Geçtiğimiz hafta Bodrum’da dört yılımı doldurdum. Altı
yıl önce Yalıkavak’ta bir ev kiralamıştım ama 4 Nisan 2009 gününe kadar
İstanbul’da da bir evim vardı. Önceleri kışın ayda bir uzun hafta sonu yaparım,
yazın da belki bir ay geçiririm diye düşündüğümden Yalıkavak’taki o evi yıllık tutmuştum.
Kışın o ayda birler ayda ikiye, sonra uzun hafta sonları programı dokuz günlük
uzun haftalara dönüştü. Böyle böyle Yalıkavak’ta kışı geçirmenin ne büyük bir
nimet olduğunu görünce içim kıpır kıpır olmaya başladı. Yalıkavak’a gideceğim
uzun haftaları ayarlamak için çabalıyor, uçaktan iner inmez Bodrum’un havasıyla
sarhoş oluyor, o da kesmediği için çantamı eve atıp doğru Sait’te rakı balığa
oturuyordum. Yazın insanların kuyruk olduğu Sait’in kışını görünce, şömine başında
rakımı yudumlayınca her geçen gün Bodrum’a daha bağlanmaya başladım. Hele
Bodrum’un merkezinin kış hali beni resmen çarptı. Çünkü yıllardır yazları
annemin Akyarlar’daki evine gider gelirdim ve sadece havalimanına giderken
Bodrum’un kıyısından şöyle bir geçerdim o kadar. Yani yıllarca yazın Bodrum’a
inmedim. Çünkü o kalabalığı ve sıcağı bana iyi gelmiyordu. Ama dediğim gibi,
ocak, şubat aylarında Bodrum’un içindeki hayatı ve havayı görünce herşey
değişti. Artık üniversiteden beri aklımın bir köşesinde duran “Bodrum’a
yerleşmek” fikrini hayata geçirmeliydim. İyi de ne zaman olacaktı bu? Bu
konudaki kararımı vermemi bir anlamda babam sağladı. Bir eylül günü denize
girdi ve maviliklerden cennete geçti. O zaman dedim ki hayat kısa. Hani şairin
“uyudun uyanmadın olacak” dediği gibi. Babamı eylül ayında kaybettik, altı ay
sonra ben arabanın kontağını çevirdim ve dikiz aynama baktığımda Levent’teki
gökdelenleri görerek, birinci köprüden Ege’ye doğru yola çıktım. İşte
bugünlerden tam dört yıl önce, onbeş yılı aşkın bir süredir yaşadığım
Rumelihisarı’ndan ve Bebek’ten sonra, biraz şehrin ortasında olayım dediğim
Asmalımescit’teki, kendi çok güzel ama çevresi berbat İstanbul’daki son evimi
boşalttım.
|
Dört kışın çoğu günlerini, akşamlarını bu odada ve bu koltukta geçirdim |
Taşınmama yardım için gelen kızkardeşim ile birlikte
Bodrum’a vardığımızda hava yağmurluydu. Bizden bir gün sonra kamyon ile
eşyalarım geldi ve yerleşmeye başladık. Yorucu birkaç günün sonunda ev yaşanır
oldu. O gün bugün her sabah gözlerimi o evde, Bodrum’da açmanın tadını
çıkarmaya çalışıyorum. Buraya gelmenin kolay olmadığını yaşayarak gördüğüm için
de buranın değerini ve hayatımdaki yerini iyi biliyorum.
