Ağustos, Eylül ve Kasım aylarında yaptığımız seyirler.

Ağustos-Gökova Seyri 

Temmuz ayında, bayramda gerçekleştirdiğimiz seyirden sonraki seyirlerimizi anlatmamıştım. Bloga eskisi kadar zaman ayırmıyorum, arada birkaç yazı ekleyerek devam etmek istiyorum. Çünkü dönem okuma yerine daha çok izlemenin tercih edildiği dönem. Bloglar okunmuyor, YouTube kanalları izleniyor. Bunu anlayabiliyorum, genel olarak Dünya’daki eğilim bu. Sosyal medyayı izleyince bunu görebiliyorsunuz. Ben de bu nedenle eskisi kadar sık yazmıyorum artık. YouTube kanalım da üstünde durduğum, zaman ayırdığım bir mecra değil. Yelken konusunda çok iyi YouTube kanalları var, ben de zevkle takip ediyorum. O kanalların içeriklerini hazırlayanlar kadar zaman ayıramadığımdan bu işe hiç girmedim, çünkü iyi yapmadıktan sonra laf olsun diye yapmak çok yanlış. 

İyisi mi ara sıra buraya yazıp, fotoğraflara yer verip olan biteni aktarayım. Okuyanlar olabilir. 

Girişte yazdığım gibi, Ağustos ayındaki bayramdan hemen sonra bu sefer Gülüşan’ın yaz tatilini fırsat bilip Gökova’ya gidelim, sakin sakin on-on iki gün koylarda gezinir dinleniriz dedik. Limandan ayrıldık ancak geçen seyirde arıza yapan ve tamir edilen tuvaletin iyi çalışmadığını fark edip marinaya döndük. Tamir uzadı falan biz de kısa rota yapıp Adalıyalı’da kıçtan kara olmaya karar verdik. Nereden bilebilirdik ki tuvalet arızası, o akşam itibariyle şahit olacaklarımızın yanında hiçmiş.

Gülüşan'ı bulun

Adalıyalı

Biz seyre çıkmadan kısa süre önce Marmaris İçmeler yangını başlamıştı. Aklımız oradaydı, yemyeşil Marmaris’in ormanları yanıyordu, insanın içi acıyordu. Seyrimizin ilk gecesi, Gökova’nın güney kıyılarının ardında gökyüzü kızarmaya başladı. Birkaç saat sonra alevler göğe yükseldi. Orhaniye’nin yanmaya başladığını öğrendik.

Bir sonraki gün Armonika koyunu rota tuttuk. Niyetimiz Gökova’nın güney koylarında gezmekti. Armonika koyunda uyandığımızda gökyüzünün grileştiğini fark ettik. İnternetin çektiği koylarda sosyal medyadan yangınların afete dönüşmeye başladığını okuduk. Yedi Adalar’a geçtik. Uzun Liman’da sabah uyandığımızda artık facianın boyutuna şahit olmaya başladık, bütün gün yangın haberlerini izliyor, özellikle Çökertme’deki arkadaşların durumunu merak ediyor, haber almaya çalışıyorduk. 

Dumanların arttığı, uzaktan görmeye başladığımız gün



Güneşin değil, yangınların göğü kırmızıya boyaması





Dumanlar göğü kaplamaya başlamıştı

Bu arada Bodrum’dan ayrılırken yiyecek fazla bir şey almamıştık, niyetimiz Karacasöğüt’te bir gece kalıp, alış veriş yapıp seyre öyle devam etmekti. Oradan Ören Marina’ya bağlanıp geceyi Ören’de geçirmek vardı. Ardından da Çökertme’de arkadaşların iskelesine bağlanacak, son akşamı da Çökertme’de geçirecektik. Karacasöğüt’e vardığımızda yangın faciaya dönüşmüştü artık. Arkamız yanarken karşıda Ören’e dayanan dumanı görüyorduk. Glaros’un üstüne, içerideki giysilerimize üstüne açık lombozlardan giren küller yağıyordu. Böyle bir durumda yangına karşı rakı içecek halimiz yoktu. Olan bitene üzülmekle isyan etmek arasında gidip gelirken halatları çözüp Bodrum’a dönelim, tatil yapmanın sırası değil dedik.

