Bugün babalar günü.
İkibinsekiz yılının yedi eylül günü babam aramızdan ayrıldığından beri babalar
gününün anlamı benim için farklı. Babamı aklıma getirmediğim günüm yok. Bunu
lafın gelişi diye söylemiyorum, samimiyim. Özellikle rakı içerken onu çok hatırlıyorum.
Babam rakı içme adabını iyi bilirdi. Kuru fasulye ile rakı içenleri anlamıyorum
derdi.
Babam hayatımın en
kritik virajlarinda devreye girip bana yol gösterdi. 12 eylül öncesi anarşi
ortamında, kazandığım grafik bölümüne girme konusunda bazı sıkıntılar çıkmış,
devreye girmiş, o günün gençleriyle konuşmuş durumu açıklığı kavuşturmuştu. O
olmasaydı ben muhtemelen bugün başka bir yerdeydim.
Bodrum’a yerleşmem de
onun yol göstermesiyle oldu. Bodrum’a yerleşme fikri hep aklımdaydı ama şehir
hayatına kapılıp giderken erteleyip duruyordum. Neyi beklediğimi bilmeden. Sıcak
bir eylül akşamı Yalıkavak’taki yazlık evimden çıkıp Sait’te güneşi batırıp
rakı içmeye gitmiştim. Misafirim, arkadaşım Seyran da vardı. Kadehleri
doldurduk, sağlığa kaldırdık o anda telefonum çaldı. Bilmediğim bir numaradan
aranmıştım. Arayan kişi “... iskele karakolundan arıyorum” dedi. Anlam
veremedim. Bodrum’da hangi iskele var ki karakolu olan? Bir daha sordum.
Kadıköy iskelesi karakolu dediğini duydum. Asım Ekrem Benli neyiniz olur diye
sorduğunda kötü oldum çünkü babamın hiç kullanmadığı göbek adı olan Asım’ı
söylediğine göre resmi bir kayıttan okuyordu. Babam olur deyince başınız
sağolsun dedi. Öyle kalakaldım.
|
İstanbul Bebek'teki evimde birer kadeh atarken |
|
Büyükada'da sofradayken |
Ertesi gün, o sıra
Bodrum’daki evinde henüz yaz tatilini geçiren annemi, kardeşimi alıp İstanbul’a
gidip babama son görevimizi yaptık. O sabah son kez telefonda konuşmuştuk.
İstanbul’dan yeni dönmüştüm, Büyükada’da rakı içmiştik. Son içtiğimiz rakı da o
oldu. Pazar günü de çok sevdiği Fenerbahçe kulübünün tesislerinden denize giriyor
ve göz rengi gibi maviliklerden geçerek bu dünyayı terk ediyor.
Yalıkavak’ta ilk
yerleştiğim evin bazı işlerini birlikte yapmıştık. Evi yerleştirdik sonra o
Akyarlar’a annemin yanına geçti ben de bir seyahat için Foça’ya gittim. O evde
karşılıklı rakı içeceğiz, sohbet edeceğiz diye planlar yaptım. Kısmet olmadı.
Babamın gidişi hayatta
hiç bir şeyi ertelememem ve Bodrum’a taşınma kararımı derhal gerçekleştirmem
gerektiğini gösterdi. Babamdan altı ay sonra İstanbul’daki evimi boşaltıp,
kamyona eşyaları yükletip “istikamet Bodrum oğlum” dedim kendime. O günden beri
buradayım işte.
|
Büyükada'da amcamla beraberler |
|
Otuz yıl aradan sonra maça gitmek istemişti. Bu fotoğrafı kardeşimin eşi Hakan çekmiş, formayı da o vermiş olmalı. |
|
Kuzenimin partisinde perdede gösterilen evlilik videosuna bakarken |
|
Annemle Akyarlar'da. |
|
Akyarlar'a son gelişiydi |
Günde on kez önünden
geçtiğim şöminenin üstünde babamın sevdiğim bir fotoğrafı var. İlk zamanlar bu
fotoğrafa bakamadan geçiyordum, çünkü görmek çok kötü yapıyordu. O travmayı Bodrum’daki
sevgili doktorumuz Narin Çakar sayesinde atlattım. Nöralterapi ve bioenerji
desteğiyle iki seansta üzerimdeki o ağırlık gitti. Narin son seanstan sonra
bana “Baban bu durumuna çok üzülüyordur. Göreceksin bir şekilde sana mesaj
gönderecek” demişti. Doğrusu mesaj meselesine pek inanmamıştım. Aradan kısa bir
süre geçti, rüyamda babamı gördüm. Genç haliyle kırmızı bir berjer koltukta
oturuyordu. Yüzü de kıpkırmızıydı. Doktor kötü şeyler söyledi ağrılı ve acılı
bir ölüm yaşayacakmışım dedi. O ıstıraplı ifadesi gözümün önünde çünkü babamı
hiç acı çekerken görmedim. Bu kabustan uyandığımda “oh babam acı çekmeden gitti
ne iyi” dediğimde bir ferahlık hissettim. Bu bir mesajdı herhalde diye
düşündüm. Aradan kısa bir süre daha geçti ve ondokuz kasım günü (tarihi unutmuyorum)
Palamutbükü’ne gittik. Kumsalda dört kişi kalmış, sezon kapanmıştı. Sonbahar
güneşinin son demlerini yakalamak için şezlonga uzandım sonra da son kez denize
girip sezonu kapatayım dedim. Denizden çıkarken o dört kişiden biri olan,
babamların oturduğu apartmandaki avukat komşumuzu gördüm. Yaklaşık 15 yıldır karşılaşmamıştık.