|
Evi teslim aldığım hali ve taşındığımın ertesi günü çektiğim kareler |
|
Kızkardeşim Sena'nın taşınma yorgunluğunu attığı çay saatimizi de anılar arasına koymuşum |
|
Bodrum'un içindeki bu ev dört yıldır bana iyi davrandı. Ben de ona iyi davranıyorum |
|
Yalıkavak'ta üç yıl kaldığım evi insan faktörü yüzünden terk edip başka bir eve geçtim. Sol üstteki kare denizin dibindeki eski evden |
|
Dört yılda bu maviye ve beyaza iyice vuruldum |
|
Kimbilir kaç gün batımını aynı yerden aynı kale manzarasına karşı hayran hayan izledim. Hiç bir gün batımı diğerinin aynısı değil çünkü |
|
Bodrum'un daracık sokaklarında kaybolmak burada en sevdiğim işlerden biri |
|
Dört yıl içinde Bodrum'un yenilenmesini de izledim, yerel kültürlerini de keşfettim |
|
Bisiklet burada elim ayağım oldu. Bu fotoğrafları çekerken de yanımdaydı, pazarda alış verişe gittiğimde de |
|
Hafta sonları Akyarlar, Gümüşlük, İasos, Mazı gibi yerlere gitmek tatil gibi geliyor |
|
Gökova Çökertme yolundaki ağaca her geçişimde selam veriyorum. İlk fotoğrafladığımda baharlarıyla büyülemişti. |
Bu yazıya fotoğraf seçmek yazıyı yazmaktan daha uzun
bir iş oldu. Dört yıl boyunca çok malzeme biriktirmişim. Binlerce kareden, dört
yılı özetleyecek kareleri seçmek zor iş. Zaten bir sure sonra seçemediğimi
farkettim. O da iyi bu da güzel derken yüzlerce fotoğraf çıktı. O yüzden yine
bir eleme yaptım ve dörtlü gruplar haline getirdim. Aksi halde sayfanın
açılması mümkün olmayacaktı. Bu arada bir eleme daha yaptım. Sonuçta sayfaya
koymadığım fotoğraflar da yer verdiklerim kadar değerliydi. Ama ne yapayım ki
bir yerde kesmek gerekti. Geçmiş yazılarda zaten çoğu var deyip kendimi
avuttum.
Dört yılı aslında fotoğraflar anlatıyor ama bazı
noktaları da yazmak gerek tabii.
Her geçen yıl bir öncekinden daha az İstanbul’a
gitmeyi başarmışım. Ve her geçen yıl bir öncekinden daha fazla sayıda Güney Ege
ve Akdeniz kıyılarında turlamışım. Bodrum-Antalya ve Bodrum-Datça arasını artık
gözü kapalı gidebilecek kadar yolları biliyorum. Birkaç kez Antalya’ya iş için
toplantıya gittim. Her gidişimde aklıma yağmurlu veya karlı bir günde arabanın
içinde bogaz köprüsü üzerinde tıkanmış halde toplantıya yetişme gerginliğimi
hatırlayıp gülümsedim. Türkiye’nin en iyi manzaralarını görerek zevkle yapılan
seyahat beş saat sürse de köprü yolunda ikibuçuk saat egzos koklayıp
beklemekten iyidir.
|
Kelebekler Vadisi - Bozburun - Datça Knidos - Demre Kekova |
|
Bozburun... diğer üç resim ise Datça'dan |
|
Mesudiye - Datça - Gökova Akyaka - Marmaris |
|
Akbük - Türkevi - Ören - Knidos |
|
Toroslar - Elmalı - Köyceğiz - Fethiye |
|
Kumlubük - Bozburun - Datça - Selimiye |
|
Selimiye - Palamutbükü - Ölüdeniz Belcekız Plajı - Faralya |
|
Palamutbükü - Datça - Faralya - Faralya'da Beyaz Yunus'ta gün batımı |
|
Ören - Toroslar - Gökova - Ören |
|
Yollar yollar... |
Daha önceleri belli zamanlarda geldiğim ve -biraz önce
anlattığım gibi- içine pek inmediğim Bodrum’da yaşamaya başlayınca buradaki
lezzetlerle buluşmak Bodrumlu Hayatımın en zevkli tarafı. Şu dört yılda
hayatımda yemediğim ahtapotu, kalamarı, otları yedim. Yazları her perşembe
Yalıkavak pazarı ile kışları her cuma Bodrum pazarı burada yaşamanın bir
nimeti. Meyvanın, sebzenin, otun, zeytinin, peynirin ne kadar farklı lezzetleri
olabileceğini burada öğrendim. Mutfağa girip yemek yapmak tam bir zevk ve keyif
halini aldı. Yıllarca istediğim lezzette ve renkte olmadığından ara sıra
yediğim yumurtaya burada kavuşunca, otları katarak kendi kendime farklı yumurtalı
yemekler yarattım. İstanbul’daki hayatıma göre daha az ama çok daha tadında
rakı içiyorum mesela. Herkes bana Bodrum’a gidince daha çok içki içeceğimi
söylediyse de bunun öyle olmayacağını bildiğim için şu andaki duruma
şaşmıyorum. İstanbul’da stresten burada keyiften içki içiyorum çünkü. Ve burada
kendimi daha yakın hissettiğim mekanlarda masayı kuruyoruz. İstanbul’dayken
Asmalı Cavit’I, Sabahattin’i ve Kuruçeşme’deki Marina’ya sık giderdim. Onun
dışındaki balıkçılar ya çok sevimsiz tiplerin, purolu, cipli, kolyelilerin
geldiği mekanlar oluyordu ya da çok lezzetsiz ve kötüydüler. Arada bu saydığım
mekanlara da o tiplerden geliyordu ama çok rahatsız olmuyordum. Burada
özellikle kışın tam kafama uygun mekanlarda kafama uygun dostlarla birlikteyiz.