Karacasöğüt'ten ayrılıp Bodrum'a dönerken Ören taraflarının görünüşü

Ören'e doğru

Ören

Orman yanınca, orman yolları görünmeye başlamış


Dönerken Ören ile Kisebükü arasında alevlere teslim olmuş, yemyeşilken kararmış sahili, boğazımızda bir yumruk varmışçasına izledik. Yangın söndürme uçaklarını zamanında getirtmeyenlere, önlem almayanlara, göz göre göre ormanların yakılmasına seyirce kalanlara, buralardan rant devşireceklere lanet ettik, beddua ettik. Ama neye yarar?


Eylül-Gökova Seyri

Son yılların Eylül aylarında üç arkadaş -Nejat ve Ahmet ile birlikte- yedi-sekiz günlük seyirlere çıkıyoruz. İlk seyrimiz Kalimnos’a olmuştu. Sonraki yıllarda Hisarönü taraflarına gittik. Bu sefer Gökova koylarını gezmeyi planladık. İki ay önce yukarıda anlattığım gibi Gökova seyrimizi yarım bırakmıştık. Daha sonra yangınlardan zarar gören Çökertmelilerle dayanışma etkinlikleri için Gökova’nın kuzey kıyılarına gittik ama güney kıyılarındaki seyrimizi yarıda kesmiştik. Bir Cumartesi sabahı halatları çözdük ve ilk olarak nereye gideceğimizi rüzgar belirlesin diye limandan ayrıldık. Rüzgar dedi ki sizi Mersincik’e çağırıyorum. Bu çağrıya uyduk ve Mersincik’i rota tuttuk. 

Bir çantayla seyre çıkıyorum

Bodrum-Mersincik rotasında

Mersincik 

Karaada hizasını henüz geçmiştik ki Ahmet'in oltasına bir palamut geldi. Mersincik hem denizi hem Bodrum’a yakınlığıyla sevdiğim bir koy. Alargada gecelemek pek konforlu değil, solugan alıyor, bu yüzden tercih edilmiyor ama girişte sancak taraftaki koyda yer bulursanız şahane. Biz o koyda yer bulduk, kıçtan kara bağlandık, ne de olsa artık Eylül ayıydı, sakindi.

Ahmet'in yakaladığı palamutu fırına vermeden önce hatıra fotoğrafı çektik

Ahmet'in sucuklu yumurtası seyirlerin değişmez ritüeli


Ertesi gün Gökova’nın güney sahilini sancağımıza alarak Armonika koyunu rota tutarken Ahmet tam Kocadağ önünde bir palamut daha tuttu. Armonika’da balıklarımızı rakı eşliğinde mideye indirdik. Karaya çıkıp biraz yürüdük ve demirimizi toplayıp Küçük Çatı koyuna yollandık. 

Nejat çalışıyor...

... Ahmet olta nöbeti tutuyor

De gidi Gocadaa

Biri tava yapılacak diğeri çiğ balık olarak hazırlanacak

Armonika



Glaros'ta mesai

Armonika'da karaya çıkıp orman içine yürüdük


Glaros Armonika'da

Orada da bir kenarda, bir tekne ile sahil arasında kendimize yer bulduk, Glaros fazla oynamasın diye halatları iyice gerdik, yerinden kıpırdamadı. Çok güzel bir akşam yaşadık. Çıt çıkmıyordu, hava gayet durgundu. Ki o sıralar Gökova’da kuvvetli batı esiyordu. Ertesi gün Yediadalar’a geçtik. İlk akşam Uzunliman’da yer bulamayıp Küfre’de kıçtan kara yaptık, ancak ertesi gün Uzunliman’a bağlanabildik. Gökova’da uzunca seyir yapacaksanız sabah erken davranacak, öğlene doğru çıkan batı rüzgarlarına takılmayacaksınız. Biz biraz yavaş davrandık ve Uzunliman’dan Tuzla’ya yükselirken batıdan gelen sert rüzgarlardan iyi bir dayak yedik. 

Küçük Çatı Koyu


Gökova'nın batılı rüzgarları




Yediadalar-Uzunliman

Uzunliman'da gün doğuşu

Tuzla’da yine kıçtan kara bağlandık. Gökova koylarında akşamlar oldukça serin ve rüzgarlıydı. Bir buçuk ay sonra -birazdan anlatacağım- Hisarönü Körfezi seyrimizde yaşadığımız ılık ve sakin hava bizi çok şaşırttı ve sevindirdi doğrusu. Tuzla’da denize girdik, yedik, içtik ve dönüş rotamıza geçmek için karşı kıyıyı, Ören’i rota tuttuk.

