İki gün için Palamutbükü ve Datça
Datça’ya
ilk gidişim 2000’lerin hemen başındaydı. Sonbaharın da son demleriydi. Datça
diye duyduğumuz yer ne menem bir yerdir diye merak edip, öğlen yemeği için
gidip dönmüştük. Aklımda hiç iyi bir şey kalmamış. Merkezde bir lokantada yemek
yemiş, biraz sahilde turlamış, yarısı boş ve kapalı dükkanlara bakıp burada da
hiç bir şey yokmuş deyip Datça defterini kapamıştım. Tabii o zamanlar aklım
fikrim Bodrum’daydı, Datça hakkında pek bilgim yoktu. Dolayısıyla Knidos’a
doğru giderken Mesudiye sahillerindeki üç kardeş bükten de (Hayıt, Ova, Palamut)
Knidos’un ne muhteşem bir yer olduğundan da haberim yoktu. Ta ki 2009 yılının 1
mayıs günü Bodrum’dan feribotla Datça’ya geçip Knidos’u gezene kadar. O gezimde
Datça’nın içinde kaldığım Türkevi otelinin sahibi Mehmet Bey –ki şimdi
Palamutbükü’ndeki Mavi-Beyaz’ın da sahibidir- bana balık yiyeceksem Fevzi’de
yememi tavsiye etmişti. Biraz aksidir ama işini iyi bilir diye uyarmıştı. Biz
de akşam yemeğini Fevzi’de yemiş ve yediklerimize hayran kalmıştık. İşte o
tatilden sonra senede en az üç dört defa Datça’ya gider, her gidişimizde de
Fevzi’de rakı içip Ege otları ağırlıklı mezelerinden yer olduk. Şimdi sadece
Datça’ya gitmekle kalmıyor, eğer iki aydan fazla bir süre gitmezsem özlüyorum.
Notlarıma baktım da, bu sene şimdilik beş defa Datça’ya gitmişim. Özellikle
bahar aylarında ve kışın gitmeyi daha çok sevdiğimi de eklemeliyim. Yazın
gitmenin tek iyi yanı Palamutbükü’nün o türkuvaz denizi. Yoksa kalabalığı,
aksayan servisiyle yaz aylarının özlenecek pek bir tarafı yok.
Geçtiğimiz
Cumartesi günü İstanbul’dan arkadaşım geldi. Haluk hem üniversitede grafik
bölümünden arkadaşım, hem gençliğimizde Kalamış’ta aynı sokakta otururduk, hem
Todori’den, Koço’dan ve bizim Fenerbahçe burnundaki Fenerbahçe ve Galatasaray
kulüplerinden akşamları rakı arkadaşım. Sonra 80’lerde aynı ajansta, Yorum’da
birkaç yıl birlikte çalıştık. O yıllar ekibin diğer elemanlarıyla birlikte
benim vosvosa atlayıp Assos’u ve civarını fethettiğimiz yıllardı. Ve zaman
geçti, evlilikler filan derken dostluğumuz kesintiye uğramadan devam etti. Haluk,
benim de İstanbul’da yaşadığım yıllarda her Cuma akşamı toplanıp rakı içtiğimiz
ekibimizin demirbaşıdır. Bir dönem Miman Sinan’da grafik bölümünde birlikte hocalık
yaptık. Haluk halen devam ediyor, benim hayatımın yönü değişti ve İstanbul ile
vedalaştım, Bodrum’a yerleştim. İşte bu arkadaşım Haluk, cumartesi tek başına
Bodrum’a geldi, havalimanından aldım ve eski bekar günlerimizdeki gibi iki
kafadar Datça’ya doğru yola çıktık.
