Araya
biten yılın notları girince, Kalimnos ve Kos’a yaptığım gezinin notlarını
yazamamıştım.
Yeni
yıla Kalimnos’ta girme programı yapmıştık ancak tanıdığım ve oraları iyi bilen
kaptanlar söz birliği etmişçesine o gece bir çok mekanın kapalı olacağını,
bunun iyi bir fikir olmadığını söyleyince vazgeçtik. O halde Noel akşamını geçireyim
dedim, o güne de Kos’tan feribot yoktu. Yazın Bodrum’dan, Turgutreis’ten
Kalimnos’a direkt feribotlar varken Eylül ayı bitince kesiliyor. Bodrum’dan Kos’a yapılan seferlerde de azalma oluyor. Kış sezonunda
Turgutreis’ten yapılmıyor, Bodrum’dan da yazın iki bizden, bir de onlardan üç
şirket gidip gelirken kışın bizim iki şirket dönüşümlü olarak karşıya
geçiyorlar. O da günde tek sefer. Eh Kos’tan da Kalimnos’a her gün olmayınca seyahatinizi istediğiniz güne programlayamıyorsunuz. Ya da tatilinizi uzatmanız lazım.
|
Sakin bir havada karşıya geçtik |
|
Kos'tan Ortakent'e bakış |
24
Aralık akşamı Kalimnos’ta Noel kutlandı, ben göremedim. Ertesi sabah Bodrum’dan
Kos’a, oradan da Kalimnos’a vardığımda öğlen olmuştu. Tahmin ettiğim gibi ada
terk edilmiş gibiydi. Herkes bir gece önce evlerinde aileleriyle bir arada yemek yemişlerdi ve ertesi gün de tatildi. Adada –bana göre- kışın kalınacak bölge ile yazın kalınacak
bölge farklı. Kışın merkezde kalıyorum. Kalimnos, Kos veya Rodos gibi turistik
bir ada değil. O yüzden de kalınacak ve yiyecek içecek yerler kısıtlı.
Hele ki kışın. Açık olan otellerden son kaldığımdan pek memnun olmadığım için
farklı bir otel arayışına girdim. Otel dediysem öyle 100-200 odalı şeyler
sanmayın. Booking.com’a ne zaman baksam Panorama Hotel’de yer kalmadı
yazıyordu. Dedim ki bu otel hep dolu, o zaman iş yapıyor ve iyidir. Booking.com’da
yine yerimiz tükenmiştir yazmasına rağmen otel yetkilileri ile mail yoluyla iki
üç kez karşılıklı yazıştık, rezervasyonu yaptım, geliş saatimi sordular,
söyledim. Sonra bir daha yazışmadık. Günü geldiğinde Kalimnos limanında cep
telefonumdan Booking.com’a girip otelin haritadaki yerine baktım. Biraz tepede
olduğunu biliyordum, tırmanmaya başladım. Hava da yazdan kalmaydı. Haritada
otelin olduğu noktaya geldiğimde baktım etrafta otel falan yok. Bulunduğum
mahallede çıt çıkmıyor, herkes uyuyordu. Biraz sonra sokakta oynayan bir köpek
gördüm. Onun yanına gidince köpekle oynayan çocuğu fark ettim. Biraz sonra
çocuğun annesi kontrole çıkar diye bekledim. Nitekim çıktı. Oteli sordum. Tam
ters yönü tarif etti. Biraz yürüdükten sonra elimle koymuş gibi buldum. İki katlı
küçük bir otelcik. Sekiz-on odalı bir yer işte. Fakat otelde hayat belirtisi
yoktu. Ardında resepsiyon, mutfak, lobi falan olacağını tahmin ettiğim kapıya
yüklendim ı-ıh. Kapalı. Zili çaldım, ses veren olmadı. Telefon ettim. Uykulu
bir ses açtı, dedim ki benim rezervasyonum var, geldim ama otel kapalı. Adam ne
zamandı sizin rezervasyon diye sordu. Yahu yazıştık ya hani, Bodrum’dan
geleceğimi söyledim falan. Ah dedi benim mama, o size yazmıştır ama bana
söylemeyi unuttu herhalde dedi, bekleyin geleceğim. Beş dakika içinde motoruyla otel sahibi çıkageldi. Üst kattaki odamı gösterdi, bu klima, şu sıcak su falan anlattı. Ne
zaman ayrılacaksınız diye sordu. Yarın öğlen Kos’a geçeceğim dedim. O zaman siz
şimdi parayı ödeyin, ben yarın da gelmem, anahtarı içeride bırakın, kapıyı çekip
çıkarsınız diye ekledi. “Otelde tek başına” isimli film böyle başladı.