Tuzla

Ahmet ve Nejat'a akşam güneşi gelince


Tuzla'dan Ören'e geçerken güzel rüzgar yakaladık


Glaros’u önümüzdeki yıl Gökova Ören Marina’ya almayı planlamıştım. Bir akşam Ören’de marinada kalalım, hem aküleri tam doldururuz, hem su alırız, hem de kendi bakımımızı yaparız demiştik. Ören’deki marinayı çok severim. Sakin bir marina. Gürültüsü, patırtısı yok, coğrafi olarak da mükemmel bir konumda. Ben de bir-bir buçuk yıl içinde Bodrum’dan ayrılıp Gökova’da yaşamayı istediğim için Glaros’u önden götürmeyi istiyorum. Marina’nın bir pontonuna bordaladık ve uzun yürüyüşe çıktık. Ören sahili yürüyüşe çok uygun, yaklaşık 6 km kadar yürüdükten sonra sahildeki mekanlardan birine oturduk. Rakı, meze, sohbet derken havanın da serinlemesiyle geceyi çok uzatmadık. Ertesi sabah yine yürüyüş yapıp kahvaltı ettik. Marinadan ayrılmamız yine öğleni buldu ve hava tahmin sitelerinin aksine kuvvetli batı rüzgarı ile karşılaştık. 



Gökova Ören Marina'da Ekrem İnözü ve efsane teknesi Anouk'u gördüm


Rotamız Çökertme idi. Sürekli 20-28 knot arası kafadan gelen rüzgar ve kaba dalgalarla zorlanarak Çökertme’ye vardık ama 10 millik yol bitmek bilmedi. Tam Çökertme’ye girerken burnu döner dönmez Ahmet sırtıyla iki palamut birden yakaladı. Akşam Orhan’da ziyafet çektik ve Gökova seyrimizin son akşamını bitirdik. 

Çökertme'deki mekanımız Orhan Restoran'da tatili bitirdik

Ertesi sabah, bir gün önceden dersimizi aldığımızdan çok oyalanmadan, yine kafadan gelecek kuvvetli rüzgarlar bindirmeden Bodrum’a doğru epey yol alalım dedik. Gümbet’e vardığımızda öğlen olmuştu, tekneyi temizledik, yıkadık, güzel bir Eylül seyrini daha bitirmenin keyfiyle Glaros’u kapatıp evlere yollandık.


Kasım-Hisarönü Seyri

Aynen Eylül ayındaki üç arkadaşımla yaptığımız gelenekselleşen seyir gibi, Ekim ayında da bir seyrimiz oluyor. Bu sefer Nejat yerine Hakan katılıyor. Geçen yıl iki tekne birlikte çıkmıştık (Okumak isteyenler için link; https://bodrumluhayat.blogspot.com/2020/10/bir-nevi-yasant.html). Bu yıl Ekim ayında çıkmayı planladığımız tarihte iki gün yağmura denk geliyor diye erteledik. Derken sonraki haftalarda da lodoslar oldu, bir iki kapalı gün geçti falan ve Kasım ayı başladı. Ekibe dedim ki bu hafta çıktık çıktık, bir daha fırsat bulamayabiliriz. Hava da iyi. Sonuçta 2 Kasım günü alış verişimizi yaptık ve ertesi gün Gümbet’ten ayrıldık. Eylül ayında geceler serin geçti, Kasım ayında daha da serin olur diye tahmin edip yanımıza polarlar, çoraplar aldık. Glaros’ta Webasto var, geceleri ısınmak sorun değil. Sonuçta ne oldu? Hava hep sakindi, rüzgar olmayınca üşütmedi, aldığımız kalın giysilere ihtiyacımız olmadı, evde bıraktığım tişörlerimi aradım. Her gece kamaradaki heçlerden birini aralık bırakarak yattım. Her gün denize girdim ve 8 Kasım günü deniz sezonunu kapattım ki hayatımda Kasım’da denize girmişliğim yok. 

