Üç yazı üst üste Bodrum-Antalya-Fethiye-Datça-Bodrum etabını
anlatıyordum. Bu yazıyla bu diziyi bitireyim. Son yazıyı Datça’da koylarda,
dağlardaki gezintiye ayırmıştım. Akşam da, bu yolculuğun son etabının Datça
olmasının iki nedeninden biri olan Fevzi’de yemek yiyerek yolculuğui bitireceğimizi
söylemiştim. Bu yazıda Fevzi’de yediklerimizi ve Datça’dan Bodrum’a dönerken
gözüme takılanları aktarayım.
Fevzi ile tanışalı dört yıl oldu. Şimdiki dükkanından önceki
yerine gitmiş, çok memnun kalmıştık. Fevzi gerçek bir lezzet virtüözü. Üstüne
basıp geçtiğimiz otlardan öyle mezeler yapıyor ki şaşa kalıyorsunuz. Benim iyi
yemek merakımı anlatınca dostluğumuz ilerledi. Onu bunu karıştırıp ortaya yeni
lezzetler çıkarma işi çok hassas bir konu. Sonuçta iyi şey de çıkabilir, çok
garip tadlar da oluşabilir. Bu kişinin damak zevkine göre değişir. Ben tabii ki
gurme değilim. Sadece iyi yemek ve lezzete düşkünlüğüm var. Özellikle de Ege
mutfağı çok ilgimi çekiyor. Dedim ya, üstüne basıp geçtiğimiz, bilmediğimiz,
tanımadığımız otlar aslında birer lezzet kaynağı. Fevzi ot konusunu çok iyi
biliyor ve masaya oturduğunuzda size, mevsimine göre 15 çeşit ot mezesi
sunabiliyor. Turp otu, börülce gibi her yerde –benim evde bile yaptığım otları
saymıyorum. En son 15 gün önce yediğimiz papatya sapı şahane bir meze olmuştu
mesela. Her gittiğimizde yeni bir lezzet deniyor ve gecenin sürprizi o tad
oluyor. Sübyeli makarna, enginarlı sübye yemeye doyamadığım bu lezzet denemelerindendir. Sübye bana çok ağır geldiğinden pek yiyemiyorum ama enginarın
hafifliği ve ekşiliği ile sübye bir araya gelince çok farklı bir lezzet ortaya
çıkıyor. İşte benim sevdiğim tarz bu gibi denemeler. Yoksa tahine batırılmış
simit ve yanında rozbifli sucuk değil (bu arada şimdi yazdığım gibi bir şey
varsa çok berbat olmuştur). Yani
özetle şunu söylemek istiyorum; zorlayarak yapılan denemeleri sevmiyorum.
|
Datça'ya yaklaşırken Aktur'un olduğu bölge |
|
Hayıtbükü'nde şubat ayının bir pazar günü kimseler yokken |
|
Yazın çocuk seslerinin çınladığı sahil şimdi sessiz ve huzurlu |
|
Yazın gittiğimizde yemek yediğimiz, sezon açılmadan veya kapandıktan sonra kalmaya gittiğimiz Ortam'ın şubat ayındaki hali. Bence Hayıtbükü'nün en iyi yemekleri burada. |
|
Datça'da bir pazartesi sabahı... Sendrom mu dediniz? |
Fevzi
kışın kapalı. Ancak önceden haber verirseniz dükkanını o akşam için hazırlıyor.
Fevzi kışı, sezonda yenecek otların toplanması, ayıklanması ve yaz için hazırlıklarla
geçiriyor. Söylemeye lüzum yok ama bir Datça aşığı tabii ki. Uzun yürüyüşlerle
Datça’nın tepelerini, dağlarını, köylerini, dalışlarla da denizin dibini karış
karış gezmiş. Geçen yıl kışın Datça’ya gidişlerimde bana eşlik etmiş,
bilmediğim yollardan tepelerde, köylerde gezdirmişti. Fevzi sayesinde Datça’yı
çok iyi tanımaya başladım. Bu gezilerin sonunda da dükkanında masayı kuruyor,
hem sohbet ediyor hem yeni lezzetleri deniyordum. Bu sefer de yine aynısını
yaptık, günün sonunda yorulmuş halde otelde dinlendikten sonra Fevzi’nin
mekanına gittik ve masaya oturduk. Bu sayfada yediklerimizinden bazılarının
fotoğraflarına yer veriyorum. Bu
lezzetleri tadmak için ne yapıp yapıp yolunuzu Fevzi’ye düşürmeniz gerek.
