Bundan
tam bir ay önce yine Datça’daydım. O seyahatimi yazdığım yazıda “Datça ile
aramda, gittikçe artan sevgiye dayalı bir ilişki var. İki ay görmezsem
özlüyorum.” demiştim. Bu sefer iki ayı da bekleyemedim. Yaz tam gelmeden,
ortalık kalabalıklaşmadan yine gitmek istedim. Belli yerlere gide gele oralarda
dostlarım olmaya başladı. Datça’da da öyle. Onları da görmek istiyor,
özlüyorum. İşte bu kısa Datça gezisinin nedenlerinden biri de budur.
Geçtiğimiz
hafta sonu hava biraz netameliydi. Yağdı yağacak havası olunca Cumartesi sabahı
erkenden kalkmadım. Havanın durumuna göre son anda karar veririm dedim. Bizim
Bodrum’un havası hiç belli olmaz. Gerçekten de çok ani değişiklikler
yaşanabiliyor. Türkbükü’nü sel alırken Bodrum’a damla düşmediğini, pırıl pırıl
olduğunu bilirim. Bodrum ile Marmaris’in de havaları hiç benzemez mesela. Orası
sık yağış alır, Marmaris’e yağarken Bodrum’da denize girersiniz. Datça ile
havamız biraz daha benzeşiyor. Ara sıra kafamı Datça tarafına çevirip
bulutların durumuna baktım ve akşamüzeri yola çıktım. Datça’ya kadar hiç yağmur
yemeden gittim. Bodrum ile Datça arası 235 km’dir. Yani Bodrum’un merkezinde
sıfırlarsanız Datça’nın merkezinde 235 km biterken varırsınız. Bu da ikibuçuk
saatlik yolculuk demektir. Ama yol da yoldur hani. Dünyanın en güzel
coğrafyalarından birinde ikibuçuk saat hemen geçiveriyor. Her geçişimde aynı
heyecanla seyrediyorum Ege’mi. Gökova’ya inişin, Marmaris yolunun, Datça’ya
gelmeden Ege’yi sağıma Akdeniz’i soluma alarak tırmandığım rampaların nefes
kesen manzaralarına kayıtsız kalmak mümkün değil. Her geçişimde buralarda
yaşayabildiğim için şükrediyorum. Bunu yapabildiğim için de kendime bir aferin
biçiyorum.
|
En sevdiğim kareler, seyahat öncesi çantaları yüklerkenki an |
|
Kocadağ başına bulutları takmış beni karşıladı |
|
Her geçişimde durduğum nokta. Ege ile Akdeniz'i bir arada görebildiğin yerler sadece Datça'da var. |
Datça’ya
gitmemin bir nedeni dostlar demiştim. Dostlar deyince her gidişimde akşamları
karşılıklı kadeh kaldırıp saatlerce sohbet ettiğim Fevzi’yi bu bloğu takip
edenler iyi tanıyor artık. Ege’nin başka hiç bir yerinde bulamayacağınız Ege
otlarıyla, deniz mahsulleriyle yaptığı enfes mezelere rakı, rakıya da sohbet
eşlik edince masada saatlerin nasıl geçtiğini anlamak mümkün değil. Bu
gidişimde arkadaşım Serap’ı da çok görmek istiyordum. Serap’ı Bodrum’dan
tanıyorum. Ama aslında yedi yıldır Datça’da yaşıyor. “Köyüm” dediği Datça’ya
vurgun, koca yürekli Serap tam bir gönül kadınıdır. Evinde kalmam için ısrar ettiyse
de ben birinin evinde kalınca rahatsızlık veririm diye sıkılıyorum. Otelde
kalacağım diye mesaj geçmiştim ama Serap nasıl olsa beni ikna eder diye bana
oda hazırlamış, yola çıkmış beni bekliyormuş ki ben bu durumu bilmediğimden,
Serap’ı görmeden önünden geçip otele yerleştim. Aradığımda seni bekliyorum dedi
çok utandım. Datça’ya vardığımda saat altıbuçuktu. Serap’a gidip birer kadeh
içtikten sonra buluşma yerimiz Fevzi’ye gittik. O gece ne kadar yedik içtik
bilmiyorum ama masadan kalktığımda saat üçtü. O kadar güzel sohbet vardı ki,
saati fark etmem mümkün değildi zaten. Fevzi iki yeni meze denemiş onları
tattık. Biri sübyeli şevketi bostan. Diğeri patlıcan içine peynir ve damakta
nefis tat bırakan birşeyler daha eklemiş, onları halka halka yapmış, kızartmış.