Hep anlattığım Fevzi’de bir akşam rakısı yapmak ve iki günü Palamut’ta geçirmek planıyla Palamut’a vardık. Badem isimli bir tesise yerleştik. Palamut’ta bir gece kalacağımızdan amacımız temiz ve sahilde bir tesiste yer bulmaktı. Palamutbükü’ndeki tesislerde akşam yemeği için kumsaldaki şezlonglar kaldırılır ve yerine masalar konur. Denizin şırıltısını dinleyerek yemek içmek çok keyif verir. Odalara yerleşip, denize girip çıkıp masaya oturduk. Biraz soğuk meze, kalamar ve üstüne de bir deniz çipurası söyledik. Hayatımda yediğim en kötü çipurayı Palamutbükü’nde yiyerek tarihe kayıt düştüm. Bir usta o balığı nasıl böyle kömür gibi pişirir, içini nasıl kurutur anlamak mümkün değil. Artık şuna eminim ki Palamutbükü’nde yemek yemeyeceksiniz. Ya da şöyle diyeyim; soğuk, yapılması zor olmayan, ustalık istemeyen mezelerden söyleyecek, arada sıcak olarak kalamar ve börek yiyeceksiniz. Asla balığa ve sair deniz mahsullerine davranmayacaksınız. İlla ana yemek diye tutturacaksanız riske girmeyin köfte veya tavuk ile geçiştirin. Bu yediğim kaçıncı kötü deniz mahsülüydü unuttum. Tamam harika yaratmalarını beklemiyorum. Ama koyun eti pişirir gibi de balık pişirilmez. Artık bunca deneyden sonra karar verdim ki Palamut’ta kalınmaz. Temmuz ve Ağustos aylarında Datça’nın içinde kalıp Palamut’a denize girmeye gidilir. Bu aylar dışında da Hayıtbükü’nde Ortam’da kalınır, yine denize Palamut’ta girilir ama akşam yemeği için Ortam’ın sahilindeki masalara oturulur doğru dürüst deniz mahsülü yenir. Ortam’ın mutfağı Palamut’takiler gibi değil, gayet başarılı. Temmuz ve Ağustos aylarında Hayıtbükü’nde de kalınmaz çünkü küçük bir bük ve çoluk çombalak sesinden rahat edilmiyor. Bu arada Palamutbükü’nün en iyi tesisinin Mavi-Beyaz olduğuna şüphe yok. İşletme anlayışıyla, servisiyle sahildeki tüm tesislerden çok farklı. Öğlen servisi, sahildeki restoranına laf yok. Ama benim açımdan bir sıkıntısı var ki o da akşam yemeğinin otelin terasında yeniyor olması. Yemeklerinin iyiliğinden, kalitesinden kuşkum yok. Ama insan Palamut’ta akşam rakısını denizin dibinde yemek istiyor. O yüzden benim gibi sahilde, kumların üstünde, ayaklarımıza deniz suyu gelirken yemeye meraklı arkadaşlarım oteli çok beğendiklerini ama sırf bu nedenle bir daha gitmeyi pek düşünmediklerini söylediler. Otel yönetimi bu görüşü dikkate almalı bence ve isteyenler için sahile masa koymalı.
Her neyse, demek istediğim şu; benim gibi gırtlağına ve keyfine düşkün insanlar iyi yemek için her yere, her mesafeye gider. İyi yemek için bazen çok para ödemeniz gerekebilir. Örneğin Bozburun’daki Orfoz. Dünyada bir eşi daha olmayan bir mekanda inanılmaz bir lezzete bütçeniz elveriyorsa para ayırır gidersiniz. Her hafta gidilen bir yerden söz etmiyorum. Ama iyi yemek için her zaman çok para germeniz gerekmez. Daha makul fiyata, taze meze, iyi kızarmış kalamar, iyi pişmiş balık yemek hayal değil ki. Her mekandan Orfoz’un veya Fevzi’nin mezelerini beklemiyoruz. Bodrum bu konuda açık ara fark atıyor. Bodrum’da Palamut’ta kaldığımız Badem isimli mekanda yediğimiz feci balıklı menüye verdiğimiz paranın % 10-15 daha fazlasını vererek harika mezeler ve balık yiyebilirsiniz. Datça kaya koruğu otunun anavatanı. Ama Palamut’ta onun bile kötüsünü yiyince kızıyorsunuz. Palamut’taki ortalama işletmelerdeki temel sorun, işleticilerin