İlk gün Palamutbükü’nü rota tuttuk. Knidos-Kos kanalına kadar yelken yapabildik sonra hava kaldı ve hayatımda ilk kez sakin bir denizle Knidos’u döndüm. (Bkz. aşağıdaki fotoğraf) Palamutbükü’nde limanda yer vardı, bağlandık. Akşam yürüyüşümüzü yapıp yemeğimizi teknede yedik. Palamutbükü'nün sakinliği şahaneydi. Palamutbükü’nde neredeyse her yer kapalıydı. Ve daha önceki yıllarda yemek yediğimiz mekanlardan memnun kalmadığımızdan Glaros’ta yemek yemeyi planlamıştık. Ekipteki Ahmet ve Hakan yılların mekan işletmecileri. Her yıl yaptığımız bu sonbahar seyirlerinde Hakan iyi bir aşçı olarak lezzetli yemekler, Ahmet de çok güzel kahvaltılar hazırlar. Bana iş bırakmazlar sağ olsunlar. Her sabah en erken kalkan Hakan filtre kahveyi demliyordu, ben kamaraya kadar gelen kahve kokusuna uyanıyor kahveye ortak oluyordum. Sonra Ahmet kalkıp kahvaltıyı hazırlarken çayı demliyorduk. 

Knidos burnunu dönerken Deveboynu feneri iskelemizde

Glaros Palamutbükü'nde




Hakan şahane bir mantar sote yaparken

Ahmet salatayı hazırlarken


Palamutbükü dümen suyumuzda

Bu seyirde ekibin görmesini istediğim yer Marmaris Bozukkale idi. Dolayısıyla ikinci gün de uzun seyir yapalım, sonra dönüşe geçeriz diye planladım. Esmeyen bir havada Palamutbükü’nden ayrıldık ve yine göl gibi Hisarönü Körfezini katedip, sancağımıza Symi’yi alarak yaklaşık yedi saat sonra Alaburnu dönüp Marmaris Körfezi’ne girdik. Kısa bir süre sonra pruvamızda Bozukkale girişi belirdi. Koyda iskele taraftaki ilk restoran olan Ali Baba’nın iskelesine bağlandık.

Ovabükü açıkları

Rüzgarsız bir havada yol alırken Symi sancağımızda

Bozukkale, Ali Baba iskelesi

Bozukkale'de ilk akşam, Hakan ve Ahmet rakıya altlık yaparken

Bu seyirde -bir akşam hariç- rakıdan önce hiç bir şey içmedim, rakıyla başlayıp rakıyla bitirdim.
Dolayısıyla bu karede rakı öncesi su içiyorum.

Ali Baba


Temmuz ayında bayramda koydaki üç restoranın iskelesi de doluydu, alargada da tahminen yirmiden fazla tekne vardı. Bu sefer Ali Baba’nın iskelesinde üç tekneydik. Diğer restoranlarda da ikişer-üçer tekne vardı o kadar. Bozukkale’nin sakin ve harika olacağını tahmin ediyordum ama bu kadar güzel olmasını beklemiyordum doğrusu. Hava ılıktı, deniz kadife gibiydi, yüzerken sizi sarıyordu adeta. Kaleye çıktık, biraz yürüyüş yaptık, kitap okuduk, iki gün çok iyi dinlendik. Akşamları Ali Baba’da rakımız içtik, komşu teknemizdekilerle (Rocca) ile tanıştık. Ufuk ve Çiğdem ile güzel rakı sohbeti yaptık. Bozukkale’den ayrılması zor oldu doğrusu. 

Ahmet'in sucuklu yumurtası, bu seyirde de bir sabah bizimleydi


Kaleden Bozukkale koyuna bakış


İkisi arkada üçü önde, kaçan beş keçi


Bozukkale'den ayrılacağımız sabah. Ayrılmak zor geldi doğrusu.

Dördüncü gün, üçüncü durağımız olarak planladığımız Bozburun’u rota tuttuk. Yine sakin bir havada Atabol kayalığına gelmeden körfeze döndük ve Kızılada önlerine demirledik. Son bayramda elliden fazla tekne olan Kızılada çevresinde bizim tarafta iki tekneydik. Hava o kadar sakindi ki Glaros ilk birkaç saat yerinden kıpırdamadı. Çıt çıkmayan bir akşam, fotoğraflarda göreceğiniz yeni ayın çıkışını, güneşin batışını izledik. Bozukkale çıkışında Ahmet oldukça iri (tahminen bir buçuk kilo civarı) bir palamut yakalamıştı. Akşam Hakan onunla bize ziyafet çekti. O akşam rakı daha bir güzel geldi. Sabah erken kalktık. Kahvaltıyı yolda yaparız dedik, demiri topladık. 

