Bu blogda buradaki hayatımı anlatıyorum. Arada sırada hayata
bakışımla ilgili bazı notlara da yer veriyorum ki bu çok doğal. Burayı kendi
bakış açımdan anlattığıma göre bu ülkede olup bitenlerle ilgili ne düşündüğümü
ara sıra fırsat olduğunda yazıyorum. Çünkü bunlar benim İstanbul’dan ayrılmama,
burada bir hayat kurmama neden olan bazı konular. Bu gibi yazılar çok az da
olsa, yazdığımda gelen tepkiler ilginç. Beni eleştirdikleri tavırları aynen
kendileri yaparak yazan da oluyor veya espri anlayışı Mars’ta yaşamamın daha
iyi olacağını söyleyecek seviyede olan da. Bilenler bilir, blogger gelen
yorumları önce denetiminize sunuyor. Üzerinde değişiklik yapamazsınız ancak
yayınla/yayınlama diye tercih kullanabilirsiniz. Bugüne kadar içeriği küfür
olan bir yorum hariç olumlu/olumsuz tümünü yayınladım. Ki böylece nasıl bir
toplum olduğumuza dair çok küçük de olsa bazı ipuçları elde edebilelim. Bu blog
bir tartışma platformu değil, benim Bodrum’daki hayatımı anlattığım bir blog.
Adından belli zaten. Gelen yorumların bazılarını ya demek istediğimi yanlış
aksettirdiğimi düşündüğümden, ya karşı tarafın yanlış anladığına inandığımdan cevaplandırmaya
çalışıyorum. Fakat son zamanlarda bir şey dikkatimi çekti. Özellikle son
İstanbul ve 19 Mayıs yazılarına gelen yorumlarda gözüme çarpan bir durum var.
Önce biri yazıyor ve derken bir iki saat içinde arka arkaya “adsız” eleştiri
bombardımanı başlıyor. Bu hafta “Adsız” gelenleri yayınlamayacağım diye yazdıktan
sonra arkası gelmedi, kesildi. Sanki bir şekilde birbirleriyle ilintililer
gibi. Aksi halde belli bir yazıya sadece belli bir günün belli bir saatinde
yorum gelmemesi gerekir. Bu kadar rastlantı fazla. Öncelikle eleştiri yapanın
adını yazmasını isterim ki ben cevap yazacaksam kiminle konuştuğumu bileyim.
Fikirlerini açıklarken adını yazanların üslupları ile yazmayanların üslupları
hemen ayrışıyor. Fikrinin arkasında durmaktan çekinen kişilerin “adsız” yorum
göndermesi, çapları, zihniyetleri ile ilgili bir ipucu sayılabilir
kanısındayım. Neyse, ara sıra böyle durumlar olabilir.
Şu sıralar işler yoğun, zamanım ofiste geçiyor. Sabahları her
zamankinden erken gidiyor, daha geç çıkıyorum. Bir aya yakın bir süre böyle bir
tempo olabilir. Havalar şu sıralar çok iyi o yüzden henüz Yalıkavak’a geçmedim.
Ne zaman ki sıcak basar, bir sabah ter içinde kalkarım, o zaman “hadi bakalım
istikamet Yalıkavak” derim, giderim.
|
Kahvaltıyı evde yapıp çıkıyorum. Pazardan alınan domates, biber, salatalık, iki çeşit zeytin, üç çeşit peynir, zeytin ezmesi ve çay. Kahvaltı menüme bazen simit ekleniyor. |
|
Her akşam vur patlasın çal oynasın bir hayatımız, rakı-balık akşamlarımız yok. Arada ayran da içiyoruz. Bu toplumsal içerikli Akepe yağcısı mesajımdan sonra geçenlerde aynı anda eleştirmeye başlayanların övgü yorumlarını beklerim artık |
|
Bazen de ofise yürüyerek gidiyorum. Öyle günlerde belediyenin Tepecik kafeteryasında tost/çay iyi gidiyor |
Bugün öylesine sıradan bir haftadan bazı karelerle Bodrum’u
anlatmak istedim. Hani sabah kalkıyorsun, bahçede kahvaltı ediyorsun, bazen
yürüyerek, bazen bisikletle, bazen arabayla ofise gidiyorsun. Ofiste çalışırken
gözün bazen karşındaki Ege’ye ve Kos’a takılıyor. Hafif dalıyorsun sonra iş ile
ilgili gelen bir mail seni dünyaya döndürüyor. Akşam üzeri ofisten çıkıyorsun,
akşam yürüyüşü yapıyorsun. Evde yemek hazırlıyorsun, bahçede bazen kitap okur,
daha çok iPad’de birşeylere bakarken gözler kapanıyor, odana çıkıp yatıyorsun.
