Bayram
tatili dokuz güne çıkınca Bodrum’dan uzaklaşmak şart oldu. Uzun tatillerde
burası gerçekten yaşanılmaz oluyor. Evimin sakin sokağından sabaha kadar bangır
bangır müzik açarak geçen saygısız insanların arabaları, sokaklarda gelişigüzel
park eden görgüsüz sürücüler, mekanların bir masa daha sığdırabilmek için
sıkıştırdığı yan masayla adeta aynı masadaymışsın gibi gereksiz samimiyet kurma
durumları… Sahiller deseniz aynı kalabalıktan payına düşeni alıyor. Ortalık
çoluk çocuk bağrışması ve onlara “yapma annecim, etme babacım” diye hitap eden
tuhaf ebeveynlerle dolunca denize girmenin de tadı kalmıyor. Mekanlardaki masa
sıkışıklığının sahil versiyonunu yaşıyorsunuz, yandaki şezlong komşunuzla
lüzumsuz dirsek temasında bulunuyorsunuz. Açık konuşmak gerekirse, fiyatlara da
bayram ayarı yapılınca benim gibilere iki seçenek kalıyor. Ya Bodrum’da
kalacaksın ve sabah erken denize gideceksin, sonra evden hiç çıkmayacaksın. Ya
da kaçacaksın. Ben ikinciyi seçtim.
|
Bodrum arkamızda kalırken... |
Vizem
bitmişti, bayrama göre ayarlamıştım ve gideceğim günden bir gün öncesinde vizem
geldi. Planım dört gün Kalymnos, iki gün Lipsi adasıydı. Kalymnos’a daha önce
dört kez gitmiştim ve oraya hayran olduğum için bir daha, bir daha giderim.
Lipsi’yi ise görmemiştim ve geçen yıl Kasım ayında biletimi almışken gidemedim.
Çünkü bizim memleket Avrupa saat dilimine geç geçti ve Yunan feribotunun
saatiyle bizimki fark edince aktarmaları denk getiremedim, iptal ettim.
Bayramda
benim gibi adalara gidecek Türk sayısının fazla olacağını tahmin ettiğimden,
tatil başlamadan bir gün önce Kos’a geçtim. İyi ki öyle yapmışım çünkü ertesi
gün geçenler bir buçuk saat pasaport kuyruğunda beklemişler. O pasaport
kuyrukları tipik Türk işi oluyor. Önce sakin başlayan bekleme süreci gittikçe
sinirlerin gerilmesiyle sıra kavgalarına neden oluyor. Tabii bu sadece
Türklerin olduğu sıralarda olan biten bir durum. Bu seyahatimde sessizce Türk
aileleri veya bizim insanımızı izledim. Burada gözlemlerimi tarafsız olarak
yazacağım. Tarafsız konusunu önemsiyorum çünkü bir çok kişi kol kırılır yen
içinde anlayışıyla özellikle yurt dışında vatandaşlarımızın yaptıklarını tolere
ediyor. Oysa bu yanlış bir tavır. Neysek oyuz. Bizim çoğunluğumuz uyumsuz,
nobran, kavgacı ve terbiye, görgü konusunda sorunlu. Bunları gözlemek hoş değil
ama durum bu.
|
Kos limanında Dodekanisos Seaways'in katamaran tipi hızlı feribotuna binerken |
|
Giderken feribot boştu çünkü tatil başlamamıştı. Dönüşte feribotun yarısından çoğu Türk yolcuydu |
Sabah
10:40’da pasaport kuyruğundan çıktım ve 11:00’de Rodos-Symi rotasından gelecek
Dodecanisos Seaways şirketinin katamaran tipi hızlı feribotunu beklemeye
başladım. Bu Dodecanisos Seaways tıkır tıkır işleyen bir sistem. Eğer fırtına
ve iri dalgalar yoksa tam vaktinde geliyor. Yükleme/boşaltma işlemi 3-4
dakikada tamamlanıyor ve hareket ediyor. Kos’tan kalktıktan 35 dakika sonra
Kalymnos limanına yanaştık. Artık gide gele Kalymnos’ta esnaf dostlar edinmeye
başladım. Taksici Giannis bunlardan biri. Çok sevimli bir Kalymnoslu. Konuşkan,
tipik bir adalı. Bodrum’dayken mesaj atıp geleceğim feribot saatini
bildirmiştim. Ekim ayından beri karşılaşmamıştım, elimden çantaları kaptığı
gibi bagaja atıp dönüp sıkı sıkı sarıldı. Yol boyu kışın nasıl geçtiğinden
falan söz ettik. Bu yazının sonundaki küçük video onun taksisinde çektiğim
birkaç saniyelik görüntü ile başlıyor.