Ama diğer malzemeleri yazmayacağım, siz gidip yerinde deneyin. Gittiğinizde
Serdar Benli’nin bloğunda meraklandırmasını yaptığı patlıcanlı mezeden
istiyoruz dersiniz. Bana da bir kadeh kaldırırsınız artık.
|
Fevzi ve Serap ile |
|
Fevzi selfisi |
|
Fevzi dükkanı harıl harıl sezona hazırlıyor |
|
Ayıklanmayı bekleyen otlardan |
|
Bizim ekip |
|
Sübyeli şevketi bostan. Şevketi bostanın ekşimsi tadıyla sübye çok iyi anlaşmışlar |
|
Giriş için şöyle karışık bir şeyler yaptı Fevzi. |
|
Bu yaz bunlar bitecek arkadaşlar |
|
Şevketi bostan ve sübyeyi yan yana görünce acaba bundan meze mi olacak demiştim, olmuş |
|
Fevzi'nin çalışma ortamından |
Cumartesi
akşamını uzun sohbetle geç saatte sonlandırdım ama ertesi gün öğrendim ki Fevzi
ile Serap benden sonra bir saat daha tek teklere devam etmişler. Ertesi sabah
hava pırıl pırıldı ve sözleştiğimiz gibi Knidos’a gitmek üzere çay bahçesinde
buluştuk. Serap sabah “neredesin” diye sorduğunda oturduğum yerin adını okumak
için eğilip baktım “sendeyim” dedim. Serap çay bahçesi Datça’nın içinde
sahilde, şahane bir çay bahçesidir.
Knidos’a
doğru yola çıktık ama Knidos’a gitmeden önce Fevzi benim Datça’da henüz
görmediğim yerlere götürmeyi teklif etti. Heyecanla evet dedim tabii. Ege’de
bilmediğim yeni yerler görmenin hazzı başka bir şey. Cumalı köyüne girip oradan
toprak ve oldukça bozuk bir yola sapıp Murdala koyuna indik. Murdala Datça’nın
Ege tarafında, Bodrum’a bakan bir koy. Yol boyu gördüğüm yeşilliklerin
tonlarını buraya koyduğum fotoğraflar yeterince yansıtmıyor. Çok etkileyiciydi.
Datça zaten yeşil bir yarımadadır, ama bu kadar yeşili bir arada görmemiştim.
Murdala’ya aklı evvelin biri site yapmış, evler öyle mahzun mahzun duruyor.
Muhtemelen satılmayacak, kaderine terk edilecek. Elektrik yok. Jeneratör var
diye tahmin ediyorum. Bakkal, market hak getire. Ekmek almak için gideceğiniz
en yakın yer Cumalı köyü. Ama yolu fotoğraflardan görüyorsunuz. Bu yol her gün
gidilmez. Neyse, bunlar site sahibinin derdi, ben geziye devam edeyim. Murdala
Bodrum’a bakıyor demiştim ya, bizim oradan atılanlar bu koya geliyormuş. Hiç
hoş değil tabii. Sanki ben atmışım gibi utandım, sahile vuran pet şişeleri
görünce. Arada Yunanca etiketli şişeler de gözümden kaçmadı. Kos’takilere
buradan duyururum. Sahilde kamp yapan bir grup genç vardı, arabadan inince
Serap ve Fevzi birine ooo n’aber dediler. Datça küçük yer, herkes birbirini
tanıyor. Yani gizli iş çevirmek için yarımadanın ucunda, kuş uçmaz kervan
geçmez yere çadır kurarsanız bilin ki bir tanıdık çıkabilir. Biraz sahilde
oyalanıp Knidos’a gitmek üzere yola devam ettik.