Çıt çıkmayan bir ortamda iyi bir uyku çekiyorsun. Sabah güneşli bir havaya
kalkıyorsun güne iyi başlıyorsun. Haftada üç akşam dışarıda rakı-balık
yapıyorsun. Dostlarınla sohbet ediyorsun, Bodrum’un bazı mekanlarına gidiyorsun
filan. Yani sakin, huzurlu bir Bodrum yaşantısından söz edeyim dedim. Burada
her günümüzün vur patlasın çal oynasın geçtiğini düşünen yoktur herhalde ama
yine de yazayım, yok öyle bir şey. Bodrum’a ilk taşındığım aylarda İstanbul’dan
arayan müşterilerimle iş konuşurken, telefonu “iyi tatiller” diyerek kaparlardı.
Ben burada tatildeysem işleri kim yapıyor peki? Şaka bir yana bu tamamen
Bodrum’a sadece tatil için gidilir algısının bir sonucu. Zamanla alışıldı artık
kimse iyi tatiller demiyor.
|
Sıradan bir günü akşamı arabayla ofisten eve dönerken |
|
Bazen gün batımı böyle oluyor... |
|
Bazen de böyle |
|
Geçen sabah yürüyerek ofise giderken |
|
Ofis yolu üzerinde insanı kışkırtacak çok bahane var |
|
Güneşi gören İskandinavlar |
|
Havalar iyice ısındığında bazen sabah denize dalıp çıkıp ofise öyle gitmeyi planlıyorum |
|
Burası da ofisin arkasındaki sahil. Bazen de öğlenleri kısa kaçamak yapma planlarım var |
|
Evimin yolu üzerinde |
|
Evin sokağında. Böyle şeyler görerek, sakin sokaklardan yürüyerek eve dönmek bünyeye iyi geliyor |
|
Bahçe kapısından çıkınca... |
Hafta sonu İstanbul’dan gelen arkadaşım ile bir akşam Orfoz’da
yemek yedik. Bu sabah da Limon’da kahvaltıya gittik. İstanbul’dan gelenler için
bunlar gerçekten nimet. Sadece hafta sonu için gelenler bile aynı şeyi söylüyor
“Buradaki iki üç gün İstanbul’daki on güne bedel. Dinlenmiş olarak dönüyoruz”.
Oysa belki İstanbul’daki hayatlarına göre daha hızlı bir hafta sonu yaşanıyor
ama Bodrum’un öyle bir özelliği var işte.
Şimdi bu yazının fotoğraflarını yerleştirip yazıyı yayınlayacağım
ve izninizle bahçede biraz uzanıp ikindi kestirmesi yapacağım. Tam bir Pazar
günü olabilmesi için bu şart.
|
Cuma günleri pazar alışverişim Bodrum'lu hayatımın en sevdiğim işlerinden biri |
|
Yarış sezonu bu haftaki ayakla bitti. Yurt dışından gelen ekipler birbirlerine kadeh kaldırırlarken |
|
Bu hafta antik otomobil yarışının startı Bodrum'dan verildi |
|
Bu hafta ayrıca uluslararası dans ve folklor yarışması vardı. Bodrum'da bir haftada üç etkinlik (Dans, otomobil yarışı, yat yarışı) ilçeyi çok hareketlendirdi |
|
Geçen akşam dolunay vardı |
Cok guzel bir konu. Resimler de cok hos ve yerli yerinde. Dolunay Amerika'dan da cok guzel izlendi. Dogu kiyilarinda ozellikle gece 9 dan sonra cok buyuk ve parlak gorundu.