Tanımadıklarım da sade hayatın parçası insanlar.
|
Mahmut Kaptan'da Süslü Celal akordeonuyla coştururken - Pazar alış verişi - Fevzi'de bir kış akşamı Kulüp içtiydik - Çökertme'de tadını unutamayacağım bira ve kalamar |
|
Günü rakı eşliğinde keyifle gönderidğimiz akşamlardan kalan |
|
Berk Balık'ta bir akşam masası - Evde yaptığım bir salata - Bozburun Orfoz'un tadı tarif edilmez midyeleri - Mahmut Kaptan'da klasik giriş mezelerim |
|
Kısmet Lokantasının ot tabağı - Sait'te zevkli ve lezziz bir masa - Limon'da kahvaltı ve kahve |
|
Bazen bir Bodrum mandalinası meze olurken bazen bol çeşit ile rakılar içtim. Bazen de Orfoz'da pavurya, bazen Fevzi'de deniz şakayığı gibi az bulunan tadlarla içtim. |
|
Son iki üç yılda İstanbul'da Karaköy Lokantası'na epey gittim - Hisarönü'ndeki Mavi Pide beni yeniden pideyle barıştırdı - Limon'da bir gün batımında bir kadeh rakı - Fevzi'de12 çeşit Ege otu mezesi |
|
Yalıkavak pazarında yeni çıkmış laym ile damağımı temizledim - Deniz Feneri'nin karidesi - Bozburun Yak Kulübünün anlatılmaz kahvaltısı ya da gün batırırken rakı zevki |
|
Yalıkavak'ta Havva Ana'nın köy kahvaltısı - Deniz Feneri'nde kalamar - Orfoz'da tarak - Ve evde karışık otlu pazar sabahı yumurtası |
|
Fevzi'de ilginç tadlardan karidesli sübyeli makarna ve enginarlı sübye - Otlar ve evde bir pazar kahvaltısı |
|
Bir sabah köy yumurtası - Bodrum pazarında enfes domatesler - Tadına meftun olduğum çintar ve Bozburun Orfoz'un muhteşem domatesli salatası |
İş konusu buraya gelişimi erteleten nedenlerin
biriydi. Zaman içinde teknolojinin gelişmesi mesafeleri kısalttı ve artık şu
aşamada nerede çalıştığınızın pek önemi kalmadı. O yüzden önce kendimi buraya
getirdim. Ofis İstanbul’da kaldı. Ayda bir mutlaka gidiyor bir iki gün ofiste
çalışıyordum. Sonra baktım ki artık İstanbul’da ofisi açık tutmak, ayda iki gün
için o masrafa katlanmak çok anlamsızlaştı. Bu yılın şubat ayı itibariyle artık
İstanbul’da ofisim kalmadı. Bodrum’un içinde aklıma yatan, yeni, temiz bir ofis
buldum. İki aydır artık ev-ofis düzeninden çıktım, Bu da iyi oldu. Daha
hareketli bir hayata geçtim. Şu anda tek sıkıntım hem yetenekli hem aklı
başında bir asistan bulamamak. Herhalde Bodrum’da bu işi yapmak isteyen
çıkacaktır diye düşünüyorum. Olmazsa İstanbul’dan transfer edeceğim galiba.
|
Dört yıl boyunca pek uğramadığım İstanbul'daki ofisimin ilk ve son boşaltılmış hali |
|
Bu da Bodrum'daki yeni ofisim ve ofise elli metre mesafedeki plaj |
Yazları Yalıkavak kışları da Bodrum’un içinde oturma
şeklinden memnunum. Bu iyi bir fikirmiş, yaşayınca anlıyorum. Buradayken
Yalıkavak’ı, oradayken burayı Bodrum’u özlüyorum. İkisinin de yeri ayrı ve biri
kış ile baharlarda diğeri ise yazın iyi. Gelecek ne gösterir bilmiyorum, belki
iki ev yerine tek eve geçerim, o zaman da nerede oturacağıma karar veririm.