hayatlarında dışarıda bir yerlerde konaklamaması, iyi yerlerde yemek yememeleri. Oysa bilgi görgü artırmak için senede birkaç defa bir iki iyi yerde kalıp, yiyip içmeliler. İşletme sahibinden bilmediği bir şeyin iyisini vermesini beklemek mantıklı değil. Palamut’taki oteller içinde kaldıklarım temiz işletmelerdi. Yani oda temiz, çarşaf temiz falan. Öte yandan verdikleri kahvaltı son derece sıradan ve muhtemelen hepsi aynı. Yahu orası badem memleketi, sofraya küçük bir kapta bir avuç badem koysan ne olur? Şıklık olur, farklılık olur. Zeytinin en kötüsünü nasıl bulup da getiriyorlar anlamak mümkün değil. Etraf tavuk kaynıyor, kahvaltıda sarısı beyaza yakın renkte berbat market yumurtası veriyorlar. Sıradanlığın nedeni sadece tasarruf olamaz. Bilgi, görgü ve özen eksikliği var. Tabii bu yazdıklarım Mavi-Beyaz için geçerli değil. Orada kalmadım ama aynı işletmecinin Datça’nın içindeki otelinde bir kaç kez konakladım. Sunduğu kahvaltıyı biliyorum. Yumurtayı bahçesindeki tavuğun altından alıp geliyorlar. Aynısını Mavi-Beyaz’da da uyguluyorlarmış. Arka bahçelerinde tavukları var. Yine arkadaki arazide organik tarıma başlayacaklardı. Belki başlamışlardır. Domates, salatalık gibi temel ihtiyaçlarını kendileri yetiştirecekler. Pizza için özel ustası, midye ve kalamar için özel ustaları var. Tamam, bunun karşılığında diğer tesislerden üç misli para istiyorlar. Diğer tesislerden özel pizzacı, bilmemneci ustası beklemek haksızlık. Ama yumurtanın, zeytinin iyisini koymak için karşılarında bir engel yok. Bunun için oda fiyatını 100 tl’den 150 TL’ye çıkarmaları da gerekmez.
Pazar
akşamı Fevzi’deydik. Fevzi’yi çok yazdım, aynı şeyleri tekrar tekrar
anlatmaktan kaçınayım diyorum ama olmuyor. Bari Ege otları ve yaratıcı
lezzetler konusunda rakip tanımadığını yazayım. Bu sefer de otlardan sonra
yediğimiz enginarlı balık ve kurutulmuş kalamar şaheserdi. Geceyi Fevzi’nin
espirili arkadaşı Volkan’ın hikayelerini dinlerken masaya dahil olan Fevzi’nin
de sohbetiyle bitirdik.
Pazartesi sabahı dokuzbuçuk feribotuyla Bodrum’a
döndük. Datça’da geçirilen bir haftasonu insana bir haftalık tatil gibi
geliyor. Havası mı, denizi mi, ortamı mı bilmiyorum ama Datça insana iyi geliyor.
Mesudiye'nin tepeden görünüşü. Sağda kıvrılarak giden yol Ovabükü'nü Palamutbükü'ne bağlayan sahil yolu |
2009 yılının 1 mayıs günü Hayıtbükü |
Aynı tarihte Knidos |
Knidos'ta karadan araçla ulaşılması mümkün olmayan bir koy |
Palamutbükü'ne giderken saklı bir koy |
Yine 1 Mayıs 2009 günü Knidos |
Palamutbükü'ndeki Mavi Beyaz oteli |
Mavi Beyaz'ın sahili |
Palamutbükü |
Palamutbükü |
Sahilde kumların üstünde deniz şırıltısını dinleyerek yiyip içmenin tadı başka |
Palamutbükündeki tesisler akşam olunca şezlongları kaldırıp yerine masaları koyuyorlar |
Hep anlattığım Fevzi’de bir akşam rakısı yapmak ve iki günü Palamut’ta geçirmek planıyla Palamut’a vardık. Badem isimli bir tesise yerleştik. Palamut’ta bir gece kalacağımızdan amacımız temiz ve sahilde bir tesiste yer bulmaktı. Palamutbükü’ndeki tesislerde akşam yemeği için kumsaldaki şezlonglar kaldırılır ve yerine masalar konur. Denizin şırıltısını dinleyerek yemek içmek çok keyif verir. Odalara yerleşip, denize girip çıkıp masaya oturduk. Biraz soğuk meze, kalamar ve üstüne de bir deniz çipurası söyledik. Hayatımda yediğim en