Bozburun Kızılada arkası

Buranın denizi gerçekten bambaşka

Kasım ayında Bozburun'da yüzdüm


Güneş güzel battı, deniz havuz gibiydi


Derken yeni ay belirdi

Ahmet yakaladı, Hakan fırınları, ben de yedim



Hedefimiz Datça merkeziydi ama orada denize girmektense önce bir deniz molası verelim, Datça’ya hava kararmadan girelim diye Hurmalıbük’e geçtik. Orası zaten rüya gibi bir koy. Tabii yine sakindi, yüzdük, öğlen yemeğimizi yedik ve demiri toplayıp Datça’ya geçtik. Datça’dan badem, zeytinyağı alışverişi yapacaktık. Aküleri de iyice şarj etmek istiyordum çünkü artık Kasım ayındaydık, güneşin açısı da etkisi de azaldığından, güneş panelleri üç kişiye yetmekte zorlanıyordu. Hem de Datça’daki dostum Fevzi’yi Şubat ayından beri görmemiştim, onunla da buluşup laflamak istiyordum. Datça’da Fevzi’nin mekanı varken sürekli ona giderdik. Mekanı devrettikten sonra nereye gitsek hep bir eksiklik buluyordum. Datça’da, Bodrum’daki gibi çok iyi lezzetler bulamıyoruz nedense. Oysa coğrafya aynı. Fiyatlar da hemen hemen aynı ama hizmet ve lezzet aynı değil. Bir vasatlık var. Bu sefer de Fevzi’nin önerdiği bir meyhanede buluştuk. Buraya daha önce de gitmiştim. Kötü değildi ama ortalama bir mekandı. Hani vardır ya, keşke bir daha gitsem diye fırsat kolladığınız yerler, işte onlardan değildi. Fakat bu gidişimiz hayal kırıklığı oldu. Soğuklar hiç fena değildi, iyi başladık ancak ardından gelen sıcak sakatatlar –ciğer hariç- iyi değildi. Bu yüzden orayla ilgili hiç bir fotoğrafı buraya almıyorum. Datça’daki lezzetler konusu ilginç. Birileri gerçekten iyi bir yer açarsa çok iyi iş yapabilir. Çünkü nüfus artıyor, Mutlaka iyi lezzet arayanlar vardır. Gece tekneye döndüğümüzde limanda aşırı yüksek volümle çalan –bana göre çaldıkları da çok kötü- bir mekanın önüne yanaştığımızı anladık. Yapacak bir şey yoktu, müziğin kesilmesini bekledik. 

Kasım ayında Hurmalıbük'te yüzdüm

Glaros Datça limanında


Peksimet, üzüm, peynir, rakı. Tam denizci menüsü olmuş.

Datça'dan ayrılırken

Hisarönü Körfezi, göl taklidi yapıyordu


Hurmalıbük


Gece yarısı müzik sustu, biz de uyuyabildik. Ertesi sabah kaçar gibi Datça’dan ayrıldık. Bu seyrimizin tek kötü seçimi Datça oldu. Datça’ya tekneyle gelinecekse limanda kalınmamalı. Daha önce yaptığımız gibi Kargı’da kalmalıydık. Oranın denizi de mükemmel üstelik. Neyse, bu da nazar boncuğu olsun deyip dert etmedik tabii. Datça’ya arabayla gelmeli. Ve de şahsen Ovabükü’nde Ercan Usta’da kalıp onda yemeyi tercih ederim. Datça’dan sonraki durağımız, seyrimizin de, son gecelemeli durağımız olan Knidos’tu. 


Kasım ayında Knidos'ta yüzdüm


Bir ara Knidos'ta iki tekneydik



Knidos'taki arkadaşımız gece boyu Glaros'un dibinden ayrılmadı.
Bunda verdiğimiz sucuk ve salamların da etkisi olmuştur tabii.