YanıtlaSilLimon' a seneler once gitmisdim, hic kalitesini bozmamis, orada bir kahvaltiya kesinlikle vakit ayirmam lazim.
Kendi halinde yaşamınızı anlattığınız,bizlerin de huzur hissederek okuduğumuz yazılarınıza,ülkemizde fütürsüzca herkese saldıracak kadar gözü dönmüş,kendi kuşatılmış beyinlerinden kaynaklanan arızalarla hayatı eksik yaşayan,insanca yaşayabilenlere fesatlanan gürühun hedefi olmanız ,hemde anlaşılan o ki sadece dostlarınızla paylaştığınız sofralarınızı betimlediğiniz için... Çok üzücü.
YanıtlaSilBazen ardında gözü dönmüş kötü insanların zorladığı her an açılacak bir kapının arkasında durduğumuz hissine kapılıyorum.
Hayatın güzelliklerini ıskalayanların nasıl bir zihniyete sahip olduklarını hep birlikte anlamamıza yarayan laflarını özellikle yayınlıyorum.
SilDaha önce paylaştığım gibi ismim Serhad Kara. Anadoluhisarı'nda ikamet ediyorum. Uşak, 01.06.1975 doğumluyum. Yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim:)
YanıtlaSilYine daha önce ifade ettiğim gibi yaşam tarzımız, hayattan aldığımız zevkler benzer olduğundan ve böyle bir yaşama geçme arzumdan blogunuzu takip ediyorum. Dediğiniz gibi Bodrum'a da yerleşsek günlük hayatımız olacak/oluyor ve o hayatın içinde politika da olacak. Çok normal. Başka dünya görüşleri size yanıt verecek, bu da normal. 19 Mayıs'a dair dört "adsız" mesajın üçü bana aittir, diğeri zaten sizi destekler nitelikteydi. İstanbul'a gidip gelişinizle ilgili yazınızdaki son üç "adsız" mesaj da bana aittir. Karşılıklı düşüncelerimizi paylaştığımız için tekrar ismimi yazmadım, haklısınız, yani "organize" bir mesaj bombardımanı yok. Medeni bir tartışma yürüttüğümden yukarıdaki eleştirileri üzerime almıyorum. "Bir ara İstanbul'a gidip geldim de" başlıklı yazınızda şöyle bir yorum vardı; "Memleketin yarısı maalesef sabun yapımlık." Herhalde gözünüzden kaçtı ki hiçbir küfür bu cümleden daha aşağılık olamaz. Ya da sansürlememekle çok iyi yapmışsınız ki toplumun bir kesiminin vahametiyle ilgili ipuçları veriyor.
Merhaba Serhat Kara. Arka arkaya yorum gönderdiğinizi belirttiğiniz iyi oldu, aksi halde paranoyak olacaktım. Hani paranoyak olmanız izlenmediğiniz anlamına gelmez meselesi... Daha önce bir kere daha benzeri bir durum olunca "ne oluyor" diye düşündüm. Sabun meselesinin gözümden kaçmış olabileceğini ima etmeniz üslubunuzla ve karşınızdakini etiketlemenizle ilgili bir durum olabilir, karışmam ama gözümden kaçmadı. Yazıda belirttiğim "küfür" günlük kullanımda anladığımız manada bir küfür, diğer yorumları yazanlara, okuyanlara bırakıyorum. Onun için de gelenleri yayınlıyorum. Dediğim gibi burası bir tartışma platformu değil. Yanlış anlamaları önlemek istedim o kadar. Ayrıca ilginize de teşekkür ederim.