|
Her öğlen farklı biralar denedim |
|
Tipik bir Massouri bölgesi evi |
|
Bence en iyi uzo markası Barbayanni. Bu lacivert etiketlisi. Yeşil etiketlisi daha hafif. En serti de her yerde bulunmayan, siyah etiketli Barbayanni Afrodite, Efsane... |
Kalymnos’u
çok seviyorum çünkü;
- Görgüsüz değil. Hani polo tişörtünün yakasını
kaldırıp puro içen tiplerden hiç yok.
- Eğlence hayatı yok. Yemek yedikten sonra bir
iki bara gidip devam edebilirsiniz, müzik dinleyebilirsiniz ve onlar da gece
bir buçukta falan kapanıyor. Ancak müzik derken bizim Bodrum, Çeşme gibi
mekanlar sanmayın. Önünden geçerken müziği duyuyorsunuz, iki üç metre geçtikten
sonra duymuyorsunuz. O kadar hafif çalıyorlar.
- Denizi harika. Özellikle
benim gittiğim Massouri bölgesi çok iyi. Bu sefer şansıma epey rüzgar ve hatta
sonraları fırtına vardı ancak sabah erkenden yine de sakin denizde yüzebildim.
Kalymnos’un arkasında olan Massouri’nin karşısında yine küçük bir ada olan
Telendos var. Oraya adanın adası diyorum. Bu iki ada arasındaki deniz tam
tabiriyle kadife gibi. Volkanik olmasından mı kaynaklanıyor acaba diye
düşünüyor insan. Mutlaka bu kadifemsi duyguyu veren bilimsel bir açıklaması
vardır.
- Kalymnos’ta, diğer adalarda olduğu gibi
mükemmel deniz ürünleri ve mezeler bulabiliyorum.
- Çevrenin yeşil olması, denizin kumluk olması
gibi konular beni ilgilendirmiyor. Kalymnos’un sadece bir bölgesi –Vathi- yeşil
mesela. Biraz da benim kaldığım otelin civarında ağaç var. Onun dışında
kayalık, volkanik bir ada ve bu yüzden de dünyanın en önemli kaya tırmanışı
(climbing) merkezi.
- Limanının bulunduğu Pothia bölgesini ise ayrı
seviyorum. Yazın çok sıcakta o bölgede olmak akıl karı değil. Aynen Bodrum
merkezinde yürümek gibi düşünebilirsiniz. Ama akşam üzeri dar arka sokaklarında
serinlik yapan taş evlerin arasında dolanmak harika bir duygu.
- Yani aslında tatili güneş-deniz-kum-eğlence
olarak tercih edenler için hiç uygun bir yer değil. Hatta çocuklular için de
uygun değil. Bu da benim burayı sevmem için yeter şart zaten. Üstüne diğer
güzellikleri bonus oluyor.
Massouri
bölgesinde hep aynı otede kalıyorum. Masouri Blu oteli son derece zarif bir
hanımefendinin sahibi olduğu, tertemiz, konumu şahane, odaları özenle dekore
edilmiş, kendinizi Ege’de hissedebileceğiniz bir otel. Küçük bir otel ve zaten
ben öyle otelleri arıyorum. Kalymnos’ta Bodrum veya Kos’ta olduğu gibi büyük
oteller yok.
