içkinin,
kahvenin, balığın... her şeyin tadına varacak zamanı kendinize ayrımanız
gerekecek.
En önemlisi kendinize
özenmeniz şart. O zaman buranın tadına varabilirsiniz.
Anlattiklarinizdan cikarimim: ben Bodrum'u yasamak icin dogmusum! Ama kisin.. Kalabalik cekildigi zaman.
YanıtlaSilSevgili Serdar,
YanıtlaSilBu kadar ballandırarak anlatırsan, yakında orası çok kalabalık olacak :)
Cengiz Akduman
Ellerinize sağlık. yine çok güzel yazmışsınız. Yazdıklarınız Bodrum'a yerleşmek için eşimi ikna etmemde çok yardımcı olmuştu. Bodrum'da 1 senemizi doldurduk. Eşimin sağlığı için de çok faydalı oldu. Yazın Bodrum'un kalabalığı sıkıcı oluyor ama ben Bodrum'da yaşamanın tadına kışın vardım.
YanıtlaSilBana Bodrum'a neden yerleştiğimi soranlara bloğunuzun adresini veriyorum. Ama görüyorum ki insanlar her daim şikayetçi oldukları şehir hayatından (sudan bahaneler) gösterek vazgeçemiyorlar.
merhaba bodruma bır yıldır yerlestıgınızı soylemıssınıız acaba orada ne ıs yaptıgınızı ogrenebılır mıyım?
SilMerhaba. Bu yazıdan sonra 11 yıl daha geçti. Şimdi artık burası çok kalabalıklaştı, buradan da ayrılacağım. Grafik tasarımcıyım.
Silefsane aşklar : leyla ile mecnun - aslı ile kerem -ferhat ile şirin ve SERDAR İLE BODRUM ... sadece bodrum u değil eğer her hangi bir yeri , insanı hayvanı bu denli benimseyip kendinizi o na oraya ait hissederseniz bence yaşarsınız.. hemde yaşamaya değer şekilde yaşarsınız :) @MuraTanz
YanıtlaSilSerdar Bey Bodrum havasını adeta sizin yumuşak kaleminizden ilk yazınızdan itibaren teneffüs ediyorum.Ancak yazılarınızdaki "Niye bodruma geldim"den daha fazlasını solumak istiyorum , bodrumdan.Saygılar. Haluk Olcay
YanıtlaSilBodrumu cok guzel anlatmissiniz, keske bizde gencler olarak sizin gibi yasayabilsek burayi ama ne yazikki birakin semt pazarindan taze sebze alip ogle yemeklerini pisirip afiyetle yemeyi, Bodrumun deniz kiyisini bile zor goruyoruz calismaktan ve yogun tempodan...
YanıtlaSilBodrum, burayi aynen sizin anlattiginiz gibi yasama imkani olanlar icin guzel, onun disinda degil, ben yerleseli 6 yil oldu ve sanirim artik -sizin de tabir ettiginiz uzere- buradan yeniden buyuk sehre kacmaya calisan grubun icindeyim..Demem o ki, buraya yerlesmeyi dusunenler Bodrumu hakkiyla yasayabilecek durumda olup olmadiklarini da sorgulasinlar...
Feronia'ya katılıyorum. 31 yasımdayım,yerleşeli neredeyse 1 sene olacak, haftanın 5 günü 7'ye kadar süren yoğun iş temposundan sizin kadar Bodrum'u yaşayamadığım doğru.
YanıtlaSilAma yaşamak için kendime zamanlar yaratıyorum.
İşten 7de çıksam da her Çarşamba mutlaka köy pazarına uğruyorum, oranın havası, kokusu, sebzelerin tazeliği bana iyi geliyor ve neden Bodrumda olduğumu hatırlıyorum. Migros'tan alışveriş yaparsam kendimi kötü hissediyorum.
Buranın bir kasaba olması, her istediğime anında ulaşamamak, birşey almak için çaba sarfetmek, kimi zaman ilkellikler beni mutlu ediyor.
Akşamları en az haftada 2-3 gün güzel yerlerde yemek yiyerek kendimi ödüllendiriyorum. Sonucta evde de yemeğe vakit ayırıyoruz değil mi?
Gündüz şantiye kontrolleri sırasında aniden her yerden karşıma denizin çıkması, begonvil dolu sokaklardan geçmek gülümsetiyor.
Sabahları 10 çeşit meyva ağacının olduğu bir bahçede güne başlamak 'mutlu insan' olmamı sağlıyor.
Bodrum yürüyerek yaşanır ya; markete bile arabayla giden ben, burada sokak aralarında yürümeye doyamıyorum. Her sokakta bir süpriz.
İstanbul /Levent-Mecidiyeköy gibi kaosun ortasından buraya geldim.
İnsanların burada güler yüzlü olmaları, hiç tanımadıklarımla selamlaşmak, en önemlilerinden trafiğin olmayışı ve yukarıda saydığım - sayabileceğim bir sürü sebep hergün 'İyi ki Bodrum'a yerleşmişim' dememe sebep.
Tabi ki Bodrum'u zaman el verdiğince tadını çıkarabilmemin en büyük etkenlerinden biri, bunları yapmak için yanımda birine ihtiyaç duymayışım.
Evet Bodrum uzaktan göründüğü gibi kesinlikle değil. İyi düşünüp, iyi karar vermek gerek.
Serdar bey gibi ay da iki ay da bir 2/3 günlüğüne İstanbul a veya başka buyuk bir şehire gidip gelmek Bodrum un değerini anlamada yardımcı olur , o zaman tekrar buyuk şehire dönmek için bir daha düşünürsünüz ... @MuraTanz
YanıtlaSilBodrum'da ilk yılım.
YanıtlaSilSade bir Akdeniz hayatı yaşamak için geldim ve beni mutlu etti. Ki yaz boyu sade olan fazla şey göremememe rağmen. Balkonda otururken dev bir havai fişek patlarsa başımı kaldırıp bakmıyorum bile artık.
ama gözlemlediğim şey: Çalışmak üzere burada olanların kaçmak istemesi, burada çalışmayanların veya az çalışanların mutlu olduğu yönünde. Burası bina içinde kısılınca mutlu oluncak bir yer değil gibi.
Burada ilk kışım olacak..Bakalım neler göreceğiz. Bi yerlerde termal su bulunsa da kışın da denize girebilsek:) İşte benim bakışım budur!
Sizi okuya okuya bir de baktım ki İstanbul'u bırakıp Bodrum'a yerleşmişim. İşi uzaktan yapma fikrini bana siz verdiniz. Şimdi evden çalışarak hem paramı kazanıyor hem de Bodrum'u yaşıyorum.Sonsuz teşekkürler...
YanıtlaSilözgür ruh
24 Temmuz tarihli yazı Datça meraklıları arasında da oldukça popüler durumda. Sizin gibi bende ayda en az 3-4 kişiden Datça'ya gelip ne iş yapabilirim sorusunu alıyorum, ilk zamanlar oturup uzun uzun yazmaya çalışırdım ama şimdi Merhaba ve Sevgiler'in arasına 24 Temmuz tarihli yazınızın link'ini ana başlık olarak ekleyiveriyorum. Bu yazıda çok iyi olmuş. Sanırım bundan sonra bunu da eklemeliyim.Kaleminize sağlık ve teşekkürler..
YanıtlaSil