YanıtlaSilÖzellikle Bodrum'un köy ve mahallelerine dair verdiğiniz bilgilerden, yapılacak işle ilgili uyarınızlarınızdan çok yararlandım. Bir grup yazı ve fotoğraflar ise çok imrendirici yani acımasızca:)Farklı etnik kökenlerin, inanç gruplarının, cinsel kimliklerin, yaşam tarzlarının birarada, eşit, özgür yaşamasından yanayım. Benim iddiam o ki kentli laikler bu evrensel değerin taşıyıcısı olamadı, tutarlı, ilkeli bir yaklaşım sergileyemedi. Sizi temin ederim ki İstanbulunuzun meraklısı değildik/değiliz. İmkan olsa bir dakika durmayız. Doğup büyüdüğümüz topraklarda yaşamak, yine o topraklara gömülmek isterdik. Mecbur kaldık. İş yoktu, yatırım yoktu, kimimizin köyü yakılmış zorla göçertilmişti. Sizi rahatsız etmek istemedik. Güzel anlarınızı paylaştığınız restoranlarda size servis yaptık, bulaşıklarınızı yıkadık, sokaklarınızdaki çöpleri topladık, oturduğunuz güzel evlerin inşaatında çalıştık, evlerinize temizliğe geldik... Bu nedenle belki otobüste ter koktuk, hayat acımasızdı, sertti bu nedenle belki kaba davrandık, başımızı sokacağımız derme çatma evler yaptık ve sizin göz zevkinizi bozduk, muhafazakardık, bu koca şehirde belki daha da ona sarılıp dindarlaştık. Gerçekten böyle olsun istemezdik. Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz. Eşit koşullarda olmadığımızı anlamanızı, kendinizi bizim yerimize koymanızı isteriz. Bodrum'un da meraklısı değilim, ağırlıklı benzer yaşam tarzının varlığı, bir gettoda yaşama değil beni dürten. Genlerim beni hem Ege'ye, hem de daha doğal bir yaşama çağırdığından ve yine az çok bir ekonomik döngüsü olduğundan. Sağlıcakla kalın. (Serhad Kara)
YanıtlaSilBu yazınızı da yayınlıyorum ama bundan sonra bu gibi konularda belki bir blog açıp düşünce ve görüşlerinizi orada yazmanız daha doğru. Bu blogun bir tartışma platformu olmadığını bir kaç kez yazdım. Görüşlerinizin katıldığım ve katılmadığım yönleri var. Bunları kendime saklıyor, izninizle bu konuyu burada sonlandırmak istiyorum. Sağlıklı, gönlünüze göre bir hayatınız olmasını dilerim.
Silmerhaba, datça'dan sevgiler, yurdagül ben yine, anladım ki terazi burçlarının anlatılamaz estetiği, yaşlar, sınırlar, keyifler,ve algılayışlar arasında zaman aşımı köprü oluşturuyor :))(Pardon yeni öğrendim burçları) yazılarınız o kadar keyifli ki Serhad
YanıtlaSilKara neden hala ter kokabiliyor (su ve sabun bu kadar ucuz ve ulaşılabilirken)anlayabilmiş değilim.polemik yaratmak istemiyorum ama üff buram buram ezik edebiyatı, ayy neyse konu bunlar değil, yakaladığınız ve her insanın avucunun içinde olan ''istersen yaşamını değiştirebilirsin'' kılavuzu.... Verdiğiniz mesajları anlayan anlıyor zaten, bütün içtenliğinizle hayatını değiştirmek isteyenlere resim ve yazı ile gösterdiniz, harika bir anlatımla ne nasıl olur, kış nasıl, yaz nasıl, cafe açmak gibi hayalin varsa ne olur, ne tuttu, ne tutmadı, çalış çabala, senin de olur, pazarların güzelliği, doğanın neşesi...eğer Datça'ya yerleşmeseydim kesinlikle oradaydım, ama ben burada eksik gedik herşeyle çooook mutluyum, hep sevgiyle kalın, ister yayınlayın, ister yayınlamayın ama hep yazın, yazın ki hep keyifle okuyalım :))
Teşekkür ederim Yurdagül Hanım. Datça, eğer işlerim nedeniyle bazen günü birlik İstanbul'a gitme zorunluluğum olmasa yazları geçirmek istediğim yer. O nedenle yaz kış yılda en az beş altı kez gelip gidiyorum. Siz orada mutlusunuz, hep mutlu olun.
Sil