kötü çipurayı Palamutbükü’nde yiyerek tarihe kayıt düştüm. Bir usta o balığı nasıl böyle kömür gibi pişirir, içini nasıl kurutur anlamak mümkün değil. Artık şuna eminim ki Palamutbükü’nde yemek yemeyeceksiniz. Ya da şöyle diyeyim; soğuk, yapılması zor olmayan, ustalık istemeyen mezelerden söyleyecek, arada sıcak olarak kalamar ve börek yiyeceksiniz. Asla balığa ve sair deniz mahsullerine davranmayacaksınız. İlla ana yemek diye tutturacaksanız riske girmeyin köfte veya tavuk ile geçiştirin. Bu yediğim kaçıncı kötü deniz mahsülüydü unuttum. Tamam harika yaratmalarını beklemiyorum. Ama koyun eti pişirir gibi de balık pişirilmez. Artık bunca deneyden sonra karar verdim ki Palamut’ta kalınmaz. Temmuz ve Ağustos aylarında Datça’nın içinde kalıp Palamut’a denize girmeye gidilir. Bu aylar dışında da Hayıtbükü’nde Ortam’da kalınır, yine denize Palamut’ta girilir ama akşam yemeği için Ortam’ın sahilindeki masalara oturulur doğru dürüst deniz mahsülü yenir. Ortam’ın mutfağı Palamut’takiler gibi değil, gayet başarılı. Temmuz ve Ağustos aylarında Hayıtbükü’nde de kalınmaz çünkü küçük bir bük ve çoluk çombalak sesinden rahat edilmiyor. Bu arada Palamutbükü’nün en iyi tesisinin Mavi-Beyaz olduğuna şüphe yok. İşletme anlayışıyla, servisiyle sahildeki tüm tesislerden çok farklı. Öğlen servisi, sahildeki restoranına laf yok. Ama benim açımdan bir sıkıntısı var ki o da akşam yemeğinin otelin terasında yeniyor olması. Yemeklerinin iyiliğinden, kalitesinden kuşkum yok. Ama insan Palamut’ta akşam rakısını denizin dibinde yemek istiyor. O yüzden benim gibi sahilde, kumların üstünde, ayaklarımıza deniz suyu gelirken yemeye meraklı arkadaşlarım oteli çok beğendiklerini ama sırf bu nedenle bir daha gitmeyi pek düşünmediklerini söylediler. Otel yönetimi bu görüşü dikkate almalı bence ve isteyenler için sahile masa koymalı.
Datça'nın içindeki tatlı su rezervi. Birkaç yıl öncesine kadar Datça küçük bir yerleşimken içme suyu buradan sağlanırmış |
Datça'da bir fötr şapka modası çıkmış... çocuklar föter föter diyerek satıyorlar |
Datça sakin, huzurlu |
Tatlı su rezervinin denize kavuştuğu yer |
Erguvan renkli Datça akşamlarından biri başlarken |
Her neyse, demek istediğim şu; benim gibi gırtlağına ve keyfine düşkün insanlar iyi yemek için her yere, her mesafeye gider. İyi yemek için bazen çok para ödemeniz gerekebilir. Örneğin Bozburun’daki Orfoz. Dünyada bir eşi daha olmayan bir mekanda inanılmaz bir lezzete bütçeniz elveriyorsa para ayırır gidersiniz. Her hafta gidilen bir yerden söz etmiyorum. Ama iyi yemek için her zaman çok para germeniz gerekmez. Daha makul fiyata, taze meze, iyi kızarmış kalamar, iyi pişmiş balık yemek hayal değil ki. Her mekandan Orfoz’un veya Fevzi’nin mezelerini beklemiyoruz. Bodrum bu konuda açık ara fark atıyor. Bodrum’da Palamut’ta kaldığımız Badem isimli mekanda yediğimiz feci balıklı menüye verdiğimiz paranın % 10-15 daha fazlasını vererek harika mezeler ve balık yiyebilirsiniz. Datça kaya koruğu otunun anavatanı. Ama Palamut’ta onun bile kötüsünü yiyince kızıyorsunuz. Palamut’taki ortalama işletmelerdeki temel sorun, işleticilerin hayatlarında dışarıda bir yerlerde konaklamaması, iyi yerlerde yemek yememeleri. Oysa bilgi görgü artırmak için senede birkaç defa bir iki iyi yerde kalıp, yiyip içmeliler. İşletme sahibinden bilmediği bir