|
Fevzi mutfakta malzemeyi hazırlarken |
|
Sarmısaklı, zeytinyağlı balkabağı |
|
Papatya sapı (bildiğimiz papatyadan biraz farklı bir tür) |
|
Ahtapot efendi |
|
Fevzi'nin imalatı mısır ekmeği |
|
Ve o mısır ekmeği üzerine ançuez ile kopanista peyniri sürünce... |
|
Kalamar |
|
Masanın genel görünümü |
Ertesi sabah Pazartesi günüydü ve normalde sadece tatil
zamanlarında Datça’da olduğumdan şahit olmadığım bir şeye şahit oldum. Sabah
istiklal marşı ile yataktan fırladım. Kaldığımız otelin balkonu hemen
karşısındaki ilkokulun bahçesine bakıyor. Marşın üstüne “Türk’üm doğruyum”u da
dinledik ve bir Pazartesi günü olması gereken her türlü marş şu bu töreni
bittikten sonra biz de Bodrum’a doğru yola çıktık. Geçen yazıda anlatmıştım, bu
kış Bodrum-Datça feribotları çalışmıyor. Bu yüzden 9 km araba kullanıp sonra
bir saat kırkbeş dakika feribotta rahat rahat dönmek varken 235 km. yolu
gerisin geriye katedip Bodrum’a vardık. Ama hem bahar açan bademlerin yarattığı
güzelliği görmek hem de dört aydır gitmediğimiz Fevzi’de özlediğimiz
lezzetlerin tadına varmak için bu yolu yapmaya değer. Üstelik yol her an
inanılmaz bir manzarayla karşı karşıya kalacağınız çok güzel bir yol. Dönüşü
Akyaka-Muğla-Yatağan-Milas üzerinden değil, daha önceki yazılarımda bir kaç kez
anlattığım Akyaka-Ören-Çökertme üzerinden, yani Gökova’yı bu kez solumuza alıp
sahile paralel giderek döndük.
|
Türküm, doğruyum, çalışkanım... |
|
Bir şubat ayı pazartesi sabahı otelden Datça'ya bakış. Aynı saatte köprüde veya TEM'de trafikte olanları düşününce... |
|
Datça Köy Ürünleri Kooperatifi'nde satılan farklı türden bademler |
|
Aynı kooperatifin satış mağazasındaki harika zeytinyağları |
|
Artık Bodrum'a dönüş yolundayken |
Daha önce de yazmıştım, ben Datça’yı girişi Marmaris, sonu ise
Knidos olan çıkmaz sokağa benzetiyorum. Datça’ya geliş gidiş Marmaris üzerinden
olduğu için de Datça Marmaris’ten çok etkilenmiş bir ilçe. Bu iyi bir sonuç
doğurmamış Datça için. Çünkü Marmaris, doğanın bahşettiği inanılmaz güzelliğe,
mükemmelliğe karşı insan elinin yarattığı bir çirkinlik örneği. Dünyanın hiç
bir yerinre böyle bir güzelliğe bu kadar hoyratça davranılmaz. O kadar bozmaya
rağmen hala direnen bir güzelliği var ama merkezi feci durumda. Yapıların
kalitesi, niteliği ve mimarisi içler acısı. Fıstık yeşilinden pembeye kadar her
tonda ve renkte binalar, üçgen pencereli ve balkonlu garip çatı katları.