Sanki İçmeler’e doğru gitmek iyi fikir gibi geliyor.
|
Yalıkavak... yazlık köyüm |
|
Yalıkavak |
Buranın sevdiğim yanı çok ama birkaç tanesini dördüncü
yıl nedeniyle buraya alayım;
Küçük yerde yaşamanın çok avantajını görüyorum. Hele
devletle, bankayla, belediyeyle olan işler için bu bulunmaz nimet. Bisikletle
her işimi halledebiliyorum. Mesafeler o kadar yakın. Iki yıl önce İstanbul’dan
bir arkadaşım birkaç günlüğüne gelmişti. İlk günü karşılaştığımızda pasaport
için emniyete gidiyordum. Ertesi gün karşılaştığımızda pasaportu almıştım. Nasıl
yani bitti mi demişti.
Kargo elemanı seni tanıyor, yolda görünce abi dur
paketin var deyip eline tutuşturuyor. Meyhanecisi, balıkçısı iyi tanıyor.
Akşama bilmemne yaptık gel abi diyor meyhaneye çağırıyor. Yolda yürürken
tanıdık insan görüyorsun. Eskiden İstiklal Caddesine çıktığım zaman üç beş
tanıdıkla selamlaşırdım, bir o kadarıyla ayak üstü sohbet ederdik. Son yıllarda
kimseyi tanımaz olmuştum.
Yani özetle şunu söyleyebilirim ki burada hayatı
ısıtan, yaşanır kılan küçük küçük çok sayıda detay var. Burada hayat ağır akıyor
ve kendi kurallarına gore işliyor. Ya uyum gösterirsiniz ya da dönersiniz. Ben
hem dalgamı geçiyor, eğleniyorum hem yavaştan uyum sağlıyorum. Eskisi gibi
aceleci olmadığımı söylemeliyim. Kalan mı çok dönen mi onu da bilmiyorum. Ama
birkaç dönen tanıdım. Yine de kalan daha çok galiba.
|
Henüz üç aylıkken bulduğumuz Neriman'ı anmadan geçmek olmaz. Neriman büyüdü artık üç yaşını bitirdi |
Dört yılı bir yazıda anlatmak zor. Ama zaten bu blogu
izleyenler biliyorlar. Ben kısa bir toparlama yapayım istedim. Bu yazıdan sonra
blogun formatında bazı değişiklikler yapacağım. Daha sık ama daha kısa yazılar
olacak. Biraz daha gözleme dayalı notlarımı göreceksiniz. Amacım buradaki
hayatı ve benim Bodrumlu Hayatımı kısa kısa yazılar ve fotoğraflarla aktarmak. Seyahatlere
gittiğimde yazının uzunluğu olmasa da fotoğraflar artacaktır. Yani bir anlamda
twitter ile blog arası bir yere konumlaya çalışacağım. Dinlediğim müzikleri
daha sık paylaşmak istiyorum. Müzik paylaşımını artırmayı düşünmemin nedeni
indirilen, dinlenen parça sayısının her geçen gün artıyor olduğunu gösteren blog
raporları ve istatistikler. İstatistik demişken bir iki de sayısal veri
paylaşayım:
Blogun bugüne kadarki tıklanma sayısı şu an itibariyle
139.382. Geçtiğimiz ağustos, ekim ve kasım ayları hariç ilk yazıyı yayınladığım
2011 yılının ocak ayından itibaren 27 ay boyunca sürekli yukarı doğru giden bir
eğri var. Bu yazıya kadar 196 yazı yazmışım. Bunların içinde en çok okunanı
hangisi derseniz, 6 Nisan 2011 tarihli “Bodrum’da nereye yerleşilir?” başlıklı
yazı. 5.216 kez okunmuş. Ardından 943 tıklanmayla Bodrum’da yaşabilir misiniz? başlıklı
yazı geliyor. Yani en çok okunan yazı açık arayla önde. Trinidad ve Tobago’dan
Vietnam’a, Endonezya’dan Avusturalya’ya, Birleşik Arap Emirliklerinden
Kenya’ya, ABD’den Kanada’ya, Brezilya’da Ekvador’a kadar ve de Avrupa’nın bütün
ülkeleri dahil izlenmiş, okunmuş. Ama kimi ülkeden birkaç kere tıklamış kimi
ülkeden binlerce kere. Bodrum’u anlatmakla iyi mi ediyorum kötü mü diye
düşündüğümde iyi ettiğimi sanıyorum. Sadece bu blog sayesinde tanıdığım dostlar
bir yana, bazı yazıların sonundaki yorumlardan da göreceğiniz gibi buraya
yerleşmek isteyenlere rehberlik etmişim. Hani kumsaldaki deniz yıldızlarını
toplayıp denize atan adamın hikayesi gibi… Ne fark eder dememeli, bazıları için
fark ediyor. Onların özledikleri hayata sahip olmalarında küçük bir desteğin
bile manevi değeri çok büyük.