|
Kaldığım MasouriBlu oteli, karşıdaki ağacın sağındaki bina. Denize yirmi-otuz basamakla iniliyor |
|
Otel odasından |
|
Otelde kahvaltı manzarası. Karşıdaki ada Telendos |
|
Oteldeki odam |
|
Balkondan... |
|
Otelin önündeki Massouri sahili |
|
Öğlen menüsü... Bira ve sandviç |
|
Otelden manzara |
|
Kahvaltı terası |
|
Lobby |
Giannis
çantalarımı otele kadar indirdi. Massouri bölgesi küçük bir bölge olduğundan
herkes birbirini tanıyor. Otele girdim, ayak üstü sohbet ettik, Giannis beni
teslim etti ben de odama çıktım. Biraz sonra kapı çalındı ve otelin sahibesi
hanımefendi ile otel yönetiminde görevli hanımefendi ellerinde bir şişe uzo ve
sardalya ezmesiyle hazırladıkları nefis küçük kanapelerle karşımdaydılar. Benim
uzo merakımı biliyorlarmış, hoşgeldin ikramı yaptılar ve böylece uzolu tatil
başladı. Sabahları otelin harika terasında kahvaltı yapıyordum. Bu sefer
kahvaltıyı hazırlayan, dünyanın en sempatik kadınlarından biriydi. Her sabah
güler yüzle işini yapıyordu. Ve her sabah büyük bir heyecanla, o sabahın
yumurtasının nasıl olacağına dair bilgi veriyordu. Bu sabah ıspanaklı yumurta
yapacağım… Bu sabah patatesli yumurta var gibi. Beğendiğimi söyleyince çok
mutlu oluyordu. Ayrılırken sarıldık. Dedim kısa zaman sonra yine geleceğim.
Oteli her gidişimde daha çok benimsiyorum. Otelde kaç kişi çalışıyor derseniz
ben hep dört kişi gördüm. Arka bölümde çalışan da vardır belki. Geceleri de
neşeli bir adam nöbette kalıyordu. Her gelişimde ne kadar uzo içtiğimi
söylüyordum, gülüşüyorduk. Gidecekler için bu oteli tavsiye ederim, memnun
kalırsınız.
|
Şahane sürpriz... Otel sahibesi ve otel görevlisi iki hanımefendinin hoşgeldiniz jesti |
Sabahları
otelin önündeki sahilden denize giriyordum. Öğlenleri de iki bira eşliğinde
sandviç veya gyros yedikten sonra kumlar, taşlar kızmaya başlayınca siesta için
serin çarşaflı odama çıkıyordum. Sahilde şezlong 4 EU. Isterseniz yere yaygını
at yat kimse bir şey demez. Kalymnos’un bu bölgesinde sistem bu. Ama diğer
bölgelerde şezlong yok ve bütün sahilde istediğiniz yerde takılabilirsiniz.
Öğleden
sonraları güneş batmadan yine denize giriyordum, sonra duş falan derken akşam
için dışarı çıkıyordum. Akşamlar uzolu geçiyordu tabii ki. Sonra duruma göre ya
bir tane daha içmek için bir bara uğruyor, ya erken otele dönüyordum. Üç gün
boyunca Massouri’deki tatilim bu tempoda geçti.
|
Kalymnos önemli bir süngercilik merkezi |
|
Massouri sahili |
|
Akşamüstü, yemek öncesi gidilen bir bardan manzara |
|
Bir tekne sahibi olma fikri geçen yıl burada beynime çakılmıştı. Yine karşımda bir tekne duruyordu. O muydu bilmem |
İlk
akşam Kalymnos’un en bilinen tavernalarından Aegean Tavern’de yedim. Taverna
deyince tabak kırılan müzikli yerler aklınıza gelmesin. Tavern, bir anlamda
meyhane demek. Aegean da oldukça havalı, şık ve şıkır şıkır bir mekan. Sunumlar
çok iyi. Porsiyonlar Yunan işi. Bizdekilerin üç misli ebatta tabakta gelen
malzeme bir porsiyon. Bu ölçüyü bilmeme ragmen gözüm döndü, çok şey söyledim
yine. Hepsini bitiremedim. O akşam bir masa hariç Türk yoktu çünkü bayram
tatili başlamamıştı.