|
Kalimnos limanı |
|
Kaldığım otel odasından görüntü |
|
Otelden limana inen dar sokaklar |
Bodrum’dan
Kos’a varıp da limana indiğimizde ortalığın sakinliği Kalimnos hakkında da fikir
veriyordu. Çarşıda bir tane açık dükkan yoktu ve kahve içmek için gittiğim
caminin olduğu meydanda sadece bir kafe açıktı. Onda da masa devretmek için neredeyse
hava parası isteyeceklerdi.
|
Bomboş Kos çarşısı |
|
Bodrum'dan gelen sığınmacılardan arda kalan can yelekleri, patlamış botlar |
|
Yazın cıvıl cıvıl olan Mastihari plajı |
|
Karşıda görünen ada Kalimnos. Kos'a en yakın olduğu yerdeyim |
Otele
yerleşip –yerleşmek de garip kaçıyor, bir tane sırt çantasıyla gittim zaten-
dinlendikten sonra adayı turlamak için yürüyüşe çıktım. Açlığımı bastırırken iki
tane Mythos birası içtim ki bu adaların en sevdiğim birasıdır. Burada bir
saptama yapmak istiyorum; Siz sevdiğiniz bir bira, uzo fotoğrafı falan paylaşıyorsunuz, birileri ama o olmamış, falanca bira daha iyidir diye yorum
yazıyor. Buna kızıyorum. De ki senin önerdiğin daha iyi, benim zevkim bu biradan, uzodan yana
olamaz mı? Adalara gitmeye başlayan bir kesim var ki, bir iki yaz, üç ada
gezince oraların lezzet uzmanı kesildiler. Bir de bilirsiniz şunlar var; Mesela
bir restoran fotoğrafı paylaşırsınız, orayı bildiğini göstermek için midir yoksa gerçekten fikir vermek için midir bilinmez,
yandaki restoran daha iyidir diye yazar. E belki ben onu da biliyorum ve canım
buraya gelmek istedi. Olamaz mı? Bilmediğim bir yerdeysem zaten sosyal medyadan
soruyorum, nereye gideyim, var mı önerisi olan gibisinden.
|
Öğlen tek müşterisi olduğum mekan |
Neyse
efendim, iki biradan sonra otele kadar tekrar tırmanıp, dinlenip, akşam için dışarı çıktım. Çok sevdiğim bir kafe-bara uğrayıp bir kadeh bir şey içip
-biliyorum yandaki bar daha iyi- yemek yiyip uzo içeceğim meyhaneye yollandım.
Bu arada kafede üç kafadar şarap içiyorlardı. Yaşları 65-70 civarı olan
kafadarlardan biri çok tipti. İri yarı, beyaz gür bıyıklı, elinde tesbihiyle,
tam ağır abi. Ben daha önceki gidişlerimden bildiğim meyhaneye gittim, masama
oturdum, uzoyu, mezeleri söyledim. İçeri girerken meyhaneci “Bu akşam canlı
müzik var sizin için fark eder mi?” diye sordu. Yani hem fiyat fark edecek hem
eğer sevmiyorsanız bilin demeye getiriyor. Tamam dedim, daha iyi, masama
geçtim. Yine aynı hatayı yaptım ve bizim Bodrum’dan, İstanbul’dan alışık
olduğumuz küçük tabaklarda gelen mezeleri bildiğimizden iki meze bir
ahtapot söyledim ki, masaya gelenlerle üç kişi rahat doyardı. Bir daha aynı
hataya düşmeyeceğim artık. Bizde ahtapot istediğinizde bir veya iki bacak
gelir. Orada ahtapotun yarısını önünüze getiriyorlar. Derken siga siga buzuki
ile klavyeci başladılar çalmaya. Sonra bir kemancı eklendi. Ardından tam Yunan
müziğine uygun gırtlağı olan bir kadın eklendi. Arkada bir çocuk tef çalmaya
başladı. Ama bu eklentiler 45’er dakika arayla oluyor. Sonra gece saat 00:00
olunca ortalık coşmaya başladı. Ve ben
masama geçtikten bir saat kadar sonra bardaki üç kafadar geldiler, hemen
önümdeki masaya oturdular. Bir süre sonra iki kadın geldiler ki birisi 50
yaşlarında, benim ağır abinin fantiri fintirisiydi galiba. Ağır abinin hanımefendiye olan düşkünlüğü, nezaketi, acemi, kaçamak dokunuşları çok
hoştu. Bazen arkadaşına hadi koçum dermiş gibi kadının sırtına pat pat
vuruyor, bazen elini tutuyor. Saatler geçip içkiler tüketilince ve de müzik
insanın kanını kaynatan kıvrak Yunan ezgilerine dönünce kadın dansa kalktı.