|
Datça'da sabah |
|
Knidos'a gitmek üzereyken |
|
Şuna bir kaşık atmadım ya ona yanıyorum. |
|
Cumalı köyü |
|
Kilometrelerce bu yoldan inerek Murdala'ya vardık |
|
Murdala yolunun yeşilliği başka türlüydü |
|
Murdala koyu. Karşısı Bodrum |
|
Fevzi ayak üstü bir sürü ot buldu tabii |
|
Çiçekler... |
Knidos
beni çok etkiliyor. Her gidişimde farklı bir yanını keşfediyorum. Hep derim;
Datça bir çıkmaz sokaktır, Knidos da onun sonudur. Fakat bu sefer bambaşka bir
duygu ile doldu içim. Knidos fenerine tırmandık. Bilmeyenler için söyliyeyim;
kırkbeş dakika falan tırmanıyorsunuz. Benim gibi Bodrum’un düz rotalarında
yürüyüş yapan biri için zorlu bir etap oldu. Fevzi kışın boş kaldığında dağ
tepe gezer. Ot toplar, yeni yerler keşfeder. Antrenmanlı yani. Serap’tan umudum
vardı, o da benim gibi zorlanır sandım. İçimizde en cevval o çıktı, keçi gibi
tırmandı. Bana da yapacak bir şey kalmadı, başladım tırmanmaya. Tırmandıkça
manzara büyülemeye başladı. Bir ara Serap “geldik sayılır” dediğinde içimi bir
umut kaplamıştı ki Fevzi “sen öyle san” dediğinde çöktüm. Ama artık yarıya
kadar tırmanmışım dönmek yok dedim, yürek ağızda baldırlara kuvvet deyip fenere
vardık. Vardım ve bir an kalakaldım. Çok garip bir duyguydu. Dünyanın ucundasın
sanki. Bundan sonrası yok. Sağın Ege, solun Akdeniz. Tam önündeki uçurumdan
aşağıya baktığında iki denizin buluştuğu yeri görüyorsun. O fenerde nasıl bir
hayat yaşandı acaba diye düşünürken Fevzi anlattı. Şimdi artık elektronik sistem
olduğundan fenerci yok tabii ama eski fenerci kırk yılı aşkın bir süre orada
görev yapmış. Çocukları orada doğup büyümüş. Ne hayatlar var...
|
Knidos'a gitmek üzere Murdala'dan ayrılırken manzara |
|
Burası Bağlarözü ve imara açılıyor. Marina yapılacak, oteller dolacak. Son kez bakayım dedim |
|
Knidos limanı |
|
Henüz gelen balıklar |
|
Knidos feneri tırmanışımıza başlarken |
|
Yavaş yavaş tırmanırken manzaramız. Yelkenlilerin olduğu deniz Akdeniz, önümüz ise Ege |
|
Yolun yarısında |
Ve
fenerin solunda bir kapı var. Öyle boşlukta duruyor. Kapıyı açıp cennete
gidebilirsiniz gibi hissediyorsunuz. Ya da aklınızdan, yüreğinizden ne
geçiyorsa o kapının ardındaymış duygusuna kapılıyorsunuz. İşte mucize kapısı
diyorsunuz. Onun fotoğrafını çekerken şunu düşündüm; şu an zaten cennetteyim,
Knidos cennetin ta kendisi olmalı. Bu kadar güzellik bir arada başka nerede
olabilir ki? Sonra dedim ki o kapının ardında aslında yine burası var. Ben
varım. Dostlarım var. Sevdiklerim, seveceklerim var. Kendimi çok iyi hissettim
orada.
|
Bu kapının ardında ne olduğu size bağlı |
|
Karşıda Kos'un arkası. Bodrum'dan hep ön tarafını görmeye alıştık |
|
Bir de Knidos selfisi olsun dedik |
|
Serap tarihe not düştü |
Fenerde
büyülenmiş gibi çevreyi seyrettikten sonra inişe geçtik. Bir yarım saat de o
sürdü galiba. İndiğimde yorulmuş olmam gerekiyordu ama hiç öyle hissetmiyordum.