|
Karides saganaki |
|
Tama ada usulü ahtapot ızgara. Haşlanmadan, rüzgarlı güneşte kurutulmuş...Damakta bıraktığı tad, hem ahtapot hem iyotlu Ege tadı |
|
İlk akşam gittiğim Aegean Tavern. Ertesi günler kapıda kuyruk gördüm. |
Ertesi
sabah yine yüzdüm, biramı içtim ve siesta için odama geçtim. Bir süre sonra
çocuk bağırışmaları ve koridorlarda koşup gürültü yapan velet sesleriyle
uyandım. Otele Türk birilerinin geldiğini anlamam uzun sürmedi. Ve o andan
itibaren koridorlarda, sabah kahvaltıda hep ağlayan, şımaran, zırlayan
birbirinden sevimsiz üç çocuk ve kayıtsız ebeveynleriyle bir arada olmak
durumunda kaldım. Bir ara otelin sahibesi hanımefendi “Türkçe ne desem gürültü
yapmaz bu çocuklar?” diye sordu. Hiç uğraşmayın dedim. Anne babaya baksanıza,
bu çocukların niye böyle olduğunu anlarsınız. Kadın dehşetle izliyordu
olanları. Çocuk almayan otelleri seçmeye zorlayan olaylar bunlar.
Diğer
iki akşam karşıdaki Telendos adasına geçip, geçen yıldan bildiğim Kapsouli
isimli mekana gittim. Aile işletmesi olan tipik bir meyhane. Sahibi ana, baba
ve asıl işi yapan oğul ile gelinleri. Yeğen de gelmiş garsonluk yapıyor,
koşturuyordu. İkinci akşam gittiğimde öğlenden başlamış neşeli, genç bir
Yunanlı grup ile yakın masalarda oturdum. Tek başıma yiyip içerken mekan sahibi
elinde mandolin/buzuki arası enstrümanıyla geldi, şarkılar başladı. Bir sure
sonra beni masalarına davet ettiler. Türk olduğumu öğrenince hadi birlikte
söyleyelim dediler ve Yedikule’yi çalmaya başladı Manoli. Onlar Rumca başlıyor
ben Türkçe devam ediyordum. Böyle böyle ikinci şişe Barbayanni de bitti. Çok
güzel bir akşamdı. Saat 24:00’te Massouri’ye son motor kalkıyor. Hepimiz o motora
doluştuk ve karşıya geçtik.
|
Telendos'a geçmek için bu motorlara biniliyor |
|
Orada da sezon pek iyi gitmiyor, açılmayan tesisler var |
|
Telendos'tan Massouri'ye bakış |
|
Telendos'taki aile işletmesi meyhane, Kapsoulis |
|
Kapsoulis... Anlamı, kapsül |
|
Telendos motoru |
|
Telendos |
|
Kapsoulis'in sahiplerinden Manoli. O akşam servisten sonra müzik ziyafeti çekti. Dinliyorsunuz ama hepinizin adisyona %15 ekliyeceğim diye şaka yaptı |
|
Genç bir ekiple masa komşusu oldum |
|
Enfes Symi karidesi |
|
Altı akşam boyunca hiç ayrılmadık... |
|
Feta... Peynirin sunumu bile özenli. Şahane sızma yağ ve zeytin ile süslenmiş iri bir dilim. Bir de bizim meyhanelerde, balıkçılarda gelen küçük tabakta üçgen kesilmiş sade peynirleri gözünüzün önüne getirin |
|
Yunanca kolay dil. Türkçe kelimelerin sonuna -des -dis -ki ekleyince oluyor. Şaka gibi ama bunun adı Lokmades. Yani lokma tatlısı |
|
Telendos |
Dördüncü
sabah saat 11:30’da beni alması için Giannis ile sözleşmiştik. Alıp liman
bölgesindeki kalacağım otele götürecekti. Ben de vakit geçirirken ertesi sabah
Kalymnos-Lipsi feribot biletimi cüzdanıma koyayım dedim. Ve o anda fark ettim
ki biletim o sabah saat 11:40’da. Yanlış tarihe bilet almışım. Hemen
değiştireyim dedim ve bir de ne göreyim? Ertesi gün Kalymnos-Lipsi arası
feribot yok. Ya Lipsi’ye erken gidecektim, orada iki gün değil üç gün
kalacaktım. Dedim erken gideyim napayım, otel paramı yakarım. Aslında liman
tarafında kalma nedenim hem özlediğim sokakları gezmek, hem görmek istediğim