şeyin iyisini vermesini beklemek mantıklı değil. Palamut’taki oteller içinde kaldıklarım temiz işletmelerdi. Yani oda temiz, çarşaf temiz falan. Öte yandan verdikleri kahvaltı son derece sıradan ve muhtemelen hepsi aynı. Yahu orası badem memleketi, sofraya küçük bir kapta bir avuç badem koysan ne olur? Şıklık olur, farklılık olur. Zeytinin en kötüsünü nasıl bulup da getiriyorlar anlamak mümkün değil. Etraf tavuk kaynıyor, kahvaltıda sarısı beyaza yakın renkte berbat market yumurtası veriyorlar. Sıradanlığın nedeni sadece tasarruf olamaz. Bilgi, görgü ve özen eksikliği var. Tabii bu yazdıklarım Mavi-Beyaz için geçerli değil. Orada kalmadım ama aynı işletmecinin Datça’nın içindeki otelinde bir kaç kez konakladım. Sunduğu kahvaltıyı biliyorum. Yumurtayı bahçesindeki tavuğun altından alıp geliyorlar. Aynısını Mavi-Beyaz’da da uyguluyorlarmış. Arka bahçelerinde tavukları var. Yine arkadaki arazide organik tarıma başlayacaklardı. Belki başlamışlardır. Domates, salatalık gibi temel ihtiyaçlarını kendileri yetiştirecekler. Pizza için özel ustası, midye ve kalamar için özel ustaları var. Tamam, bunun karşılığında diğer tesislerden üç misli para istiyorlar. Diğer tesislerden özel pizzacı, bilmemneci ustası beklemek haksızlık. Ama yumurtanın, zeytinin iyisini koymak için karşılarında bir engel yok. Bunun için oda fiyatını 100 tl’den 150 TL’ye çıkarmaları da gerekmez.
Bir
gece ve iki günü Palamut’ta geçirdik. Kahvaltıdan sonra odayı boşaltıp denize
girmek ve doğru dürüst şeyler yemek için Mavi-Beyaz’a geçtik. Birden servis
elemanlarının hali tavrı, yediğiniz içtiğinizin kalitesi değişiverdi. Çok önemli
bir detay; mesela kalamar ve börek sıradan yerlerle aynı fiyat. Ama sigara
böreği tam anne böreği. Maydanozlu, peynirli bu börek beni benden aldı. Yok ben
akşam yemeğinde lagos isterim derseniz o zaman farkını vereceksiniz.
Ertesi gün öğleden sonra Datça’nın merkezine geçtik ve son üç yıldır yazları kaldığım DM Residence’a yerleştik. Biraz Datça’nın merkezini, küçük limanını turladık. Hep söylediğim gibi bizim Yalıkavak bile, Datça’dan birkaç misli büyük. Varın Bodrum’u düşünün. Yalıkavak restoran, bar sayısında Datça’yı birkaç kez katlar. Limandaki demirli tekne sayısı da turizm konusunda fikir veriyor. Yollarda da hiç turiste denk gelmiyorsunuz. Datça’ya dışarıdan turist gelmiyor gibi bir gözlemim var. Sadece yerli turist görüyorsunuz. Datça tam emekli cenneti. Huzurlu bir yer. Bunu damarlarınızda hissedebilirsiniz. Gürültü patırtı yok. Sonradan görme zenginlerden hiç yok. Entellektüel birikimi yüksek insanların yerleştiği Datça umarım bozulmadan böyle kalır. Büyümesinin kaçınılmaz olduğunu tahmin etmek zor değil. Önemli olan nasıl büyüyeceğine kim ne şekilde karar verecek? Rantın önünde durmak yerel yöneticiler açısından zor iş. Ağaoğlu veya bizim Cennet koyunu katleden adam gibi –ismini unuttum- birileri geliverir, koyları çevirir, inşaatı çakar. Datça’ya çivi çakılmıyor ama onların ellerindeki çekiç çok büyük, karşı durmak mesele Datça’nın bitmesi için iki şey yeter. Biri havalimanı, diğeri marina. İkisi de planlanıyor deniyor. İşte o zaman gözlerinde dolar işaretleri çakan ağzı salyalı müteahhitler ve onların yerel işbirlikçileri bir arada Datça’yı bitirirler. Umalım ki Datça halkı Bodrum’dan ders almış ve Bodrum’ludan daha uyanık olsun.
