Sezonun ilk seyri: Çökertme.

Bir önceki yazıyı "Bir sonraki yazıda cepten çıkanların karşılığında elde ettiğim, sezonun ilk seyrini, mutluluk, özgürlük, mavilik veren Çökertme seyrini anlatayım" diye bitirmiştim. Şimdi anlatayım. 11 Mayıs Salı günü Glaros’u deniz indirip pontona bağladık. Denizde yapılacak son işler yapıldıktan sonra temizlik ekibi gelip bakım sonrasının temizliğini halletti. Glaros’u kapatıp eve uyumaya gittim. Ertesi sabah kısa seyir kumanyamızı ve yazlık giysilerin bir bölümünü alıp Glaros’a geçtik, yerleştik. Marina ofisine anons geçip ayrılacağımızı bildirdik ve sezonun ilk seyrine çıktık. Bodrum limanı mendireğini geçer geçmez yelkenleri açtık. Rüzgarımız yelkenlerimizi doldurmaya yetiyordu. Her zaman olduğu gibi Karaada’nın sonuna doğru kesildi, bir ara rüzgar göstergesi 0,1 knot’a kadar düştü. Motoru açtık ama ana yelkeni kapatmadan adayı sıyırana kadar devam ettik. Biraz daha gidip ada bitince dümeni sancağa kırıp açıldığımızda, orada koyunların bizi beklediğini tahmin ediyorduk. Öyle de oldu. 

Marinadan ayrılmadan öncesi.
Her yaz tekne yatar, dalgaya girer, ya da bulaşık sırasında üç beş kadeh kırılır, normaldir. Yeni kadehleri önce sarıp sonra plastik kutuya koyup, uzun ömürlü olsunlar deyip kapağını kapatıp dolaba kaldırdım. 





Ondan sonrasını Mazı açıklarına kadar iki tramola ile geçtik. Orada bir tramola daha yapıp Çökertme’yi rota tuttuk, rüzgar bizi biraz attıysa da son 1 mil kala yelkenleri kapatıp motor ile koya girdik. Her zaman olduğu gibi Orhan Restoran’ın önündeki tonozlardan birine bağlandık. Üstün bizi her zamanki gibi bot ile karşıladı, koy içi epeyce esiyordu, kıçtan iki halatla çapraz olarak karaya da bağlandık. İçimiz rahat etti. Etrafımız boş diye halatları çok da kasmadık. Tornistan manevrasında bir ara bir alarm sesi duydum yine, ama anlam veremedim. Sintineye baktım geçenlerde bakıma gelen tesisatçıdan kalma suya ek bir su görmedim. Ama kafam takıldı bir kere. Bakımdan sonra temizlik yapıldı demiştim ama tabii motor bölümüne girip temizlik yapmamışlardı. Bakım öncesi kelepçesinden kaçıran boiler çıkışındaki borunun su fışkırtmasıyla motor bloğunun altı da su dolmuştu. Uzun lafın kısası yan gelip yatayım hayaliyle başladığım günü, yerlerde eğilip, en olmadık köşelerden el pompasıyla iki kova su boşaltarak tamamladım. Zaten ham vücutla yelken aç, yelken kapat, tramola at derken bütün kış yatan kaslarım çalıştı. Üstüne bu eğilmeler falan derken, ağrımayan yerim kalmadı. Güneş batarken işlerim bitmişti, havuzlukta oturup kahvemi içip yorgunluk attım. 

Orhan Restoran'ın önündeki tonozlardan birini aldık, kıçtan da iki halat ile kıyıya bağlandık.
Hava batıdan basıyordu.



Kahvaltı sonrası kahvesi

Sekiz ay sonra tekrar Gökova’da ve Çökertme’de olmanın huzuru ile sadece etrafımı izledim. Derken giyinip dingiye atlayıp kırk metre ötedeki sahile çıktık. Masamız hazırdı. Yılın ilk Gökova rakısını içmek için biz de, ortam da, hava da, kısaca her şey hazırdı. Her yaz başı yaptığım gibi, olduğu üzre masadaki kadehi, denizi ve arkadaki Glaros’u aynı kadraja alarak ilk fotoğrafı çektim. Bizim Üstün “Abi geliyorsun diye bir iki meze hazırlattım” demişti. O tarihte daha sezon açılmamıştı, üstelik kapanma vardı (Denizde kapanma yoktu, özel teknelere denize açılma, koylara gitme izni vardı). Bütün kış özlediğimiz kalamarı da ekleyerek, önce az az soğuk ve sıcak mezelerimizi ardından balığımız yedik. En son 18 Kasım günü dışarıda yemek yemişiz. Altı ay sonra tekrar deniz kıyısında, üstelik sakinlikte, mükemmel bir coğrafyada, yıldızların altında rakı sofrası kurmak ve uyumaya kürek çekerek gitmek bana hayatın verdiği bir nimet, çok mutlu oluyorum. 