meyhaneci ile buluşup onun mekanında yemek yemekti. Giannis’I aradım dedim
yetiş, böyle böyle. Sen yola çık geliyorum dedi. Filmlerdeki gibi acı fren
yaparak önümde durdu, çantaları attığım gibi bastı gaza yola çıktık. Yolda
Marsilya’da geçen Taksi filmini seyredip seyretmediğinden söz etti, güldük
falan ve feribotun kalkmasına onbeş dakika kala limana varıyorduk ki aklına bir
fikir geldi. Liman başkanlığını aradı, ertesi gün Kalymnos’tan Lipsi’ye nasıl
gidilebileceğini sormak için telefonu uzattı.Ve ertesi sabah, Anek şirketinin
sabah 06:00’da büyük bir feribotu olduğunu öğrendim. Bu daha yavaş giden bir
feribot ama sonuçta gidiyor işte. 30 EU’luk otel yerine 16 EU’luk feribot
biletimi yaktım. Hem de Kalymnos limanında kaldım, hem de o meyhanede uzomu
içtim. Bu arada limana vardığımızda yanından geçtiğimiz bir motoru görünce
yavaşladı, adama seslendi, bir şeyler konuştular. Meğer adam kalacağım Panorama
otelinin sahibiymiş, bu arkadaşı sana getiriyorum iyi bak ona demiş. İkisi
mahalle arkadaşıymış. Bu arada zamanımız oldu, Giannis doğduğu evi, yaşadığı
sokakları, okulunu falan göstererek beni tepedeki otele bıraktı. Otel sahibinin
kızı karşıladı bizi. Ona da tembihlerde bulunduktan sonra Giannis ile
vedalaştık. Bir sonraki gelişimde uzo masası kuracağımıza dair sözleştik. Bir
ay içinde giderim herhalde.
|
Kalymnos'taki Panoraka Otelindeki odamdan |
|
Panorama otelinden panoramik liman manzarası detayı |
|
Vathi, Kalymnos'un tek yeşil köyü. Derin ve eni dar bir koy. Karşısı Turgutreis. Bizdeki gibi günü birlik tekne turları geliyor, yüz kişi bir anda karaya çıkıyor veya denize giriyor. Şu farkla ki, bangır bangır mezleke tarzı göbek havaları çalmıyor, çıt çıkmıyor, insanlar yüzüyor, restoranda yiyip içiyor ve ayrılıyor. Çevreyi rahatsız eden yok |
|
Balıkçı teknelerini boyama tarzları çok güzel. Hep bir kaç renk kullanıyorlar. Lipsi'de daha da güzellerini gördüm, fotoğraflarını çektim. |
|
Vathi |
O
akşam üzeri arka sokaklarda turladım. Artık o sokaklarda anılarım olmaya başladı.
Bende yer eden bazı noktalardan geçerken o anları hatırladım. Oraların
fotoğraflarını, aradan altı ay geçtikten sonra başka gözle, yeniden çektim.
Son
gidişimde de akşam yiyip içtiğim mekana doğru yollandım. Bu bloğu takip edenler
hatırlarlar, Aralık ayı sonunda, noel sonrası gittiğim Kalymnos’ta çok
eğlenceli, müzikli, danslı bir akşama tanık olmuştum. Blogda ona dair bir yazı
var; http://bodrumluhayat.blogspot.com/2016/01/iki-gunlugune-kalymnos-ve-kos.html İşte
o mekana gittim yine. Meyhaneci önce tanımadı sonra “Ah hatırladım sizi, şu
masada oturmuştunuz ve iki şişe Barbayanni içip sallanmadan çıkmıştınız”
diyerek oturduğum masayı işaret etti. Sakin bir akşamdı, müşteri azdı, biraz
sohbet ettik. İşler orada da iyi değilmiş. Hem ekonomik durum, hem de Avrupa’da
Leros, Kalymnos için “Orada Suriyeli göçmenler var, aralarında İŞİD’li de
olabilir” tarzı yalan yanlış yayınlar çok olumsuz etki etmiş. Oysa ki bir tane
bile Suriyeli görmedim. Geçen yaz evet doğru feciydi ortalık. Her gün onlarca
bot geliyordu, perişan halde. BM Mülteciler Komiserliği iki adanın limanında da
gelenleri barındırmak için prefabrik evler yapmıştı. Şu anda onlar bomboş.