Knidos'ta gün biterken dört tekne olduk

Bu yaz ikinci kez Knidos’ta kalacağım için çok mutluydum. Buranın bendeki yeri çok ayrı, çok özel bir yer. Önceki yazılarda çok söz ettiğim için detaya girmiyorum. Ama binlerce yıllık bir yerleşimin limanında kalmak Dünya’da eşi az bulunur bir durum. Tabii tahmin edeceğiniz ve fotoğraflardan göreceğiniz gibi Knidos da çok boştu. Antik şehri ziyaret eden az sayıda insan vardı, hava sakindi, ortam mükemmeldi. Glaros’ta şarap-şarküteri akşamı yapıp kalan malzemeleri de, son gecemizi de bitirdik. Dönüş için yine erken halat çözdük. Bir kez daha Knidos’u göl gibiyken döndük, rotayı Mersincik’e çevirdik. 


Mersincik

Kasım ayında Mersincik'te de yüzdüm ve muhtemelen sezonu kapattım

Önümüzdeki yıllarda tekrar tekrar yapabilmeyi dileyerek bu hatıra fotoğrafını çektik.

Rüzgarla ayrıldığımız Bodrum'a rüzgarla döndük

Amacımız Bodrum’a girmeden önce bir deniz molası vermekti. Mersincik’in şaheser denizine girdikten sonra öğlen yemeğimizi yedik ve yüzümüzü güneşe döndük. Derken öğleni biraz geçe demirimizi toplayıp Bodrum’a doğru seyre başladık. İlk gün rüzgarla çıktığımız Bodrum’a, son gün rüzgarla döndük, harika bir apaz seyri yaptık. Bu yazıda size Ağustos ve Eylül aylarında Gökova’ya ve de Kasım ayında Hisarönü’ne yaptığımız seyirlerden notlar, fotoğraflar paylaştım. Yavaş yavaş kışa geçiyoruz. Yakında güneyli fırtınalar başlar. Aralık ayının ortasına doğru, havanın izin verdiği ilk fırsatta Glaros’u Gümbet’ten alıp Gökova Ören Marina’ya bağlayacağım. Kızımın yeni yeri orası olacak. Dilerim ki orada da birlikte mutlu oluruz.

Yeni seyirlere kadar biraz ara vereceğim. Bu arada belki karadan yapacağımız seyahatlerden söz ederim. Malum, bir buçuk yıldır karadan da bir yere gidemedik. 

Mavi günler dilerim.

Yorumlar

  1. Serdar Bey,

    blogunuzu ve sosyal medya hesaplarınızı ilk takip etmeye başladığımızda tekne hayali kuran bir çifttik. Ellili yaşların başındaydık, geç kalmış olabileceğimizi düşünüp tereddüt ediyorduk. Paylaşımlarınız bize hem cesaret verdi hem de yol gösterdi.

    On yedi senedir Bodrum'da evimiz var, üç sene önce temelli geldik, geçen sene de teknemizi aldık. Yaklaşık bir senedir kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz. Ara ara dönüp paylaşımlarınızı tekrar okuyoruz. Bizim için çok faydalı oluyor.

    Yazınızın girişini okuyunca bizde yarattığınız etkiyi daha önce anlatmamakla hata ettiğimi düşündüm. Bize kattıklarınız için çok teşekkür ederiz. Uzun yıllar sağlık ve keyifle seyirlerinize devam etmenizi dileriz.

    Sevgilerimizle.

    Çiğdem Casagrande

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel. Çok sevindim. Ben de sizlere uzun yıllar, sağlıklı, keyifli seyirler diliyorum.

      Sil
  2. Serdar Bey merhaba,

    Evet devir izleme devri maalesef ama hala sizin anlatım diliminizden çok keyif alan, tekne ile ilişkisi olmasa bile yazıları okurken dalıp giden insanların da varlığını bilmenizi isterim.

    Bodrum'un bu kadar hunharca katledilmeden önceki dönemini de yansıtan eski yazılarınızı da kaçar kere okuduğumu anımsayamıyorum bile.

    Çok daha seyrek yazı ekliyor olsanız da sabırsızlıkla yazılarınızı beklemeye devam edeceğim.

    Umarım yeni yaşamaya başlayacağınız yerde de eski zamanlar Bodrum'un mutluluğunu ve huzurunu bulursunuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi dilekleriniz ve düşünceleriniz için çok teşekkür ederim.

      Sil
  3. Çok sevindim yeni yazıyı görünce; arada yazın, blogunuz bizim için değerli:)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bodrum'da ne iş yaparım?

Bodrum'da nereye yerleşilir?

Bodrum'a tatil için geliyorsunuz. Peki nereye geliyorsunuz?