Glaros ve Mesut Orhan'ın balıkçı gayığı Vasilika.

Artık gelenekselleşen, "Gökova Çökertme'de Glaroslu ilk kadeh" fotoğrafı



Ertesi gün tam bir dinlenmeyle geçiyordu, yeniden su geliyor mu diye merdiveni kaldırıp motora bakarken yerinden çıkmış, küçük bir parça gördüm. Geçen yazımda yazdığım gibi bu işlerden hiç anlamam. Fotoğrafını çekip Burak’a (Algon) gönderdim. O da Volvo Penta servisi Göktuna’ya gönderdi. Yağ müşürü demişler, gövdede tutan kilidi kırılmış olmalı ki yerinden çıkmış. E nasıl çıkmış, daha bakımdan alalı iki gün oldu? Bilmiyorlar. Ben de bilmiyorum. Ne olacak? Yerine takıp seyre çıkarlarsa böyle Bodrum’a kadar gelebilirler de, yolda çıkabilir de, yüzde elli elli demişler. Çıkarsa ne olur? Alarm ötermiş. Hah dedim iki gün önce tornistan manevrasında neyin öttüğünü bulduk. Bunu Twitter’da yazınca bizim Bodrum’dan Tunç Kaptan okumuş, derhal aradı sağolsun. Abi dedi bizim Ören taraflarında ustalar var, aratayım. Ama bayram tatilindeyiz her yer kapalı. Yani onlar da bir şey yapamazlar. Bu arada telefonlaşıyoruz. Sonunda Burak dedi ki abi cırt dedikleri, şu beyaz plastikten bağlama, sıkıştırma zımbırtıları ile o parçayı gövdeye sabitle. İyi de bende o yok. Neyse, buluruz derken Tunç aradı, abi senin bağlı olduğun Orhan’ın iskelesinde bir usta var sana el sallıyormuş görmemişsin. Onu alıver o halletsin. Sakın ola para vermeyesin diye ekledi. Gittim ustayı aldım. Adı Emin ama herkes Arap Emin diyor ve tanınıyor. Bana dedi, hocam Gökova’da nerede ne arızan olursa beni ara, ben sana ulaşırım, yaparız. Emin bayağı kara renkli. Kökleri Osmanlı zamanı Dalaman’a göçen Araplardanmış galiba. O bölgede epeyce esmer tenli vardır. Hikayelerini Google’dan okuyabilirsiniz. Neyse, Emin Glaros’a geldi, ilk işi abi cırt var mı diye sormak oldu. Neyse ki hemen sancağımıza demirleyen Pamuk’un yeni teknesinin kaptanında varmış, verdi, Emin de işi halletti. İskeleye bırakırken benden rakı içersin diye zorla bir miktar sıkıştırdım eline. Yok falan dedi, dedim olmaz, alman lazım, aksi halde içim rahat etmez. Bayram bayram Ören’den kalkıp gelmiş, emek ve zaman harcamış. Bu iş de halloldu. 

Yerinden çıkan meşhur müşür efendi.


Bu da sabah uyanır uyanmaz içilen filtre kahve.


Akın A yeni boyanmış, bu yıl da renk değiştirmiş.


Akşam yine masamıza kurulduk. Bu sefer rakı yağ gibi kaydı boğazımızdan. Ta geçtiğimiz Kasım ayından beri ayda 6-7 akşam rakı sofrası kuruyorduk. Bunların dördü zaten Kutsal Cumartesi ritüeliydi. Çökertme’de üst üste ikinci akşam rakı içtik. Derken ertesi akşam teknede yiyelim diye konuştuğumuzun üzerinden birkaç saat geçmeden kendimizi üçüncü akşam da masada buluverdik. İlk sabahımızda Ünsal’ın marketi Vasilika’ya uğramıştık. Gözlerimiz bazlamaya takılıvermişti. Ünsal’dan bazlamanın yanında güzel domates ve keçi peyniri de aldık. Taze demlenmiş çay iye kahvaltılarımız şahane oldu. Kısa tekne kaçamaklarında rejim falan yapmıyorum, o hayata ayıp olur.