Sizde mülteci var mı diye bana sordu. Bodrum’da da yok, bizde yoksa size
gelecek de yoktur dedim. Hükümetimiz rüşveti aldı Merkel’den, kimseyi sahilden
çıkartmazlar artık merak etmeyin diye ekledim.
|
Kalymnos'un merkezi Pothia sokakları |
|
Bizdeki vergiler yüzünden kendi ürünümüz Yeni Rakı'yı biz tam iki misli pahalıya içiyoruz. |
|
Kalymnos'ta sık gittiğim meyhane. Ya da Ouzeri, yani uzo içilen mekan |
O
akşam şahane bir ahtapot ızgara ve Greek salata ile akşamı bitirdim. İlk
akşamdan sonra porsiyonları hatırlayıp az çeşitle geceyi bitirmeyi öğrendim.
Gece
otele döndüm ki otel kışın son gelişimde kaldığım, yukarıdaki linkte yazıda
anlattığım otel. Yine fırtına vardı ve yine kepenkler, kapılar çarpıp
duruyordu. Zaten sabah beşi geçe kalkıp limana yürüyeceğim için tedirgin, adeta
kuş uykusu uyudum. Sabah güneş doğarken çantalarımı sırtıma atıp limana doğru
yola koyuldum. İstikamet Lipsi idi ve ilk kez gidecektim…
Lipsi
bir sonraki yazıda.
Bu
arada birkaç gözlemimi paylaşmak istiyorum;
Turizm
konusunda Yunanlılardan öğreneceklerimiz çok. Temizlik, iyi malzeme, lezzet ve
kalite/fiyat dengesini çok iyi biliyorlar. Kara Yunanistan’ı hakkında fikir
yürütemem, bilmiyorum. Ama adalarda çok belirgin olan bir şey var ki fiyat
istikrarı meselesi. Arka sokaktaki mekan ile denizen dibindeki mekan arasındaki
fiyat farkı %10-15 civarı. Birinde 20 EU veriyorsanız diğerinde 23-25 EU
ödüyorsunuz. Bu çok önemli değil mi?
Her
yemeğin fiyatı belli, sürpriz yok. Yediklerinizi toplayın, kaç EU ediyorsa
hesap o kadar geliyor.
Markette
aynı miktardaki biralar, markasına göre 1,80-2,25 EU civarı. Bunu sahilde bir
mekanda içerseniz servisi, yanında çerezi dahil 3,5 EU ödersiniz. Aradaki fark
bu. Bizde markette bira ortalama 6 TL diyelim. Ege’de en ucuz mekanda ona 12 TL
vermeniz gerekir. 25-30-40 TL, mekana göre artık nereye kadar giderse fiyat
artar. Aynı şey pet şişe su için de geçerli.
Oteller
için de durum farklı değil. Kalymnos’ta kaldığım otele denk Bodrum otellerinde
ortalama fiyat 450-500 TL aralığında. Orada 85 EU ödedim.
Özellikle
krizden sonra az personelle iş yapmaya çabalıyorlar. Bu da serviste aksamalar
yol açabiliyor. Ama bunu büyük restoranlar için söylüyorum. Orada da sonuçta
gelen yemek o kadar mükemmel ki göz ardı edebiliyorsunuz. Hele ki bizim Ege’de
yediğinizden daha fazla yemeğe daha az para ödeyince önemi azalıyor.
|
Şu manzara Bodrum'da çekilmiş desem yadırganır mı sizce? |
|
Massouri'nin ana caddesi |
İçki fiyatı konusunda aramızdaki uçurum dehşet. Burada hükümetin alkole bakışı nedeniyle vergi artırması sonucu orada Yeni Rakı buranın tam yarı fiyatına. Bunun makul bir açıklaması olabilir mi? Güya alkolü yasaklamıyor ama böyle böyle yok edeceğini sanan saçma sapan insanların yönetiminde çarpık zihniyet var işte. Küçük kızlara hallenen sapık ideolojilerine karşın alkolden uzak durmaları gibi konulara hiç girmiyeyim, her gün ne halt ettiklerini izliyoruz.