Anlaşılmaz bir enerji doldu içim. Arabaya atlayıp bu sefer güneşin son
demlerini yakalamak için Palamutbükü’ne geçtik. Palamutbükü hayranlığım malum.
Bir masaya oturduk, garsona soğuk bira ve taze taze yapmasını söyleyerek
patlıcan, biber, patates kızartması istedik. Nasıl iyi geldi anlatamam.
Palamutbükünde bir saat kadar kaldıktan sonra akşam tezgahını kurmak üzere
Fevzi’ye yollandık yine. Bir gece öncesinin uzun masa sohbetinin üstüne Knidos
fenerine tırmanma, açık hava falan hafif ağırlık çöktürdü. Fazla yiyip içmeden
erken kalkarız diye oturduk masaya. Ve tabii sohbet, neşe, bol kahkaha derken
saat üçe doğru kendimi kokoreççide buldum. Fevzi geldi diye hemen bir yerlerden
rakı buldurdular, hadi birer tek hop mop derken saat dört oluverdi.
|
Fevzi ile dağlara çıkınca yeni yeni otlar öğreniyorum. Bunun ismi şahane; bodur Mahmut otu |
|
Palamutbükü |
|
Palamut Simi'ye bakar |
|
Gecenin bir yarısı kendimizi kokoreççide bulduk |
Bugün
de onikiye doğru Bodrum’a dönmek üzere yola çıktım. Araba artık yolu bildiği
için uyuya uyuya Bodrum’a vardım. Yolda Serap’ı aradığımda sen neredesin dedi
uykulu bir sesle. Muğla’da deyince a-a gittin mi dedi. Valla işler olmasa daha
kalırdım Serap. Bunu şimdi buradan söylüyorum çünkü aradığımda kendine
gelememiştin ne dediğimi duyacak halin yoktu :)
|
Murdala'da topladığımız kekileri sabah arabada bulunca çok sevindim çünkü arabanın içi mis gibi kokuyordu |
|
Sabah Gökova da uyuyordu |
Datça’ya
git gide daha sık gider olmamın bana iyi geldiğini hissediyorum. Oranın
enerjisi başka. Bodrumlu hayatıma anlam katıyor. Sevdiğim insanların sayısı
artıyor, bu da bir insan için ne büyük kazanç. Geçen akşam Fevzi’de masada
konuştuğumuz gibi; Bizler İstanbul’daki hayatımızdan, alışkanlıklarımızdan,
bazı kazanımlarımızdan vaz geçip buralara geldik. Bunun karşılığında bizim gibi
yaşayan, hayata öyle bakan gülen dostlar kazandık. Hayatı başka biçimde
kazandık yani. Burada yaşayanlarla masa başında yiyip içerken onun için kahkaha
eksik olmuyor. En çok buna şükrediyorum. Bu tadımızın bozulmaması için
yaşamalıyız.
Bir
gün buralara yolunuz düşerse ve buralarda yaşamaya başlarsanız zaman geçtikçe
ne dediğimi yaşayarak siz de göreceksiniz.