Israr etti ama ağır abi istifini hiç bozmadı. Sonra ne mi oldu? Bir süre sonra
kadın masanın üstüne çıktı ve adam mecburen yerinden ağır ağır doğrulup piste çıkıp
iki figür yapıp çocuk gibi utanıp kaçtı.
|
Balık hali |
|
Sünger imalathaneleri |
|
Bu sefer dolunayı Bodrum'dan değil karşıdan seyrettim |
O
akşam çok eğlendim. Otele döndüğümde saat üçe varıyordu. Odaya girdim yattım, uyumuşum.
Bir süre sonra tak tuk seslerine uyandım. Gece kuvvetli poyraz çıkmış, otelin
boş odalarının tahta kepenkleri bağlarından kurtulmuş çarpıp duruyor. Gece
dolunay, etrafta kimse yok, tam dalacağım pat küt sesine uyanıyorum. Sabaha
kadar uyuyamadım. Bir otel maceram da böyle bitti. Yazın kaldığım Massouri Blu
oteli hariç her kaldığım otelde başıma bir şeyler geldi. Bir öncekinde karınca
kolonisiyle aynı odadaydım.
Kalimnos
turistik değil demiştim. Böyle olunca oteller kışın pek iyi değil. Yazlık olarak düşünülmüş tesisler olduğundan kışın rüzgar odanın içinden
geçiyor. Küf kokan çarşaflar da cabası. Kos öyle değil mesela. Turistik
olduğundan, kışın açık oteller de iş görüyor. Nitekim ertesi gün Kos’ta
kaldığım Astra gayet temiz, merkezi, ferah odaları olan bir oteldi.
Kalimnos
tam bir orta direk nüfuslu, sakin bir ada. Hiç bir lüks yok. Ne lüks araba, ne
lüks tekne, ne bina, ne otel, ne markalı mağaza. Daha önce de yazmıştım, mesela
billboard, ışıklı reklam panosu da yok. Süpermarket, büyük restoranlar, oteller
de yok. Halkın çoğunluğu emekli gibi görünüyor. Balıkçılık ve süngercilik var.
Yazın da turistik aktivite olan kaya tırmanışı ile deniz dalışları için gelen binlerce
turist var. Yazı kazandığını kışın yiyen ekonomi. Buraların kaderi böyle. Bir
zamanlar Bodrum da öyleydi ama artık doldu, küçük İstanbul olma yolunda
ilerliyor, kışın da ticaret var. Yani demem o ki, eğer sakinlik, tek başına
veya sevdiğinizle baş başa ya da bir iki arkadaşınızla siz size tatil istiyorsanız
uyar. Ama tek başınıza ya da yanınızdaki insanla da etrafta aktivite olmadan
sıkılanlardansanız Kalimnos’u aklınızdan bile geçirmeyin. Bana madem bir şey
yok niye gidiyorsun diyorlar. Cevabım, hiç bir şey olmadığı için gidiyorum
zaten. Gürültülü müzikli mekanlar, parti yapılan beachler, barda birbirini
kesen insanlar yok. Zaten bar diyebileceğimiz bir iki yazlıkçı yer var o kadar.
Gelen turistler de gün içinde kendilerini dağlara vurduklarından, gece
olmadan yorgunluktan seriliyorlar. Yani yazın bile sakin. Mykonos,
Bodrum neyse Kalimnos tam tersi. O yüzden de gelişmiş ekonomisi yok, paranın
kısıtlı olduğu çok belli. Biraz 80’leri, 90’ları yaşıyor gibi. Belki kısa videodaki insanların giysilerinden fark etmişsinizdir, geçmişte çekilmiş video gibi duruyor. Bunları niye
yazdım? Bana güvenip gitmeyin sonra bana saydırmayın. Benim gitme nedenim deniz,
güneş falan değil, başka. Orada kendimi iyi hissediyorum, özlüyorum. Bana iyi
gelen bir ada. Enerji mi dersiniz, aura mı anlamam. Orada bir şey yok, bir
kere gittim, sıkılıp ilk feribotla kaçtım diyen çok insan biliyorum.
|
Uzakta belli belirsiz Turgutreis var |
|
Vathi koyu |
|
Aşkı 35 İzmir... |
Ertesi
gün öğlen 15:15 feribotuyla Kos’a geçecektim. Sabah otelde kahvaltı
olmadığından limanda bir tost yedim, araba kiralamaya gittim. Feribot saatine
kadar adayı turlayayım istedim. Ada turu 70 km tuttu. Tam tur yapsam belki 90
km olabilirdi ama kış şartları dağlardan yola iri taşları yuvarlamış,
tırmandıkça yol çetrefilleşti. Altımdaki araç da küçücük bir Suzuki idi,
güvenemedim, geri döndüm. Görmediğim bir iki koy kaldı ancak asıl ana yerleri
gezebildim. Merkezden adanın arkasındaki koylara gittikçe yolda toplasanız on
araç ya gördüm ya görmedim. Hava mükemmeldi. Radyoda iyi Yunan müziği çalıyordu.