Merkezde beş katı altı katı bulan yapılar adeta şehrin nefes almasını
engelliyor. İşte Datça da ister istemez Marmaris’ten etkilenmiş. Fevzi’de yemek
yerken bunu konuştuk; eğer Datça’nın girişi Marmaris değil de Bodrum olsaydı o
zaman Datça Bodrum’a benzeyecek, iki üç katlı bembeyaz evleri olacaktı. Ya da
en azından feribot yaz kış günde bir iki kere çalışsa o zaman alış veriş ve kültürel
etkileşim Marmaris yerine Bodrum’dan olacak, Bodrum’un kimliği Datça’yı
etkileyecekti. Ama malesef Marmaris’in yapı zevki Datça’yı etkilemiş ve Datça
Marmaris’in bir beldesine dönüşmüş. Neyse ki tepedeki eski Datça mahallesinde
koruma çok sıkı uygulanıyor ve yeni yapılan evlerde de taş kullamak şartı ve
iki katı geçmeme kuralı uygulanıyor. Bir Datçasever olarak bu konuda katkı
sunan herkese ve kuruma teşekkür etmek istiyorum.
|
Akyaka'dan Bodrum'a kadar giden dar ve yer yer virajlı sahil yolu. Manzara ve çak kokuları dehşet... |
|
Türkevi sahilinde Gökova. Karşıda bir iki saat önce geçtiğimiz Datça-Marmaris arası |
|
Bodrum'a giden Pınarlıbelen köy yolu |
|
Pınarlıbelen |
|
Etrim köyüne giden yol. Tepenin ardı Yalıçiftlik tarafı ve Gökova sahili |
|
Mangalcı'da yediğimiz nohut piyazı |
|
Bu da yeşil fasulye ile yapılan bir tür piyaz |
Dönüşümüzde Yalıçiftlik’te Mangalcı’ya girdik. Ben hayatımda bu
kadar güzel bir çöp şiş yemedim. Hiç abartmıyorum. Et konusunda çok fazla yer
bilmiyorum ama benim için iyi etin adresi Beyti’dir. Kebap konusunda 2000
yılından bu yana güncel mekanlardan uzak kaldım. Ama gerçekten çöp şişin
kalitesi beni şaşırttı. Mangalcı, adından anlaşılacağı gibi et üzerine bir yer.
Hani masanıza mangal ve kilolarla et getiriyorlar siz pişirip yiyorsunuz. Biz
hem mevsim hem gün, hem saat itibariyle boş bir zamanda uğradık. Ama lezzeti
hakkında fikir sahibi olduk. İki çeşit zeytinyağlı, çöp şiş ve köfte denedik.
Hepsi de çok iyiydi. Bizim Bodrum’da oranın sahibini tanıyan bir arkadaşımız
var, onunla birlikte gitmeyi planladık. Biraz havalar açsın ki bahçesinde
oturalım dedik. Bir de tabii bizi oradan Bodrum’a geri götürecek, içki içmeyen
bir şoför lazım. Ya da bir havalimanı tranfer aracı kiralayacağız. İstikamet
havalimanı değil de Yalıçiftlik’te Mangalcı diyeceğiz. Orada çayıra yayılıp
yiyip, rakıları içtikten sonra hepimiz uçuştan dönmüşe benzeyeceğimizden, ha
havalimanı transferi ha Mangalcı tarnsferi fark etmeyecek. Uçuş uçuştur...
Bu arada Fevzi ile eski yazılarım için;
Marmaris ile ilgili söylediklerinize istinaden, biraz önce Hürriyet'te gördüğüm bir haber.
YanıtlaSilhttp://webtv.hurriyet.com.tr/2/46033/22724589/1/hepsi-denizin-dibinden-cikti.aspx
Çok güzel bir seyahat olmuş Serdar bey.
YanıtlaSilPapatya saplarının haşlanması ve sarımsaklanmasından yapılan meze, sanki bana baldıran otunun haşlanmış ve sarımsaklanmış halini hatırlattı. Ona çok benziyor. Bir de, yine bizim buralardan geçmişsiniz :) fotoğrafları görünce "aa nerdeyse yolda karşılacakmışız" diyor insan. iyi günler, selamlar...
Sizin tarif ettiğiniz Etrim yolundan ikinci kez döndüm. Selamlar...
YanıtlaSilYeşil fasulyeye Maş fasulyesi deniliyor,en önemli özelliği kabıza iyi gelmesi sanırım,sevgiler...Bursa dan Deniz
YanıtlaSil