Hal hatır sorduk. O da tesadüfen Datça’ya gelmiş, o gün Palamut’a uğramış,
birazdan İstanbul’a dönüyorum demişti. Ayrılırken “Yahu baban ne güzel ne dolu
adamdı ama di mi? Tam kendine yakışan şekilde, yüzerken sessizce gitti. Keşke
hepimiz öyle gidebilsek” dedi. Ayrıldık. Bu konuşmanın çok etkisinde kaldım.
Doktor Narin’e anlattım. Babanız size mesaj gönderecek dememiş miydim? Buna
inanın... dedi.
|
Şöminenin üzerindeki fotoğrafı |
|
Son kez denize girmeden önce sahilde şezlonga bıraktığı okuduğu kitap ve gözlüğü.
O gün kullandığı eşyalardan ikisi bende ikisi kardeşimde |
|
İkibinsekiz yılının Haziran ayında, o zaman İstanbul'daki evimdeki son fotoğrafı |
Artık şöminenin önünden
geçerken babamın resmine rahatlıkla bakabiliyor ve ona teşekkür ediyorum.
Sayesinde burada, Bodrum’dayım. Ama buradaki hayatımı görmesini, benim mutluluğuma tanık olmasını, karşılıklı kadeh kaldırıp sohbet etmeyi çok isterdim. Olmadı. Muhtemelen biliyordur diye düşünüyorum. Bi mesaj gönderir misin?
Babalar gununuz kutlu olsun sizin de:) babaniz da isiklarda olsun cok guzel bir yaziydi tesekkurler..
YanıtlaSilBabanız nurlar içinde olsun,o ordan size hep huzur göndersin. Sağlıcakla kalın.
YanıtlaSilçok gerçek ve çok hüzünlü, bir o kadar da çok benzer ! yazdıklarınızı okurken gidip geldim zamanda. Herhalde büyüklerimiz bu dünyadan giderken, bizleri daha iyi bir hayata bırakıyorlar, bunu önce zihinlerimizde gerçekleştiriyorlar, bizi kendilerinden yoksun bırakarak sarsıyorlar önce, sonra yok olarak , varolmanın ne kadar anlık olduğunu, yaşamın her karesinin değerini daha da anlamamızı sağlıyorlar.2003'de annemi, 2006'da babamı kaybettikten sonra ben de çok farklılaştım.Bir kere hiç bir şeyi ötelemiyorum, özellikle kayıp sonrası travmalar insanı daha bencil (Yaşamdan tat alma konusunda), ama daha paylaşımcı,daha değer bilir , bir o kadar da korkusuz, yürekli ve sevgi dolu yapıyor.Hayatta olan büyüklerimle geçirdiğim zaman belki yine az ama kaliteli, eski bakışımdan çok daha farklı tüm yaklaşımlarım. Büyük , küçük hepsinin değerini çok daha iyi biliyor, zihnimde ağırlık yapacak hiç bir kötü anı taşımıyor, olanca sevgimi hissettirmeye çalışıyorum.Tüm yazdıklarınız gibi burada da yüreklere dokundunuz,hatırlattınız insanca olan pek çok şeyi, teşekkürler size. Anneniz ve diğer tüm yakınlarınızla beraberliklerinizin tadını doya doya çıkarmanız dileğiyle.. ama şimdi hiç nedensiz (belki de anıların canlanmasıyla ''nedenli '')rakı istedi canım...Ben de kadehimi bir zamanlar kadehlerimizi tokuşturduğumuz gibi babama doğru kaldıracağım, belki o da bana bir işaret gönderir, kimbilir ??? sevgiyle kalın. Datça-Yurdagül
YanıtlaSilAnnem okumuş yazını önce, sonra bana linkini yollamış. Herşeyi yollar, ben de onun şımarıklığıyla, ertelemişim yazını okumayı. Okumaya başladığımdan beri ağlıyorum. Ekrem abi bu, kolay mı ağlamadan okumak? Yazıyı onu tanıyarak okumak var ya, hele de o yılları, kendi çocukluğumu, seni, Sena'yı, sonra bizimkileri hatirlamak. Boğazımdaki yumru duruyor ama, şimdi sümüklerimi sildim. Tek diyeceğim, keşke herkes duygularını ve içindeki güzellikleri etrafındakilerle Ekrem abi gibi paylaşmayı becerip gidebilse bu dünyadan. Umarım, bizler de zamanı geldiğinde - ki umarım daha çooook zaman vardır - sevdiklerimizi bu duygularla bırakırız giderken. Hepinizi çok özlemişim. Bu akşam birer kadeh de Ekrem abi ve babam için kaldıracağım, kuru fasulyesiz.
YanıtlaSilİstanbul beyi nur icinde yatsin.
YanıtlaSilYazdıklarınız bana geçmişte kalan ufak tefek kırıklıklarımı hatırlattı, nasıl tamir etmemiz gerektiğini iç dünyamızı...
YanıtlaSilŞimdi anlıyorum ne kastettiğinizi bende şimdi bloğum da bir yazı yazıyordum sevgili doktorumun bana hissettiklerim hakkında... Narin ÇAKAR harika bir insan,
sevgiler