Din başlı başına bir konu. Daha önce de yazmıştım, karşıdaki adalarla aramızda 4-5 mil var ama hayata bakışımız arasındaki fark büyük. Orada insanlar bu dünyada, bu dünyanın nimetlerinden yararlanarak yaşıyorlar. Dolayısıyla da hayatı daha yaşanır kılmak için, hayatı güzelleştirmek ve bu hayattan tad almak için ellerinden geleni yapıyorlar. Seksen yaşına gelmiş kadınlar, erkekler birlikte uzo içip eğlenebiliyor, şarkı söyleyip dans ediyorlar. Bizde o yaşa gelmiş kadınlar hayattan elini eteğini çeker, pencere önünde ölümü bekler. Erkek kahvede pişti atıp akşam evinden çıkmaz. Zaten burada kadın ile erkeğin bir arada hayata katılması pek söz konusu olmuyor ki o da çok ayrı bir konu. Bizdeki dine inananlar asıl yaşanacak dünyanın bu değil öteki dünya olduğuna inanırlar. Bu dünya çok önemli değildir. O nedenle de hayatı ıskalamak bizim gibi toplumların, Müslüman ülkelerin doğasında var. Alkolün yasaklandığı bir öğreti ile şarapın kutsal olduğu dine inanların hayata bakışlarında fark olması doğal. Kim hangisine inanmak isterse ona göre yaşar. Kimi de hiç birine itibar etmez, o da ayrı bir tercihtir.
|
Güneş doğarken uyandım, yola çıkmak için hazırlandım |
|
Lipsi'ye gitmek üzere Kalymnos'tan ayrılırken |
|
Eski model bir feribot. Boş olduğu için minderlere uzanıp uyudum |
|
Yunan feribotunda, Türk malı Beko marka kahve makinesiyle Greek Coffee içtim |
|
Leros'un batısından geçerken |
|
Beni Lipsi'ye götüren feribot |
Kendi
adıma şunu söyleyebilirim; Bodrum Türkiye’nin bir çok bölgesine, hatta artık
İstanbul’a göre bile daha özgür bir belde. Ama karşıya adım atar atmaz çok daha
özgür bir ülkeye geçmiş olduğunuzu damarlarınızda, kalbinizde, ruhunuzda anında
hissediyorsunuz.
Bir
sonraki yazıda Lipsi adasını ve orada gördüklerimi yazacağım… Lipsi’de
buluşalım.
Yine müthiş güzel bir yazı olmuş. Gözlemleriniz harika. Adalarla bizi kiyaslamaniz çok iyi, doğru tespitler yapmışsınız. Gurmeliginiz de müthiş bu arada. Sizinle birlikte oraları yaşadım sanki. Nice yazılara... Teşekkürler...
YanıtlaSilGüne huzurla başlamak için yazılarınızı okumak yeterli.. Çok teşekkür ederim...
YanıtlaSilSerdar abi beni egeye, biraya, uzoya doyurdun. Abartmıyorum bir ahtapot foton'da kokusunu aldım gibi geldi.Bir ara bölge fotoğraflarını incelerken gözlerim dolu dolu oldu.Biz millet olarak gerçek anlamda bitmişiz. Ayrıca seni her okuduğum'da iyiki çocuğum yok diyorum. Şimdi eşimle ilk önceliğimiz pasaportları yenileyip seninde tavsiyelerini dikkate alarak oralara gitmek ve güzel insanlarla tanışıp '' dünyada yaşanılacak bir yer varmış'' demek istiyoruz. Sağlıcakla kal, seni seviyoruz abi...
YanıtlaSilSerdar bey merhaba,bir geceliğine de olsa karşıya kaçma planları yaparken blogunuza rastladım.Şunu hemen belirteyim:
YanıtlaSilYunan adaları,Bodrum, insanımız ,onların insanı hakkındaki bütün yazdıklarınıza yüzde yüz katılıyorum.6 senedir Bodrum'da oturuyoruz.
30 sene önce de sizin gibi düşünüyordum şimdi daha da fazla öyle düşünüyorum.