Keyfime diyecek yoktu yani. Derken feribot saati yaklaşınca arabayı teslim
ettim, geç ve hafif bir öğlen yemeği yiyip feribota bindim. Geceki kuvvetli
rüzgar sürüyordu, bomboş feribotu salladıkça uykum geldi. Eğer uyursam yol
üstündeki Symi’de veya 6 saat sonra son iskele olan Rodos’ta “geldik” derler
diye uykuya direndim.
|
Mandalina bahçeleri arasından geçilen Vathi sokakları |
|
Yazın kaldığım Massouri bölgesi |
|
Kış şartları yollara taşları yığmış |
|
Massouri ile Panormus arası |
|
Yazın yer bulmanın zor olduğu feribot |
Cumartesi
akşamı, daha önce arkadaşlarımın gittiği bir mekana gittim. Çok memnun kalmışlardı, ben
de merak ettim. Gerçekten iyi bir restorandı. Meyhane değildi. Hani Symi
karidesi, ahtapot ızgara ve yanına uzo sipariş ettirecek yerlerden değil. Çok
lezzetli, farklı mezeleri vardı. Kendi mahsulleri olan zeytinler ve zeytinyağında
yapılan mezeler, sunumlar başarılıydı. Aslında masa şaraplıktı ama elim
gitmedi, yine uzoyla devam ettim. O gece, bir önceki gecenin acısını
çıkararaktan şahane bir uyku çektim. Otel limana bakıyordu ve hava yaz gibiydi.
Gece boyu balkon kapısı aralık yattım diyeyim anlayın. Sabah kahvaltı falan
derken meydana yürüdüm. Bu arada otelde İzmir'in bir beldesinden gelmiş üç adam vardı. Niye geldiklerini hiç anlamadım. Onlar da anlamamış olacaklar ki "Bu adada hiç bir şey yokmuş, arkalara da gittik köpek bile görmedik" deyip şikayet ediyorlardı. Tahminen bir problemli işi bitirmişler, ödül olarak onları buraya tatile göndermişler. Ama yanlış zaman. Noel'de ortalıkta kimse olmuyor ki. Herhalde felekten bir iki gece çalmak istemişlerdi ama felek onların iki gecelerini çalmış.
|
Kos'taki Astra otelindeki balkondan limanın görünüşü |
|
Girit ekmeği dedikleri peksimetvari bir ekmek, üstüne süzme yoğurt ile feta karışımı gibi lezzeti olan peynir, domates, kapari, zeytin ve kekik. Adı dakos. İlk bakışta tatlı sandınız değil mi? |
Cuma günü terkedilmiş kovboy kasabası gibi olan Kos Pazar günü kendine gelmiş canlanmıştı. Akşam 16:00 feribotuyla Bodrum’a döneceğimden fazla zamanım yoktu, kalan zamanı en iyi şekilde değerlendirmek adına tabii ki nerede
iyi yemek ve uzo yaparım derdine düştüm. Bizim Osman’ı Koslu arkadaşları bir mekana götürmüş. Bana
“abi tam senlik, salaş, mezeleri harika” deyince hep gidilen Kalimnos Restoran ve benzeri yerlere gitmektense orayı merak ettim. İyi ki gitmişim, son zamanlarda
yediğim en güzel balık kızartmasını ve mezeleri yedim. Bir adam, bir kız ve
mutfakta bir adamla çekip çeviriyorlar. Hakikaten salaş, hiç bir lüksü yok,
hatta içeride oturursanız üstünüz yağ kokar, öyle işte. Sadece Kosluların bilip
gittiği bir mekan olduğu, ilerleyen saatte gelenlerle belli oldu. Yine tek
yabancı bendim. Zaman geçmese de şu keyif bitmese diye diye yemekleri bitiremeden –aynı
hata- kalkıp limana yürüdüm. Feribot Bodrum’a yanaştığında akşamın orada
bitmeyeceği belli oldu ve kendimi Gemibaşı’na attım.