Serap’ın
“köyünde”, Fevzi’nin ve Serap’ın misafirperverliği, sohbetleri, neşeleri,
kahkahaları ile şahane bir Pazar günü yaşadım. Hayatımda bana tarlada çiçek toplayıp veren sevdiklerimin olması çok iyi bir şey.
|
Serap topladığın deniz çiçekleri... |
|
... bahçedeki masamda. Teşekkür ederim.
|
Serdarcığım bu güne kadar nedendir bilmem boğazımı düğümleyen ilk yazın bu… Diğerleri ? Onları da severek imrenerek okudum… Ama nedendir bilmem bu yazı içime oturdu, yoksa Knidos Fenerindeki kapı mı bunu hissettirdi bilmiyorum :)
YanıtlaSilYaşlanıyorsun kardeş :)
SilKnidos Fenerindeki kapı bir klip çekeminden kalmış olabilir mi?Hiç yabancı gelmedi de..Bursa Deniz
YanıtlaSilOlabilir, ben de kapıyı ilk kez gördüm, bilgim yok.
SilAma çok güzel yazmışsınız... Ellerinize sağlık...
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilHocam yine soluksuz okuduğum bir datça yazısı emeğinize sağlık
YanıtlaSilO kapı beni de bitirdi. Açıp geçmek lazım..
YanıtlaSilSerdar Abi Merhaba, Bodrumlu hayat yazılarınızı keşfettikten sonra bakmadan okumadan geçemiyorum
YanıtlaSilhatta birkaç arkadaşımla paylaştım şu anda sizin sıkı takipçiniz gerçekten mükemmel, okadar mutlu oluyorum ki okuyunca sanki oralara ben gitmişim yaşamışım gibi geliyor okadar samimi ve doğal
bu güzel gezilerin ve anıların devamının kesilmemesi tek dileğim, sağlıcakla kalın dik kalın :))
Orhan Burhan Turhan (karanlık oda)
Burhan senden haber almak ne güzel. Demek beraber geziyoruz...
SilNe güzel bir yazı, ne muhteşem fotoğraflar! Kapıdan etkilenmeyen yok sanırım, yazınız ile birleşince aklıma Yüzüklerin Efendisi'ndeki üzerinde "speak friend and enter" yazan kapı geldi. Siz de bu kapının şifresini çözmüşsünüz :)
YanıtlaSilHiç Yüzüklerin Efendisi izlemedim ama galiba herkes bir şekilde şifre çözüyor. Teşekkür ederim.
SilMerhaba serdar bey, yazınız benı de çok etkiledi, eger izniniz olursa facebook fan of datça ( https://www.facebook.com/fanofdatca?ref=hl )sayfasında paylaşmak isterim.
YanıtlaSilMerhaba Orhan Bey, tabii paylaşabilirsiniz. Teşekkür ederim.
SilKnidos fenerin deki kapı bana da çok enteresan geldi , sanki kapıyı açıp denize atlanılacak gibi bir his veriyor.Yazılarınızı okuyup size kulak verdim 2 hafta sonra Bodrum ve Datça tatili yapacağım....
YanıtlaSilSerdar Bey,merhaba.Blogunuzun tamamindan cok etkilenen ve o cografyayi cok iyi bilen biri olarak yazilarinizi ve paylasimlarinizi cok begeniyorum.BIr Ege´li olarak hayatimi suan maalesef Avrupa´da gecirdigim icin kendime bir kez daha cok kiziyorum.Bu fikre özellikle sizin yazilarinizdan sonra daha da cok katiliyorum,ellerinize saglik.Bence Türkiye´de ki en mühtis konuma sahip antik kent Knidos´tur,bilmem siz de katilirmisiniz? Ibrahim
YanıtlaSilMerhaba. Kesinlikle sizinle aynı fikirdeyim. Knidos'a her gidişimde başka türlü etkileniyorum.
SilTemmuz itibariyle baslayacagim ege turu alacatidan baslayip bodrum, datca, fethiye icin cok guzel bir yazi olmus istanbul gurultu, karmasinda bu fotolar bile ic acmaya oralarda yasamaya heveslendiriyor insani. datcaya ugrayipta fevzi beyin mezelerini mutlaka tadicam
YanıtlaSilEllerine sağlık hocam
YanıtlaSil