Kos eşimle beklentilerimize uygun bir ada değil,onun için Kalimnos'u (belki Telendos'ta kalmak üzere?)düşündüm saatler yolda geçmesin
diye.Eşimle 30+ sene önce Kalimnos dahil çok yunan adası gezdik bağımsız olarak.Gördüklerimiz görmediklerimizden çoktur.
Kalimnos'u favorilerimin arasına koyar mıydım hayır.
Hatırladığım,vızır vızır gürültücü motorsikletler,siyah kumlu çakıllı bir plaj,Telendos'ta bir öğle yemeği...
Ama şimdi güzel bir destinasyon olabilir gibi geliyor,özellikle yazdıklarınızdan sonra.Öyle deniz plaj beklentimiz hiç yok,sakin,tıkış tıkış olmayan
Türk ailelere ve teknecilere,kalabalık Avrupalı turist gruplarına rastlama olasılığı
az olan başka bir ada da olabilir.Dar sokaklarda yürüyelim,
bir geleneksel tavernada güzel bir akşam yemeği yiyelim,tipik Yunan adası atmosferini içimize çekelim başka bir şey istemiyoruz.
Nisyros'u da düşünmüştüm ama ada içi ulaşım konusunda emin değilim.
Sıcakta yol yürümek işime gelmez,motor,araba kiralamak istemiyorum.
Mandraki eğer beklentilerimize -bizim beklentilerimizin sizinkilerle ayni olduğunu düşünerek!-uygun bir yerleşim ise orayı da
düşüneceğim dönüşü ayarlayabilirsem.Günübirlikçiler konusu ise tereddütlü.Bir iki satırla Nisyros ve Kalimnos tavsiyelerinizi yazarsanız sevinirim.
Kalimnos konusunda son bir not.Masouri'de kalmışsınız,bir başka blogta küçük bir Kemer ,Marmaris diye tanımlanan bir yeri tercih nedenlerinizi de yazarsanız sevinirim.Sanki size uygun bir yer değilmiş gibi.
Not:Oralarda herşey ayni kalıyor diye yazmışsınız.Kalimnos merkezde deniz kenarındaki güzel kubbeli eski yapıların hemen dibinde küçük tekneler bağlıydı
şimdi ise önlerinden sahil yolu! geçmiş görünüyor doğru mu yoksa ben yanlış mı hatırlıyorum.?
Merhaba. Kalymnos'ta dostlar edindim, belki de sevmemde bunun da payı vardır. Beni çeken başka bir yönü de vahşi kayalık doğası. Çok ilginç geliyor. Masouri Temmuz/Ağustos aylarında çok kalabalık, doğru. O nedenle pek gitmiyorum. Gidersem kaldığım otelden çok memnun olduğum için Mosouri'de kalıyorum ama araba kiralayıp sakin koylardan gdenize giriyorum. Mandraki ve Nikia çok güzel. Nisyros denize girmek için pek uygun değil. Kalymnos bir çok giden için hayal kırıklığı oluyor. Ne aradığınıza bağlı olarak gavori adalar çok fark ediyor. Deniz benim için ilk sırada değil, o yüzden aradıklarım başka oluyor sanırım. Kalymnos'un eski hali hakkında bilgim yok doğrusu.
SilNisyros dönüşü Bodrum feribotuna yetişmiyor o yüzden sizin sonradan gördüğüm Lipsi gözlemlerinize dayanarak Lipsi'yi düşünüyoruz şimdi.Kapı vizesi yerine az bir farkla normal Schengen vizesi alarak doğrudan Kalimnos üzerinden Lipsi'ye gidebiliriz,anlattıklarınızdan tam bize göre bir ada olduğu anlaşılıyor,iki geceye de çıkartabilirsek gezimizi harika olur ,bir gece Kalimnos bir gece Lipsi!Bir önceki yazım biraz kuru olmuş.Şunları ekleyeyim;gözlemleriniz yazıya döküşünüz çok güzel büyük bir zevkle okuyorum.Çizimleriniz de harika bir suluboyacı olarak tavsiyem onları renklendirmeniz.Teşekkür ederim .
YanıtlaSil