Bazen format değişir, belki ileride mecra değişir. Ama
nice yıllar boyu paylaşmaya devam edebilmek üzere. Özlediğiniz hayat hangisiyse
ve neredeyse orada o hayatı yaşamanızı dilerim. Şansınız bol olsun.
Daha nice dört yıllara....
YanıtlaSilNe mutlu size,bizede bakıp yutkunmak düşüyor:)Hak etmişsiniz ,çalışmışsınız ve hala çalışıyorsunuz,hayallerinizin peşinden gitmişsiniz,darısı başımıza.Sayenizde bugün Yalıkavak'ta yazlık baktım internette tüm gün!!Fakat öncelikle yıllık kiralık bir ev bulmanın daha mantıklı olabileceğini düşündüm,şu tahminen kiraladığınız ofis çok hoşuma gitti,rica etsem nerede yıllık kiralar nasıl yada daire fiyatları nedir?Boş vaktinizde yardımcı olursanız çok sevinirim..denizbagis@hotmail.com
YanıtlaSilSize Trinidad ve Tobago'dan sevgiler. Kanada'dan Bitez'e gelmeyi planlarken is ruzgari bizi buraya getirdi. Umarim buradan sonra emekli zevkini orada Kaptan'da gecirmek hayalleri ile gecen gunlerimize kenar susu yapiyoruz. Daha nice saglikli 4 yillar dilegimizle.
YanıtlaSilGunes,cesit cesit meyveler, taze fidanlar agaclar,denizin kokusu,serin ve sessiz golgeler,bahceler,baglar,lezzetli katiksiz yiyecekler,denizden yeni cikmis baliklar,anason kokusu, bir bilselerdi dunyanin bir ucunda dogup olen buradaki insanlar!!!.Biliyorlarmi acaba orada dogup buyuyen nimetlerinden faydalanan insanlar?:)
YanıtlaSilBuradan sayenizde bakiyoruz yasiyoruz sanki cennete acilmis pencereden.
Orada olmak fikri olacak olma fikri motive ediyor insani.
tesekkurler Vladivostok'tan
bir solukta okudum. okurken bile kimyası değişiyor insanın. çok teşekkürler...
YanıtlaSilHer sabah işe gelipte bilgisayarımı açtığımda acaba bugün yazmışmısınız diye heyecanlanıyorum,küçücük odamda yazdıklarınızla ve fotoğraflarınızla büyük bir penceresiniz,herşey için teşekkürler...levent
YanıtlaSilYaşamdan zevk almak bu olsa.Daha uzun yıllar birlikte olmak dileklerimle,Hayatın artıları sizinle olsun
YanıtlaSilHani 'pozitif insan' deyimi vardır ya ,işte o deyim sizin için söylenmiş olmalı.Hayatın artıları sizinle olsun.
YanıtlaSilÇok keyif alarak okudum her zamanki gibi.. Nice keyifli yıllara, sağlıkla ve mutlulukla!
YanıtlaSilSizi okumayı seviyorum ama yorumlara cevap yazmamanızı sevmiyorum :)
YanıtlaSilSoru soran olursa ya buradan ya mail ile cevaplıyorum ama.
SilYorumlarımı bir daha soru cümlelerine çevirmeye çalışırım o zaman.. :))
SilGüzel adamsın vesselam...
YanıtlaSilBende 1 yıl kaldım Bodrumda. İsmini vermeyim ama bir barda iyi bir konumdaydım. Ama artık fethiyedeyim ve fethiyeyi daha çok seviyorum :))
YanıtlaSilOkurken bile çok keyif aldım.....kısmetse 2 ay içinde benim ve oğlum içinde orda yaşam başlayacak ....benim gönlüm tek yalıkavakta....oraya aşığım......tek düşüncem oğlumun okulu......bu arada asistan arayışınız devam ediyorsa kısmetse ilerde belki size yardımcı olabilirim......iyi akşamlar...zeynep
YanıtlaSil