Vasilika marketin dayanılmaz bazlaması, domates ve keçi peyniri.




Bizim Pamuk'un (Mehmet Helebi Cengiz) yeni gayığı Daphne sancağımıza demirledi.




Rüzgar ertesi sabah doğuya drise edince, kimse yok diye fazla kasmadığımız
tonoz halatı nedeniyle neredeyse Pamuk'ların gayığa yaslanacaktık. 
 


Çok özlediğim tekne hayatına kısa süreliğine de olsa yeniden başlamak ve sezonu açmaktan dolayı kendimi çok iyi hissettim. Sabah havuzlukta içilen kahveler, öğle sieastaları, güneş batarken havuzlukta keyif yapmak harikaydı. Sonra giyinip dingiyle sahile çıkmak. Hafif çakır olarak tekneye dönmek, biraz daha havuzlukta oturup kamaraya geçmek. Hepsi özlenen şeyler. Bayram tatili Pazar günü bitecekti ama biz Cumartesi’den dönelim, son günü bahçede yayılarak geçiririz deyip halatları topladık. Toplamadan önce Üstün’ün Mumcular pazarından henüz getirdiği domateslerden, salatalıklardan aldık. Bir gece önce Pamuk, Üstün’ün babası Mesut ile Datça yarımadasını bize bakan taraflarına balığa gitmişlerdi. Biz halat çözerken onlar henüz dönmüş ağ temizliyorlardı. Üstün ağdan birkaç barbun, mercan getirdi. Bu da, o akşam evde de rakı-balık yapılacak anlamına geliyordu tabii. 

Hazırlıklar tamam, tonozu bırakıp halatları çözeceğiz.

Çökertme'den ayrılırken.



Kargıcak’a kadar yelken, sonrasında motor/yelken ile Gümbet’e vardık, on gün aradan sonra yerimize bağlandık. O günden sonra yağ müşürü için geldiler, parçayı getirip yerine taktılar. Acil olmayan ama yapılması gereken son işlerden biri de istediğim randımanı alamadığım esnek güneş panellerini çıkarıp, yerine krom konstrüksiyon yaptırıp, esnek olmayan güneş panellerini üstüne yerleştirmekti. Bu da hayli masraflı bir iş ama en az dört gün hiç motor çalıştırmadan veya karadan elektrik almadan rahat etmek istiyorum. Günler, haftalar süren uzun seyirlerde gözümün sürekli panellerin göstergesinde olması adeta tik halini aldı. Anlık tüketim kaç amper, panellerden kaç amper doluyor, hay aksi güneş yeterli değil, telefonları sonra şarj edelim diye bakıp hesap yapmadan rahat etmekten söz ediyorum. Bu hafta seyre çıkamadık, önümüzdeki Pazar günü sonuna dek karayel çok kuvvetli ve resmen üşütüyor. Gökova’ya çıkanları paylaştıkları videolardan görüyorum, doğrusu pek canım çekmiyor. Ayrıca Temmuz ayında aksilik olmazsa bir ay denizde olmak niyetindeyim. Üzerinde çalıştığım projeleri ne kadar çabuk teslim edersem Temmuz ayında o kadar rahat seyir yapabilirim, rahat tatil yapabilirim. Evde daha hızlı çalışabildiğimden bunu değerlendirmek niyetindeyim. Temmuz’a kadar hafta sonları iki üç günlük yakın yerlere seyirlerle geçeceğiz gibi görünüyor. Çok iyi bir sezon geçirelim. Sağlığımız, neşemiz, keyfimiz yerinde, pruvamız neta, rüzgarımız kolayımıza olsun. Mavi günler dilerim.

Yorumlar

  1. Pek çoğuna aşina olduğum paylaşımlarınızı, bu kez laptop vasıtasıyla okuyunca büyük fotoğrafların daha da canlı ve güzel olduklarını farkettim. Sefanız olsun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?