Önümüzdeki
günlerde sadece o mekanda, bu sefer akşam yemeği yiyebilmek için gitmek
istiyorum. Bazı yerlerin adını artık yazmıyorum, umarım kızmıyorsunuz. Çünkü bir süre
sonra oranın tadını bozan, hiç yakışmayan tipler gelmeye başlıyor. Siz üstünüze
alınmayın lütfen, ama bu dersi aldım.
Bir
ada turum böyle geçti. Kalimnos devreye girince Datça’yı epey ihmal ettim bu
aralar. İlk fırsatta Datça yapmak istiyorum.
|
Aspat'ın önünden geçiyoruz |
Adalara
gidince bizde olup da canımızı sıkan bazı şeylerin olmaması, görmemek iyi geliyor. Nedeni, aramızdaki 7-8
milin aslında çok daha fazla kültürel bir mesafe olmasından. Aynı coğrafyada hayatın bu kadar
farklı olmasının temel nedeninin din olduğunu tahmin etmek zor değil. Kendimi
hemen şu karşıda çok daha iyi hissediyorum. Fırsat yaratıp daha çok gitmeyi
isterim.
Mavi
Ege’nin karşı adalarından şimdilik bu kadar. Bodrum’dan selamlar.
Serdar Bey blogunuz icin ellerinize saglik. Tek bir sorum var: kendim icin sormuyorum yani benim sartlarimi maddi durumumu kosullarimi filan dusunmeyin, sizin icin: bugun Bodrum dan vazgecseydiniz, yani birden bire Bodrum yok olmus, nereye giderdiniz? Ve tabiiki: nicin orasi? (Bu arada, ilk defa bir blog'a birsey yaziyorum, asagidaki yanitlama bicimleri nedir bilmiyorum bakalim nasil gorunecek?) Tesekkurler..
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Bodrum'dan ayrılırsam muhtemelen Gökova'ya sahili olan bir yere yerleşirdim. Neresi derseniz, henüz şurası diyemiyorum.
SilBir soru da benden... Bir Yunan adasına yerleşip orada yaşamak isteseniz hangisini seçerdiniz ? :)
YanıtlaSilSoru tabiiki Serdar Bey'e ama ben lafa karismadan edemicem, mahsur gorurseniz soyleyin silerim Serdar Bey. Biraz doluyum yukaridaki konusmadan bir hafta sonra yola ciktim, hazirana kadar tum bahar oralari karis karis gezdim cunku.. Hicbirseyden eksik kalmadim, en guzel yerlerde kaldim, magduruyet yok o sekilde anlatiyorum, (magdur olan negatif konusurya). Nerede olduguna degil nereye yakin olduguna da bakmak lazim, insan medeniyeti ariyor, sinema tiyatro vb diye klasiklesmis muhabbet yapmiyorum, insanlari ariyorsun kardesim, sana bir muhabbette birseyler ogretebilecek bir kul yok, hep sen ogretiyorsun... Haa, bide esnafin "aha bi avanak daha dustu" zihniyeti tiksindiriyo. Neyse, Meis-Kas'a yakinsin; burada detay vermiim, sakin ha! Symi - Datca ya yakinsin, emekli cenneti, bir sehir dusun, tum insaatlar Migrosa kac metre diye satiliyo, birde yas ortalamasi 70 filan, ucuncu gun cildirdim. Kos - Bodrum, evet, medeniyete yakinsin, her sey var, guzel ama burada uzmani varken bana laf dusmez))) Samos - Kusadasi, eh iste.. Mmmm, yok be cekilmez... Chios (sakiz), Cesme ye yakinsin, yazin super, kisin sikilabilirsin. Mitillini, Ayvaliga yakinsin, Cesme kadar olmasa da, yine cok iyi... Cunku Ayvalik cok guzel. Sevgili Aaron, buralarda gunubirlik ana kara diye bakinca TR var Turk oldugun icin gelir gidersin diye bunlari saydim. Ama yok TR den uzaklasirim dersen, Girit ten sasma derim... Hatta iyice kopalim, Corfu'yu dusun bence, Italya ya kacarsin, hayat o kadar keyifliki!!!!!)) Ben oralari TR'yi bildigimden iyi bilirim, bayramda Seturla gitmedim, yabanci ile evliydim yasadim, oralarda rahatsiz olman icin Yunanistanin savasa girmesi filan lazim, o da 200 yilda bir ya olur ya olmaz, olsada zaten onlarin savasmasiyla sen fazla rahatsiz olmazsin: https://en.wikipedia.org/wiki/Captain_Corelli%27s_Mandolin
YanıtlaSil:-)