Haluk ile Fevzi'deki masaya kurulduğumuz anın resmidir |
Deniz şakayığı |
Otuzbeş yıllık arkadaşım Haluk |
Fevzi'nin mezeleri |
Ertesi gün öğleden sonra Datça’nın merkezine geçtik ve son üç yıldır yazları kaldığım DM Residence’a yerleştik. Biraz Datça’nın merkezini, küçük limanını turladık. Hep söylediğim gibi bizim Yalıkavak bile, Datça’dan birkaç misli büyük. Varın Bodrum’u düşünün. Yalıkavak restoran, bar sayısında Datça’yı birkaç kez katlar. Limandaki demirli tekne sayısı da turizm konusunda fikir veriyor. Yollarda da hiç turiste denk gelmiyorsunuz. Datça’ya dışarıdan turist gelmiyor gibi bir gözlemim var. Sadece yerli turist görüyorsunuz. Datça tam emekli cenneti. Huzurlu bir yer. Bunu damarlarınızda hissedebilirsiniz. Gürültü patırtı yok. Sonradan görme zenginlerden hiç yok. Entellektüel birikimi yüksek insanların yerleştiği Datça umarım bozulmadan böyle kalır. Büyümesinin kaçınılmaz olduğunu tahmin etmek zor değil. Önemli olan nasıl büyüyeceğine kim ne şekilde karar verecek? Rantın önünde durmak yerel yöneticiler açısından zor iş. Ağaoğlu veya bizim Cennet koyunu katleden adam gibi –ismini unuttum- birileri geliverir, koyları çevirir, inşaatı çakar. Datça’ya çivi çakılmıyor ama onların ellerindeki çekiç çok büyük, karşı durmak mesele Datça’nın bitmesi için iki şey yeter. Biri havalimanı, diğeri marina. İkisi de planlanıyor deniyor. İşte o zaman gözlerinde dolar işaretleri çakan ağzı salyalı müteahhitler ve onların yerel işbirlikçileri bir arada Datça’yı bitirirler. Umalım ki Datça halkı Bodrum’dan ders almış ve Bodrum’ludan daha uyanık olsun.
Körmen limanı |
Artık boşaltılmış Körmen limanı. Güya marina yapılacaktı ama öylece kalmış |
Feribottan Bodrum'un görünüşü |
Can Yucel in mezarina yapilan saldiri ile ilgili o bolge nin halki ne dusunuyor ? Can evi ni gunde 150 kisi geziyormus , yerli turis var demek veya rakkam abartili..@muratanz
YanıtlaSilKışın bir sohbet anında Datça'lılara bu konuyu sormuştum. Kendini bilmez iki kişiden söz ettiler ve bunun bütün Datça'al edilmesinden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Tanıdığım kadarıyla omlayı Datça'lılar mal etmek gerçekten haksızlık. Gezen sayısına gelince, kesinlikle yanlış bir rakam. Şu olabilir, Can Yücel'in ölüm yıldönümünün yaklaştığı şu sıralar ziyaretçi sayısı artabilir, doğrudur. Ama hergün 150 kişi neredeyse Bodrum'da mozoleyi gezmiyor.
YanıtlaSilKaleminize saglik. Datca'yida sayenizde 'Bahar gezileri' listesine ilave ettik.
YanıtlaSilBu arada sizin 'ortalama işletmelerdeki temel sorun, işleticilerin hayatlarında dışarıda bir yerlerde konaklamaması, iyi yerlerde yemek yememeleri' tesbitinize cok katiliyorum. Bu kadar yatirim, para ve emek doukuyorlar. Insan bir merak eder degilmi acaba bunu baskalari nasil yapiyor diye. Birde gercek turisti tanimadan onun yerine yapilan bir takim varsayimlar bana hep tuhaf gelmistir.
Iyi yazlar....
datça kargı koyuna gidip yeşim barla ilgili fikirlerinizi ve fotoğraflarınızı bekliyoruz. sağlıcakla kalın
YanıtlaSil